Anadolu Partisine Yandaş ve Muhalefet Medyası boykotu

                                             Anadolu Partisine,
                  Yandaş ve Muhalefet Medyası boykotu;     
                    Peşin ödenen bedel
2014 yılı sonunda  Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan ve arkadaşları tarafından kurulan Anadolu Partisi,bir tepki ve başkaldırı hareketi olarak Türk siyaset sahnesinde yerini aldı. ‘Anadolu Hareketi’, bir yanda Cumhuriyet’in varlığına karşı gericilik hareketinin artık iktidar sahibi olmasına bir yanda da Cumhuriyeti savunma ile yükümlü muhalefet partisinin bu görevi yerine getirme kapasitesini tamamen kaybetmesi üzerine ‘şartların doğurduğu’bir partileşmeye gitmiştir. Bu yönüyle Anadolu Partisi bir tepki hareketidir. Anadolu Partisi aynı zamanda bir başkaldırı hareketidir. İktidar ve Muhalefet partileşmelerinin yarattığı ‘siyasi düzen ve kilitlenmiş parlamento sistemine karşı yeter demek amacıyla ortaya çıkan toplumsal bir talebin sözcülüğünü üstlenmiştir. Bu nedenle tüm ‘düzeni değiştirmeye yönelik’ toplumsal hareketler gibi Anadolu Partisi de düzenin devamından çıkar sağlayanlar tarafından ‘boykot’ edilmektedir. Bu faaliyet esas itibarıyla ‘Medya’ üzerinden yürütülüyor. Anadolu partisinin kurucusu Emine Ülker Tarhan’ın kuruluş kongresinde ilk kez ‘Medya’nın boykot edeceğini biliyorduk’ sözleriyle ifade ettiği bu gerçek geçtiğimiz hafta sonunda açılan Urla Parti teşkilatı toplantısında söylediği ‘Artık sokağa çıkıyoruz.  Ondan sonra kör, sağır medyanın bizi nasıl görmek,duymak zorunda kalacağını hep birlikte göreceğiz’ sözleriyle bir kez daha yinelendi.
Anadolu Partisi, Genel Başkanı  Emine Ülker Tarhan’ın ‘Siyasette bir maskeli balo sürüyor. Buna son vereceğiz’ söylemi ile kurulmuştur.  Anadolu partisine karşı medya boykotu ise doğrudan doğruya bu maskeli balonun aktörleri tarafından yürütülmektedir. Kısacası, Anadolu Partisi ve lideri ‘bir başkaldırı hareketinin yaratıcısı olarak’ bu ağır yükün bedelini peşinen ödemektedir.
                      Yerel ve Sosyal Medya
Sadece iki aylık bir geçmişe sahip Anadolu Partisi, bu zaman içinde örgütlenme ve yasal zorunlulukları geçerek Türk siyaset sahnesinde ‘en çok umut bağlanan’ parti olarak yerini aldı. Genel Başkan Tarhan’ın ‘artık sokağa çıkmaya hazırız’ açıklaması kısa zamanda umutları doruk noktasına ulaştıracaktır. Medya’nın görmediği yada değerlendirme yeteneğini gösteremediği büyük bir başkaldırı hareketi yerel ve sosyal medya aracılığı ile Türkiye’nin gündemini oluşturmaya başlayacaktır. Türk toplumu Anadolu Hareketi gerçeğine,aslında, henüz çıkar ilişkilerinin içine girmemiş yaygın bir yerel medya ve çağdaş toplumun haber kaynağını oluşturan sosyal medya üzerinden daha çabuk ve köklü olarak ulaşacaktır. Cumhuriyet toplumunun tabanını oluşturan Türkiye’nin eğitimli insanları İktidar yada Muhalefet yandaşı medya üzerinden değil, çağdaş iletişim araçları üzerinden iletişimini sağlayacaktır. Cumhuriyet insanının dün gibi hatırladığı bir gerçek ortada duruyor ; 19 mayıs 1919 da Samsun’da başlayan Mustafa Kemal Hareketi, İstanbul’un ‘mütareke basını’ tarafından top ateşine tutulmuştu. Çürümüş bir düzenin ilk savunma barikatları onun medyası tarafından kurulur. Tüm toplumsal başkaldırı hareketlerinin ilk ödemeleri gereken bedel bu top ateşidir.   
Mahir Tan          LondraPosta-Londra

Aynalar ya da Anketler

           
                              Aynalar ya da  Anketler
                                            
ORCA Kamuoyu Araştırma şirketi 2011 Genel Seçimlerinde Ana Muhalefet partisi olan CHP ye oy veren seçmenler arasında yaptığı bir araştırma sonuçlarını yayınladı. İlgi çekici sorularla yapılan anket gerçekten anlamlı sonuçlar çıkarılmasına yol açabilir 2015 Seçim sürecine girdiğimiz bu günlerde. ORCA nın anketinden çıkan sonuçlar CHP seçmeninin 2015 seçimleri öncesindeki tercihleri yanında,partinin önemli bir psikolojik travma içinde olduğunu da gösteriyor. Sorulara verilen cevaplar aynı zamanda,‘henüz başlamamış bir seçim süreci’ öncesinde olduğumuza bakarak, 2015 haziran ayında muhalefet oylarının dağılımı açısından büyük sürprizler yaşanacağının göstergesi olarak kabul edilmelidir.
                     Kimse 1. Parti olacağına inanmıyor !
Araştırma’nın değerlendirmeye açtığı ilk önemli sonuç; CHP seçmeninin kesin olarak partisinin 2015 seçimlerinde 1. Parti olamayacağı düşüncesi.Soruları cevaplayan 2011 de CHP ye oy vermiş seçmenlerin sadece % 3.5 u, 1. Parti olacağına inanıyor CHP nin. % 92.4 ise ‘olamaz’ diyor. Bunun yanında CHP seçmeni partisinin bundan bir önceki genel seçimde aldığı % 25.9 oranındaki oy oranına ulaşabileceğine de inanmıyor. ORCA Araştırma şirketinin 2000 kişi ile konuşarak yaptığı anket sonuçları siyaset bilimi açısından şaşırtıcı sonuçlar vermeye şöyle devam ediyor; Seçmenlerin % 65 i ‘CHPye oy vermeye devam edeceğini’ açıklıyor. % 30 ise ‘CHP’ye bu kez oy vermem’ diyor.  Araştırılması ve nedenlerinin ortaya çıkarılması gereken sorun burada ; Seçmen 1. Parti olamayacağını bildiği ve bir önceki seçimde aldığı oy oranına bile ulaşamayacağını düşündüğü bir partiye neden oy verir ?
İlk olarak düşünülmesi gereken nokta ‘Alternatif bir siyasi partinin’ henüz CHP seçmen kitlesi üzerinde yeterince ‘etkin’ hale gelmemiş olmasıdır. 2011 de CHP ye oy veren seçmenin üçte birine yakın kesimi CHP’ye oy yok diyerek bir alternatif bulduğunu vurgularken, kalan kesim halen ‘kerhen’ oy vermeye gideceğini ima ediyor. Bu sonuçlar Anamuhalefet partisi saflarında ‘kan kaybını’ net olarak gösterirken, henüz başlamamış olan seçim kampanyasında ‘köprülerin altından daha çok sular geçeceğinin’ habercisi.   
                Yarıdan çoğu YCHP ye karşı
Ana Muhalefet partisindeki oy kaybı ve gerilemenin seçmenlere göre temel nedeni partinin kendi temel çizgilerinden uzaklaşması. Seçmenlerin % 37 si ‘sağa kayma ve 6 oktan uzaklaşma’yı suçluyor. Bunun yanında % 19 luk büyük bir kesim de ‘Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve Belediye Başkanlıklarında yapılan yanlışlar’ nedeniyle partiye karşı çıkıyor. Kısaca seçmenin % 56 sı, YCHP ye karşı. CHP nin 2015 Genel seçimlerinde aday belirlerken ön seçim yapmak yerine adayların büyük çoğunluğunu Merkezden indirme yoluna gideceği kararı düşünüldüğünde, bu kesimin önümüzdeki aylarda hızla yükseleceğini görmek kehanet sayılmamalıdır.
             Başkan olarak kimi düşünürsünüz  ?
ORCA araştırma şirketinin verileri esas alındığında ‘mevcut ve müstakbel’ parti liderleri konusunda da çok ilginç sonuçlar çıkıyor ortaya. Mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na güvensizlik had safhada. %  68. 5 Genel Başkan değişmelidir derken % 31 Kılıçdaroğlu kalsın diyor. Ancak, CHP içindeki siyasi mücadelenin bir keşmekeş içinde sürdürüldüğünü söylemek için de bir dizi veri var ankette. Örneğin ‘Genel Başkan olarak kimi düşünürsünüz ? sorusuna verilen cevaplar şöyle; % 29 Gürsel Tekin, % 28 Mustafa Sarıgül, %20 Muharrem İnce…..
Bize göre CHP nin içinde bulunduğu büyük çöküşün gerçek resmi burada yatıyor.
CHP seçmeni en çok suçladığı ve başarısız bulduğu Kemal Kılıçdaroğlu’nu gönderip yerine Gürsel Tekin ya da Mustafa Sarıgül genel başkanlığından medet umuyor.
Kılıçdaroğlu yönetiminden gerçek anlamda farklı tek politik kişilik olan Muharrem İnce seçmenden % 20 oranında destek alabiliyor. Bütün bunlar, 2015 genel seçimleri sonrasında CHP den geriye kalacak olan nesnenin ‘artık Cumhuriyetin kurucu partisi’ ile hiç bir ilgisinin olmayacağını net olarak gösteriyor. Gürsel Tekin yada Mustafa Sarıgül yönetiminde bir parti. Hangisini seçerseniz artık..              
                 
Mahir Tan          LondraPosta-Londra
      

Güneydoğu’lu işadamları Osmanlı Millet sistemi istiyorlar

Güneydoğu’lu işadamları Osmanlı Millet sistemi istiyorlar

                                Biz sizden önce yazdık;

 

                                Açılım dedikleri; ‘Osmanlı millet sistemi’

‘LondraPosta’, 6 Ocak 2015 tarihinde yayınladığı ‘Confessionalizm ya da Bölgesel Osmanlı Millet sistemi’ başlığı altında bir haber-analiz yayınladı.Mahir Tan tarafından kaleme alınan yazıda,kaynak olarak HDP Eşbaşkanı Selahaddin Demirtaş ve Suriye’deki Kürt lider PYD Başkanı Salih Müslim’in aralık 2014 tarihinde gerçekleştirdikleri Moskova gezisinde yaptıkları görüşmeler ve ona bağlı değerlendirmeler ele alınmıştı. Demirtaş ve Salih Müslim’in, Batı başkentleri ve Rusya’da görüşmeler yoluyla inşa etmeye çalıştıkları sistemin  Avrupa’da Protestan hareketinin yayılma dönemlerinde ortaya çıkan dinsel guruplaşmaları uzlaştırmaya çalışan imparatorlukların buldukları ‘Confessionalizm’ adlı bir sistem olduğuna değinmiştik. Bu sistemin en uzun ve resmi plandaki uygulamasının ise Osmanlı İmparatorluğu’nun  Güneydoğu Türkiye, Suriye ve Lübnan bölgelerindeki sözde sistem olduğunu vurguladık. Uluslar ve modernizm öncesine ait bu çağdışı sistemin Medya’da ‘Kürt Siyaseti’ olarak sunulan Etnik Milliyetçilik tarafından, İktidar’daki Osmanlıcılık akımının talepleriyle birleştirilmiş bir ‘algı yaratma’ yöntemi ile ‘Açılım-Barış’ biçiminde takdim edildiğinin altını çizdik.

6 Ocak tarihli yazımızın ardından tam bir gün sonra 7 Ocak 2015 tarihinde ‘Güneydoğu Genç İşadamları Derneği’ nin açıklaması Medya’da servis edilmeye başlandı. Genç İşadamları; ‘Osmanlı modelinin Diyarbakır’da uygulanmasını’ istiyorlar. İşte Dernek Başkanı Hakan Akbal’ın açılım önerisi;

GÜNEYDOĞU Genç İşadamları Derneği (GÜNGİAD) Başkanı Hakan Akbal, çözüm süreci çerçevesinde Osmanlı modeli eyalet sisteminin Diyarbakır’da uygulanabileceğini söyledi.

Özerklik konusunda modelin uzakta aranmaması gerektiğini, Osmanlı’nın 500 yıl uyguladığı sistemin referans alınabileceğini belirten Akbal şunları söyledi: “Yönetsel modeller ithal etmek yerine bu topraklarda yaklaşık 500 yıl önce başarıyla uygulanmış ve batının kendi sistemlerini inşa ederken ilham aldığı Osmanlı eyalet sistemini bugün yeniden canlandırabiliriz. Osmanlı’da 1500’lü yılların başında uygulanmaya başlayan eyalet sistemi ile modern bir yerinden yönetim sistemi geliştirilmiştir.” 
 
LondraPosta ; 6 Ocak 2015- 
 
                            ‘Confessionalizm’ yada
                    
               ‘Bölgesel Millet Sistemi’üzerine
HDP Başkanı Selahaddin Demirtaş’ın Moskova’ya geçtiğimiz aralık ayı sonunda yaptığı ziyaret fazlaca ilgi uyandırmadı Türkiye’de. Gerçekte Kuzey Suriye’deki PYD lideri Salih Muslim ile birlikte yapılmış olması açısından ilgi toplaması gereken bir gelişmeydi bu. Kimin kime eşlik etmiş olduğu da bir hayli tartışma götürür bu temasta. Zira Selahaddin Demirtaş- Salih Müslim ikilisinin Moskova gezisi tam olarak Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Bogdanov’un Şam ziyaretinde Suriye’li meslekdaşları ile yaptığı önemli görüşmeler sonrasına rastladı. Şam açıklamalarına göre; Suriye yönetimi Kuzey Suriye’deki Kürtlerin Rojova adını verdiği bölgede her hangi bir federe yapılanmaya kesinlikle karşı. Esad yönetimi Kürtlere 2012 yılında eşit vatandaşlık hakkı tanındığı ve kendi dilinde eğitim yapma izni verildiğini belirterek bölgede ‘de jure’ bir yapı kurulmasına net olarak karşı çıktı. Demirtaş- Müslim ikilisinin-oldukça alt düzeyde Rus temsilcilerle- yaptıkları görüşmelerde ise Kuzey Suriye’de federalist bir yapı yerine, daha yumuşak ifadelerle Batı siyasi literatüründe ‘Confessionalizm’ olarak bilinen bir ön biçimlenme savunuldu. Bu girişim, Esad yönetimi için ‘kabul edilelebilir’ bir çerçeve çizme düşüncesi kadar, Rusya Cumhuriyeti için de ‘sempatik’ bir yaklaşımın çerçevesini oluşturuyor. Zira Rusya, Ukrayna’da kriz ve savaş girişimi karşısında, Doğu Ukrayna’da yer alan Rusça konuşan nüfus için benzeri bir çözüm öneriyor;Büyük Belediyeler çevresinde oluşturulacak yarı-otonom yapılaşmalar.
               Confessionalizm’in örneği Osmanlı idi.  
Demirtaş- Müslim tarafından Kuzey Suriye’deki üç ayrı kantonal yapıdan oluşan Rojova için çözüm önerisi Suriye yönetiminin ‘her türlü ademi merkeziyetçilik federalizm ve parçalanmayı getirir’ olarak özetlenebilecek yaklaşımı karşısında fazla bir şans taşımıyor Rusya- Suriye ilişkileri açısından bakıldığında. Selahaddin Demirtaş tarafından önerilen, Müslim tarafından da paylaşılan  Rojova modeli gerçekte ‘Osmanlı’nın aynı bölgede ve Lübnan da uyguladığı sistem. Kantonal yönetimlerde tüm etnik ve dinsel cemaatların temsil edildiği yarı-otonom meclislerin merkez tarafından tanınması esasına dayanıyor. ‘Kürt, Arap, Yezidi,Türkmen, Süryani.. hepsi kendi dillerinde eğitim yapabilecek ve bölgesel kaynaklara ve temsili güç olanaklarına eşit şekilde sahip olacaklar diye özetliyor’ pozisyonunu Selahaddin Demirtaş, aslında hiç bir şeyi temsil etmeyen Rus yetkililerine..  Demirtaş, aynı zamanda Rusya’da varlığının gerçek nedeni olan Abdullah Öcalan’a özgürlük çağrısını yaparken PKK nın Terör örgütleri listesinden çıkarılması için Rusya’nın desteğini istiyor.
             Aynı tartışma seçim sonrasında Türkiye’de başlar
Selahaddin Demirtaş’ın Salih Müslim ile birlikte gerçekleştirdiği Rusya gezisi sırasında dile getirdiği ‘kantonlar’ çözümü pek muhtemelen 2015 seçimleri döneminde ve hemen sonrasında yaşanması beklenen Anayasa değişiklikleri tartışmalarında Türkiye’de gündeme oturacaktır. Avrupa Birliği Yerel İdareler Şartı’na konmuş Türkiye şerhlerinin kaldırılması gibi bir talep etrafında biçimlendirilecek olan ademi merkeziyetçilik, şimdinin modası olan ‘Osmanlıca’ ile ifade edilirse ‘bölgesel millet sistemine’ geçiş anlamına gelecektir. Rojova temsilcisi ve Selahaddin Demirtaş’ın söyleminde biraz arabesk birazda nihavent bir biçimde ifade edilen Osmanlı Kürtçülüğü kuşkusuz her durumda ‘Demokrasi ve Özgürlük’ mücadelesi olarak takdim ediliyor. Önerilerde herşeyden önce ‘etnik milliyetçilik’ açısından bile ‘çağdaş olmayan’ yönler ortada. Bırakın Türkiye’yi bataktaki Suriye devletinin bile kabul etmediği bir ‘mikro milliyetçilik’ söz konusu. Bütün bu çabalar Türkiye’de ‘Kürt Siyaseti’diye medyada servis edilen blok içindeki kafa karşıklığının açık bir ifadesi. Bir gurup ‘Etnik Aydın’ın kendilerine Türkiye’de ve Suriye’nin bitişik bölgesinde ‘toprak edinme’ çabası bu.. 
Mahir Tan  LondraPosta-Londra               
 
   
 
 

Confessionalizm’ yada ‘Bölgesel Millet Sistemi’ üzerine

                   
 
 
 
 
                                  ‘Confessionalizm’ yada
                    
                 ‘Bölgesel Millet Sistemi’üzerine
HDP Başkanı Selahaddin Demirtaş’ın Moskova’ya geçtiğimiz aralık ayı sonunda yaptığı ziyaret fazlaca ilgi uyandırmadı Türkiye’de. Gerçekte Kuzey Suriye’deki PYD lideri Salih Muslim ile birlikte yapılmış olması açısından ilgi toplaması gereken bir gelişmeydi bu. Kimin kime eşlik etmiş olduğu da bir hayli tartışma götürür bu temasta. Zira Selahaddin Demirtaş- Salih Müslim ikilisinin Moskova gezisi tam olarak Rusya Dışişleri Bakan yardımcısı Bogdanov’un Şam ziyaretinde Suriye’li meslekdaşları ile yaptığı önemli görüşmeler sonrasına rastladı. Şam açıklamalarına göre; Suriye yönetimi Kuzey Suriye’deki Kürtlerin Rojova adını verdiği bölgede her hangi bir federe yapılanmaya kesinlikle karşı. Esad yönetimi Kürtlere 2012 yılında eşit vatandaşlık hakkı tanındığı ve kendi dilinde eğitim yapma izni verildiğini belirterek bölgede ‘de jure’ bir yapı kurulmasına net olarak karşı çıktı. Demirtaş- Müslim ikilisinin-oldukça alt düzeyde Rus temsilcilerle- yaptıkları görüşmelerde ise Kuzey Suriye’de federalist bir yapı yerine, daha yumuşak ifadelerle Batı siyasi literatüründe ‘Confessionalizm’ olarak bilinen bir ön biçimlenme savunuldu. Bu girişim, Esad yönetimi için ‘kabul edilelebilir’ bir çerçeve çizme düşüncesi kadar, Rusya Cumhuriyeti için de ‘sempatik’ bir yaklaşımın çerçevesini oluşturuyor. Zira Rusya, Ukrayna’da kriz ve savaş girişimi karşısında, Doğu Ukrayna’da yer alan Rusça konuşan nüfus için benzeri bir çözüm öneriyor;Büyük Belediyeler çevresinde oluşturulacak yarı-otonom yapılaşmalar.
               Confessionalizm’in örneği Osmanlı idi.  
Demirtaş- Müslim tarafından Kuzey Suriye’deki üç ayrı kantonal yapıdan oluşan Rojova için çözüm önerisi Suriye yönetiminin ‘her türlü ademi merkeziyetçilik federalizm ve parçalanmayı getirir’ olarak özetlenebilecek yaklaşımı karşısında fazla bir şans taşımıyor Rusya- Suriye ilişkileri açısından bakıldığında. Selahaddin Demirtaş tarafından önerilen, Müslim tarafından da paylaşılan  Rojova modeli gerçekte ‘Osmanlı’nın aynı bölgede ve Lübnan da uyguladığı sistem. Kantonal yönetimlerde tüm etnik ve dinsel cemaatların temsil edildiği yarı-otonom meclislerin merkez tarafından tanınması esasına dayanıyor. ‘Kürt, Arap, Yezidi,Türkmen, Süryani.. hepsi kendi dillerinde eğitim yapabilecek ve bölgesel kaynaklara ve temsili güç olanaklarına eşit şekilde sahip olacaklar diye özetliyor’ pozisyonunu Selahaddin Demirtaş, aslında hiç bir şeyi temsil etmeyen Rus yetkililerine..  Demirtaş, aynı zamanda Rusya’da varlığının gerçek nedeni olan Abdullah Öcalan’a özgürlük çağrısını yaparken PKK nın Terör örgütleri listesinden çıkarılması için Rusya’nın desteğini istiyor.
             Aynı tartışma seçim sonrasında Türkiye’de başlar
Selahaddin Demirtaş’ın Salih Müslim ile birlikte gerçekleştirdiği Rusya gezisi sırasında dile getirdiği ‘kantonlar’ çözümü pek muhtemelen 2015 seçimleri döneminde ve hemen sonrasında yaşanması beklenen Anayasa değişiklikleri tartışmalarında Türkiye’de gündeme oturacaktır. Avrupa Birliği Yerel İdareler Şartı’na konmuş Türkiye şerhlerinin kaldırılması gibi bir talep etrafında biçimlendirilecek olan ademi merkeziyetçilik, şimdinin modası olan ‘Osmanlıca’ ile ifade edilirse ‘bölgesel millet sistemine’ geçiş anlamına gelecektir. Rojova temsilcisi ve Selahaddin Demirtaş’ın söyleminde biraz arabesk birazda nihavent bir biçimde ifade edilen Osmanlı Kürtçülüğü kuşkusuz her durumda ‘Demokrasi ve Özgürlük’ mücadelesi olarak takdim ediliyor. Önerilerde herşeyden önce ‘etnik milliyetçilik’ açısından bile ‘çağdaş olmayan’ yönler ortada. Bırakın Türkiye’yi bataktaki Suriye devletinin bile kabul etmediği bir ‘mikro milliyetçilik’ söz konusu. Bütün bu çabalar Türkiye’de ‘Kürt Siyaseti’diye medyada servis edilen blok içindeki kafa karşıklığının açık bir ifadesi. Bir gurup ‘Etnik Aydın’ın kendilerine Türkiye’de ve Suriye’nin bitişik bölgesinde ‘toprak edinme’ çabası bu.. 
Mahir Tan  LondraPosta-Londra               

Tarihi bir olaya tanık oluyorsunuz

      
             Tarihi bir olaya tanık oluyorsunuz

Herkesin kendine göre bir sebebi var siyaset sahnesine 2014 yılının son aylarında düşen bombayı görmemek için. Medya’da bazıları için resmen ekmek derdi. Siyasi parti liderleri ve onların yakın çevresi için sorun mesleki. Halkın okuma yazma bilen kesiminde bir gurup yurttaş için bu neden; siyasi körlük. Ne ki, kayıp çok büyük değil.Daha zaman var,sizde görürsünüz sonunda..
Yüzlerce medya organı içinde yalnızca ‘Ege Meclisi’ adlı gazete yapmış 2015 yılının flaş haberini. Eda Naneci tarafından kaleme alınan Hüsnü Baylav ile röportaj da, Türkiye’nin yakın geleceği resmedilmiş aslında. Flaş şurada; ‘Anadolu Partisi İzmir İl Başkanı Hüsnü Baylav; ‘1 ay içinde 300 bin ön üyelik aldık’. Bu haber sadece bu yönüyle bile Türk Toplumuna şunu söylüyor yılın ilk günlerinde; Tarihi bir olaya tanık oluyorsunuz.     
     
                 Gerçek ‘bahar’, kendiliğinden bir ‘ayaklanma’
Anadolu Partisi, olması gerektiği kadar yürekli, açık sözlü ve net çizgileri olan bir Genel Başkana sahip. Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, mensubu olduğu siyasi partiden istifa ederken belli ettiği siyasi oluşumu 2014 ün son iki ayında yaşama geçirdi.  Genel Başkan Tarhan Türk siyasetine ‘bir maskeli balo sürüyor. Buna son vereceğiz’ söylemi ile girdi. Şimdi,iki ay sonra, bu genç partinin İzmir İl Başkanı Hüsnü Baylav konuşuyor ; ‘Bir ay içinde 300 bin ön üyelik aldık’. Politikadan anlıyorsanız, siyasi ve kültürel gelişmeleri değerlendirme gücünüz varsa ve Türk toplumunu biraz olsun tanıyorsanız; karşı karşıya olduğumuz olayın sosyal ve siyasi bir patlama olduğunu görürsünüz. Bir siyasi partiye kurulduktan sonra 1 ay içinde 300 bin yurttaş üye olmak için başvurmuşsa, bir devrimin ilk adımları atılıyor demektir. Bize göre; Maskeli Balo sona ermiştir. Herkes artık gerçek yüzüyle siyaset sahnesinde layık olduğu yeri alacaktır.
                        herşey İzmir’den başlar
İzmir Türkiye’nin başıdır. Öyle olduğu için bir yüzyıl önce ilk kurşunu İzmir atmıştır düşmana. İzmir ve Ege Belediyeleri daha Büyük Kurtarıcı Mustafa Kemal, Samsuna çıkmadan ‘Düşman’ a karşı silahlı direniş başlatacaklarını’ açıklamışlardır. İzmir ve çevresinde yaşayan Türk Toplumunun hemen tüm aileleri Kurtuluş savaşını verip Bağımsız ve Özgür Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ‘kahramanlar kuşağına’ kan bağıyla bağlıdır. Orada herkesin dedesi asker ya da sivil savaş kahramanlarıdır.
Hüsnü Baylav’ın ‘Ege Meclisi’ gazetesine yaptığı ‘300 bin ön üye’ açıklamasının anlamı bundan ibarettir. Türkiye’nin sadece bir kentinde 300 bin üyesi olan siyasi parti ilk seçimde iktidara gelecek siyasi partiden başkası olmayacaktır. İzmir’in farkı yine ‘ilk kurşunu atmış olmaktan’geliyor. İzmir den, Anadolu’ya yapılmış bir ‘sanatçı dokunuşu’ bu..
Mahir Tan         LondraPosta-Londra                
               

 

Cumhuriyet’in coğrafi resmi

                  
 
              
                        Cumhuriyet’in coğrafi resmi
‘Yeniçağ’ gazetesi yazarlarından Kürşat Zorlu 3 Ocak günü yayınlanan bir yazısında önemli bir analiz yapmış. Zorlu, son üç seçim ortalamalarını gözönüne alarak Türkiye’de seçmen eğilimi konusunda aydınlatıcı bir tablo çiziyor. Yazarın KONDA araştırma şirketi verilerine göre hazırladığı tabloda çok ilginç bir görüntü ortaya çıkıyor; Güneydoğu Anadolu’daki 9 ilde AKP nin aldığı oy oranı %44.Bu bölgede ikinci büyük parti olan HDP nin oyları ise %33. Kalan oylardan bir bölümü MHP %4.3, CHP ise % 8.5 gibi ihmal edilebilecek oranda paylaşıyorlar. Doğu Anadolu’da yer alan 14 ildeki oy dağılımıda çok farklı sonuçlar vermiyor; AKP %45.4, HDP %25.1. Doğu Anadolu illerinde MHP % 11 oy alırken, anamuhalefet partisi CHP nin oyları % 8 olarak görülüyor. Özetle, Fırat’ın doğusu Kemalist Cumhuriyet ile kavgalı partilere oyların % 70 ini veriyor. İlk günlerini yaşadığımız 2015 yeni bir genel seçim yılı olduğu gibi,bu iki bölgede,Cumhuriyet’in laiklik ve ulasal devlet temel ilkelerini açık bir biçimde hedef alan gelişmelerin giderek yükseldiği bir döneme tekabül ediyor. Ne var ki unutulmaması gereken nokta; Bu iki bölgede kullanılan oyların sadece 5. 756 bin olması. AKP bunun 2.7 milyonunu HDP ise yaklaşık 2.200 binini alıyor. 2014 Belediye seçimlerinde kullanılan oy sayısının yaklaşık 46 milyon olduğu düşünülürse, bu iki bölgenin Türkiye genelindeki öneminin 1/ 7 olduğu ortaya çıkar. Bu da ‘Cumhuriyetimizin öyle zannolunduğu gibi güçsüz olmadığını’ gösterir açıkça..
                    Türk toplumunun ‘günebakan’ yüzü
2015 haziran ayında yapılacak genel seçimin Cumhuriyet yönetimi, laiklik ve ulus-devlet yapısında değişmeler yaratabilecek kapasitede bir seçim olacağı söylentisi yaygın. Ülke içinde yaratılan görüntü, dışarıdan pompalanan yeni siyasi haritalar yoluyla bu söylentileri oy sandıklarına kanalize etme çabasında. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halkın verdiği oyların büyük çoğunluğunu paylaşan İktidar Partisi ile HDP  bu görüntünün başlıca mimarları. Türkiye’nin 23 ilini kapsamına alan bu bölgede son aylarda yasa dışı olarak gerçekleştirilen ‘konsolidasyon’ da düşünüldüğünde eski üç seçimden daha farklı bir sonuç beklemek gerçekçi olmayacaktır. Kalan 6/7 ye bakalım.
Türkiye nüfusunun % 75 i Anadolu’nun Fırat batısında kalan kesiminde ve Trakya’da yaşıyor. 2104 Belediye seçimlerinde İstanbul’da 9 milyon,Ankara’da 3.2 milyon,İzmir’de 2.6 milyon oy kullanılmış olması tayin edici ağırlığın büyük kentler ve yoğun sahil kentlerinde bulunduğunu herkese anlatmaya yetiyor. Cumhuriyet’in kurucusu olan Türk toplumunun, siyasi eğilim açısından, belkemiği bu kentlerde yaşayan milyonlardan oluşuyor. İşte ‘günebakanların’ açıldığı topraklar da burasıdır.
                  Oylarını aldığın insanlara karşı sorumluluk
Muhalefet partileri CHP ve MHP geçtiğimiz son üç seçim ortalamalarına göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yok sayılırlar. MHP yaklaşık olarak izlediği siyasi çizgide fazla zigzaglar yaratmadan, benzer sonuçlarla ayrılmış seçimlerden.
2015 Genel seçiminde ‘ameliyat masasına yatırılacak’ olan siyasi parti ise şimdilik anamuhalefet partisi olarak görünen CHP olacaktır. Zira bu parti 2014 Belediye seçimlerinden sonra yaşanan operasyonlarla tarihinde gördüğü en büyük ‘siyasi eksen kayması’ sonucu artık ‘Y’CHP olarak adlandırılma ile sonuçlanan bir yönetim mekanizması kurmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da toplam olarak ortalama % 8.5 oranında oy alan CHP,oylarının ezici çoğunluğunu büyük kentler ve sahil kentleri halkından almıştır. Cumhuriyet’in kurucu partisi adını taşıyan CHP, onun temel  ilkeleri olan 6 oku, son 6 ay içinde, ‘yeniden yorumlayacağı’nı Genel Başkanının ağzından açıklamıştır. Kuşkusuz, bu partinin yoğun olarak oy topladığı yerleşim alanlarında yaşayan Cumhuriyet’in seçmenide bu partiyi ‘yeniden yorumlayacaktır.’
Tekil,Ulus-devlet ilkesine dayalı Cumhuriyet’in kurucuları ile ‘kan bağına dayalı’ bir bağlılık içindeki Batı Anadolu ve Trakya halkından oy alıp, oy alamadığı Güneydoğu Anadolu nüfusunun ‘anadil eğitimi ve özerklik programlarına’ hariçten gazel okuyan CHP, gelecek ilk seçimde bunun sonuçlarına katlanacaktır. 2015 genel seçimi, Doğu ve Güneydoğu sandıklarında değil ama ‘günebakanların açtığı’ Anadolu topraklarında alt üst oluş anlamındaki büyük sürprizlere gebedir.
Mahir Tan        LondraPosta- Londra               
                         

 

CHP Genel Merkezi Sarıgül tehdidi ile içiçe

        
 
 
                CHP Genel Merkezi Sarıgül tehdidi ile içiçe 
                   Bu pislik senin eserin
Düzmece Muhalefet YCHP nin çöküşü İstanbul’dan başlıyor. Zira Şişli ve Beşiktaş gibi CHP nin geleneksel oy depolarında YCHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun milletin başına musallat ettiği çetelerin ne oldukları açık olarak ortaya çıktı. Türkiye’nin 7 milletvekilinden birinin seçildiği bu kentte artık YCHP dikiş tutmaz. Hırsızlık,Mafyacılık, adam kayırma ve rüşvetin gırla gittiği savcılık kurumlarına kadar sıçrayan Şişli ve Beşiktaş ilçeleri CHP ye İstanbulda topladığı oyların yaklaşık 3 te birini, veriyordu. Halkın oylarını vererek Şişli’de  Belediye Başkanı yaptığı Hayri İnönü’yü ‘CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu  ile görüştükten sonra, yine aynı partinin İstanbul Milletvekili Apaydın aracılığı ile Ankara’da evine çağıran CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül’ün ‘ABD de yaşayan çocuklarını kaçırtıp öldürteceğim.Bu iş için 750 bin dolara Mafya tuttum’ tehdidiyle istifa mektubu imzalatttığı ayan beyan ortada artık. Sarıgül ailesinin yalnızca ABD de değil Türkiye’de de bir hayli masraf yapıp bir yerli otopark mafyasına Başkan İnönü’nün danışmanının dövdürttüğü de tüm Türkiye’ye görüntülü olarak gösterildi.
CHP yi bir dizi istifa paklar bundan sonra İstanbul teşkilatından. Sahte muhalefet, imar yolsuzlukları, mafya ve hırsızlıklarla iç içedir artık YCHP İstanbul’da.
                        Kimler istifa etmek zorunda
Şişli ve Beşiktaş Belediyeleri çevresinde dönen olayların ilk sorumlusu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Sarıgül çetesinin başı Mustafa Sarıgül’ü,‘hakkında daha önce aynı parti tarafından verilmiş yolsuzluklar nedeniyle ihraç kararına rağmen’ İstanbul halkının önüne aday diye çıkaran odur. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çıkarıp, Cumhurbaşkanlığını Erdoğan’a hediye eden Kılıçdaroğlu’nun iktidara bir başka servisi oldu Sarıgül olayı. Bugün savcılık kayıtlarında bulunan Hayri İnönü ifadesi  ise Şişli olayının ne boyutlarda olduğu daha net olarak toplumun gözleri önüne seriyor. CHP genel Merkezi,Hayri İnönü’nün verdiği ifadeye göre; barıştırmak bahanesiyle Şişli Belediye Başkanı’nı Ankara’ya çağırıyor ve İnönü Genel Merkezde Kılıçdaroğlu ile görüştükten sonra, bir İstanbul Milletvekilinin aracılığı ile Sarıgül’ün evine çağrılıyor ve orada ailesi ve çocukları ölümle tehdit ediliyor. Bu ifade tehdit suçunun işlenmesine kimlerin iştirak ettiğini ortaya koyan birinci elden bir şahadet anlatımıdır. CHP den sözümona arabulucu olarak belirlenen İstanbul Milletvekili ve eski din adamı İhsan Özkes, Medya’ya defalarca ‘ben konuştum tehdit yok..’ açıklamalarını yapmasına karşın, mağdur İnönü ailesinin savcılığa verdiği ifadeye göre ‘cebinde Sarıgül’ün İnönü’den ‘çocuklarını öldürtürüm’ tehdidiyle aldığı istifa mektubunu taşıyor. Bu skandal sürecinde bir dizi CHP muhalefet medyası organları da halka ‘tehdit olmadığını’ söyleyen haberler üretiyor. Şişli Belediyesi olaylarının anlattığı gerçek ortada artık;  YCHP örgütü yolsuzluk,mafya ve suç örgütleri ile içiçe bir parti haline gelmiştir.
YCHP nin önünde iki seçenekli bir çözüm görünüyor sadece;
İlk seçenek etik olanı ; Partinin yöneticileri ve Şişli rezaletinde adı geçen kişiler hemen istifa edip gitmelidirler.
İkinci seçenek ; Biz sizi göndeririz…
Mahir Tan       LondraPosta-Londra             

 

2015iin 1919 dan bir eksiği yok

        
 
          
          2015in 1919 dan bir eksiği yok
Ucuz yeni yıl analizleri ile dolu her yer. ‘Stratejist’ ler gazete köşeleri kadar ekranda da reklamlar ve tarihi diziler kadar yer kaplar oldular. İktidar kanadı Medya’nın, silme Osmanlı’ya dönüş palavrası ve Barış edebiyatı ile gidiyor. Belki yüzlerce medya bülbülü çalıştırıyorlar. Yazılı medya yoluyla değil ama görüntülü olanı ile % 50 yi konsolide etttikleri söylenebilir. Ucuzluk daha çok Muhalefet sayılması gereken ve yazılı medya da geri kalan % 50 ye ulaşabilen ‘stratejist’ ler arasında yaygın. ‘Olabilecekler arasında’ en kötüye en fazla şans tanıyanlar ağırlıkta. Yapılan 2015 değerlendirmeleri kuşkusuz seçim tahminlerine dayanıyor. Sonuçta;Başkanlık sistemine ya doğrudan AKP oylarıyla ya da HDP destekli olarak geçilir, bir de ‘zaten elden çıkmak üzere olan bir parçada otonomi kurulur’görüşleri kazanıyor yeni yıl ucuzluğunda..
                            Etki var, tepki yok mu ?
Siyaset büyük ölçüde olabilecekleri önceden görebilme sanatı. Olayların meydana gelmelerine çok az bir süre kaldığında ‘görünen köy klavuzluğu’ yaygın olarak yapılır. Bu ‘kamu oyu araştırmacılığı’ denilen meslek erbabının işi. Siyasetçi’nin değil. Siyasetçi bir topluma uygulanan ‘etki’ nin doğuracağı tepkileri öngörüp bu etki ve tepkilerin birlikte yaratacakları ‘yeni olayları’ değerlendirebilecek kişidir. Şimdi yapılması gereken-eğer o gücünüz varsa- yeni yıl tahminleri, seçim tahminleri değil, Türk toplumu üzerine iç ve dıştan uygulanan iki büyük etki ve bunlara karşı doğacak tepki sonucu olabilecekleri, değerlendirmektir. Bu etkiler iki başlıkta toplanıyor; Başkanlık sistemi hevesi ve Kürt otonomisi girişimi. Bu iki etki Türk toplumunu büyük çalkantılara sürükleyecek tepkileri de doğurmak üzere. 2015 Seçimleri öncesinde  karşı karşıya gelmeleri kaçınılmaz olan etki-tepki hareketlerinin doğru bir analizini yapmaya çalışın, kendinizi faydalı bir duruma sokmak isterseniz.
         Başkanlık sistemi, Türkiye gibi bir ülkede diktatörlük rejimi demektir. Toplumun en az % 70 i Parlamenter Sistemin tüm eksiklerine karşın dikat rejimlerine karşı en uygun çözüm olduğunu düşünüyor. Bu çelişki seçim öncesinde açık sürtüşmeye dönüşecektir.
         Laik Cumhuriyet rejimini ortadan kaldırmaya kararlı siyasi islam etkisine karşı Laik Cumhuriyet rejiminden yana olan halkın büyük çoğunluğu mutlaka seçimler öncesinde ayağa kalkacaktır.
         Türkiye nüfusunun % 75i, ‘kendisini Türk vatandaşı olarak gören, bu dile ve kültüre sahip çıkacak’ bir Türk toplumunu oluşturur. Etnik bir toplumun bir bölümünü Güney Doğu Anadolu’da kurulması planlanan bir otonom,federal yapıda ‘toprak sahibi’ yapmaya yönelen Terör, mutlaka çok güçlü bir tepki doğuracaktır. Bu çelişki 2015 yılına girilirken en hızlı olarak büyüyen ve önem kazanan çelişkidir.
              Sadece ‘kalın çizgiler’ önemli
2015 yılı için değerlendirmeler yapmak, genel seçim ve özellikle onu çevreleyen zaman dilimi içinde yasalar çerçevesi içinde ve dışında yaşanacak büyük bir hesaplaşmayı görmek ve onun dinamiklerini iyi kavramaktan geçer. Bu hesaplaşma içinde yalnızca kalın çigilerle pozisyonlarını belirlemiş siyasi parti ve hareketler tayin edici olacaklardır. Laik,Demokratik Atatürk Cumhuriyeti’ni savunuyormusunuz ? Bunun için herşeyinizi ortaya koymaya hazırmısınız ? Türkiye’nin tek bayrak,tek dil ve tek ülke ilkesi altında varlığını sürdüreceği bir ulus-devlet olarak kalmasından yanamısız ? Bunun için herşeyinizi ortaya koymaya hazırmısınız ?
2015 yılı ve onun kırılma noktası olan Genel Seçim için önem taşıyan tek şey bu iki soruya verdiğiniz cevaplardır. Gerisi laf-u güzaf tan ibarettir.
               Yeni saflaşmalar gündeme girdi
2015 gerçekten bazı yeni gelişmeleri de birlikte taşıdı. Bunlardan en önemlisi siyasi muhalefet sahnesinde cereyan ediyor. ‘Ana Muhalefet’ sistemi yıkılmak üzere.  Zira uzun yıllardan beri ilk kez Siyasi İslam ve Bölücülük tehdidindeki geniş halk kitlelerine geçtiğimiz yıl sonunda gerçek bir alternatif sunuldu. Anamuhalefet Cumhuriyet ve onun 6 oku ise,’bu biziz’ diyebilen net bir siyasi çizgi ve onu yaşama geçirecek genç bir parti oluştu. Artık ‘kerhen oy vermeyecek ve tıpış tıpış sandıklara’ gitmeyecek milyonlarca insan. Mevcut iktidar ve onun sözde muhalefeti arasındaki kıldan ince çizgi net olarak görülüyor artık milyonlar tarafından. ‘Staratejistlerin’ ilk olarak görmeleri gereken nokta burası. Muhalefet saflarında şimdiden belli olan büyük ‘yeniden saflaşma’ ve hercümerc oluş, taze 2015 yılının ilk aylarında ortaya çıkacaktır. Çürümüş, kimliğini kaybetmiş olan değil, yeni doğan ve yaşama umutla başlayanın günleri geliyor artık. Eski ile yeni çatışırken sadece ve sadece yeni olan gelişir. Yalnızca bunu görmek bile yeterli 2015 in nelere gebe olduğunu anlamak için..
Mahir Tan        LondraPosta-Londra           
                  

CHP seçim politikası, HDP’nin kararına endeksli

       
 
Asayiş berkemal
 
                   CHP seçim politikası,
                   HDP’nin kararına endeksli
 
CHP, Güneydoğu Anadolu’da PKK ve legal plandaki örgütlerinin bölgede ‘konsolidasyon’ amacıyla yarattığı karışıklıklar sonucunda bir o yana bir bu yana savruluyor. AKP- HDP arasındaki ‘barış oyunu’ içindeki çalkantıları değerlendirebilmek YCHP nin ‘çatı yönetiminin’ çapını hergeçen gün daha fazla aşıyor. Parti yönetimine iyice yerleşen Kılıçdaroğlu- Tanrıkulu ekibinin kurmak istediği seçim stratejisi ise,aynı anda bir ‘anlaşma ve sürtüşme’ demek olan ‘Açılım’ sürecinin kaderine bağlı. Henüz YCHP liderleri için belirsizliğini koruyan şey; AKP- HDP ilişkilerinin seçim günlerinde alacağı biçim. Zira HDP nin ‘seçime % 10 riskini göze alarak HDP olarak girme’ kararı, Kılıçdaroğlu- Tanrıkulu ekibi tarafından ‘HDP-AKP işbirliği’ olarak değerlendiriliyor. HDP nin %10 barajını aşamaması halinde Güneydoğu’dan gelecek hemen tüm milletvekillerinin AKP’li olması bekleniyor. HDP nin seçimlerde barajı aşması durumunda ise, TBMM de yaklaşık 50 vekille temsil edilecek etnik gurubun AKP ittifakı ile Anayasa değişikliğini gerçekleştirmesi ciddi bir olasılık olarak görülüyor. Bu olasılıklar YCHP’nin ‘varlık sebebini’ortadan kaldıran sonuçlar yaratabilir.   YCHP nin en çok işine yarayacak ihtimal ise seçim günleri yaklaştığında, pazarlıkta AKP ye barajı indirtemeyen HDP nin, daha gerçekçi bir tutum izleyerek bağımsız adaylarla seçime katılması. Bu durumda CHP yönetiminin merkezden yollayacağı kesinleşen 110 aday içinde büyük çoğunluğu oluşturan ‘açılımcı’ların büyük kentlerdeki etnik nüfustan oy toplayabileceği düşünülüyor. Kaybedeceği ‘cumhuriyetçi oylar’ ise, zaten bir seçimlik barutu kalmış YCHP yi fazlaca tasalandırmıyor.
                 Seçmen ile dalga mı geçiyorsunuz ?          
CHP yönetimi geçtiğimiz hafta TBMM de, Sezgin Tanrıkulu tarafından basına açıklanan bir yasa teklifi verdi. Şu ana kadar HDP ye en yakın duran ‘yasama’ faaliyetini içeren bu girişimde ‘anayasa değişikliği’gerektiren çok sayıda madde var. ‘Özgürlük’ yaftası altında sunulan yasal değişiklik önerileri ise gerçekte PKK- HDP nin ‘bölgede fiili hakimiyet’ amacına yönelik olarak atılan ‘zarflardan’ ibaret. Medya’da ciddiye alınmadığı için fazlaca eleştirilmeyen Sezgin Tanrıkulu girişimi, gerçekte önümüzdeki Parlamento dönemi için yapılmış bir ‘niyet beyanı’. Ancak, YCHP bu girişiminden tam bir hafta sonra,Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ağzından bu kez Hükümeti ‘PKK nin tutsağı olmak’ ile suçluyor ve ‘Güneydoğu’da güvenlik denince akla PKK geliyor, Bölge Güvenliği PKK nın elinde’yollu bir açıklama yapıyor. Cizre olayları ile kamuoyunda net olarak açığa çıkan PKK nın ‘bölgede konsolidasyon’ hareketlerini böyle değerlendiriyor Kılıçdaroğlu. Bu sözlerin muhatabı geçtiğimiz hafta TBMM ye- birçok bölümde İmralı talepleriyle- üst üste gelen yasa değişilikleri teklifini sunan Başkan Yardımcısı Tanrıkulu olması gerekiyor. Ama öyle değil..
Kılıçdaroğlu’nun gerçekte acilen cevaplandırması gerek soru şöyle; ‘Devletin, polis,asker ve jandarması ile Güneydoğu Anadolu’da güvenliği sağlamasını gerçekten istiyormusunuz?’ Türk toplumunun ve Genel Başkanlığını yürüttüğünüz parti tabanının ezici çoğunluğu öyle istiyor da..  

Mahir Tan           LondraPosta- Lond

Yine ‘Anadolu’ya geçiş’ günleri

                                     Bu yıl ‘günebakan’ yılı
           Yine ‘Anadolu’ya geçiş’ günleri
   ‘Anadolu’ya geçiş’ 1920-1921 yıllarında işgal altındaki İstanbul’da yurtsever subay ve aydınların rüyalarını süslerdi.Beklenen günler gelmişti artık. Herkesten önce yüreğinin sesini dinleyen Komutan, bu kader geçişini yapmış ve başarmıştı. Kurtuluş Ordusu meydana getirilmiş, ilk gerici ve işbirlikçi isyanları bastırılmış ve tüm yurtseverlere çağrı yapılmıştı; ‘Anadolu’ya geçin’. İstanbul’da bu amaçla faaliyet gösteren örgütlerden sadece ‘Karakol Örgütü’ iki yıl içinde 2000 subay ve aydını Anadolu’ya,Kurtuluş Ordusuna göndermişti. Anadolu yıkılmış ve teslim olmuş bir İmparatorluk toprağının ‘güneşe bakan’ yüzüydü. Özgürlük ve bağımsızlık ateşinin temsilcisi TBMM ve Mustafa Kemal Ordularının,en çok ihtiyaç duyduğu kader savaşları öncesinde, binlerce yurtsever ‘Anadolu’ya akmıştı’. Anadolu’ya geçiş bir momentum du. Sadece ve sadece o günlerde  gerçekleşmesi gerekiyordu. Daha sonra değil..
                                  
                       2015 günebakan’ın yılı               
Tarih, bir tekerrür değil. Onun bir laboraturı yok.Geçmişte yaşanan şartları aynıyle yeniden yaratmazsınız. Ya da ‘aynı nehrin suyunda iki kez yıkanamazsınız’. Ancak birbirine çok benzer şartlardan söz edebilirsiniz. Zira, Dünya sahnesinde milletlerin kaderlerine hükmeden aktörler belki 3 yüzyıldan beri değişmiyor. 100 yıl önce bir Dünya Savaşı sonrasında bize ve çevremize sınırlar çizmediler mi ? Taht ve icazetli din devletini sürdürmek isteyenler onlarla kader birliği etmedi mi ? Ülke topraklarını bölmek ve salt kendi aşiretlerine çizilmiş sınırlara yerleşmek için İngiliz subayları ile anlaşma imzalayanlar yok mu oldular ?
Aynı suda değil ama ‘aynı nehirde’ iki kez yıkanabilirsiniz. Görmüş geçirmiş Sakarya nehrinde Kurtuluş savaşımızın askerleri gibi sizde yıkanabilirsiniz.
Birbirine çok benzeyen sosyal ve siyasi olaylar, birbirine çok benzer siyasi sonuçlar yaratırlar. Mazlum milletlerin ‘anası’ Türkiye toprağı burası.Her yüzyılda bir, tarihteki rolünü oynadı.
Tıpkı 90 yıl öncesi gibi ‘Anadolu’ bizi bekliyor. Her zaman Güneşe ve aydınlığa baktı o. Görmüyormu sunuz ‘günebakanı’ Anadolu üzerinde ?.                                       
      

Mahir Tan       LondraPosta-Londra