tek dil,tek millet, tek vatan


Muğla İl Başkanı Çalışkan; Tek dil,tek millet, tek vatan 


                              Anadolu Partisi Muğla’dan seçimin özü;
                 ‘tek dil,tek millet,tek vatan’ 
   Ankara milletvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşları tarafından kurulan Anadolu Partisi büyük bir hızla ülke çapında örgütlenmesini tamamlıyor. Türkiye’nin kader seçimi olacağı konusunda kuşku bulunmayan 2015 Genel seçimlerinde ‘Cumhuriyetçi Hareket’, Anadolu Partisi ile temsil ediliyor. Batı Anadolu’nun önemli merkezlerinden Muğla’da çok güçlü bir çıkış yakalayan Anadolu Partisi teşkilatı ilk toplantısında Cumhuriyetçi Hareket’in ‘gelecek seçim bildirgesinin özünü ifade eden’ bir sloganı armağan etti Türk toplumuna;
‘tek dil,tek millet,tek vatan’..
                                       ‘Mevzubahis’ olan Vatan
 12 yıldan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını sorgulayan ve aşındıran AKP yönetimi 2015 Seçimleri ve sonrasında hazırlandığı ‘yeni anayasa’ ile son darbeleri vurmaya hazırlanıyor. Bunu durdurmak ve Cumhuriyeti tüm ilkeleriyle birlikte yeniden Türk toplumsal yaşamına döndürmek bizim elimizde. Bunu 2015 seçiminde yaparız. Yapılması gerekenler giderek daha net olarak açıklığa çıkıyor ; Cumhuriyet,ona rehberlik eden ‘6 ok’ yani onun ilkeleriyle birlikte savunulmak zorundadır. Türkiye’nin politika sahnesinde yer alan tüm aktörler,yerel yöneticiler,siyasi parti teşkilatları ve hatta tek tek tüm seçmenler, 2015 Genel seçimlerinde ‘nasıl bir tutum aldıkları’ ile anılacaklardır gelecek zaman içinde. Zira ‘Mevzubahis olan Vatandır’.
                                  ‘Türkçe’yi yedirmeyiz’
Anadolu Partisi Genel Başkanı Emine Ülker Tarhan, hafta sonunda yapılan bir tv programında bu net ifade ile Türk toplumunun karşısındaydı. Anadil, Osmanlıca,açılım gibi konulara değinen Tarhan’ın ‘Türkçe’yi yedirmeyiz’ sözleri Cumhuriyet’I savunan halk kitlelerine verilen en açık mesajı oluşturdu. Anadolu Partisi’nin iki hafta önce yayınlanan Parti Programı ile mesajlar ‘Cumhuriyetin temel ilkelerinin ve Ulus Devlet’in savunulmasında birleşince, Anadolu Partisi’nin yaklaşan seçim dönemi siyasal biçimlenmesini ortaya çıkarıyor. ‘tek dil,tek millet,tek vatan’önümüzdeki  2015 yılının ilk yarısında meydanları ve sokakları dolduran slogan olacaktır.Gerçekte Türkiye’nin en büyük kitlesel gücü olan Atatürkçü Cumhuriyet destekçilerine net bir siyasi çizgi sunan Anadolu Partisi,tarihsel görevini tamamladı. Artık tünelin ucundaki ışığı görüyor Türk toplumu. Geleceğimizin belirleneceği 2015 Genel seçimlerinde aslında tek bir soru var size; ‘Tek dil,tek millet,tek Vatan’dan mı yanasınız ?’ 

Mahir Tan         LondraPosta-Londra                   

Barzani ve Talabani ABD’nin Terör listesindeymiş!

        
 
 
               Barzani ve Talabani ABD nin Terör listesindeymiş !
                               
                    Terör listeleri orta oyunu
Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin iktidar partileri KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) ve PUK (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Amerika’nın Terörist Örgütler listesinden çıkarıldı.
Bu cümlede yanlışlık yok. Doğru Okuyorsunuz. 13 Aralık 2014 tarihinde Kongre’den geçen bir yasa uyarınca Mesud Barzani’nin Başkanlığındaki KDP ve Talabani liderliğindeki PUK, ‘bugüne kadar yer aldıkları ABD nin,‘tier 3’(Üçüncü Derece) terör örgütleri listesinden çıkarıldılar. Başkan Obama’nın yakında onaylaması gereken karar Amerika’nın IŞID savaşı için Irak’a gönderdiği Özel Başkanlık Temsilcisi Brett Mc Gurk tarafından açıklandı. Son aylarda Ankara,Bağdat ve Erbil arasında mekik diplomasisi uygulayan Mc Gurk, ‘bu iki örgütün ABD nin terör listesinde yer almalarının ABD nin vize uygulamalarında ve bir dizi diplomatik girişimlerde sorunlar çıkardığını belirterek, iki Cumhuriyetçi Senatör Robert Fernandez ve John Mc Cain tarafından verilen teklifin kongreden geçmesiyle bu adaletsiz uygulamanın sona erdiğini’kaydetti. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Mesud Barzani nu yılın şubat ayı içinde ABD den gelen bir teklife rağmen vize ve seyahat sorunu dolayısıyla Washinton’a gitmeyi reddetmiş ve bu sorunun çözülmesini istemişti.
                          Doğrudan silah yardımı için mi ?
Yaklaşık olarak 20 yıldan beri ABD nin bölgedeki en önemli ittifak unsurlarını oluşturan KDP ve PUK un gerçekte ‘terör listesinde’ yer alıyor olmaları bir yanda ABD yönetiminin özellikle dış politikada ‘kanunilik’ ilkesini ne derece ciddiye aldıklarını gösterirken, bir yanda da ‘terör örgütleri listesinin’ fazla bir önem taşımadığını ortaya koydu. Amerika’da hukuken Terör örgütleri sayılan KDP ve PUK Başkanlarının (Barzani ve Kubat Talabani)nin Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin Başkan ve Başkan yardımcıları oldukları düşünüldüğünde, ABD nin Irak ve Orta-Doğu politikaları ve savaşlarının ‘yasal olmayan’ ittifak unsurları ile birlikte yürütüldüğü ortaya çıkıyor. Orta-Doğu’da Amerikan neoliberal şahin politikasının önde gelen temsilcilerinden John Mc Cain tarafından verilen bir teklifle ABD kongresinden çıkan KDP ve PUK un terör örgütü sayılmayacağı kararı gerçekte Barzani güçlerinin acil bir talebine cevap veriyor; Merkezi Irak yönetimi ile hızla yollarını ayırma hazırlığı içine giren Kuzey Irak yönetimi, ‘IŞID savaşı dolayısıyla Irak hükümeti üzerinden aldıkları silah ve para yardımının ‘doğrudan Kuzey Irak’a yapılmasını’istiyor. Bu talebin karşılanması ise ABD kongrelerinde Başkanlık yönetimi için hukuki sorunlar çıkarıyordu. Son dönemde ABD Kongrelerinde sayısal çoğunluğu ele geçiren Cumhuriyetçi Parti senatörleri Başkan Obama yönetimini sık sık verdikleri yasa tekliflerini kabul ettirerek  kuşatma altına alıyorlar. İki hafta önce kongreden geçen bir başka teklifte ise, ‘Kuzey Irak’ta kurulacak 190 bin kişilik Kürt Ordusu için geniş çaplı bir silahlandırma ve eğitim kampanyası açılacağı belirtilmişti.
Suriye Kürtlerinin temsilcisi olan PYD, Amerika’nın ‘terör örgütleri’ listesinde yer almıyor. PKK ise Terör Örgütleri listesinde ‘Tier 1’(1.Derece)  listesindeki yerini koruyor.
Mahir Tan      LondraPosta-Londra              

 

Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenler gidiyor

       
 
 
Bu fotoğraftaki 4 kişi ‘yok aslında’
 
                 
 
                      Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyenler gidiyor
  
                 dördü kaldı yadigar 
    CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum’un partiden ihrac edilmesinden sonra yukarıda gördüğünüz fotoğraftan  iki milletvekili eksildi. Bu fotoğraf  Ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turda Tayyip Erdoğan’ın kazanmasından sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifasını isteyen CHP üyesi 6 milletvekilinin yaptıkları basın toplantısını resmediyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimi için Başkan Yardımcılarına dahi danışmadan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösteren Kemal Kılıçdaroğlu’nu özellikle bu tercihinden dolayı suçlayan CHP milletvekilleri onun istifasını istiyorlardı. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ‘kendi buluşu’ olan İhsanoğlu’na oy isterken medyaya ‘risk aldığını’ söyleyerek, sonuçlara katlanacağını ima ediyordu. Seçim sonrasında 6 CHP Milletvekili yaptıkları bir basın toplantısı ile CHP nin Kurultay’a gitmesini ve  Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifasını istediler. Kılıçdaroğlu, kişisel tasarrufu sonucu yaratılan ağır seçim yenilgisine karşın istifa etmediği gibi, bir düğün salonunda topladığı mini kurultay ile CHP de yönetime iyice yerleşti. İstifa isteyen Milletvekillerinden ilk ayrılan Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan oldu. Batum Partiden atıldı. Fotoğraftan kalan dört milletvekili buharlaşmış gibi. Onlar aslında ‘yoklar’.  
                                         Bütün yollar mübah
CHP Genel Başkanlığına ‘Gandhi Kemal’ süslemesi ile oturan Kılıçdaroğlu, yönetimde 3. yılın sonunda gelen ‘Ekmek için Ekmel’ rezaletinden sonra partide tasfiye hareketine girişti. 11 aralık günü bir Tv kanalında konuşan ‘Dersimli Kemal’, ‘Süheyl Batum’un ihraç kararını siz ne kadar biliyorsanız ben de o kadar biliyorum’  şeklinde bir trajikomik açıklamadan sonra ‘Emine Ülker Tarhan’ın ayrılmasının da kendileri için bir kayıp olmadığını’ ileri sürdü. Medya’da seçilmiş çanak sorularla röportaj yapma alışkanlığındaki Kılıçdaroğlu’na sorulmuyor elbette; ‘Kayıp değilse, koskoca Anadolu Partisi nedir, sayın Genel Başkan ?’diye. Bunu gazetecilerin sormamasından daha garip bir olgu ise CHP nin Atatürkçü tabanının sormaması. Dahası 3 ay önce yukarıdaki fotoğrafta şimdi ihraç edilmiş milletvekili arkadaşları ile poz veren ‘dört CHP milletvekili’nin de sormaması..
                                   vakit kaybetme Hocam…
Süheyl Batum’un CHP den ihraç edilmesi Dersimli’nin verdiği açık bir mesaj olarak algılandı. CHP, Mini Kurultay ile yarattığı çizgiyi ‘ne bahasına olursa olsun’ savunacaktır. Bu çizgi, ‘Dersim özürü, anadilde eğitim, yerel özerklikler şartı’ gibi siyasi olarak Parti’nin temeline dinamit koyan bir ‘tasfiyecilik’eğilimidir.  Kılıçdaroğlu, bu çizgiyi  CHP nin mevcut yapısı ile sürdüremeyeceğini çok iyi biliyor. Hiç bir siyasi parti aynı seçimde ‘Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu,Murat Özçelik, Faik Tunay,Muhammed Çakmak gibi isimlerle, Atatürkçü tabanın adaylarını bir arada listeleyemez. Taraflardan biri tasfiye edilecektir. Batum’un ihracı bu hareketin doğrudan bir güç gösterisi oldu. Sessiz kaldığınız için, 6 Oku savunmaya cesaret edemediğiniz için, yüreğiniz yetmediği için tasfiye edilen siz olacaksınız.
Mahir Tan      LondraPosta-Londra                    
           
   
                      

Tıpış Tıpış adaylarından Mehmet Bekaroğlu

                  
 
Tıpış Tıpış adaylarından Mehmet Bekaroğlu
 
                     
                   İşin Gerçeği
  Şu an için ‘ana muhalefet’ partisi pozisyonunu işgal eden CHP’nin mevcut yönetimi parti içinde ‘eleştiri’ sürecine karşı bir duvar örmüş gibi görünüyor. İki hafta önce İzmir’de yapılan bir parti toplantısında Genel Başkan katılan üyelerden ‘partiyi eleştirmeme’ sözü aldı. Bu sözü almak kadar ‘vermek’ de zor bir iş. ‘Partiyi eleştirmemek kaydı ile parti içi demokrasi’ gibi garip bir süreç başlamış oluyor Ana Muhalefet partisinde. Genel Başkan Kılıçdaroğlu, bunu aynı toplantıda daha açık sözlerle ifade ediyor. Bu nedenle artık seçim sürecine girmek üzere olan Türkiye’de YCHP içinde garip bir ittifak ortaya çıkmış görünüyor. Partinin savunduğu siyasi çizgiyi ‘eleştirmeme’ sözü veren üyeler, seçim günü ‘tıpış tıpış’ sandığa giderek Genel Başkanın gösterdiği adaylara oy verecekler. Rivayete göre ; Seçimde kafasını duvara çarpacak olan YCHP, daha sonra zorunlu bir Kurultay sonrasında ‘Yeniden CHP’ biçimine dönüştürülecek. Kılıçdaroğlu ekibinin siyasi sonucunun kaçınılmaz olarak böyle olacağı konusunda pek bir şüphe bulunmuyor. CHP içinde olup kendilerine ‘muhalif’ diyen kesimin bu sonucun ortaya çıkması için ‘özel bir çaba’ göstermesine ihtiyaç yok. Ancak ‘Partiyi eleştirmeme’ sözü veren üyeler işin ahlaki yönü hakkında düşünmek zorundalar.
                              ‘Basra harab olduktan sonra’
Kılıçdaroğlu ekibinin ‘gerçekte hiç bir ilkeye dayanmayan’ siyasi mücadele anlayışı, yazık ki, CHP adına sandıkta yer alacak Milletvekili adaylarını belirleyecek. Parti’nin Parti Meclisi üyelerini,Yönetim Kurulunu ve başkan yardımcılarını tanıyorsunuz. CHP nin ‘kuşkusuz milletvekili yapmak vaadiyle’ partiye topladığı politikacılara baktığınızda sandıklarda göreceğiniz aday listelerini şimdiden tahmin edebilirsiniz. Bir yanda,HDP ile ‘nüanslarda’ farklılaşan,bir yanda da ikinci sınıf liberal ve AKP de iş bulamamış ‘teknisyenlerden’ oluşan bir liste ile karşılaşmayacağınızı düşünüyorsanız bir mucize bekliyorsunuz demektir. Herşeyden önce  ön seçim yapsın yada yapmasın Genel Başkan ekibinin % 15 lik bir kontenjanı var. Yaklaşık olarak 60-65 adayın-kuşkusuz seçilebilecek sıralarda- yer alacağı bir listeden sözediyoruz. Bu adayların CHP nin klasik oy merkezleri olan İstanbul,Ankara,İzmir,Eskişehir,Muğla, Aydın, Manisa gibi illere doldurulacağı diğer kentlerde ise 1. ve 2 sıraları işgal edecekleri ‘Alaturka politikacılığın’ bir gereği.
Özetle, CHP ye ‘eleştirmeme sözü vermiş olan seçmen’, kimlerden oluşacağını herkesin bildiği bu listeye ‘tıpış tıpış giderek’ oy vermek zorunda kalacaktır. Türkiye’nin kader seçimi olan 2015 Genel seçimi sonucunda seçilecek Büyük Millet Meclisi, AKP yönetiminin ‘üçüncü dönem iktidarını’ yaratacaktır. Açılım yada daha açık bir ifadeyle Kürt Otonomisi, çağdışı eğitim programı, Başkanlık rejimi gibi karşı devrimin tüm projeleri, bu Parlamentonun hazırlayacağı yeni Anayasa ile devlet sisteminin parçaları haline gelecektir. Kılıçdaroğlu ekibini bu parlamentoya ‘muhalefet adı altında’ göndermeye hazır mısınız ? Kılıçdaroğlu’na ‘eleştirmeme sözü veren’ sözüm ona parti üyesi ve seçmeni sayılan ‘tıpış tıpışçılar’, Cumhuriyeti temelden yıkmaya odaklı bir Parlamentonun oluşumunu hazırlamanın ‘ahlaki sonuçlarına’ katlanmaya hazır mı ?
CHP’nin üye tabanı içinde yer alan Cumhuriyet yandaşları bir an önce çağdaş insan olmanın gereğini yapmalıdırlar. Yol yakınken…
Mahir Tan         LondraPosta-Londra          

BM Özel Temsilcisi Steffan De Mistura

          
 
 
 
 

BM Özel Temsilcisi Steffan De Mistura
 

Amerika, Rusya, Suriye ve muhalefet aynı sepette

       
              Suriye için ‘Mistura Çözümü’
Yaklaşık 1 aydan beri  Gaziantep,Şam ve Moskova’da mekik diplomasisi yürüten Birleşmiş Milletler Özel Temsilcisi De Mistura’nın yarattığı ‘dondurma’ formülü tarafların tümü için ehven-i şer bulunuyor. IŞID Operasyonlarına odaklanan ABD nin, Suriye Devlet Güçleri ile çatışmama politikası Başkan Obama’nın kongrelerde zayıflayan durumuna karşın ABD nin halen alternatifsiz Suriye politikası olarak kalıyor. Rusya’nın desteklediği ve Suriye yönetiminin ‘yalnızca Halep kentinde uygulanması şartıyla’ kabul ettiği ‘Freezing’ formülasyonu Birleşmiş Milletler adına özel temsilci De Mistura tarafından Suriye savaşının tüm taraflarına ayrı ayrı yapılan görüşmelerden sonra kabul ettirildi. Mistura Çözümünde;‘Dondurma’ belli edilmeyen bir süre için öngörülüyor ve her bölgede şu anda fiili duruma hakim olan gücün ‘çatışmasız’ olarak varlığını sürdürmesi esasına dayanıyor. BM Özel temsilcisi De Mistura’nın Gaziantep’te görüştüğü 4 ayrı Suriye Muhalefet örgütünün kabul ettiği çözümüne göre Halep kenti çevresinde bulunan ÖSO bölgeleri ateşkes sınırları içine alınıyor. ABD ve Suriye Devlet güçlerinin görüşmeler dışında tuttuğu El Nusra ve El Muhacirun gibi El Kaide bağlantılı guruplar ateşkes anlaşması dışında kalıyorlar. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un katıldığı Soçi görüşmelerinde ise Suriye, ateşkes anlaşmasının Güney Suriye ve Halep dışında kalan bölgelere uygulanmayacağını ve IŞID- El Nusra gibi örgütlerle savaşın devam edeceğini ileri sürdü.
                           ABD Halep’ten 1500 kişi taşıyacak
Başkan Obama, De Mistura tarafından geliştirilen geçici ateşkes sürecine uygun biçimde kararlar alarak hızla uygulamaya sokuyor. Halep çevresindeki ÖSO güçlerine bağlı 1500 kişinin  ateşkes kararından sonra Ürdün ve Irak’ta eğitim kamplarına gönderileceği belirtiliyor. Irak’lı Sünnilerden  IŞID karşıtı kabilelerin askerleriyle birlikte eğitilecek olan ÖSO militanları için ABD, Irak’ta mevcut bulunan 1500 civarındaki  Amerikalı asker,eğitmen ve istihbaratçıya ek olarak 1500 kişilik bir gurup daha gönderiyor. Bölgedeki ABD asker sayısı 3000 e yükselirken Suriye’de çatışmaların durması ile, IŞID savaşının ağırlıklı olarak Musul,Hamadi,Tıkrit ve Falluca gibi kentler çevresinde yoğunlaşacağı bildiriliyor.
                              Türkiye devre dışı
Suriye ve Irak topraklarında sürdürülen IŞID savaşı, Türkiye’nin ısrarlı girişimlerine karşın yön değiştirerek Esad karşıtı bir savaşa dönüşmedi. ABD operasyonlarının başladığı tarihlerde Türkiye ile ortak bir ‘anti-Esad’ savaş politikası izleyen Suriye muhalefet güçlerinin önemli bir bölümü de Esad rejimi ile ‘ateşkes’ çözümüne onay verdiler. Bu çözüm formülasyonunda Birleşmiş Milletler’in geçtiğimiz hafta kabul ettiği Suriye ve Iraklı mültecilere yapılan yardımı çok büyük oranda yükseltme politikasının da rol oynadığı belirtiliyor. 2015 BM yardım programı 16.4 Milyar dolara yükseltilirken, bu yardımdan en büyük oranın Türkiye, Irak,Lübnan ve Ürdün deki Suriye’li mültecilere ayrılacağı belirtildi.
                           ‘Ateşkes’ sürekli olursa
BM Özel Temsilcisi Mistura tarafından geliştirilen ve tarafların kabul ettiği ateşkes şartları Türkiye açısından bazı sakıncaları da birlikte taşıyor. Ateşkes, Türkiye’nin Irak ve Suriye sınırlarının hemen ötesinde bir dizi ‘otonom yapının’ belirsiz bir süre için varlığını sürdürmesi anlamına geliyor. Hatay’ın karşısındaki İdlip çevresi, Halep’in önemli bir bölümünde muhalefet güçleri yerleşirken, üç ayrı Kürt kantonundan oluşan ‘Rojova’ bölgesi de otonom yapısını sürdürmeye devam ediyor. Bölgedeki IŞID güçleri kaçınılmaz olarak yenilgiye doğru giderken, Suriye’nin de müdahale edemeyeceği geniş bir ‘ateşkes’ bölgesi ‘dondurma’ sınırları içinde yer alıyor. Uluslarası planda  ABD, Batı ülkeleri ve Birleşmiş Milletler rüzgarını arkalarına almış Kürt Kantonları ve ÖSO bölgelerinin ‘Ateşkes sınırları içindeki bölgelerde De Facto tanınma’ mücadelesi içine gireceklerini tahmin etmek için kahin olmak da gerekmiyor. Komşu ülkelerle 0 problemden, sürekli çatışma politikasına  dönüşen AKP nin Dış Politikasının yoğun ABD baskısı altında nasıl bir yön alacağını izlemek ilginç olacak. ‘Osmanlı’ nın fazlaca etkili olduğu bir coğrafya değil sınırlarımızın ötesi…
Mahir Tan      LondraPosta- Londra 
                                   

Anadolu Partisi Program ve Tüzüğü açıklandı

          
 
 
                      Anadolu Partisi Program ve Tüzüğü açıklandı
           
                  ‘yeniden’ kurucu parti…
    
Anadolu Partisi program ve tüzüğü ile canlı bir varlık artık. Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşları “ana-parti.org” adresindeki resmi sitesinde yayınladığı Program ve tüzüğü ile Anadolu Partisi’nin kuruluş amaçlarını ve kısa dönemde hazırlandığı siyasi mücadelenin işaretlerini veriyor. Anadolu Partisinin ‘siyasi künyesi’ olarak tanımlanabilecek programı, politik felsefe açısından bakıldığında, temel özelliğini ortaya çıkarıyor öncelikle ; O bir kurucu parti. Cumhuriyet’in politika,kültür,ekonomi,savunma alanlarındaki temel ilkelerinin ön plana çıkarıldığı program, tam bağımsız, laik, ulusal,demokrat ve halkçı bir Türkiye amacıyla yola çıkan bir partinin ilk sayılabilecek yazılı beyanı. Ona Cumhuriyet değerleri açısından ‘kurucu’ özelliğini veren de bu. Zira, Anadolu Partisi’nin kuruluşunun gerçekleştiği şartlarda artık ‘1923 Cumhuriyeti’ yok. Onun,91 yıl sonra yeniden kurulması gerekiyor. Dünya’nın Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda yaratılmış tek bağımsız,çağdaş,laik ve özgür devletinin  ‘savunulmasından’ değil yeniden ‘kurulmasından’ söz edildiğini anlıyorsunuz Anadolu Partisi porogramını okurken. Parti’nin amaçları olarak vurgulanan laiklik,eğitim,iç ve dış güvenlik, dış politika, ulus-devlet,eşitlik gibi temel konular, içinde ‘aksaklıkların düzenleneceği’ bölümler olarak değil, yeniden inşa edilecek Cumhuriyet’in ‘okları’ olarak ele alınıyor. Anadolu Partisi bu nedenle Cumhuriyet’in ‘kurucu’ partisidir. Programı ise, bir siyasi devrim programıdır.
         Anayasa’nın ilk dört maddesi ve çağdaş uygarlık vurgusu
 Anadolu Partisi’nin açıklanan programı devletin kuruluş,işleyiş, yurttaşlarla ilişkileri, demokratik yapılanma, uluslararası ilişkileri yönlendiren ilkeler,eğitim, demokratik kitle örgütleri ile ilişkiler gibi konulardaki görüşleri kapsıyor. Ancak, Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşları tarafından kurulan Anadolu Partisi, kuşkusuz, kurulduğu şartların en önemli konularında savunduğu görüşler ile Türkiye’nin siyasi gündeminde yer alacak. Öyle ki Anadolu Partisi’nin kurulduğu bu ‘siyasi ortam’ mevcut olmasaydı,böyle bir Siyasi Parti’nin varlığı bile tartışma konusu olurdu. İşte Programın önümüzdeki kısa dönemde başlayacak olan Siyasi gündeme ilişkin vurgulamaları da iki önemli noktaya dikkat çekiyor bu nedenle;
          ‘Anadolu Partisi’nin Temel ilkeleri ve Politikaları; Anayasa’nın ilk dört maddesine,Cumhuriyet’in temel değerlerine,Atatürk ilke ve devrimlerine,evrensel hukuk ilkelerine bağlıdır… Terör ülkemizin,bölgemizin,dünyanın ve demokrasinin en önemli sorunlarından biridir.Etnik,dinsel ve mezhepsel olmak üzere her türlü terör faaliyeti insanlık suçudur. PKK bir terör örgütüdür.PKK ve uzantıları ile her türlü yolla mücadele etmek, sınırlarımızın ötesinde bile olsa Türkiye’nin yaşamsal hakkıdır.
–     ‘Atatürk’ün benimsediği üzere laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin   ayrılması anlamına gelmeyip; tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır. Nitekim Anayasamızda, kimsenin Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma, siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Hal böyle iken, ülkemizde farklı din veya mezheplerin ön plana çıkarılarak toplumsal kutuplaşmaya neden olunduğu gözlemlenmektedir. Anadolu Partisi, siyasi partilerin, oy kaygısıyla, gündem değiştirme saikiyle veya her ne sebeple olursa olsun farklı inançtan vatandaşlar arasına düşmanlık tohumu ekmesine,  inançlar üzerinden siyaset yapmasına karşı çıkar.
İnanç, bir özgürlük konusudur. Kimin neye nasıl inanacağına,  ibadetini nerede yapacağına, hangi dinin ve mezhebin yasal ve meşru olduğuna, eğitim kurumlarında hangi dinin esaslarının öğretileceğine devlet karışamaz. Devletin yapacağı, yurttaşların, inançla ilgili taleplerini karşılamak ve onlara destek olmaktır. Devlet, ülkede yaşayan tüm din ve mezheplerin, kendi inançlarına özgü ibadethanelerini tanımakla ve ibadethane statüsüne almakla yükümlüdür. Zorunlu din dersine tabi olmak istemeyen kesimleri dinlemek ve sorunlarını çözmek devletin görevidir
.’
Anadolu Partisi’nin ‘ana-parti.org’ elektronik adresinde tamamı yayınlanan Programı, Türkiye’nin ‘Çağdaş Cumhuriyet’ toplumuna çok güçlü mesajlar veriyor. Türkiye’nin bir ulusal devlet olarak kaderini belirleyeceği 2015 genel seçimleri için yakında yayınlanması beklenen ‘seçim bildirgesi’ bu programın özlü bir ifadesi olacaktır. Anadolu Partisi’nin program ve bildirgeleri,tıpkı Müdafa-ı Hukuk cemiyetlerinin içinde doğduğu şartların ürünü olduğu gibi, bugünün bölünmekte olan bir orta-çağ ülkesine dönüşme tehdidi altındaki Türkiye’sinin şartlarına bir meydan okuyuş olarak algılanmalı. Anadolu Partisi, Türkiye’nin çağdaş toplumunun eline yeniden Cumhuriyet’in oklarını bu kuruluş ve program ile teslim ediyor. Türkiye’nin çağdaş Dünya’ya bir borcuydu Anadolu Partisi’ni yaratmak.
 
Mahir Tan          LondraPosta-Londra

Birinci Dünya Savaşının 100. Yıldönümü

Anadolu Partisi Kurucu Yönetim Kurulu üyelerinden Av. Avni Kitapçı’ın ‘Tarih sohbetleri 1’ yazısını     okuyucularımza yayınlıyoruz.
 

 

 

TARİH SOHBETLERİ:BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ 100.YILDÖNÜMÜ

 
 
MÜJDE BİR ÇOCUĞUMUZ OLDU!
Harbiye nazırı ve Baş Kumandan Vekili Enver Paşa, 10 Ağustos 1914 gecesi Sadrazam Sait Halil Paşa’nın Yalı Konağına girdiğinde; Osmanlı Devleti’nin savaşa girdiğini bu tuhaf espri ile duyurmuştu. H
eyeti-Vükela (Bakanlar Kurulu) hiç birşeyden haberdar değildi. Osmanlı’nın bu büyük savaşa girmesi için yapılan proje gereğince, Goeben ve Bresslau isimli Alman zırhlıları, o gün Çanakkale Boğazından kara sularımıza girmiş ve yine önceden tasarlanan bir mizansenle bu dev zırhlıların Osmanlı tarafından satın alındığı ileri sürülerek gönderlerine Türk Bayrağı çekilmiş, tamamı Alman olan mürettebatı başlarına birer fes geçirerek bir anda Türk denizcisi olmuşlar, komutanları; Amiral Souchon ‘da bir gecede Souchon Paşa oluvermişti.
Bu gemilerin daha sonra Osmanlı’yı savaşa sokmak için Odesa limanını 29 Ekim 1914 günü bombalamaları hadisesi bilinen bir konudur. Bu olaydan sonra fiili çatışma Doğu cephesinde 1 Kasım günü başladıysa da bence, Osmanlı’nın savaşa katılma tarihi bu gemilerin Türk karasularına girdiği tarihtir.
Daha önce sizlere sunduğum ilk tanışma yazımda tarihi olayların günümüze yaptığı akisleri paylaşacağımı belirtmiştim.
1914 bence, tarihin en önemli hadisesi olan 1.Dünya Savaşının başlangıcıdır. Tarih ilgilileri başka, başka tarihleri önem sıralamasında öne çıkartırlarsa da kanaatimce 1. Dünya harbi tarihin en önemli hadisesidir. Günümüzde yaşanılan sorunların hemen tamamı 1. Dünya harbinden kaynaklıdır ve bu savaşın hesabı halen görülememiştir. 2. Dünya harbinin bile günümüze bu ilk savaş kadar tesiri yoktur. Bu savaşın başlangıcının 100. yılını yaşıyoruz. Tüm Dünya’da bu büyük savaşla ilgili binlerce toplantı, seminer, panel düzenlenmekte, binlerce kitap yazılmakta, onbinlerce makale yazılı ve sanal basında yer aldığı ve bu savaşın en önemli katılımcılarından birisi biz olduğumuz, dokuz cephede savaştığımız halde sanki bu savaşa hiç katılmamışız, milyonlara şehit vermemişiz ve Milletimiz bu savaş sonucunda yok olma tehlikesi ile karşılaşmamış gibi, Ülkemizde bu konuda hiçbir çalışma ve hatta ilgi bile görülmemekte.
Zaten bizim, hem tüm Vatandaşlar hem de Ülkeyi yönetmeye talip olmuş siyasetçilerimizin en büyük eksiği tarihimiz konusundaki bilgisizlikleri ve ondan da kötüsü ilgisizlikleri değil midir. Oysa Vatandaşlık bilinci ve Milli bilinç önce tarih bilgisine sahip olmayı, sonra bu bilgiden, kavrayarak tarih bilincine ulaşmayı gerektirir. Ancak bizim tarihimize olan akıl almaz ilgisizliğimiz en üst boyutlarda devam etmektedir.
Daha 2 sene önce tarihimizin en acı faciası olan Balkan savaşının 100.cü yılını yaşadık. 20. YY’ gördüğü ilk gerçek ve büyük soykırım olan Balkan faciasını ve o soykırımda kaybettiğimiz Trakya’nın “Evladı Fatihanını” yeterince anabildik mi? Şimdi 1. Dünya Savaşının 100.Yıldönümü, o zamanki tabiriyle CİHAN Harbi ya da HARB-İ UMUMİ. Bu savaşın üzerimizde yarattığı etkiler ve görülememiş bir hesabın; “La Question D’Orient” yani “Şark Meselesi” kısaca Türkiye Devletinin ve Türk Milletinin Türkiye’de yaşayan kısmını yok etme projesinin, Cennet mekan Gazi Mustafa Kemal Paşamız ve onun silah arkadaşları tarafından akim bırakılması hadisesi.
Bunlar bizim; Üzerinde düşünmemiz ve derinlemesine araştırmamız gereken konular. Ayrıca bir de borcumuz var. Bu savaşta kaybettiğimiz tam 3.500.000 insanımıza olan borcumuzdur bu. Buna vefa borcu demek hafif kalır. Sina çöllerinde, kutsal Medine müdaafasında, Sarıkamış’ın kanlı buz denizinde, Galiçyalar’da ve elbette ki Çanakkale’de kaybettiklerimiz, o Vatan toprağına düşüp, kıvrılıp kaldıkları yerde kefensiz yatan Şehitlerimize karşı büyük vicdan borcumuzdur bu.
Osmanlı’nın savaşa girdiği öğrenildiğinde Sofya’da Ateşe militer olan Yarbay Mustafa Kemal Bey:
“Enver’den ancak bu beklenirdi. Türkiye bu harpten sağ çıkamaz.” demişti.*
Evet; O da Türkiye idi. Devlet ebedidir ancak rejimler geçicidir. Türkiye Devletinin Padişahlık rejimi yıkıldı ve yerine Cumhuriyet rejimine sahip yeni Devletimiz oluşturuldu.
Elbette bu savaşta geçen olayları, yaşananları ve bilinmeyenleri birazda gözlerden uzak tutulanları sizlere aktarmaya çalışırken, sıkıcı bir tarih dersi vermek niyetinde değilim. Zaten Tarih, Tarih dersinde anlatıldığı gibi sıkıcı değil, son derece cezbedici, çekici bir bilimdir. Ben de, özellikle bu savaşın bilinmeyen yönlerini ve perde arkasını çeşitli anektodlarla ve hatıralarla aktarmaya çalışacağım.
Elbette, tarihte yaşanan her şeyin bir geçmişi vardır. Geçmişi bilmeden ne 1. Dünya Savaşını anlayabilmek mümkündür ne de günümüzü. Ancak şüphesiz, o kadar da geriye gidemeyiz. Bir yerden başlamak lazım. Bu nedenle ilk yazımız Tanzimatla ilgili olacak ve Tanzimatın gerçek yüzünü sizlere sunmaya gayret edeceğim.
Bakalım görelim; Tanzimat büyük bir aydınlanma hareketi midir yoksa uğursuz projenin en önemli halkası, çözülmenin ve çöküşün engeli olan, kilidi açan bir batı anahtarı mıdır.
Saygılarımla
Gelecek yazı Tanzimat-ı Hayriye (!)
*) Şevket Süreyya Aydemir / Tek Adam / Cilt 1/ 4. Baskı/ Sh.232
 
Avni KİTAPÇI 05/12/2014

Etnik Mesele Parti ve Ordu demektir

Bir Google haritası

 

          
 
             Etnik Mesele Parti ve Ordu demektir.
        Türkiye’de ‘açılım’,’barış’ gibi başlıklar altında ‘Türk Toplumuna’ çakılmaya çalışılan süreç; ‘ayrılıkçı milliyetçilik’ olarak adlandırabileceğimiz PKK ideolojisinin ‘dönemsel politikası’.Uluslararası literatürde ‘Break up Nationalism’ olarak adlandırılan bu tür milliyetçilik 18 ve 19. Yüzyıllarda Avrupa uluslarını oluşturan milliyetçilik ve uluslaşma akımlarından temel farklılıklar taşıyor. Birincisi,feodal imparatorluk devletlerinde gelişen iç pazar,sanayi devrimi,burjuvazi gibi yeni olgulara dayalı olarak ortaya çıkan toplumsal devrimlerin sonucu oldu. İmparatorluklar ahalisi, çağdaş ‘ulusların’ eşitlik ve özgürlük temelinde yeni bir toplum oluşturan bireylerine dönüştü.
Ayrılıkçı Milliyetçilik ise, Uluslaşma’nın iki yüzyıl sonrasında ortaya çıkan ; Ulusal toplumlardan ‘etnik yada dinsel’ farklılıklar taşıyan bir gurubun devlet yapısından ayrılma hareketi oluşturmasıdır. Dayandığı bir ekonomik yapı ve anatoplum dışında toplumu hareket ettirecek bir burjuva sınıfı bulunmayan Etnik Gurup, etnik aydınlar öncülüğündeki bir ayrılıkçı siyasi parti ve ona bağlı askeri güç dışında bir güce sahip değildir. Ulusal dil dışında yerel olarak konuşulan bir ‘anadil’, Etnik gurubun kullanabileceği yegane ‘farklılaşma’ unsurudur. Ayrılıkçı Milliyetçiliğin başarılı olması yani nihai amacı olan ‘ayrı devlet’ sonucuna ulaşması,‘etnik siyasi parti öncülüğü ve ona bağlı askeri gücün’ Uluslararası şartlarda uygun bir zemin yaratması ile mümkündür. Dünya’nın Batı Avrupa dışında kalan geri ülkelerine özgü bir bir olgu olan Ayrılıkçı Milliyetçilik, tüm örneklerinde, 30-40 yıl gibi uzun bir sürece yayılan devlet güçleriyle silahlı çatışmalar sonunda, Uluslararası şartların uygun düştüğü bir noktada( başka bir ifade ile Batı Ülkelerinin stratejik denge hesapları ile uyuştuğu şartlarda) amacına ulaşabilmektedir. Bu süreç içindeki kırılma trendi etnik gurubun herşeyi demek olan Ayrılıkçı Parti ve silahlı gücünün varlığını koruyup koruyaması ile paralel bir çizgi izler.
           

Anadilde eğitim- aynı dilde kamu yönetimi demektir

Şimdilerde adı ‘barış süreci’ ne dönüştürülmekte olan Kürt açılımı,yukarıda özelliklerini belirttiğimiz ‘Ayrılıkçı Milliyetçilik’ hareketinin tüm işaretlerini taşıyor.2015 yılında yapılacak olan Genel seçimler sürecine ‘Anadilde eğitim ve bölgesel özerklikler’ sloganı ile girecek olan ‘Etnik Aydınlar’, Türkiye’de ulusal devlet üzerindeki ‘çatlamalar’ yanında sınırlarımız çevresinde ortaya çıkan ‘Kürdistan Rüzgarı’nı da arkalarına alıyorlar. Bölgede etnik ve dinsel çalkalanmalar sonucu, sınırların yıkıldığı,devletlerin parçalandığı,özerk mahalli yönetimlerin uluslararası tanınma kazandığı şartlarda, başlayacak bir ‘otonomi’ yolculuğu Kürt siyaseti için çok gerekli olan ‘bulanık su’ şartlarını taşıyor. 2015 Genel seçimleri sonucunda anayasal garantilere bağlanması istenen ‘otonom haklar+fiili bölge hakimiyeti’ çözümü,önümüzdeki birkaç yıl içinde ilan edileceği kuşkusuz hale gelen ‘petrol zengini Kürdistan’ coğrafyasının en önemli unsurunu ortaya çıkarmaya yetecek. Orta-Doğu’nun Kuzey Doğu köşesinde Irak savaşları ile yaratılan yeni güç merkezi Kürdistan’ın ‘eğitilmiş nüfus’ sorunu için en önemli kaynak, başka yerde değil, Türkiye sınırları içinde bulunuyor.Türkiye- Irak- Suriye üçgeninde yaşayan Kürt nüfusunun % 60 ı Türkiye vatandaşlarından oluşuyor.
 2015 Genel seçiminde Türk toplumu vereceği oylarla kendi geleceğini belirleyeceğini biliyor mu ? Bu sorunun cevabını görmek için fazla beklemeyeceğiz.
Mahir Tan      LondraPosta-Londra             
      

“Kılıçdaroğlu Haindir. Büyük Projenin CHP içindeki Parçasıdır”

      

      

   “Kılıçdaroğlu Haindir. Büyük Projenin CHP içindeki Parçasıdır

 

Anadolu Partisi’nin Kurmaylarından Türker Ertürk’ten Kılıçdaroğlu’na Ağır İtham; “Kılıçdaroğlu Haindir. Büyük Projenin CHP İçindeki Parçasıdır” CHP’den ayrılarak Emine Ülker Tarhan’ın kurduğu Anadolu Partisinde siyasi yaşamına devam eden Türker Ertürk, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na Ergenekon Davası ile ilgili basına açıklanmak üzere bazı belgeler ve videolar teslim ettiğini ancak kendisinin bunları kasıtlı olarak basına açıklamadığını belirterek, “Kılıçdaroğlu Haindir. Büyük projenin CHP içindeki parçasıdır” dedi. Atatürkçü ve vatansever duruşu nedeniyle Tuğamiralliğe terfi ettirilmediği için TSK’dan istifa ettikten sonra mücadelesini CHP içinde sürdüren, ancak CHP’nin kurucu ideolojiden uzaklaştığı ve lideri Kılıçdaroğlu’nun “hain” olduğu söyleyerek CHP’den de ayrılan ve Emine Ülker Tarhan’ın kurduğu Anadolu Partisine katılan Türker Ertürk’le Toplumsalses Gazetesi’nden Ali Avcu’nun gerçekleştirdiği röportajı aşağıda sunuyoruz.


-TSK’dan ayrıldıktan sonra Siyasete  Atatürk’ün partisi CHP’den katıldınız. Daha sonra Milli Merkez’de yeni bir oluşum yaratma çabalarınız vardı. Şimdi Anadolu Partisindesiniz. Anadolu Partisi’ne neden katıldınız?
Ben Milli Merkezde iki buçuk senedir partileşelim istiyordum. Ama bugün yarın, bugün yarın denildi olmadı. Bende oyalanıyoruz imajı oluştu. Emine Ülker Tarhan Anadolu Partisini kurdu. Bana da katılma teklifinde bulundu. Kabul ettim ve siyasi hayatıma Anadolu Partisinde devam etmeye karar verdim.
-Partide Örgütlenme sorumluluğunu üstlendiniz. Çalışmalarınız nasıl gidiyor. 2015 yılındaki seçimlere katılabilecek misiniz?
Seçimlere gireceğiz. 41 ilde örgütlenmemiz gerekiyordu, bunu başardık bitti. Fazlasını da yapıyoruz. Örgütlendiğimiz iller arasında Şırnak ve Hakkari dahi var. Ama bazı yerler eksik. Mesela Batman’da, Diyarbakır’da yok. Oluşturmaya çalışıyoruz. Diyarbakır’da talep var ama çekiniyorlar. Bir de şöyle bir problem oluyor, örgütlenirken, birini bir göreve getiriyorsunuz, arkasından o kişiyi kötüleyen  telefonlar geliyor. Tabi bizde partimizi hızlı yapılanmak durumundayız . Çok ince eleyemiyoruz, bize katılma talebinde bulunan insanlar içinden seçim yapıyoruz. Hatalarımız olabilir ama zamanla düzelecektir. Ben 4 yıldır CHP’deydim. Ben CHP’ye girerken Genel Başkan Baykal istifa etmiş, Kılıçdaroğlu gelmiş, ama Önder Sav henüz görevdeydi. Kılıçdaroğlu için, çok güzel şeyler söyleniyordu.  “Ecevit’e de benziyor partimizi uçurur” deniliyordu. Ama zaman içinde gördük ki, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa gelişi bir proje…  Deniz Baykal’ı gönderenler, partinin başına kim gelirse gelsin dememişler, kimin geleceğini de belirleyerek göndermişler. Bunu iyi planlamışlar. Batıda bu işler zaten önceden yazılıp çizilmiş. Hatta bu olaylar gerçekleşmeden Kılıçdaroğlu’nun ismi bile verilmiş. Buna örnek 2008 İsveç’te bir düşünce kuruluşu Kemalist bir CHP ile Türkiye’nin istenilen noktaya getirilemeyeceğini, Deniz Baykal’la bu işlerin olmayacağını ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirileceğini yazmışlar, yani bunu hazırlamışlar. Batı Türkiye için bir proje yazmış. AKP’yi bulmuşlar Tayyip Erdoğan bu projeyi  gerçekleştiriyor. Ama demişler ki sadece işbirlikçi bir iktidarla bu bölgeye yönelik bir projeyi gerçekleştirmek mümkün değil. Bunu yapabilmek için medyanın ele geçirilmesi lazım, TSK’nın ve kurumların ele geçirilmesi lazım. En önemlisi Ana Muhalefet Partisinin direncinin kırılması, halkın uyanmasını sağlayacak girişimlerin önlenmesi lazım. Onun için CHP’yi de bir şekle sokmuşlar. Şimdi CHP’yi adım adım bir alevi partisi haline getiriyorlar. Bu çok tehlikeli. Tıpkı Irakta’ki gibi siyasi yapılanmaya gidiliyor. Bir Şii parti, bir Sünni Parti, bir de Alevi Partisi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu çok tehlikeli. Bu ne demek; CHP’nin asla iktidara gelemeyecek olması demek. Bir parti oluşturulacak Aleviler kendisini bu partide buluyor gibi olacak. Sünniler çoğunlukta olduğu için bu parti asla iktidar olamayacak. Bana diyorlar ki kalıp mücadele etseydin. CHP’de böyle mücadele edebilecek bir ortam yok ki… Sizi o makamlara dahi yaklaştırmıyorlar. Ben dört yıl boyunca elli beş bin kilometre yaptım. Sorun bakalım genel başkan kaç kilometre yapmış.  Televizyon ve radyolarda yaptıklarımı saymıyorum. 211 Konferans vermişim. Sohbet toplantılarını saymıyorum. CHP’den aday adayı oldum İstanbul’dan. Ancak İstanbul’da en alt sıradaki adaylardan dahi yapmadılar beni. Çünkü Ulusalcı kimliğim, söylemlerim yüzünden bana düşman bir yönetim vardı CHP içinde.
-CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu mu kastediyorsunuz?
Kılıçdaroğlu için “Hain” diyorum;  Verdiğim Belgeleri Basına Açıklamadı
Bakın  aynı zamanda ben Kılıçdaroğlu’na  “hain” diyorum. Bunu durup dururken söylemiyorum. Ben kendisiyle iki kere görüştüm. Onunla yaptığım görüşmelerim bu değerlendirmeyi yapmamda çok önemlidir. Bugün Ergenekon Operasyonunun nasıl bir operasyon olduğunu hepimiz biliyoruz. Amaç  taşeron AKP’nin önünü açabilmekti.  Suriye’ye terör ihraç edebilmek. Açılımların önündeki engelleri kaldırabilmek için yapıldı. Balyoz ve Ergenekon Operasyonları.  Ben özellikle o teğmenlerin evine nasıl girildiğini, nasıl suni deliller atıldığını, kasetiyle birlikte getirdim Kılıçdaroğlu’na gösterdim. Bunları basına anlatalım dedim. Olayla ilgilenmedi bile. Bizi uyuttu. Bu belgeleri basına açıklamadı. Yani bu operasyonun içinde Kılıçdaroğlu da var. Dersimli Kemal söylemiyle, Atatürk’e düşmanlığıyla…

Bugün Türkiye’yi Türkiye yapan Atatürk zamanında yapılan devrimlerdir. Buna düşmanlık yapıyor. Son kurultayda Kılıçdaroğlu’nu indirebilmek için çalışma yaptım.
CHP’den Bir  Şey  Olmaz
 Dört yıl içinde yaşayarak gördüm ki CHP’den bir şey olmaz. Zaten CHP artık CHP değil, YCHP…  TR-705 Sezgin Tanrıkulu’yla, Atatürk’e Kefere Kemal diyen mikro laz milliyetçisi Mehmet Bekaroğlu’yla, Muhammet Çakmak’la bir şey olmaz.
Bugün Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyoruz. Ancak ülke için en büyük tehdit olan paralel yapıyı yani Cemaati o bitiriyor. Şimdi Erdoğan iktidardan inse Kılıçdaroğlu gelse cemaate karşı yürütülen bitirme hareketi sürer mi? Hayır durur. Çünkü CHP Cemaati korumaya çalışıyor. Bakın Erdoğan Toprak Ecevit’j bile Cemaate yaklaşma hatasına sürüklemiştir. Erdoğan Toprak’ın kimlerle iş yaptığına bakın, kazançlarına bakın, vergilerine bakın  her şey apaçık görülecektir.
Bugün Atatürk düşmanlarını, bölücüleri partide barındıran bir CHP, iktidara alternatif olamaz. Bunu en son yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çok net gördük. Bakın 55.5 milyon seçmenimiz var. Dörtte biri sandığa gitmedi. Sadece Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 5.5 milyon insan oy kullanmaya gitmedi. Çünkü kurucu ideolojiye düşman Ekmeleddin İhsanoğlu’nuCumhurbaşkanlığı’na getirmemek için gitmediler sandığa.
Emperyalizm Tayyip Erdoğan’ı Götürmek İstiyor
Bakın Emperyalizm Tayyip Erdoğan’ı götürmek istiyor. AKP ile bir sorunları yok. AKP kalsın Tayyip Erdoğan gitsin istiyorlar. Bakın 17 Aralık operasyonu bir ABD operasyonuydu ve başarısız oldu. Burada belli ki ABD, Tayyip Erdoğan’ı götürmek istiyor. Ancak AKP iktidarda kasın istiyor. Yani işbirlikçi zihniyet kalsın istiyorlar. Bugün ABD’nin en çok çekindiği konu, Türkiye’de istenmedikleri  bir halk hareketinin, bir partinin iktidara gelmesidir. Bundan çok çekiniyorlar. Onun için AKP’yi  iktidar tutarak bir şekilde sadece Erdoğan’ı  partinin başından götürmek için çalışıyorlar. İsteseler Türkiye ekonomisini çökertirler ama istemiyorlar, işlerine gelmiyor. AKP iktidarının şu an Türkiye’de alternatifi yok.
CHP’de Kalmam Etik Olmazdı
Ben bu ülkenin bölünmesinin karşısındayım, kurucu ideolojiye karşı çıkanların karşısındayım, eğitim dilinin Türkçeden başka bir dil olmasının bu ülkeyi böleceğine inanıyorum. Bu saydıklarımın hiç biri CHP’de yok. O zaman benim bu partide ne işim var…
 6 okun ikisini çıkaralım diyorlar, üçünü çıkaralım diyorlar. Aslında bunlar 6 oka karşılar. 6 ok Türkiye Cumhuriyetinin kurucu ideolojisidir 6 ok Anayasanın değiştirilemez hükümleridir. Bugün Türkiye’de AKP ile bir operasyon yapsan, o operasyon başarılı olamaz, geri döner. Oy çokluğu olsa bile işlemez. O operasyonu başarılı kılmak için, bu ülkenin kurucu partisini, Atatürk’ün partisini yani CHP’yi de o operasyona ortak etmek gerek ki  sonuç başarılı olsun. Bunun mücadelesi var.
Halk Yeni Bir Hareket istiyor
Şimdi bütün bunlara karşı çıkacak yeni bir parti gerekiyor ülkeye. Bazıları birleşin diyorlar. Ancak birleşmek bunu sağlamıyor. Halk yeni bir hareket istiyor. Milli Merkez’de daha geniş kesimleri kapsayan bir siyasi hareket olsun istedik ama olmadı. Anadolu Partisi olabilir mi, evet olabilir…

-Emine Ülker Tarhan Anadolu Partisini iktidara taşıyabilecek  bir lider mi?
Emine Ülker Tarhan Çağdaşlığın Sembolü Olan Bir Kadın Lider
Emine Ülker Tarhan önemli bir yüz. Türkiye her gün ortaçağın karanlığına doğru sürükleniyor. Böyle bir ülkede liderin kadın olması, liderin medeniyetin ve çağdaşlığın sembolü olan bir kadın olması partimiz için büyük avantaj.  Emine Ülker Tarhan’ın bu hareketi bence taktire şayan. Öne çıktı, partiyi kurdu, bizi davet etti, biz de geldik katıldık. Başka katılımlar da olacaktır. Milletvekillerinden de katılımlar olabilir.  Bize en çok saldırı, bizim tarafımızda olduğunu iddia edenlerden geliyor. Neden saldırıyorsunuz ki, ben cemaatçi miyim, ben AKP’li miyim, ben işbirlikçisi miyim? Hayır… O zaman bu saldırıların nedeni bizi kendilerine rakip görmelerinden kaynaklanıyor.
-Seçim Barajını Aşabilecek misiniz?
%  10’u Rahat Geçeriz
Biz kongreyi yapmadan önce bu partinin oyunun yapılan kamuoyu yoklamalarında % 8’in üzerinde olduğu görülüyordu SONAR’ın yaptığı araştırmalarda.  Sosyal medyaya girin anlayacaksınız. Ben şahsen mesajlarla başa çıkamıyorum. Şu an inanın gelen talepleri karşılayamıyoruz. Genel Merkezimiz bile yeni boyanıyor. Telefonları yeni bağlanıyor. Müthiş bir katılım isteği var. Maalesef şu an bize olan katılım talebini karşılayamıyoruz. Ama en kısa sürede bunu da halledeceğiz. Katıldığım bir toplantıda bir araştırma şirketinin sahibi “bu partinin seçim barajı diye bir sorunu asla olmaz” dedi. Bu dönemimiz çok kritik bir dönem. Partimize katılacak bazı isimleri seçerken hata yapabiliriz.  Ama şu bir gerçek ki, ortada çok büyük bir iyi niyet var. Partimizde solcular var, sağcılar var, merkezciler var. Örgütlenmede 41 İli geçtik. Seçimlere kesin gireceğiz. Bütün bunları süratle yaptığımız için bazı hatalarımız olabilir. Ama inanın herkes iyi niyetli. Bugün Türkiye’de kötüye giden süreci durdurma peşindeyiz hepimiz. Rüzgar yelkenlere dolunca o gemi yol alır.
Merkez Medya Bizi Görmemeye Çalışıyor, Ama Genç Kadromuzla Sosyal Medyayı Sallayacağız
 Şu an Merkez Medya bizi görmemeye çalışıyor. Ama çok iyi bir genç kadromuz var. Sosyal medyayı sallayacağız. Sosyal medya kullanımının zayıf olduğu bölgelerde de örgütlenmeyle daha fazla önem vereceğiz. Bunun yanı sıra Genel Başkanımız Emine Ülker Tarhan’ın yaptıkları ve söyledikleriyle  yaratacağı rüzgarın da partimizin büyümesinde büyük önemi olacaktır. 
Pastayı Adaletli Dağıtacağız
Bugün en çok sıkıntısını çektiğimiz şey, ekonomi üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine dönmüş durumda olması ve pasta paylaşımının  çok adaletsiz oluşudur. Biz öncelikle şunu yapmayı düşünüyoruz. Ekonominin bir yapısal değişime ihtiyacı var. Önce ekonomiyi tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine çevirmek zorundayız. Ondan sonra da pastayı mümkün olduğunca adaletli dağıtmak istiyoruz. Bugün AKP’yi kömür dağıttı, odun dağıttı, para verdi diye eleştiriyoruz ama bunlar devletin görevleri zaten. İngiltere’de de bu böyle. Ama kömür aldılar diye, yeşil kart verilmiş diye AKP’ye oy verenleri ülkeyi sattılar şeklinde eleştirmek çok yanlış, böyle bir politika olamaz. İnsanları daha da AKP’ye itiyor bu yaklaşım. Biz yardımlara daha çok pay ayıracağız CHP bugün AKP’nin belki de tek doğru politikası olan yardımları çok yanlış şekilde eleştiriyor. Halkı hakir görüyor. Asıl eleştirmesi gereken konular Ergenekon Operasyonlarıdır, açılım politikalarıdır, komşu ülkelere terör ihracıdır. AKP’nin doğru gibi görünen politikalarına eleştiri getiriyor, ama kesin yanlış olan politikalarına en ufak bir eleştirisi yok. Böyle bir muhalefet olur mu?
-Açılım Konusunda Yaklaşımınız Nasıl Olacak?
Terörizmle mücadele edilir, müzakere edilmez. Dünya’nın hiçbir yerinde terörizmle müzakere ederek barış sağlamış, akan kanı durdurmuş hiçbir kurum , hiçbir devlet yok. Bizim partimizde doğulu güneydoğulu vatandaşımız da var. Türkiye’deki asıl sorun az gelişmişlik sorunudur. Kürt sorunu olarak tanımlanmamalı. Bölgeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farkı sorunu var. Bunu sadece Cumhuriyetin resmi ideolojisine bağlarsanız hata olur. O zaman bende size derim ki; o bölgedeki isyanlar, Cumhuriyetle başlamadı ki. Osmanlı döneminde de vardı.  Osmanlı döneminde Cumhuriyet mi vardı? Üniter yapı mı vardı? Türk kimliği mi vardı? Bakınız Türkiye’nin bazı fay hatları var. Emperyalizm bunları kaşıyor. Bütün bu olayların arkasında Emperyalizm var.Onun için biz diyoruz ki, ekonomik gelişmişlik farklarını, yatırım sorunlarını, işsizlik sorunlarını halletmemiz lazım. PKK o bölge insanı için bir şeyler istiyor olabilir mi? Bence hayır. İstiyor olsa o bölgeye yatırım yapılmıyor diye bir şikayette bulunurdu. PKK’nın öyle bir şikayetini hiç duydunuz mu? O bölgedeki berdel sorunu için, kadın hakları için, o bölgedeki feodalizm kalıntılarının yok edilmesi için bir düşüncesi var mı? Hayır… Hatta ordaki yatırımları öldürmeye çalışıyor. Oradaki makineleri yakıyor. Oradaki insanların işsiz kalması için çalışıyor. Neden? Çünkü o bölge insanı işsiz kalırsa terörist olarak kendilerine katılır.
 Burada çözüm üniter yapı içinde Türk üst kimliği içinde çözülmeli. Burada Türklük ifadesi bir üst kimlik ifadesidir. Yoksa kimsenin annesinle, babasınla konuştuğu dille ilgili olarak bir sorun yoktur. Ama siz bu ülkede eğitim dilini Türkçeden başka dilde yapacağım derseniz ne yazık ki bu ülke kısa süre içinde bölünür gider. Eğer bu ülkenin bölünmesini istemiyorsanız, kendini Kürt olarak tanımlayan insan, batıda da huzur içinde yaşamak istiyorsa çözüm üniter yapı içinde olmalıdır. Bugün PKK ne diyor; Doğu bizim, Batıya da ortağız. Buna söylenecek tek cevap şudur;  Anan güzel mi?…
Eğer bu ülkede bir özerklik olursa, bugün Bodrum’da, Antalya’da, Muğla’da, Çeşme’de yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızın güvenliği tehlikeye girer.Türkiye’de Kürt kökenli Cumhurbaşkanı ve Başbakanlar oldu. Kimse bunlara bir şey dedi mi? Demedi…  İçişleri Bakanlığını yıllarca bir Kürt yönetti kimse sorguladı mı?. Bakın Diyarbakırlı bir çocuk, bugün doğduğunda yaşama 2-0 yenik başlıyor olabilir. Ama bu Kürt kökenli olduğu için değil, bölgesel gelişmişlikten kaynaklanmaktadır. Sinop’ta doğanlar da onun gibi yaşama 2-0 yenik başlıyorlar. Artvin’de doğanlar da aynı… Onun için bu hassasiyetlerimizi korumalıyız.  Emperyalizme taşeronluk yaparak, bu ülkenin bin yıllık birliğini bozmakla barış çıkmaz. Biz diyoruz ki, Türkiye’nin üniter yapısı içerisinde, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi içinde bu sorun çözülebilir. Açılım o bölgenin insanıyla yapılır. Terörizmin zorlamasıyla, masaya oturtmasıyla olmaz. Hele hele bir de 3. gözlemci  istiyorlar. Olayı uluslararası boyutlara çekmeye çalışıyorlar. Bunlar olacak şeyler değil.  

Toplumsalses
 
 
LondraPosta- Londra    

 

İki bölge iki tür güvenlik

       
 
 
                      

                      

                        İki bölge iki tür güvenlik
                     ‘asayişi’ sağlamak zorundasınız’
Türkiye’nin güvenlik açısından en az ‘güvenli’ yeri Güney ve Güneydoğu sınırlarımızın bulunduğu Suriye, Irak,İran üçgeni. Türkiye nüfusunun toplam olarak 5 te birinin yaşadığı bu bölgede farklı nedenlerle ‘güvenlik’ insanlarımızın en önde gelen meselesi;
-Güvenlik konusundaki ilk ve en önemli neden 3 Yıldan beri süren ‘Suriye’ye ihraç edilmiş’ savaş. Batı’dan Doğuya doğru bakıldığında Urfaçevresine kadar olan güvenlik sorununun nedeni Türkiye’nin Suriye’deki rejim karşıtı nuhalefet güçlerinin fiilen en büyük destekçisi oluşu. Türkiye Dış politikasının bir sonucu iç güvenlik sorunu.      
– Urfa’dan sonra Doğu’ya gidildiğinde Güney Doğu sınırlarımız çevresindeki güvensizlik ise, Dış politikada ki ikinci etkiye bağlı; Sınırlar ötesinde siyasal dönemin yarattığı yeni bir güç merkezi ‘Kürt Faktörü’ ile ilgili. ABD nin 2014 yılı içindeki bölgesel strateji hesaplarına doğrudan bağlı olan bu yeni güç merkezi, GüneyDoğu Anadolu bölgesindeki güvenlik sorununun nedeni. Irak ve Suriye’de süregiden çatışmaların sonuçları ne olursa olsun; Bizi doğrudan ilgilendiren yeni yapılaşma ortada. Kuzey Irak- Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu’nun oluşturduğu üçgen içinde ‘yeni bir toplum, yeni bir üst yapı, yeni bir askeri biçimlenme’ yaratılıyor. Bu üçgen içerisindeki Kürt nüfusun % 60ı Türkiye sınırları içinde yaşıyor.   Güneydoğu’daki ‘asayiş’ sorunu artık, doğrudan doğruya, bu bölgede ‘güvenliği kimin sağlayacağı sorunu; Türk askeri mi ?, Kürt askeri mi ?
     ‘Karakol yapılmasın’, İnsan Hakları Sloganı mı  ?
Türkiye’de şimdilerde medya da ‘Kürt Siyaseti’olarak isimlendirilen bir yapılaşma var. Gazeteler, Tv ler, Sosyal Medya ve siyasi partiler ayağı bulunan bu yapı devlet ile pazarlık gücünü Irak ve Suriye’ye çıkarma yapan  ‘Emperyal Devlet’ten alıyor. İmralı,Erbil,Bağdat,Kobane,Kandil arasında ‘yabancı gözlemciler kontrolünde’ belirlenen ve Türkiye’de devlet ile pazarlıkları sürdürülen ‘bottom line’,‘barış’ adı altında kamuoyuna çakılıyor. 2015 Genel Seçimleri öncesi bu atmosferden çıkacak parlamento ise ‘dalgalanmaya bırakılmış bir Kürt Otonomisi’ ve bunun Anayasal biçimlenmesini yaratmak ile görevli olacak. Güneydoğu’da güvenlik sorunu ise bu nedenle ve bu ölçüde önemli bir sorun. Türkiye’de ‘alan hakimiyeti’ veya uluslararası tanımlama ile ‘de facto’ egemenlik peşinde koşanlar, özgürlük ve insan hakları gibi şerbete bulanmış sloganları bunu sağlamak için pazarlıyorlar. Zira, Saddam öncesinden başlayan Irak Kürt Yönetimi ve son Suriye savaşının bir ürünü olan Kürt otonomi ‘devletçikleri’, Uluslararası tanınma için bu yolun Orta-Doğu şartlarında en geçerli yol olduğunu ortaya koydu. ‘Kürt Siyaseti’denilen yapılaşmanın ve Anamuhalefet partisi içindeki uzantılarının ‘karakollar’ inşa edilmesine karşı verdikleri ‘insan hakları mücadelesi’ 2015 seçimleri öncesinde hızlandırılıyor. Gerçekte, hızlı bir biçimde devam eden süreç sonunda, Karakollar bir yana, Güneydoğu’daki asayiş sorunu büyük ölçüde ‘ordu birlikleri’ tarafından sağlanacak seviyeye ulaşıyor. Türkiye’nin yakın geleceğinde görünen ‘en büyük olasılık’da budur.
Mahir Tan          LondraPosta-Londra