IŞID biter yol bitmez

               

 

                     IŞID’ın ‘Oturan Ördekleri’ vuruluyor
                            IŞID biter yol bitmez
IŞID’a karşı birkaç hafta sonra başlayacak askeri operasyonlar ve sonrası Orta-Doğu’da yeni bir siyasi şekillenmenin anahtarı gibi. Yine savaşın kendisinin değil de sonuçlarının önemli olduğu bir süreç yaşanmak üzere. Irak ve Suriye topraklarında, açık arazide askeri literatürde ‘oturan ördek’ denilen IŞID ağır silahlarının ve Irak ordusundan yağmaladığı 120 kadar tankının imha edilmesi Dünya’nın en büyük hava kuvvetleri için işten bile değil. IŞID bir kaç ay içinde biter. Ama bu bela bitmez.
Öncelikle IŞID ın içinden çıktığı bataklık varlığını sürdürmeye devam ediyor. Irak’ın Batı toprakları ve Suriye’nin doğusu halen ortaçağ-islamı yaşamayı düşünen Salafi- Tekfiri kültürünün milyonlarca nüfusa hakim olduğu bir bölge. Vahabi yayılmacılığının hedefi olan bu bölge bir kaç yıl öncesine kadar IŞID’ın değil, doğrudan Suudi Arabistan tarafından desteklenen,aynı nitelikteki, Al Nusra ve Ahrar al Sham adlı salafi örgütlerinin kontol alanıydı. Bu örgütler ABD hava akınlarının başladığı bu günlerde IŞID karşıtı cephede yer alıyorlar. IŞID’ın sosyal medya üzerinden yaptığı yayınlarda, Al Kaide tarafından da resmi olarak desteklenen Al Nusra militanları ile IŞID arasında çarpışmaların sürdüğü bildiriliyor.  
İkinci önemli nokta ise; savaş sonrasında Irak ve Suriye’nin kuzey topraklarının yani Türkiye’nin Güney-Güneydoğu’suna komşu olan bölgenin geleceği. Bu bölgede- IŞID savaşının baş aktörlerinden bir haline gelen- Kürt topluluklarının bir biçimde uluslararası ‘tanınma’ kazanacakları şimdiden görünüyor. Arkasında  Kerkük Petrolleri gibi büyük bir finans kaynağı bulunan ‘Kürt Kartı’ nın bu savaştan sonra çok daha güçlü olarak oynanacağını öngörmek zor değil. 
                                IŞID operasyonu Libya savaşı gibi olur.
ABD ve muhtemelen İngiliz Hava Kuvvetlerinin yürüteceği bir yarı-savaş olacak IŞID’ın ortadan kaldırılması. Şartlar tamamen Libya’da Kaddafi ordusuna karşı yapılan sözde savaş benzeri özellikler taşıyor. Öncelikle coğrafi şartlar hemen hemen aynı; her iki ülkedede hava savunması olmayan orduların sığınabileceği bir Tora-Bora yada Afganistan dağları yok. Libya’da kentleri birbirine bağlayan açık arazide yollara çıktığı an vurulan Kaddafi’nin tank ve topçusu gibi IŞID’ın ağır silahları ABD uçak ve füzeleri tarafından kısa sürede avlanacaklardır. Saklanmak için kent merkezlerine çekilecek IŞID ordusu birkaç haftalık savunmalar yaparak Suriye’ye doğru çekilecektir. Ezici hava üstünlüğü karşısında büyük ölçüde Kürt ve Şii Arap güçlerinden meydana geleceği anlaşılan IŞID karşıtı guruplar ise IŞID ın boşalttığı arazi ve kentlerde işgal kuvveti fonksiyonu yürüteceklerdir. IŞID ın esas güçleri ise gerçek merkezi olan Suriye’nin Rakka kenti ve çevresinde konuşlandırılacaktır. Birkaç ay sürmesi beklenen hava hücümları ve IŞID’ın kent kayıpları sürecinde ABD ve İngiltere’nin gerçekte Türkiye’nin katkısına itiyaçları da yok. Batı’nın kullanacağı hava üsleri ise Kıbrıs, Katar, BAE ve Irak topraklarında fazlasıyla mevcut. IŞID a bağlı 30-40 bin kişilik bir ordu karşısında birkaç yüzbin kişilik Kürt ve Şii Arap ordusunun savaşı kaybetmesi gibi olasılık ihmal edilebilir bir değerlendirme olacaktır. IŞID savaşı konusunda fazlaca endişe ye gerek yok. Türkiye için düşünülmesi gereken savaşın kendisi değil, yaratacağı sonuçlar olacaktır.

Mahir Tan      LondraPosta- Londra      

‘ABD çıkarları ve Kürt kartı tam olarak çakışıyor’

      
 
             ‘ABD çıkarları ve Kürt kartı tam olarak çakışıyor’          
                  Kürt Silahlı Kuvvetleri (KSK)
Kuzey Irak kaynaklı olarak Batı ülkelerinde son günlerde yürütülen kampanya okların sivri ucunu  4 ülke de yaşayan Kürtleri kapsamına alan Kürt Ordusu kuruluşu üzerinde yoğunlaştırıyor. ABD Başkanı Obama’nın start düdüğü ile başlayan IŞID savaşı Batı ülkelerinin Kürtleri bütün siyasal kategorileri ile birlikte silahlandırma konusunda ‘çekingenliği’ bir kenara bırakmalarına neden oldu. Türkiye’de BDP adına Selahaddin Demirtaş’ın yaptığı biraz ‘nahoş’ kaçan ‘TSK Kürtleri silahlandırsın’ açıklaması şimdi bu çerçevede  ‘Birleşik Kürt Ordusu’ silahlandırılsın biçiminde kendi mecrasını çiziyor. Geçtiğimiz hafta BDP-HDP yöneticilerinin gerçekleştirdikleri Kandil, Erbil gezileri ve Talabani hareketi ile yaptıkları görüşmelerden sonra ortaya çıkan karar; ‘Türkiye, Suriye, Irak ve İran Kürtlerinin içinde yer alacağı ‘Joint Kurdish Armed Forces’ (Birleşik Kürt Silahlı kuvvetleri) adıyla kurulacak ordunun gerçekleştirilmesi. Selahaddin Demirtaş ise Erbil’de yaptığı açaıklamada  Türkiye silahlandırsın talebini ‘Türkiye dışındaki Kürt silahlı güçleri’ için yaptığını belirtti. Erbil kaynaklı ‘Kürt Silahlı Kuvvetleri’ projesi Erbil gezisi sonrası ABD ye uçan Selahaddin Demirtaş’ın  temel dayanağı.. PKK yı halen Terörist Örgütler listesinde tutan ve bu nedenle doğrudan silahlandırmaya karşı çıkan ABD yöneticilerine ‘Silahları PKK ya değil, onun da içinde bulunduğu Kürt Silahlı Kuvvetlerine verin’ mesajı,hemen kendini belli edecek, önemli sonuçlar verebilir.
                             

Kürt Ordusunun finans kaynağı

IŞID ile savaş programı içinde en az iki yıla yayılacağı belirtilen ‘yarım savaş’ şartları içinde Kürt Ordusu projesi ciddi bir gerçekleşme şansı taşıyor. ABD nin bölgede bir türlü dengeyi sağlamayamadığı Sünni ve Şii devletler ve savaş ağalıkları ile mukayese edildiğinde ‘Koordine edilmiş Kürt bölgeleri ve güçlü bir Kürt Ordusu’ Şark meselesinde yakın geleceği belirleyecek girişim olma özelliği taşıyor. Üstelik Kürt Ordusunun finans kaynağı da hazır ; Kerkük Petrolleri. ABD nin bölgedeki hava gücü ile desteklenen modern silahlara ve eğitim kaynaklarına sahip olacak bir Kürt Ordusu, arkasına Kerkük Petrolleri gibi bir finans kaynağını koyarsa Batı’nın Orta-Doğu’da ki en güvenilir silahlı gücünü yaratmakta olduğu fazlaca tartışma götürmez. Zira Batı için bölgedeki sürtüşmeli alternatifler ıskartaya çıkmış durumda. Gardı düşmüş Türk ve Irak Orduları, sabıkalı Sünni Salafi örgütleri ve ambargo kıskacı ile ‘zorunlu bir reformizm’ dönemine sokulan İran ordusunun muhalefeti gerçekte ‘ihmal edilebilir’ bir önem taşıyor. Siyasal anlamda ise Orta-Doğu’nun bize yakın kesimlerinde hayata geçmek üzere olan bir gerçek var ; Kürt kartı hiç bir zaman ABD çıkarları ile bu kadar çakışmamıştı.
                Türkiye’den hiç tepki gelmemesi şaşırttı
Orta-Doğu’nun yakın tarihi incelendiğinde onun geleceğini belirleyen güçlerin ABD-İngiltere-Fransa gibi ülkeler olduğu yanında bölgesel güçlerden Türkiye’nin büyük bir önem taşıdığı görülür. Orta-Doğu haritasının son çizildiği 1. Dünya savaşı sonrasında, savaşta yenilmesine karşın genç Türkiye Cumhuriyeti milli sınırlarını çizmeyi ve kırmızı çizgilerini ortaya koymayı başarmıştı. En zayıf durumunda bile ‘edilgen’ bir çizgi izlemeyen Türkiye’nin bu günkü tutumu aslında Batı’nın  stratejik denge hesapları yapan uzmanlarını şaşırtıyor. 80 yıllık ‘Şahin’ ordunun bugünkü seyirci tutumuna,Türkiye değerlendirmeleri yapan uzman kuruluşlar biraz da ‘ihtiyatlı’ yaklaşmayı tercih ediyorlar; Kimse, ‘bir dip dalgası’ihtimalini yabana atmıyor. ‘Türkiye  PKK ile görüşüyor. Siz neden onu Terörist listesinde tutuyorsunuz ?’ sorusuna muhatap olan Batı’lı liderler ve düşünce kuruluşları özellikle Türkiye’de süregiden ‘açılım tartışmalarının sonucunu’ bekliyorlar. Hiç kimse bu denli kolay gelecek bir ‘zafere’ inanmıyor. İngilizler için ‘İt’s to good to be true’..
Mahir Tan       LondraPosta- Londra
   
                         

PYD’ye ‘de facto yönetim’ kıyağı

                       
             
 
                       PYD’ye ‘de facto yönetim’ kıyağı
              PKK nın ‘terör listesinden silinme’ atağı
ABD ve Batı’nın Irak ve Suriye’de IŞID hedeflerini vurma kararının açıklandığı günlerde Washington ve Londra’da Kuzey Irak yönetimi tarafından sürdürülen bir başka girişim gündemde; PKK nın ABD nin terör örgütleri listesinden çıkartılması ve IŞID a karşı ortak mücadele planında silahlandırılması. Bu girişim büyük ölçüde Kuzey Irak yönetimi temsilcileri ve RUDAW adlı Kuzey Irak gazete ve televizyonu tarafından yürütülüyor. Kuzey Irak’lı TV ABD ve İngiltere’de çok sayıda Think Tank yöneticisi ve Üniversite öğretim üyeri ile yaptığı konuşmalarda, ‘Türkiye PKK ile resmi olarak görüşmelere başladığına göre,Neden ABD-İngiltere PKK yı Terör örgütü olarak görmeye devam ediyor’ sorusunu yöneltiyor. Rudlaw Televizyonunun, ABD nin Beyaz Saray Sözcüsü Jean Psaki’ye bir gün ara ile iki kez sorduğu aynı soruya aldığı cevap şöyle ;’Bu soruyu dünde sordunuz. Dünden bugüne değişen bir şey yok. PKK bize göre terör örgütüdür. Türkiye’nin onlarla görüşüyor olması bizim kararımızı etkilemiyor’   
                       PYD üzerinden  silah desteği istiyor
Kuzey Irak Rudaw televizyonunda 9 Eylül günü yapılan bir röportajda ABD nin en güçlü düşünce kuruluşlarından Washington İnstitute yöneticilerişnden David Pollock
Ve İngiltere’nin Kings College profesörlerinden  Bill Park görüşlerini belirttiler. Afganistan ve Irak savaşları sırasında ABD Savunma Bakanlığı üst düzey danışmanlık görevleri üstlenen David Pollock, Kürt televizyonun sorularını cevaplarken ‘ABD nin kısa dönemde PKK yı terör örgütleri listesinden çıkarma ve IŞID a karşı silahlandırma düşüncesi yok. Bu bölgedeki dengeler gözetilerek yapılmış bir politika tercihi. PKK nın Suriye kolu olarak değerlendirilen PYD ise farklı. Çünkü PYD bir toprak parçasında de facto bir hakimiyet kurmuş ve ‘ devlet olmayan’ bir aktör olarak kabul ediliyor. ABD için terör örgütü listesinden çıkartılmak çok önemli değişiklikler gerektirir. Örneğin Terör örgütü olarak değerlendirilen Iran’ın mücahitler örgütü, İran ile mücadele ve Irak savaşı sırasında ABD ye çok önemli yardımlarda bulundu. Bu nedenle Terör örgütleri listesinden çıkarıldı’ dedi. ABD dışpolitikasında halen önemli bir aktör olan Pollock’un yaptığı açıklamalar ABD ve Batı’nın  PKK yı terör listesinden ‘henüz’ çıkarmayacağı ve silah yardımlarının Suriye’de de facto bir toplum olarak tanınan PYD ye yapılacağı biçiminde yorumlandı.
                      Obama’dan petrol şirketlerine tepki
9 eylül günü yayınlanan RUDAW panelinin konuçmacıları David Pollock, Bill park ve gazeteci Phyliss Bennis, ABD nin IŞID müdahalesi konusunda izleyeceği politikayı açıklarken, Obama’nın bölgedeki dengelere, Şii-Sünni çatışması ihtimaline ve Irak’ta ayrı devletler oluşmasına dikkat edeceğini vurguladılar. Başkan Obama’nın bir süre net bir politikamız yok diyerek müdahaleyi ağırdan alması konusuna açıklık getiren gazeteci Phyliss Bennis ; ‘Obama’nın, ABD yi Kürt  petrolünü yasal olmayan yollardan satma çabası içindeki ABD petrol şirketlerine tepki olarak doğrudan müdahaleye yanaşmadığını’ söyledi. Başkan Obama’nın Irak’ın bütünlüğü ve Irak yönetimi ile var olan ilişkilerinin Kürt petrolü satışına karşı çıktığını belirten Bennis, ‘ABD nin Türkiye üzerinden pazarlanan Perol konusunda net bir tutumu var. Cumhuriyetçiler ve savaş kışkırtıcıları bu çıkarlar uğruna ABD nin bölgeye askeri olarak müdahale etmesi için 3 aydan beri bir kampanya yürütüyorlar. Buna izin verilmesi fiili olarak Irak’ın bölünmesi anlamına gelir’ dedi. 
 Mahir Tan       LondraPosta-Londra

Brüksel şartı

                   

               

                                 
                          Yerel İdareler Şartı, Kılıçdaroğlu’na Brüksel’de dikte ettirildi             
                                          CHP nin büyük açmazı
        CHP nin iki günlük Geçici Kurultayından yeni sayılabilecek bir şey çıkmadı. Sözü edilebilecek ayrıntılar; zaten var olan Kılıçdaroğlu yönetimine muhalefetin daha derli toplu olarak seçmen tabanındaki gücünün bilincine varması ve Parti çizgisinde zaten görülmekte olan kaymanın liberal-etnik karakterinin netleşmesi. Önümüzdeki 2015 genel seçimi ve onu izleyecek olan Anayasa değişiklikleri dönemindeki CHP nin temel problemi olacak konu 5-6 Eylül kurultayında net olarak kendisini belli etti ; Seçmen çoğunluğu ezici bir biçimde büyük kentler ve Batı-Güney Batı bölgelerinde toplanan bir partiye, GüneyDoğu’lu Etnik yapılaşmanın gömleğini giydirmeye çalışmak. Zira, seçimlere kadar Türkiye’nin ana gündem maddesi Açılım yani Güneydoğu illerinde etnik karakterli bir bölgesel yapılaşma.  CHP Olağanüstü kongresi Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması ile bu konuda reyini açıkladı; ‘Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Şartı’. 
                    Kılıçdaroğlu’na 2010 yılında Brüksel’de dikte ettirildi.
Olağanüstü Kongre’de Genel Başkan Kılıçdaroğlu,ilk kez olarak bir parti organında, Avrupa Konseyi Yerel Yönetim Şartı’nı zikretti. Kılıçdaroğlu’nun ilk kez 2012 yılında Hakkari’de ‘Türkiye’nin koyduğu çekinceler kaldırılsın’ diye gündeme taşıdığı ‘Açılımcılık’ bu kez kongrede yine bir aldatmaca ile Parti Politikası haline getirildi. Aldatmaca, Kılıçdaroğlu’nun Avrupa Yerel Şartı’nı ‘iktidara geldiğimizde mutlaka uygulayacağız’ diyerek sanki kendi yarattıkları bir politika imiş gibi sunmasındaydı. Herkes biliyor ki; Yerel İdareler Şartı,CHPnin iktidar olması gibi ‘çıkmaz ayın son çarşambası’na değil, şimdi ve AKP-HDP arasında bağlanmak üzere olan Açılım sürecine ait sonuç bölümü. Yeni olan CHP nin de bu süreç içinde bulunduğunun Kongre’de açıklanması. Avrupa Yerel İdareler Şartı, Kemal Kılıçdaroğlu’na  2010 yılında yapılan Anayasa Referandum’undan iki hafta sonra çıktığı Brüksel gezisinde AB yetkilileri tarafından dikte ettirilmişti. Bizim çok yakından izlediğimiz bu ziyaret sırasında AB yetkilileri, Genel Başkan Kılıçdaroğlu ve yanındaki o sıralarda Kürt sorunu çalışmaları yapan Haluk Koç’a, ‘Erdoğan, yeni Anayasa’yı sizinle birlikte hazırlayacak. Sizde Avrupa Yerel İdareler Şartı ve Cemaatlere Özgürlük konularında engel çıkarmayın’ faturası dayatıldı. O döneme kadar sadece PKK çevresinde telaffuz edilen Avrupa Yerel İdareler Şartı’ndan Brüksel Gezisi öncesi Kılıçdaroğlu’nun haberi bile yoktu. 5 eylül kongresinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti yönetimine taşımaya çalıştığı ancak PM ye seçtirmeyi başaramadığı AKP nin açılım teknokratı Murat Özçelik’in adı daha o tarihlerde zikredilmeye başlamıştı.
                      CHP tabanı Açılım’a oy vermez
5-6 Eylül Kongresi,hazırlanışındaki ve işleyişteki tüm çabalara karşın Kılıçdaroğlu yönetimi için istenen sonuçları sağlamadı. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı korumayı başarabilmesi, CHP nin 2015 sonuçlarında yine kendi Yurtsever tabanı ile karşı karşıya kalacağı gerçeğini değiştirmez. Kongre’de Kürt delegeler, Milletvekilleri ve atanmış il başkanları desteğiyle ağır bir yenilgiden kurtulan Kılıçdaroğlu sırtında önümüzdeki 1 yıl içinde ‘açılımı ona temelden karşı olan büyük kentler, Batı, Güney ve Trakya illerinde yaşayan yaklaşık 10 milyonluk CHP seçmen kitlelerine ‘yutturabilmek’ gibi çok ağır bir görevi bulunuyor.  Sonucun ne olacağını görmek için bu bölgeleri temsil eden 20 ilden gelen delegelerin oy verdiği sandıklardan başkan adaylarına çıkan oyları araştırmak yeterlidir. Türkiye’nin Ulusal Devleti, Cumhuriyet,Laiklik ve Demokrasi mücadelesindeki yegane umudu olan CHP seçmenini çok zor bir yıl bekliyor; CHP kendi ilkelerini CHP yönetimine ve Genel Başkanı’na rağmen savunmak ve ülkeyi ‘geliyorum’ diyen bir bölünme ve parçalanma ortamından kurtaramak zorundadır.
Mahir Tan      LondraPosta-Londra          

                  

CHP de dip dalgası geliyor

                  
                          Delege sisteminin kerameti;
    
              Kılıçdaroğlu Seçmen İradesi mi ?
CHP nin Olağanüstü Genel Kurulu’nun ilk gününde yapılan Genel Başkanlık
Seçiminde beklendiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu seçildi. Gerçekte Kurultayın yapıldığı şartlara bakıldığında Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun aldığı 740 oya karşılık  Muhalefet Adayı Muharrem İnce’nin 415 oyu başarılı bir sonuç olarak değerlendiriliyor. Oysa Muharrem İnce’nin sadece 3 hafta içine sığdırmak zorunda kaldığı bir çalışma ile yaptığı bu büyük çıkış, çok daha farklı bir biçimde okunmalıdır; 5 eylül kongre sonuçları İnce aracılığı ile CHP de, dipten gelen büyük dalganın habercisi olmuştur. Bu kongrenin getirdiği Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığı tamamen bir CHP klasiği olan ‘Genel Merkez,Meclis Gurubu, PM ve delege sistemi’nin sonucu oldu.Gerçek seçmen tabanı bir yanda, kongre bir başka yanda kaldı. CHP nin mevcut yönetimi ile hazırlanan ‘muhalefet’te şirketleşme’ hareketini yıkacak olan örgütsel alandaki tek çözüm önerisi ise, Genel Başkanlığa aday olan Muharrem İnce tarafından getirildi; Başkan ve yönetimin üyelik bazında seçilmesi. Bu sonucun ortaya çıkabilmesi için,yazık ki, bir seçim yenilgisi daha beklemek zorundayız.
                                Aldığı oy %1, delege sayısı 116
CHP bu yıl yapılan  Belediye seçimlerinde yaklaşık olarak 12 milyon oy aldı. Tüm seçim değerlendirmelerinde görülen ortak bir sonuç var; 12 milyon oyun ezici bir çoğunluğu Ankara,İstanbul,İzmir, Adana, Antalya, Muğla, Eskişehir gibi büyük kentler ve Trakya illerinde yerleşik toplumdan geliyor. Doğal olarak partiyi oylarıyla, herşeye rağmen, Ana Muhalefet partisi seviyesinde tutabilen bu seçmen oy verdiği partisinin yönetimini ve Genel Başkanı belirleyici olan tek gerçek iradedir. Ama öyle olmuyor. En azından önümüzdeki kader belirleyici önemdeki bir yıl için..
Kılıçdaroğlu yönetimi, bu yıl daha yönetme lüksünü tamamen Parti’de hazır bulduğu ve daha da güçlendirerek kullanmaya başladığı tüzüğe ve delege sistemine borçludur. Bu sistem Parti de seçmen iradesi yerine ‘önceden sınırlandırılmış, Milletvekilliği ve PM üyeliği vaadiyle ipotek altına alınmış’ kongre oylarına dayanıyor. CHP Genel Başkanlığı’na 740 oyla seçilen Kılıçdaroğlu’nun kongre oylarının büyük çoğunluğu 100 kadar milletvekili, PM üyeleri, yönetici kadrolar ve hiç bir seçmen tabanını temsil etmeyen Güneydoğu-Doğu Anadolu illerinden gelen yaklaşık 200 delegenin oyları ile ortaya çıktı. CHP nin son Belediye seçimlerinde aldığı 12 Milyon oyun en az 11 milyonunu temsil eden büyük illerden gelen delegeler bazında yapılacak bir değerlendirme bile ‘tabanı gerçek temsil açısından’Parti içindeki  Muhalefet adayı Muharrem İnce’nin ‘bu kongrenin gerçek galibi’ olduğunu gösterir. Aşağıda vereceğimiz 2014 Belediye seçimlerinde Güneydoğu illerinde CHP nin aldığı oy oranı ve 5 eylül Olağanüstü Kongresine gönderdikleri delege sayısı ‘kongre kumpasının’ boyutlarını gözler önüne seriyor.  
                                       
CHP oy oranları ;
Diyarbakır % 1.30, Batman % 0.73, Siirt % 0.55,Şırnak % 1.54,Hakkari % 1.43,Van % 0.73, Ağrı % 0.78,Iğdır % 0.74….
Bu illerden gelen Kurultay delege sayısı ise şöyle;
Bingöl 6, Adıyaman 6,Bitlis 6,Diyarbakır22, Hakkari 6, Iğdır 4,Muş 8,Şırnak 8,Siirt 8, Van 16 ..      Güneydoğu illerinden gelen toplam delege sayısı 116 ya ulaşıyor. Bu delegelerin temsil ettikleri seçmen sayısının CHP nin aynı seçimde aldığı 12 milyon oy içindeki oranı ise % 1 in altında.
Buna karşılık seçim kazanılan Yalova’nın 4 , Eskişehir’in ise 12 delegesi var.
Türkiye’de hızla yerleşen diktatörlük rejimimi yıkmak için, gerçekten ona muhalefet edecek bir Ana Muhalefet Partisi yaratmalısınız. Bunu yapmak için ise CHP yi Yurtsever- Atatürkçü seçmen tabanını partide ‘herşeyi belirleyen güç’ haline getirmelisiniz. Zor ama başka bir yol yok.

Mahir Tan  LondraPosta-Londra

İkinci el politikacılar yönetime

              
                 
 
                         Açılım Sürecinde ‘Kemal Abi’ formülü           
                     Cin olmadan adam çarpmak
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Olağanüstü Kurultay politikası son günlerde netleşti. Parti yi seçmen tabanından uzak tutup, delege operasyonlarıyla yeni bir kadro ve mecraya taşımak. Partiye taşınmak istenen kadro yakın geleceği okumak için açık bir anahtar. Yeni isimler ve Kılıçdaroğlu’nun PM listesinde yer alacağı belirtilen eski isimlerde en çok dikkati çeken nokta ‘ikinci el’ özelliği. Bu isimlerin büyük çoğunluğunun daha önce ‘kullanılmış’olmaları. Ağırlık AKP nin 2002-2005 döneminde besleyip sonra safdışı ettiği İkinci Cumhuriyetçiler, dönemini tamamlayan ihtiyaç fazlası dinci kadrolar, işsiz gazeteciler, etnik parti kadrolaşmasında yer edinemeyen demokrasi şampiyonlarından oluşuyor. Genel Başkan bunu yapmak için herşeyi göze alıyor. Kurultay öncesi açık olarak Atatürkçü muhalefeti hedef alarak ‘gitsinler’ demesi ‘Yeni’ CHP nin ne olmak istediğini gösteriyor. Kılıçdaroğlu ekibi bu kurultayda yönetim olarak yerleşirse nasıl bir seçmen tabanına sahip olacak ? Kritik soru bu. Zira sadece 9 ay sonra genel seçimler var. Bu nedenle milletvekilleri ölçü alındığında seçime kadar, delegelik ve PM üyeliği ölçü alındığında ise, seçim yenilgisinden sonraki ilk kongreye kadar bu yönetim. Partinin 12 milyon oyunun geldiği ve ağırlıklı olarak Ankara,İstanbul,İzmir ve Sahil kentleri çevresinde yaşayan seçmen tabanı ise bu sürecin değişmeyecek asli unsuru. Bu kongreyi delege oyunlarıyla seçmenden kaçırabilirsiniz. Ancak onlardan ‘bu kadro’ için nasıl oy isteyeceksiniz ?
CHP seçmeni ‘yetmez ama evet’çilere, Atatatürk’e ‘Kefere Kemal’ diyene, Açılım’ı destekleyenlere, laikliği yeniden yorumlayacağız diyenlere mi  oy verecek ? Kılıçdaroğlu hesabını yaparken artık ‘kerhen oy’ lüksünün kalmadığını, ‘tıpış tıpış’ manevrasının kapıdan döndüğünü görmüyor. Kongre’de işler onun hesapladığı gibi sonuçlanırsa,sadece 9 ay sonra ‘arabayı devirip’ çekip gider Genel Başkan da yeni kadrosu da..
      Zamanlama; ‘Açılım bitene kadar Kemal Abi formülü’
AKP yi onun kılıç artığı ile yenme ve Açılım yoluyla etnik oy avcılığı ham bir hayal. Açık bir biçimde getirisinden çok götürüsü olacak bu politikalar göz göre göre neden uygulanır ? Bu kritik sorunun cevabı önümüzdeki 1 yıllık politik gündemde yatıyor. 5 Eylül 2014 tarihinde yapılacak Olağanüstü Kurultay ile 2015 sonundan evvel yapılması mümkün olmayan Olağan Kongre arasında bir genel seçim ve  Yeni Anayasa değişiklikleri var. CHP Genel Merkezi cihetinden gelen hareketlenme haberleri, İkinci Cumhuriyetçi ve Açılımcıların PM ve Muhtemelen sayısı azalacak Milletvekilliklerine doldurulmaları Açılım’ın hukuki kılıfının ve Anayasa değişikliklerinin ‘iki kongre arasına’ sığdırılmasından kaynak alıyor. Gerçekte CHP yönetimi,bu kadrolaşma ile,2015 seçiminde bırakın iktidar olmayı, İkinci Parti olarak kalmanın bile tehlikede olduğunu herkesten iyi biliyor. ‘Kemal Abi’ formülasyonu sadece ve sadece belalı Açılım döneminin kazasız belasız atlatılması amacını taşıyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Olağanüstü Kongre’de baklayı ağzından çıkararak konuşmasında ‘Avrupa Konseyi Yerel İdareler Şartı’ nda yer alan Türkiye’nin koyduğu şerhlerin kaldırılmasını isteyeceği bildiriliyor. Şimdiye kadar Kılıçdaroğlu’nun bir kez 2012 yılında Hakkari konuşmasında zikrettiği bu metin, aynı zamanda HDP-BDP ve AKP nin ‘açılım hedefi’ olmanın yanında başta AB olmak üzere hemen tüm Batı Dünya’sının kısa dönemde ‘Şark Meselesi’ için çözüm önerisi. 5 Eylül Kongresi, Kemal Kılıçdaroğlu’na bu servisi yaparsa tarihsel fonksiyonunun tamamlamış olacak. CHP nin kaderi ise Parti Meclisi ve Milletvekilliği listelerine doldurulacak ‘ikinci el’ politikacıların umurunda bile değil.
Mahir Tan     LondraPosta-Londra

İnce ve Muhalefet ‘Gümüş Mermiyi’ kullanacak mı ?

            
Tayyip Erdoğan ile geliştirilmiş  Gandi Kemal 
                        
                                Muhalefet ‘Gümüş Mermiyi’ kullanacak mı ?     
                         CHP ye büyük medya karartması
5 gün sonra yapılacak olan CHP Olağanüstü Kurultayı öncesi, doğal beklenti tartışmaların hızlanması ve daha fazla katılım ile sürmesi. Ama öyle olmuyor. Zira Medyada CHP mini kurultayında oy kullanacak delegelerin oylarını açık bir siyasi mücadele sonucu değil, kulaklarına fısıldanacak ‘milletvekilliği, parti meclisi üyeliği, akrabalara belediyelerden gelen iş teklifleri’ yönünde kullanmaları için büyük bir karatma yapılıyor. Bunun en belirgin örneği; açıklanan ‘İmralı görüşmeleri tutanakları’nın bırakın Hükümet yandaşı gazeteleri, Muhalefet partisi yandaşı gazetelerde bile yer almayışı oldu.  İki gazete dışında çok okunan hiç bir yayaın organında haber olarak bile yayınlanmayan ve yorumlanmayan tutanakların, özelllikle Muhalefet Partisi ile ilgili bölümleri Batı toplumlarında haftalarca manşetten inmezdi. Hiç kuşkuya yer yok ki son yıllardaki bu en önemli gazetecilik olayına yer vermeyen medya, Türkiye’de oynanan ‘Açılım’ oyununda aktörler arasında yer alıyor. 2013 yılı mart-nisan aylarına ait İmralı tutanaklarının CHP ile ilgili olan bölümleri ise net bir biçimde Anamuhalefet partisi mevcut yönetiminin kendi tabanından gizleyerek İmralı ile temas halinde olduğunu, bu temaslardan 6 ay sonra TBMM de açılım lehinde oy kullandırdığını ve ‘Kemalizmin güncelleştirilmesi gerekir’ çağrısı çıkan İmralı görüşmelerinden sonraki ilk Kurultay’da partinin varlık nedeni olan ‘6 Oku yeniden yorumlayacağız’ çığlıklarının yükseldiğini gözler önüne serdi. CHP yönetimi 5-6 eylül Kurultayında ‘İmralı skandalını’ hasır altı edebilecek mi ? Bunu görmek için birkaç gün beklemek zorundayız.
          ‘Muhalefette Şirketleşme’ve İnce’nin çıkışı
Muharrem İnce’nin Olağanüstü Kurultay öncesi Başkanlık adayı olarak yaptığı cesaret dolu çıkış Parti tabanında büyük ilgi görüyor. 2015 Genel Seçimine kadar ‘kerhen oy’ lüksü ile durumu kurtarma hesabındaki CHP Genel Başkanı ve yönetimi için sürpriz oldu bu. Adaylık sürecinde siyasi söylemini daha çok partinin genel ilkelerinin savunulması ile sınırlı tutan Muharrem İnce’nin bu süreç içinde tartışmalara yaptığı en büyük katkı ‘CHP yönetimi çevresinde öbeklenen ‘Muhalefet Şirketi’ erbabının sürdürmeye çalıştıkları oyuna dur diyecek çağrıları oldu. Örgütsel planda çok önemli sonuçlar doğuracak; Yönetimin ve Başkanın doğrudan üye bazında seçilmesi, başarısız başkan ve yönetimin istifa etme zorunluluğu ve milletvekillerinin % 95 oranında üye bazında ön seçimle belirlenmesi gibi devrimci tutum, bu kongrede olmasa bile önümüzdeki bir yıl sonunda partiyi sarsmaya yetecektir. Bu öneriler hiç kuşkusuz ‘Muhalefette şirketleşme’ çabası içindeki mevcut yönetim ve bol keseden milletvekilliği vaadi ile partide tutulan delegeler, parti meclisi üyeleri ve yeni davet edilen ‘işsiz gazeteciler ve sağdan gelen kılıç artıkları’için ‘kırmızı alarm’ niteliğinde değerlendiriliyor. Ne varki yapabilecekleri fazla birşey de kalmamıştır. Herkes Genel Başkanın ‘ulufe dağıtma’ marjının giderek küçüldüğünü ve bu yönetimle gidilecek 2015 seçimlerinin sonuçlarının da Cumhurbaşkanlığı seçiminden farklı olmayacağını görüyor.  Zira CHP nin gerçek seçmen tabanı olan Laik,Cumhuriyetçi ve Atatürkçü halk, açılıma, AKP nin yedeği olmaya ve en önemlisi CHP de gelmiş geçmiş en donanımsız kadro olan Kılıçdaroğlu yönetimine oy vermeyecektir.
          ‘Gümüş Mermi’; İmralı tutanakları
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir TV kanalında yaptığı açıklamada ‘çatlak seslere acımasız olacağını’ söyledi. ‘Acımasızlık’ gibi belagat fukaralığından gelen ifade tarzı bir kenara bırakılırsa, anlaşıldığı kadarıyla,Genel Başkan Partinin Atatürkçü kesimini kurultay öncesinde tehdit ediyor. Kılıçdaroğlu’nun muhtemelen Erdoğan üzerinden kazandığı bir deneyim olan bu ‘yeni yönetim anlayışı’,kurultay delegeleri tarafından ne kadar paylaşılacağı belli olmamakla birlikte, CHP de muhalefet etmeye niyetli üye ve milletvekilleri açısından uyarılarla dolu. 2015 Seçimi öncesinde Türkiye’nin bir ulusal devlet olarak varlığını ve laik Cumhuriyet ilkelerini savunmak isteyen üye ve Milletvekillerinin en çok ihtiyaç duyacakları araç olan parti içi demokrasi’nin yok edileceğinin Genel Başkan tarafından ilan edilmesi bu açıklama. Kılıçdaroğlu’nun bu niyet beyanı Mini Kurultay sonunda kesinleşirse CHP nin ‘Atatürkçü Milletvekilleri’ arkalarında milyonlarca Türk vatandaşının bulunduğunu ve onları gerektiği gibi ‘temsil etmekle’ yükümlü olduklarını unutmamalıdırlar. Mini Kurultay’da Muharrem İnce ve Muhalefet eden delege ve milletvekillerinin CHP nin gerçek sahipleri olan laik ve ulusçu tabanı adına ‘Gümüş Mermi’yi mutlaka hedefe sıkmalıdırlar. Zira mini kongreden sonra yapılacak 2015 seçimlerine kadar başka bir fırsat olmayacaktır.        
                            

Mahir Tan       LondraPosta- Londra                       

Ya yalanla ya istifa et

                   İmralı’dan ‘adrese teslim, kişiye özel’ mesaj                  
      ‘6 Oku yeniden yorumlama’nın sırrı anlaşıldı
5-6 Eylül tarihinde yapılacak mini kurultayda artık yeni bir gündem var ; ‘Açılım’a destek verme ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘CHP nin 6 Okunu yeniden yorumlayacağız’ açıklamasının ardında yatanlar. CHP yi kesin olarak bir yol ayrımına sürükleyen bu sorular ‘Aydınlık’ gazetesinde yayınlanan İmralı Tutanakları ile net biçimde ortaya çıktı. 2013 yılı mart-nisan aylarında yapılan İmralı- BDP-HDP heyeti arasındaki görüşmelerde BDP aracılığı ile CHP ye ve Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na gönderilen mesajların tam olarak yerini bulduğunu gözler önüne seren Ceyhan Bozkurt imzalı açıklamalar son yıllardaki en önemli gazetecilik olayı oldu. Kılıçdaroğlu ve ‘Yeni’ CHP nin yöneticileri ya bu açıklamaları yalanlamak yada istifa etmek zorundadırlar.  Bayrağında halen Mustafa Kemal Atatatürk’ün 6 oku bulunan CHP’nin üye tabanı ve delegeleri de partilerinin ‘İmralı’ güdümünde olduğunu ortaya çıkaran ‘açılıma imza’ ve 6 Oku yeniden yorumlama politikalarının hesabını tüm yöneticilerden sormak ile yükümlüdürler.
                              Kemal’e bir selam yetiyor
CHP de son dönemde parti ilkeleri ve geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar izlenen ‘açılım süreci’ politikalarından en büyük sapma TBMM den temmuz ayında  AKP-CHP ve HDP oylarıyla geçen ve kamuoyunda ‘yeni PKK yasası’ olarak bilinen yasa oldu. CHP milletvekillerine  Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu imzasıyla gönderilen bir genelge ile komisyon çalışmaları ve oylamaya katılan çok az sayıdaki milletvekilinin oyu ile geçen kanun CHP nin 2013 yılına kadar izlediği tüm politikalara karşı. Kanun geçişi sırasında muhalefet etmeyen CHP aynı zamanda geçtiğimiz hafta yasayı Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine götürme çağrısı yapan ve yeterli imzayı toplamaya çalışan CHP Milletvekili Süheyl Batum’a karşı ‘Bu  yasayı Anayasa mahkemelerine götürmeyeceklerini’açıklamıştı.
İmralı’da geçtiğimiz nisan ayında yapılan Öcalan-HDP görüşmelerine ait tutanaklarda en çok üzerinde durulan konu bu yasanın komisyon çalışmaları ve CHP ye yapılan açılıma katılması çağrısı. Tutanaklar aynen şöyle;
‘CHP MUTLAKA SÜRECE GİRMELİDİR’
‘Öcalan: CHP’nin iyi bir sosyal demokrat parti olmasının ne kadar önemli olduğunu ben biliyorum onlar bilmiyorlar. A. Bey ve Kemal’e (Kılıçdaroğlu) selamlarımla beraber deyin ki ‘Öcalan’ın Kemalizm eleştirisi yapıcıdır. Kemalizm güncellenerek faydalı olabilir. Ulusalcılar CHP’yi aşağıya çekiyorlar. Onlara deyin ki Öcalan’a destek verseydiniz, AKP’nin hegemonik yapıdan kurtulmak için komisyon önemli bir şanstır. Bu şansı kaçırmayın. Komisyona mutlaka üye vermeliler. Ayrıca deyin ki akil insanları Öcalan’la görüştüler. Bu kadar büyütmesinler. AKP’nin diktatörleşmesine izin vermeyeceğiz. Ama onlar katılırlarsa bu daha hızlı olur. Bu şansı kaçırmasınlar her iki komisyona da yavaş yavaş girmeliler. Ankarakonferansında özellikle kadınlarla ortaklaşabilirler.’
Heyet: Kendi tabanları da onları çok eleştiriyor. HDK’nın en son Dersim ve Erzincan’da yaptığı halk toplantılarında gençliklerinin CHP’nin sürece katılmaması konusunda eleştirileri var.
Öcalan: Evet, bunları onlara anlatmalısınız. Tekrar görüşmelisiniz. CHP mutlaka sürece girmelidir.’
CHP bu yönlendirme ile yasa komisyonlarına 6 üye ile katılır.İki üye karşı çıkarken 4 üye onaylar. TBMM genel kurulunda ise MHP nin karşı oy verdiği yasa 11 CHP Milletvekilinin AKP ve HDP ile birlikte oy vermesi sonucu geçer.                 
 Tarihi sorumluluk delegeler ve üyelerin omuzlarında
İmralı tutanaklarının yayınlanması 5-6 eylül tarihlerinde yapılacak CHP olağanüstü kurultayında yapılacak tartışmalar ve doğacak sonuçları doğrudan etkileyecektir. İmralı ile aracılar vasıtasıyla ‘temasları bulunduğu ortaya çıkan’ bir yönetimin Olağanüstü Kongre’de delegeleri kontrol etmek  ve gerçekleri gizlemek için tüm araçları kullanacağı ayan beyan ortadadır. Bu sonucu önlemek yine CHP nin 6 ok ve Mustafa Kemal’in bağımsızlık,laiklik, ulusçuluk ilkelerine bağlı üye çoğunluğu ile mümkündür. CHP nin yurtsever tabanının kongre öncesinde Kılıçdaroğlu ve çevresindeki yöneticilere gereken dersi vermeleri Cumhuriyet,Bağımsızlık,Laiklik ve Ulus-Devlet ilkelerinin şu gelinen aşamada dayattığı bir zorunluluktur. 
Mahir Tan      LondraPosta-Londra
  

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Zafer Bayramı Uyarısı

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Zafer Bayramı Uyarısı;    
“RTE’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi çekirdek seçmen kitlesinin dağılmasını önleyerek 21 milyon oy aldığı, buna karşılık ana muhalefet partisinin kendi cumhuriyetçi tabanından değil, gerici-bölücü partilerin tabanlarından oy almaya yönelik yanlış politikalarının sonucunun hüsran olduğu gerçeğinden hareketle bundan böyle bu partilerin, kurucu ilkelerine uygun siyaset yürütmelerini beklemek de hakkımızdır.”

26 Ağustos Büyük Taarruzun 92. Yıldönümü
  Bugün, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı Zaferle Taçlandıran Büyük Taarruz’un
  92. Yıldönümü Tüm Vatanseverlere Kutlu Olsun

Askeri güç Devletin Ulusal menfaatlerinin korunmasında, iç ve dış güvenliğinin sağlanmasında vazgeçilemez öneme sahip yegâne silahlı unsurdur. Ordusunu itibarlı ve güçlü kılmak ise iktidarlarıngörevidir. Ne var ki, son dönemde uluslararası projelerin yönetime getirdiği bu iktidar eliyle TSK, bu projelerin gereği olarak itibarsızlaştırılarak etkisiz kılınmaya çalışılmakta, daha acısı, ordu üst yönetimince bu gidişe sessiz kalınabilmektedir.“Çankaya”nın, o yüce makama hiçbir şekilde layık olmayanlarca ele geçirildiği bir ortamda bu durum artık şaşkınlık yaratmamaktadır.YSK’ nın denetiminden kaçırılan, siyasete bağlanan seçmen kütüklerine dayalı, hileye açık, Devletin her türlü olanağı ve baskıcı gücünün başbakan için kullanıldığı, adil olmayan bir seçim süreci yaşadık.
Muhalefet ise, daha aday belirleme aşamasında en geniş yurttaş kitlesini seçime yönlendirebilecek aday ya da adaylar belirleme konusunda başarıli olamamış, sonuçta seçimi kaybetmiştir.Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini aday belirleme aşamasında yaşanan olumsuzlukların etkilemesine izin vermemiş ve bu süreci Cumhuriyet yıkıcılarına karşı verilen mücadelenin bir aşaması olarak görmüş ve Cumhurbaşkanı seçilmesi halinde RTE’ nin, Anayasayı hiçe sayarak fiilen başbakanlık ve parti başkanlığını da yürüteceğini ve hatta baskın bir erken seçimle birlikte kendisine Başkanlık getirecek bir Anayasa değişikliğini de referanduma götürebileceğini, bu nedenle seçim aşamasında ‘’ pek yararlı bir Cumhurbaşkanı Adayı bulmaktan daha önemli olanın, çok zararlı olabilecek bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesini önlemek ‘’ olduğuna karar vererek, hedefini RTE’ nin Cumhurbaşkanı seçilmemesi olarak belirlemiş ve halkımıza seçime firesiz katılmalarını önerdik.
Bugün, seçim sonuçları değerlendirildiğinde, öngörülerimizin ne kadar doğru olduğu anlaşılmıştır; RTE’ nin çekirdek seçmen kadrosu fire vermemiş, buna karşılık fire veren cumhuriyetçi taban cumhurbaşkanlığını RTE’ ye hediye etmiştir.Önümüzde, erkene alınmazsa bir yıl içinde yapılacak genel seçimler var.
Muhalefet partilerinden bu bir yılda daha aktif siyaset, mücadele beklemek hakkımızdır. RTE’nin Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi çekirdek seçmen kitlesinin dağılmasını önleyerek 21 milyon oy aldığı, buna karşılık ana muhalefet partisinin kendi cumhuriyetçi tabanından değil, gerici-bölücü partilerin tabanlarından oy almaya yönelik yanlış politikalarının sonucunun hüsran olduğu gerçeğinden hareketle bundan böyle bu partilerin, kurucu ilkelerine uygun siyaset yürütmelerini beklemek de hakkımızdır.
Sonuç olarak, 92 yıl önce bize bu vatanı, Cumhuriyeti armağan eden Mustafa Kemal Atatürk ve mücadeleci halkımıza çok şey borçluyuz. Onlara layık olmak ise görevimizdir.
Tansel ÇÖLAŞAN          ADD Genel Başkanı
                                                                                  

İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 30 Ağustos Zafer Bayramı Bildirisi…

                                            Kutlu Olsun
 
İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği, 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlayan ve bu zaferin Türkiye Cumhuriyeti açısından önemini vurgulayan bir basın bildirisi yayınladı. İADD Yönetim Kurulu adına Başkan Jale Özer tarafından yazılan açıklamayı aşağıda veriyoruz.
 
 
 
 
           İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği’nin 30 Ağustos Zafer Bayramı
                                                           Bildirisi…
30 Ağustos Zafer Bayramı, Silahlı Kuvvetlerimiz’in emperyalizmin işgal kuvvetlerini, 26 Ağustos 1922 günü Afyon’da başlayıp 9 Eylül 1922’de İzmir’de denize döktüğü büyük zaferi her yıl ulusça kutladığımız bayramdır. Bu ,Milli kurtuluş tarihimizin büyük ve şanlı sayfasını oluşturur. Stratejisini de, taktiklerini de Gazi Mustafa Kemal Paşa’mızın çizdiği ve başından sonuna kadar büyük ustalıkla yönettiği bu büyük mücadele  “Başkumandanlık Meydan Savaşı” olarak tarihe geçmiştir. Yunan generallerinin İngiliz empeyalizminin ağababalarına  “Türkler, eğer burayı 6 ayda geçebilirlerse 6 günde geçtik diye öğünsünler” güvencesini verdikleri Dumlupınar müstahkem mevkiini  muzaffer ordularımızın 30 saatte yerle bir ettiği muhteşem zaferdir.
30 Ağustos, bir yıl önce emperyalizmin kuklalarını Sakarya Meydan Savaşı zaferiyle durdurup geriletmesinin devamıdır. Bu iki meydan savaşı  ile ulusal varlığımız ayakta tutulmuş ve Misak-ı Milli sınırlarımız korunmuştur. Osmanlı’nın tarihe gömülmesi, Cumhuriyet’imizin kuruluşu, bağımsızlığımızın sağlanması,  devrimlerimizin bir bir yürürlüğe girmesi, yeni dünyada yeni devlet oluşumuz, dünya uluslarının arasına girişimiz, halkımızın halk savaşıyla kazandığı bu iki büyük meydan zaferinin eseridir.
30 Ağustos, “26 Ağustos sabaha karşı “Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı” dizelerinde şiirleşmiş ve 1935 yılında milli bayram olarak  ilan edilmiştir.
Nasıl  23 Nisan 1920 çocuklarımıza, 19 Mayıs 1919 gençlerimize, 29 Ekim 1923 Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e bütün halka armağan edilmişse, 30 Ağustos Zaferi de silahlı kuvvetlerimize bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından armağan  edilmiştir. Bu bayram,Silahlı Kuvvetlerimizin özel bayramıdır.
Silahlı kuvvetlerimiz Türkiye Cumhuriyeti’ nin ülkesi ve milletinin güvenliğinden sorumludur. O, dün olduğu gibi bugün de dışardan yapılacak saldırılar kadar içerden gelecek ülkeyi bölmeye yönelik girişimleri defedecek güçtedir.
30 Ağustos kutsal “Zafer Bayramı”mızın heyecanını yaşadığımız, yaşatmamız gerektiğini özümsediğimiz şu günlerde, demokrasinin kaynağı, ulusal birliğin dayanağı, inanç özgürlüğünün güvencesi olan laikliği, kendi ilkel, yobaz çıkarları için, din düşmanlığı ile suçlayıp, cumhuriyet değerlerine ve kurucularına, başta Atatürk’ümüz olmak üzere, saldıranlar, saldırılara  göz yumanlar çarpık yaklaşımlarıyla, aslında dindarlığı değil, din ticaretinin simsarları olarak, sahnede yer alıyorlar.
Ulusal varlığımızın, Türk olma onurumuzun kutsal simgesi Cumhuriyet’imizi ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü takiyecilerden, yandaş çıkarcılardan, laiklik karşıtlarından korumak, kendini Türk bilen her yurttaşın insanlık ve namus borcudur.
İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, 30 Ağustos 2014’te Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık anıtının 92nci yılını idrak ediyor, tüm yurtseverleri selamlıyoruz.
İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu adına
Jale Özer Swailes
Başkan.