Birinci Dünya Savaşının 100. Yıldönümü

Anadolu Partisi Kurucu Yönetim Kurulu üyelerinden Av. Avni Kitapçı’ın ‘Tarih sohbetleri 1’ yazısını     okuyucularımza yayınlıyoruz.
 

 

 

TARİH SOHBETLERİ:BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ 100.YILDÖNÜMÜ

 
 
MÜJDE BİR ÇOCUĞUMUZ OLDU!
Harbiye nazırı ve Baş Kumandan Vekili Enver Paşa, 10 Ağustos 1914 gecesi Sadrazam Sait Halil Paşa’nın Yalı Konağına girdiğinde; Osmanlı Devleti’nin savaşa girdiğini bu tuhaf espri ile duyurmuştu. H
eyeti-Vükela (Bakanlar Kurulu) hiç birşeyden haberdar değildi. Osmanlı’nın bu büyük savaşa girmesi için yapılan proje gereğince, Goeben ve Bresslau isimli Alman zırhlıları, o gün Çanakkale Boğazından kara sularımıza girmiş ve yine önceden tasarlanan bir mizansenle bu dev zırhlıların Osmanlı tarafından satın alındığı ileri sürülerek gönderlerine Türk Bayrağı çekilmiş, tamamı Alman olan mürettebatı başlarına birer fes geçirerek bir anda Türk denizcisi olmuşlar, komutanları; Amiral Souchon ‘da bir gecede Souchon Paşa oluvermişti.
Bu gemilerin daha sonra Osmanlı’yı savaşa sokmak için Odesa limanını 29 Ekim 1914 günü bombalamaları hadisesi bilinen bir konudur. Bu olaydan sonra fiili çatışma Doğu cephesinde 1 Kasım günü başladıysa da bence, Osmanlı’nın savaşa katılma tarihi bu gemilerin Türk karasularına girdiği tarihtir.
Daha önce sizlere sunduğum ilk tanışma yazımda tarihi olayların günümüze yaptığı akisleri paylaşacağımı belirtmiştim.
1914 bence, tarihin en önemli hadisesi olan 1.Dünya Savaşının başlangıcıdır. Tarih ilgilileri başka, başka tarihleri önem sıralamasında öne çıkartırlarsa da kanaatimce 1. Dünya harbi tarihin en önemli hadisesidir. Günümüzde yaşanılan sorunların hemen tamamı 1. Dünya harbinden kaynaklıdır ve bu savaşın hesabı halen görülememiştir. 2. Dünya harbinin bile günümüze bu ilk savaş kadar tesiri yoktur. Bu savaşın başlangıcının 100. yılını yaşıyoruz. Tüm Dünya’da bu büyük savaşla ilgili binlerce toplantı, seminer, panel düzenlenmekte, binlerce kitap yazılmakta, onbinlerce makale yazılı ve sanal basında yer aldığı ve bu savaşın en önemli katılımcılarından birisi biz olduğumuz, dokuz cephede savaştığımız halde sanki bu savaşa hiç katılmamışız, milyonlara şehit vermemişiz ve Milletimiz bu savaş sonucunda yok olma tehlikesi ile karşılaşmamış gibi, Ülkemizde bu konuda hiçbir çalışma ve hatta ilgi bile görülmemekte.
Zaten bizim, hem tüm Vatandaşlar hem de Ülkeyi yönetmeye talip olmuş siyasetçilerimizin en büyük eksiği tarihimiz konusundaki bilgisizlikleri ve ondan da kötüsü ilgisizlikleri değil midir. Oysa Vatandaşlık bilinci ve Milli bilinç önce tarih bilgisine sahip olmayı, sonra bu bilgiden, kavrayarak tarih bilincine ulaşmayı gerektirir. Ancak bizim tarihimize olan akıl almaz ilgisizliğimiz en üst boyutlarda devam etmektedir.
Daha 2 sene önce tarihimizin en acı faciası olan Balkan savaşının 100.cü yılını yaşadık. 20. YY’ gördüğü ilk gerçek ve büyük soykırım olan Balkan faciasını ve o soykırımda kaybettiğimiz Trakya’nın “Evladı Fatihanını” yeterince anabildik mi? Şimdi 1. Dünya Savaşının 100.Yıldönümü, o zamanki tabiriyle CİHAN Harbi ya da HARB-İ UMUMİ. Bu savaşın üzerimizde yarattığı etkiler ve görülememiş bir hesabın; “La Question D’Orient” yani “Şark Meselesi” kısaca Türkiye Devletinin ve Türk Milletinin Türkiye’de yaşayan kısmını yok etme projesinin, Cennet mekan Gazi Mustafa Kemal Paşamız ve onun silah arkadaşları tarafından akim bırakılması hadisesi.
Bunlar bizim; Üzerinde düşünmemiz ve derinlemesine araştırmamız gereken konular. Ayrıca bir de borcumuz var. Bu savaşta kaybettiğimiz tam 3.500.000 insanımıza olan borcumuzdur bu. Buna vefa borcu demek hafif kalır. Sina çöllerinde, kutsal Medine müdaafasında, Sarıkamış’ın kanlı buz denizinde, Galiçyalar’da ve elbette ki Çanakkale’de kaybettiklerimiz, o Vatan toprağına düşüp, kıvrılıp kaldıkları yerde kefensiz yatan Şehitlerimize karşı büyük vicdan borcumuzdur bu.
Osmanlı’nın savaşa girdiği öğrenildiğinde Sofya’da Ateşe militer olan Yarbay Mustafa Kemal Bey:
“Enver’den ancak bu beklenirdi. Türkiye bu harpten sağ çıkamaz.” demişti.*
Evet; O da Türkiye idi. Devlet ebedidir ancak rejimler geçicidir. Türkiye Devletinin Padişahlık rejimi yıkıldı ve yerine Cumhuriyet rejimine sahip yeni Devletimiz oluşturuldu.
Elbette bu savaşta geçen olayları, yaşananları ve bilinmeyenleri birazda gözlerden uzak tutulanları sizlere aktarmaya çalışırken, sıkıcı bir tarih dersi vermek niyetinde değilim. Zaten Tarih, Tarih dersinde anlatıldığı gibi sıkıcı değil, son derece cezbedici, çekici bir bilimdir. Ben de, özellikle bu savaşın bilinmeyen yönlerini ve perde arkasını çeşitli anektodlarla ve hatıralarla aktarmaya çalışacağım.
Elbette, tarihte yaşanan her şeyin bir geçmişi vardır. Geçmişi bilmeden ne 1. Dünya Savaşını anlayabilmek mümkündür ne de günümüzü. Ancak şüphesiz, o kadar da geriye gidemeyiz. Bir yerden başlamak lazım. Bu nedenle ilk yazımız Tanzimatla ilgili olacak ve Tanzimatın gerçek yüzünü sizlere sunmaya gayret edeceğim.
Bakalım görelim; Tanzimat büyük bir aydınlanma hareketi midir yoksa uğursuz projenin en önemli halkası, çözülmenin ve çöküşün engeli olan, kilidi açan bir batı anahtarı mıdır.
Saygılarımla
Gelecek yazı Tanzimat-ı Hayriye (!)
*) Şevket Süreyya Aydemir / Tek Adam / Cilt 1/ 4. Baskı/ Sh.232
 
Avni KİTAPÇI 05/12/2014