siyasi partiler ve PR kuruluşları

Partiler ve PR kuruluşları

Siyasi Parti, öncelikle bir siyasi platformun iktidar mücadelesi verecek bir biçimde örgütlenmesidir. Var olan yada kuruluş çalışmaları sırasında katılımcılar tarafından bir araya getirilerek ,bir bütün halinde, partiyi destekleyecek militan ve taraftarlara sunulacak bir siyasi yazımdan söz ediyoruz ‘platform’ derken. Siyasi Parti’nin ikinci bir özelliği de var olduğu kabul edilen siyasi platformun ‘siyasi mücadele’ yoluyla toplumda kabulü ve yaygınlaştırılması amacıyla örgütlenmiş bir siyasi kadronun bir araya getirilmesidir. Bu kadrolar aynı zamanda partinin üst kademe yöneticilerini oluştururlar. Siyasi Partiler Kanunu kalıplarına uyarak kurumlaşmış her örgütlenme ‘etik anlamda’ siyasi parti olmayabilir. Günümüz Türkiye pratiğinde siyasi parti ile karıştırılabilecek en yakın örgütlenme örneği ‘PR Guruplarıdır’ (Halkla İlişkiler Örgütleri). Kamuoyunda bir biçimde başarılı bulunmuş ve sempati toplamış, lider olarak tanımlanabilecek kişiliklerin etrafında toplanan ve onu bir seçim çalışması yoluyla halka sunarak ‘partileşme’ amacına yönelmiş sosyal guruplaşmalardan söz etmekteyiz burada.

Başkan Etrafında ‘kuşatma’

Böyle bir guruplaşmanın en çok dikkati çeken yönü; Genel Başkan olarak seçilen politik kişiliğin etrafında kurucular tarafından oluşturulan ‘izolasyon çemberidir’. Genel Merkez çevresinde oluşturulan bu çember,‘seçim süreci içersinde’ kurucu ve merkez yöneticileri olarak isimlerini yazdırmayı başarmış kişilerin değişmeden kalmasını sağlar. Gerçekte, profesyonel bir çalışma içinde olan Genel Merkez erkanı, her zaman çok ‘meşguldürler’, telefonları açmaz, mesajlara cevap vermezler. Kuşkuya yer yok ki ‘Genel Başkan çok yoğun gündemi dolayısıyla randevü veremez.’

Bu guruplaşmanın-isterseniz partileşme deyin- bir tek amacı vardır; Kazasız belasız seçim günlerine ulaşmak. Zira Kurucular ve Genel Merkez erkanının siyasi değilse de, mesleki bir öngörüleri vardır ; Genel Başkan,bir PR figürü olarak, seçimlerde halktan büyük bir ilgi görecektir. Kuruluşun nedeni de budur.

Siyasetçiler dışında kurulmuş yönetim

Bu kuruluşun yönetim kademeleri de, deneyim sahibi gözlemcilerin ‘hemen dikkatini çekecek’ kadar ilginçtir. Büyük sözler etmeye düşkün bu siyasi partinin,Genel Başkanı dışında,hiç bir profesyonel siyasetçisi yoktur. Yönetim kademeleri- seçimsiz ve otomatik- ikinci kademeden eski devlet memurları, serbest meslek sahipleri, küçük çaplı iş adamları, başka partilerden gelme gençlik kolları üyeleri ve bir gurup ‘eski’ yerel yönetim sorumlularından oluşur. Parti Genel Merkezi’ni ziyaret edebilme şansınız olduğunda kapılacağınız duygu aşağı yukarı şöyle olacaktır ;’Bu insanların aklına parti kurmak nereden gelmiştir ? Ne hakla Türkiye’nin kaderini tayin edecek bir seçimde kurtarıcı rolüne kendilerini uygun buluyorlar’. Bu partinin yöneticilerinin hemen tümü ‘hayatında Yeşilay derneği bile yönetmeden’,partide başkan yardımcısı,yardımcının yardımcısı, genel sekreter gibi ünvanlarla ziyarete gelen taraftarları karşılarlar,daha doğrusu onları baştan savarlar.

 

Bir tek gazeteci yada yazar bile olmadan

 

Bu partinin kurucu ve yönetim kadroları arasında bir tek profesyonel gazeteci,medya mensubu yada yazar bulunmaması da en çok dikkat çeken yönlerden biri olur. Bu parti nasıl siyasi mücadele verecektir ? Yönetim kademelerindeki ‘uzmanlar’, siyasi mücadele için etrafında toplanılan Genel Başkan’ın doğal ‘haber niteliğine’ güvenirler. Medya, Genel Başkan’ın peşinde koşacaktır. Sonrasında ise, ‘facebook’ üzerinden organize edilen ‘guruplar’ yoluyla mesaj aktarımı yeterli olacaktır. Gerçekte kurucuların büyük bölümü Türk siyaset sahnesinin ‘gerçek kişilikleri’ değil Facebook sayfalarının ‘sanal kahramanlarıdır’.

Böyle bir siyasi parti kurmuş iseniz, önümüzdeki  Türkiye’nin kader seçimine ‘sanal’ bir güç olarak gireceksiniz demektir. Yine,böyle bir parti kurmuş olmanıza rağmen kendinizi ‘faydalı’ bir hale getirmek isterseniz, ilk yapacağınız iş Genel Başkan’ etrafında kurduğunuz ‘kuşatmayı’ kaldırmak ve onu gerçek siyasetçilerle buluşturmak olmalıdır. Zira o bizim belki de tek şansımız..

 

Mahir Tan             LondraPosta- Londra

 

ekmek elden su golden terörizm

 

Burada yaşamak istermiydiniz ?

Resimde gördüğünüz yer, Londra’nın en güzel ve pahalı bölgelerinden ‘Little Venice’ semtinden bir görüntü. Ancak bugünlerde bu iç açan manzara İngilizleri çileden çıkarmaya yetiyor. Nedeni ise, burada yıllarca yaşamış,üstelik bu yaşamı devlet parası ve yardımları ile sürdürmüş bir kişilik ; İnfazcı John. IŞID’ın cellatı olarak tanınan ve başkalarının yanında üç İngiliz vatandaşını vahşice öldüren İnfazcı John’un Londra’da yaşayan İngiliz vatandaşı Muhammed Emwazi olduğu anlaşılınca İngiliz Medyası ayağa kalktı. Zira Kuveyt doğumlu Emwazi, 10 kişilik ailenin bir çocuğu olarak son 20 yıldır İngiltere devletinin yardım paraları ile yaşamıştı. Londra’nın en lüks semtlerinden Maida Vale’de haftalık 450 sterlinlik (Ayda 7000 TL) bir evde işsizlik ve çocuk yardımı parası ile yaşayan Jasim Emwazi’nin oğlu olan IŞID’ın katili Muhammed Emwazi, İngiltere’ye  ‘siyasi sığınmacı’ olarak gelmiş bir aileye devlet tarafından sağlanan yardımlarla büyüdü. İngiliz Hükümetinden hala ev kirası yardımı ve işsizlik ödeneği alan baba Jasim, İngiltere’de iş aradığı beyanına rağmen son iki yıldan beri gidip gelerek Kuveyt’te yaşıyordu.İnfazcı John’un gerçek kimliğinin ortaya çıkışından sonra  Kuveyt tarafından İngiltere’ye gönderilmesi beklenen sözde siyasi sığınmacı baba Jasim Emwazi’nin sadece aldığı ev kirası yardımının toplamı İngiliz gazetelerinin yaptığı hesaplamaya göre yaklaşık 500 bin sterlin tutuyor. Şimdi İngiliz istihbarat teşkilatları ve bir gurup medya organının araştırdığı konu ise; daha kaç tane IŞID katilinin İngiltere’nin verdiği yardım paraları ile Londra yaşadığı..

                IŞID içindeki en büyük yabancı gurubu

Esad karşıtı muhalefet hareketleri ve çatışmaların başladığı 2011 yılından sonra Suriye’deki silahlı guruplara en büyük desteği veren ülke İngiltere oldu. Kuzeyden Türkiye, Güneyden Ürdün üzerinden IŞID ve El Nusra gibi terör örgütlerininde içinde yer aldığı Suriye muhalefetine üç yıl içinde yardım konvoyları içinde onlarca kez malzeme gönderen İngiltere, Türkiye-Suriye sınırını ‘görünmez’ hale getiren ülkelerin başında geliyordu. 2011-12 yıllarında,İngiltere’nin Türkiye Büyükelçisinin, sınır şehrimiz Hatay’da ‘Suriye Muhalefeti’örgütleri ile yaptığı toplantılar ve sağladığı askeri eğitim ve yardım İngiliz basınında birçok kez eleştiri konusu oldu. Bu toplantılardan birinde bulunan ABD li Cumhuriyetçi Senatör Mc Cain’in şimdi IŞID halifesi olan El Bağdadi’ninde aralarında bulunduğu Muhaliflere yardım sözü verdiği fotoğrafları basında yayınlandı. İngiltere bu politikası sonunda IŞID a en fazla sayıda yabancı savaşçı göndermiş ülke ünvanına sahip oldu. Katil Emwazi bunlardan sadece biri. Son günlerde Türkiye ile İngiltere Dışişleri arasında ciddi bir problem yaratması olası ‘Türkiye üzerinden Suriye’ye terörist geçişi’ olayları gerçekte İngiliz medyası ve Hükümetinin geçmiş politikalarından duyduğu rahatsızlığın bir yansıması. İngiltere Hükümeti, medya üzerinden gelişen ‘toplumsal baskı’ sonucunda tutumunu değiştirerek IŞID ı yaratan ve besleyen politik tutumunu değiştirebilir. Ne varki Türkiye’nin böyle bir şansı bile yok.

 

Mahir Tan                   LondraPosta-Londra

 

 

 

 

Türkiye’de kadın olmak

İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu ve İngiltere Atatürkçü Düşünce Derneği, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla, Türkiye’de son dönemde kadınlarımıza karşı işlenen vahşi cinayetleri bir kez daha gündeme getiren bir basın açıklaması yayınladı. Bu açıklamayı aynen yayınlıyoruz.

Londra Posta

 

 

 

Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde:

 

Türkiyede Kadın Olmak

 

Bu sene Dünya Kadınlar Günü’ne ülke genelinde infiale neden olan 20 yaşındaki Üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın öldürülmesi haberleriyle  giriyoruz.

Osmanlı döneminde ;sosyal,kültürel ve siyasal haklardan mahkum bırakılmış,hatta nüfüs sayımında topluma bile dahil edilmemiş kadınlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında, kendisine verilen haklarla dünyadaki birçok ülkenin kadınlarından daha iyi bir konuma gelmiştir.Bugün ise; 13 yıllık mevcut iktidar döneminde Türk kadınının durumu tam tersine bir gösterge içersindedir. Bu dönemde özellikle kadınlarımız üzerinden büyük bir oyun oynanmaktadır. Kadın erkek eşitliğine inanmayan, ne giyeceğine,kaç cocuk yapacağına karışan,kızlı erkekli okul merdivenini kullanmalarını içine sindiremiyen,gülmeyi fahişelik olarak tanımlayan ,hamileyken sokağa çıkmayı uygun görmeyen , çalışan kadınların ekonomik özgürlüğü, dolayısı ile evde söz söyleme ve yere sağlam basmasını istemeyen zihniyette bir iktidarın yönettiği Türkiye’de kadın olmak çok zordur.

 

Hükümet kademelerinden topluma aşılanan bu sapkın fikirlerin neticesinde Türkiye’de kadına şiddet 1400% oranında artış gösterirken kadına yönelik rakamlar durumun vahametini gözler önüne seriyor. Resmi olmayan rakamlara göre, 2013’te 237 kadının öldürüldüğü Türkiye’de, bu sayı 2014’ün ilk 10 ayında 255’e yükseldi. Son 4 senede: 626 kadına tecavüz, 835 kadını yaralama olayları görüldü.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platform’un verilerine göre, 2014 yılında 294 kadın, erkek şiddetinin kurbanı oldu. Bu yılın verilerine göre öldürülen 294 kadının yüzde 25’i, 25 yaş altındaki genç kadınlar.Bu verilere göre kadınların %47’si modern hayatın gereği olan kendi yaşamlarına dair karar almak isterken öldürüldü. Raporda, 2014 yılında Platform’un takip ettiği davalardan 15’inin sonuçlandığı ve 7 zanlının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldığı belirtilirken, ağır ceza oranının, kadın cinayetlerine karşı mücadelenin toplumsallaşmasıyla birlikte artış gösterdiği vurgulandı.

Raporda AKP’nin kadın politikalarının yetersizliğine vurgu yapılırken, “Çocuk yaşta evliliklerin önünün açılmasıyla 14’ünde Kaderlerin öldürüldüğü bir yılı geride bıraktık. AKP tarafından ‘masumane’ bulunan bu evlilikler nedeniyle öldürülen kadınların çok ciddi bir rakamı genç kadınlardan oluşuyor” denildi.

Bu tablo bize gösteriyorki ; Mevcut iktidar ve onun takipçileri tarafından kadınlarımıza giydirilmek istenen gömlek, kadınların ortaçağdaki şartlarına yeniden döndürülmek istenerek , aslında kadınlarımız üzerinden Cumhuriyet kazanımlarını yok etme zihniyetinden başka birşey değildir.

Kurtuluş savaşında cephede savaşırken hayatını, çoluk çocuğunu vatan uğruna hiç gözünü kırpmadan feda eden Kara Fatmalar, Ayşe Hanımlar, Hatice Hatunlar, Asker Saime Hanımlar ve daha sayamadığımız nice kahraman Anadolu kadınının mücadeleleri herzaman hatırlanmalı ve onların bugün de var olduğu ise hiç unutulmamalıdır.

Erkek şiddetiyle öldürülen kadınlarımız, genc kızlerımız için yas tutmuyor, isyan ediyor, yeter artık diyoruz. Bu bilinçle, Cumhuriyet kadınlarımızın Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyor, tüm kadınlarımızı toplumda ikinci sınıf konumuna sokmaya çalışan zihniyetine karşı birlik olup, Özgecan’lara kıyılmaması için Cumhuriyet kazanımlarımızı savunmaya çağırıyoruz.

Jale Özer

İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu ve ADD Başkanı

 

 

daha diplere doğru

 

Kendi yarattığımız bataklıkta;

                               Daha diplere doğru

   İç politikada Muhalefet, dış politikada İktidar dibe vuruyor gün geçtikçe. Bu sürecin 2015 yılındaki iç ve dış gelişmelerle daha da derinleşmemesi için hiç bir neden yok. Nisan-Mayıs aylarına planlanan ABD ve bölgesel müttefiklerinin ‘Musul Harekatı’ başlarken aynı dönemde Türkiye 7 haziran genel seçimine giriyor. Türkiye’nin önümüzdeki 4 yılının iktidar yapısını belirleyecek olan genel seçimin, siyasi partilerin konumlanışına bakarak, bir öncekinden tek kayda değer farkı olmaya aday yönü ;HDP’nin pozisyonu. HDP yada ‘Kürt faktörü’ Türkiye’nin değil, Orta-Doğu’nun bir fenomeni. Orta-Doğu’nun siyasi coğrafyasında büyük çaplı tüm değişikliklerde bu faktör, devreye girdi ve etki alanı genişletildi. 1991 Irak savaşı Kuzey Irak’ı bir egemenlik bölgesi olarak yaratırken,2003 Irak savaşı bu egemenliği statüye bağladı. 2015 Nisan ayında başlayacağı belirtilen Musul Harekatı ise Kürtleri devlet yapar ve etki alanlarını genişletir. Türkiye’nin 7 haziran seçimleri de Irak’ta son 25 yıl içinde ortaya çıkan,her seferinde Kürtlerin kazanan tarafta bulunduğu, gelişmelerin bir sıçraması niteliğinde değerlendirilmelidir.

 

Orta-Doğu’da Şii olmayan askeri güç

 

Musul Seferi, bölgesel siyasi coğrafyada önemli değişiklikler yaratmak amacına yönelik. IŞID’ın kökeni ve Sünni Tekfiri hareketinin kaynağı olan Doğu Irak-Batı Suriye bölgesindeki ‘Halife topraklarını’ bir statüye bağlayıp, kontrol altına alma ve bu yolla Şii Irak gücünü sınırlandırmak için planlanıyor. Bu savaş bölgede rol oynayacak yeni askeri güçleri devreye sokacaktır; Şii Irak ordusu, Sünni Irak Aşiretleri, Peşmerge ordusu, PYD-PKK ve nihayet bir Sünni gücü olarak Türk ordusu pek ihtiyaç duyulan ‘foot soldiers’ açığını kapatmakta kullanılacaktır. 2015 yılı gerçeklerine bakarak, IŞID karşıtı bir koalisyon oluşturan bu güçler IŞID sonrası Orta-doğu’nun yeni kavgalarınında aktörleri olacaklardır. PKK ile 10 Maddelik ‘niyet anlaşmasını’ imzladığı anlaşılan Türkiye Hükümeti, hemen ardından ‘Musul Operasyonuna’ katılacağı açıklamalarını yaptı sözcüleri vasıtasıyla. Aynı Günlerde bir umre ziyareti yapan Erdoğan,Suudi Arabistan ile, Müslüman Kardeşler olaylarından bozuk olan ilişkileri düzeltti. 2 Mart tarihinde TBMM ne Katar’da askeri eğitim verme ve Askeri birlik bulundurmayı içeren bir kanun teklifi getirildi. Kısaca herşey, Türkiye’nin yeniden kurulacağı umulan Orta-Doğu etki alanları çevresine Kuzeyden, yerel bir güç olan PKK takviyeli bir Sünni askeri-ekonomik güç olarak atılmayı hedeflediğini gösteriyor. Bu nedenle, 7 Haziran seçimlerine, Türkiye’de bugüne kadar yaşanmış en büyük hezimete imza atarak, terör örgütü dediği, bir yapı karşısında taviz üstüne taviz vererek giren AKP, sınırların ötesinde yayılmacı bir alt emperyal politika sürdürerek Milliyetçi bir söylem geliştirmeye çalışıyor.

7 haziran seçimlerine muhalefet partilerinin çıkmazı yüzünden oldukça rahat bir bir biçimde hazırlanan AKP yönetimi, türkiye’yi en az 20 yıl sürecek bir Orta-Doğu kavgasının içine çekmek üzere..

 

Mahir Tan         LondraPosta-Londra

 

eğit-donatçı AKP

 

Çarşı Her yerde
Çarşı Her yerde
WW   kadınlar için sokakta
WW kadınlar için sokakta
ADD Kadıköy deydi.
ADD Kadıköy deydi.

CKD Başkanı Canan Arıtman;

Kadın Katillerinin ‘Eğit-Donat’çısı AKP

İstanbul Kadıköy’deki kadın yürüyüşünde ‘kadın katliamı’ ve gerici eğitim sistemi protesto edildi. Cumhuriyet Kadınları Derneği tarafından düzenlenen yürüyüş ve protesto mitinginde toplanan binlerce kadın, son aylarda katliam seviyesine ulaşan ‘kadın cinayetlerinden’ iktidarı ve uygulanan gerici eğitim sistemini sorumlu tuttular. Moda’da başlayan ve çevreden halkın da katılımıyla sayıları binlere varan kadın protestosunda konuşan CKD başkanı eski milletvekili Canan Arıtman; ‘Kadınlarımızı katledenlerin ‘eğit-donatçısı’ bu yönetimdir. AKP hükümeti yıkılmadan kadınlarımızın güvenliğini sağlayamayız’ dedi. Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde toplumun yarısını teşkil eden kadınların birleşmeleri halinde kadın katliamından sorumlu olan gerici toplumsal sistemin ve eğitimin yıkılacağına işaret eden Arıtman, ‘önümüzdeki günlerde kadın baskısının ne demek olduğunu görecekler’ dedi.

CKD tarafından organize edilen 1 Mart protestosuna, Atatürkçü Düşünce Derneği, Beşiktaş Çarşı Gurubu, Türkiye Gençlik Birliği, 10.Köy Derneği ve Kadıköy hakından çok sayıda kadın katıldılar. Mitingde ikinci konuşmayı yapan İstanbul Milletvekili Nur Serter, ‘AKP yönetiminin kadınlar üzerinden toplumsal yapıyı değiştirme çabasında olduğunu’ söyledi. ‘Cumhuriyeti yok etme ve toplumu çağdışı bir biçime dönüştürme hareketinin çıkış noktasının kadın haklarını ortadan kaldırma ve onları ölüm tehdidiyle sindirme olduğuna’dikkat çeken Serter; Kadınların hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, kadın hakları ve kadınların can güvenliği için birleşmelerini istedi.

1 Mart kadın protestosuna geniş bir toplulukla katılan Beşiktaş Çarşı gurubu stadyumlardaki maçlarda sık sık görülen maytaplarla yaptığı gösterilerle Kadıköy halkının ilgi ve desteğini topladı. Protesto gösterilerine çok sayıda böcek tipi eski model Wolkswagen araçları ile katılan kadın hakları savunucusu yurttaşlar gün boyunca Kadıköy bölgesinde dolaşarak kadın cinayetlerini protesto ettiler.

 

Mahir Tan                  LondraPosta-İstanbul

Türker Ertürk’ten kritik uyarı

Türker Ertürk’ten ‘Radikal’ değişiklik çağrısı;

Emekli Amiral ve Anadolu Partisi Genel Başkan yardımcısı Türker Ertürk, 28 Şubat tarihli yazısında Yurtseverlere seçim öncesinde ‘radikal bir tutum değişikliği ile yeni bir yapı altında birlik çağrısı’ yaptı. Yurtseverlerin bugünkü gidişi sürdürmeleri durumunda ‘mevcut siyasi tablonun değişmeyeceği’ uyarısında bulunan Ertürk; ‘%10 barajını aşarak meclise girecek ‘bir oluşum yaratılması’ için mücadele edilmesini istedi. Gazetemiz ‘LondraPosta’ yazarlarından Türker Ertürk, ‘hayal dünyasında yaşamıyorsanız bunun yolu ittifaktır’ dedi. Türker Ertürk’ün ‘İttifak’ başlıklı yazısını aynen yayınlıyoruz.

 

İttifak

Ülkemiz, her geçen gün bir önceki seneye, bir önceki aya ve bir önceki güne göre daha kötüye gitmektedir. Ayrıca kötüye gidiş sadece ekonomik de değil! Her alanda bir çöküş, adata felakete doğru koşar adım gidiş yaşanmakta ve iç savaşın ayak sesleri duyulmaktadır. Her şeyden önemlisi Türkiye varoluşsal olarak ağır tehdit altındadır. Daha önceki yazılarımızda ve konuşmalarımızda belirttiğimiz gibi varoluşsal tehditlerin birincisi ayrışma, bölünme ve parçalanma, ikincisi ise Ortaçağ karanlığına doğru hızlı bir sürükleniştir. Bu ağır tehditlerin tüm toplum kesimleri tarafından yeterince algılanamamasının nedeni ise kitle iletişim araçlarının neredeyse tamamen ele geçirilmiş olması ve medyada sürdürülen blokaj ve sansürdür. Perşembenin gelişini çarşambadan anlamak için verileri nesnel olarak değerlendirmek ve analiz yapmak yeterlidir. Nasıl 4-5 yıl öncesinde bugün yaşadıklarımızı bire bir yazıp anlattıysak halen sürdürdüğümüz rotada yarın neler yaşayacağımızı şimdiden söylemek asla kehanet olmaz. Maval okumak! Halen içinde bulunduğumuz durumun başat nedeni emperyalizmin ülkemiz ve bölgemiz için yaptığı ve uygulamaya koyduğu planlar müsebbipleri ise emperyalizm ve onun yerli işbirlikçisi AKP ve Cemaattir. Durum bu kadar açık olmasına olmasına rağmen karşınıza geçen bir siyasetçi, aydın veya gazeteci bu çıplak gerçeği ve büyük resmi söylemek yerine size başka hikayeler anlatıyor ve maval okuyorsa bilin ki; ya zihinsel engellidir, ya bilgi birikimi, derinliği ve analiz yeteneği yoktur, ya kişisel ve örgütsel çıkarları buna manidir, ya Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine düşmandır, ya da özel görevli veya emperyalizmin işbirlikçisidir. Bugün itibarıyla genel seçimlere yaklaşık 3 ay kalmasına rağmen siyasi tablo üç aşağı beş yukarı değişmeyecek gibi gözükmekte, farkındalığı yüksek toplum kesimleri ise umut olabilecek ve yüzde 10 barajını aşarak Meclis’e girebilecek bir oluşumun yaratılması için canhıraş çağrılarına devam etmektedir. Bu çağrılara bigane kalmak doğru ve yurtseverce bir yaklaşım olamaz. Radikal değişiklik Her zaman yaptıklarımızı yaparak, bugüne kadarki uygulamalarımızı ve mücadelelerimizi aynen devam ettirerek içinde bulunduğumuz durumdan çıkabilmek ve felakete doğru sürükleniş sürecini tersine çevirebilmek mümkün gözükmemektedir. Radikal bir tavır değişikliğine acilen ihtiyaç vardır. Erdoğan, Davutoğlu ve yönetimlerindeki AKP ülkemiz ve bölgemiz için güvenlik ve istikrar sorunudur. Bu sorunu halledebilmenin ilk ve önemli kilometre taşı bunları iktidardan uzaklaştırmaktan geçer. Bunun yolu da Meclis’e yüzden 10 barajını geçecek başka bir partiyi veya oluşumu sokmaktan. Eğer hayal dünyasında yaşamıyorsanız bunun imkanı da ittifaktan geçer. Aksi durumda çözüm, sistemin dışına çıkarak gerçekleştirilebilir. Kim bilir, belki de doğrusu budur! Yurtseverliğin gereği İttifak için Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisi ile barışık herkesle, her örgüt ve partiyle görüşülebilir ve konuşulabilir. Yurtseverliğin gereği ipe un sermemek, birlikteliğin önünü kesebilecek şartlar ve ön koşullar öne sürmemektir. Herkes bana gelsin yaklaşımı doğru değildir. Bu ittifak için nazlı davranmanın, medyada farklı, kapalı kapılar ardında farklı konuşmanın, yeterince enerji göstermemenin ve buna karşı tutum almanın, hangi amaca hizmet ettiğinin değerlendirmesini siz okurlarımın takdirlerine bırakıyorum. Değerli büyüğüm Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun “Terörist Rektör” kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Hangi tehlikelerle baş başa olduğumuzu, hukukun nasıl ayaklar altına alındığını, faillerinin iktidarda olduğunu ve yakın bir gelecekte sizin de bu durumla kolayca karşılaşabileceğiniz gerçeğini anlamanıza yardım edecektir. Yarın Danimarka’nın Herning şehrinde olacağım ve “Türkiye nereye gidiyor? Çıkış yolu nedir?” konularını anlatacağım. Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Londra Posta -İstanbul

Savaş davulları çalarken

Orta-Doğu’da savaş davulları çalarken,

                               Seçim gündemi belirleniyor

 7 Haziran genel seçiminin sonuçları ne olur ?  Bu sorunun cevapları umulduğu gibi mevcut siyasi partilerin seçim programları yada adayların kimlikleri,çalışma tempo ve performansları gibi alışılmış değerlendirmelere bağlı olarak verilemiyor artık. Türkiye’de seçim sonuçları Haziran öncesinde Türkiye’de değil, Türkiye’nin Güneydoğusu ve Irak-Suriye’nin kuzeyinde olacaklara endeksli. İktidarın yönlendireceği büyük algı operasyonu, genel seçimin hakim atmosferini nisan ayından başlayarak belirleyecektir; Savaş ve sahte milliyetçilik

ABD, Musul Seferine hazırlanıyor

Türk iç politikasındaki seçim öncesi siyasi partilerin konumlanışı,iktidar yapısı ve Parlamento aritmetiğinde kayda değer bir değişim mesajları vermedi. Muhtemel değişiklikler Anamuhalefet partisinin 5-6 puanlık düşüşü ve Etnik oyların HDP üzerinden daha fazla sayıda milletvekili ile meclise girişi olarak bekleniyor. Ancak Dışpolitika yoluyla Türk siyaset sahnesini etkileyecek gelişmeleler çok daha köklü ve kitlesel sonuçlar doğurmaya gebe. Türkiye önümüzdeki bahar aylarında başlayacağı kesinleşen büyük Orta-Doğu hercümercinin tam ortasında yer almaya aday. Nisan ayı içinde başlayacağı tüm ciddi uluslararası araştırmacılar tarafından bildirilen Musul savaşı, Türkiye’nin seçim gündemini belirleyecek çapta olaylara yol açacak. ABD nin Irak’ın güney sınırlarında toplamaya başladığı kara birlikleri, mart ayı içinde yaklaşık 10 bin kişilik bir ‘Koalisyon gücü’ biçimine dönüştürülüyor. Eğitim birlikleri ile Kuveyt’te yerleşen ABD deniz piyadelerinin sayısı şimdilik 5 bin. Mart ayı başında Avustralya, Yeni Zelanda, Suudi Arabistan,Ürdün ordularından katılımlarla bu gücün 10 bine yükseleceği açıklandı. Irak ordusu ve yedeğindeki Şii milis güçlerinin Musul’un IŞID ın elinden kurtarılması için seferber edeceği kuvvetlerin sayısı ise 20 bin olarak belirlendi. Kuzeyden Musul üzerinde baskı yapmak için Peşmerge güçlerinden 3 tugaylık bir kuvvet hazırlanıyor. Musul’un ele geçirilmesinin IŞID üzerinde ‘ölümcül’ bir etki yaratacağını düşünen ABD askeri yetkilileri Musul sonrasında Tikrit, Hamadi, Felluca ve Ambar bölgesi kasabalarındaki Sünni aşiretlerinin IŞID kalıntılarını temizleyerek Musul ‘daki yönetimi oluşturmalarını istiyor. Bu aynı zamanda Musul’a Kürt ya da Şii Iraklıların hakim olmasını istemeyen Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de isteği.

30 Amerikalı subay-300 suriyeli muhalif

Amerika’nın NTV televizyonunun verdiği bilgilere göre 30 Amerikalı subay ve uzman Mart ayı başında Türkiye’de Suriyeli muhalif güçlerin  eğitim-donatım işi için geliyor. Seçilecek 300 militanı 3 aylık bir kamp sürecinden geçirecek olan uzmanlar aynı zamanda bu güçlerin silahlandırılmasına başlıyorlar. ABD, Türkiye’deki kamplarda üçer aylık eğitimlerle yılda 1200 militanı yetiştirmeyi hedefliyor. Eğitilip silahlandırılacak militanların seçimini ise Türk ve Amerikalı uzmanlardan oluşan bir kurul gerçekleştirecek. Irak’ta hemen başlatılacak büyük çaplı IŞID saldırısına karşılık Türkiye’de eğit-donat kapsamındaki Suriyeli muhaliflerin çok daha yavaş işleyecek bir takvime bağlanması ise ; bu faaliyetin IŞID sonrası başlatılacak başka bir sürece bağlı olduğu düşüncesini yarattı. Zira, Irak’ta tasfiye edilmiş, ve  büyük kentlerdeki mali ve askeri desteğini kaybetmiş IŞID’ın Suriye’de de ciddi bir tehdit yaratamayacğı açık olarak görülüyor. Bu nedenle Türk-ABD ortaklığında başlatılacak eğit-donat programını, daha çok Suriye devletine karşı yönelen bir iç savaş hazırlığı olarak görmek çok daha gerçekçi. Kısaca ; Önümüzdeki bahar aylarından başlayarak Türkiye şu veya bu biçimde içinde olacağı bir savaş ortamına giriyor. 7 Haziran seçimi de ‘savaş içindeki’ bir ülkenin atmosferinde yer alacağına göre;siyasi partilerin seçim bildirgelerinde dış politika ağırlığını hissedeceğiz.

 

Mahir Tan           Londraposta-İstanbul

 

 

100 bin imzaya doğru

                             100 bin imzaya doğru

Türkiye’de son haftalarda yükselen kadın düşmanı-sapık-gerici terörünün aldığı canlar, İngiltere’de de kamuoyunju ayağa kaldırdı. ‘Care2’ adlı hareketin Türkiye’de devlet yönetimini kadın cinayetlerini önleme, failleri cezalandırma ve özellikle kadınların can güvenliğini sağlaması için hazırladığı dilekçe 100 bin sayısına ulaşmak üzere. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben yazılan dilekçede  A. Ward tarafından hazırlanan ve internet üzerinden imzaya açıloan dilekçede ‘2014 yılında kadınlara yönelik ırza geçme,öldürme,yaralama ve şiddet içeren suçlarda %31 artış görüldüğü ve Hükümetin bunları önlemek için çok az bir çaba gösterdiği’ kaydediliyor. Özgecan Aslan adlı kızımızın vahşice öldürülüşüne geniş yer verilen dilekçede İngiltere halkına hitaben ; ‘Size ihtiyaçları var’ deniliyor.

‘Care2’ nun İngiliz toplumunda geniş yer bulan dilekçesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderilirken bu alanda yeni dilekçeler hazırlanacağı ve Türkiye’deki kadınların korunması için yeni taleplerin kamuoyuna sunulacağı vurgulandı. 100 bin imzaya ulaşması beklenen dilekçe aynıyla şöyle;

 Demand Protection and Equal Rights for Turkish Women!

         author: A. Ward

target: Turkish President Recep Tayyip Erdoğan

signatures: 51,613

51,613

100,000

we’ve got 51,613 signatures, help us get to 100,000

 

More than half of all women murdered in Turkey are killed by husbands or boyfriends. In just the past year alone, there has been an increase of murders by 31% over previous years. Turkish women are constantly on guard against rape and violence and to make matters worse, the Turkish government is doing very little to address the growing problem. Twenty-year-old Ozgecan Aslan, a female student in Turkey, was riding the bus when a fellow passenger tried to rape her. Ozgecan fought off her attacker by spraying him with pepper spray. After that, the attacker beat her with an iron bar, and then stabbed her to death. He then enlisted the help of male relatives who helped him dispose of her body in a river. All men involved have been arrested but the brazen act of these men has brought the growing problem of violence against Turkish women to the International forefront and they need your help! Although the Turkish President publicly condemned the murder and called for the harshest punishment allowed by law for her killers, he then condemned women for dancing at an event to raise awareness of the rape culture in Turkey. He has publicly stated: “Women and men could not be equal because it “goes against the laws of nature.” His condemnation clearly sends the message that women are in part responsible for their own rapes! Please stand with Turkish women and tell President Recep Tayyip Erdogan to demand equal rights and protection under the law!

 

LondraPosta             İstanbul

 

 

 

Kobane “Şahkanton’ oldu

IŞID sonrası için tapulama işlemi

Kobane Artık ‘Şahkanton’ oldu

        Şahfırat Operasyonu’nun ne anlama geldiği konusunda tartışmalar sürüyor. Hükümet’in bir PR çalışması olarak bakıldığında AKP nin bu işten zararlı çıktığı açık olarak görünüyor. ‘Başarılı operasyon’masalı ancak Musul’daki konsolosluk rehinelerini kurtarma operasyonu kadar ‘kabul’gördü. Türkiye sınırlarından topçu menzili içindeki bir uzaklıkta bulunan Süleyman Şah türbesine, PYD nin kontrolündeki ‘Kurtarılmış Kürt Kantonunda’ 28 km ilerledikten sonra ulaşılabildi. CENTKOM tarafından yapılan açıklamalarda belirtilen Kobane çevresindeki IŞID hedeflerine karşı 21-22 Şubat günlerinde 16 hava hücümü yapılmış olması operasyonun kesinlikle bir ‘koalisyon’ harekatı olarak düşünüldüğünü gösteriyor. Şahfırat’ın havadan ABD, karadan ise PYD korumasında yürütülen bir operasyon olduğu gün geçtikçe özellikle dış basın haberlerinden daha net olarak anlaşılıyor.   Türk ordusu, 50 tank ve zırhlı araç ile yürüttüğü operasyonda IŞID kontrolündeki bölgede 2 km ilerleyerek silahlı bir müdahale ile karşılaşmadan harekatı tamamladı. Sonuç olarak bir seçim atmosferine girmek üzere olan Türk iç politikasında iktidar hanesine yazılacak bir artı puan ortaya çıkmadı. Şahfırat operasyonunun dış politika açısından anlamı ise oldukça önemli.

   ‘IŞID sonrası’ çok uzaklarda değil.

‘Şahfırat’ Irak ve Suriye hava sahasına % 100 oranda hakim olan ABD nin Orta-doğu politikasında önemli değişikliklerin ortaya çıktığı bir dönemin ürünü. Obama yönetimi büyük ölçüde Batı ülkelerinin Cihadçı terörün yükselişi nedeniyle yaptıkları baskı sonucu IŞID’ı fiziki bir bölge gücü olarak sona erdirme kararı vermiş görünüyor. Geçtiğimiz hafta ABD medyasında ve CENTKOM internet sitesinde yer alan bilgiler Amerika’nın Musul ve çevresinden başlayarak IŞID’ın kent ve kasabalardaki hakimiyetini sona erdirecek kara harekatlarına nisan ayında başlayacağı yönünde; Mart ayı başlarında 4000 kişilik bir ABD deniz piyadesi birliği Kuveyt’te yerleşiyor. Kara savaşlarına fiiilen katılacağı bildirilen ABD askeri bölgedeki askeri dengeyi kökten değiştirecek bir nitelikte. Bunun yanında ABD’nin ‘Musul Seferi’ için Irak ordu birlikleri ve 3 Peşmerge tugayından oluşan 25 bin kişlilik bir kuvveti Musul’u IŞID tan kurtarmak için Nisan ayı başında harekete geçmek için hazırladığı Irak gazetelerinde yazıldı. Kuveyt’te yerleşecek ABD Birlikleri,Kuzey ve Doğu’dan geliştirilecek kara harekatı sonunda fazla uzun olmayan bir süre sonunda IŞID ın bir askeri güç olarak yok edileceğini söylemek kehanetten değil. 2016 yılı başlarken, Irak-Suriye toprağında IŞID askerlerinin kontrolü altında bir bölgenin kalması büyük sürpriz olur. Şahfırat Operasyonunun bu toplam içindeki yeri ise açıkça Türkiye’nin artık ABD- Kürt-Suriye Muhalefeti ile birlikte IŞID karşıtı koalisyon içinde yer aldığının tesbitidir. Bu ittifakın Türkiye sınırları içine yansımasının nasıl olacağını görmek için  7 haziran seçimlerinin sonuçlarını beklemek zorundayız.

 

Mahir Tan        LondraPosta-İstanbul

 

 

 

Yeni Osmanlıcılık Sevr’in güncelidir

Cumhuriyetçi Birlik Platforumu;

‘Yeni Osmanlıcılık, Sevr’in güncelidir’

 

İstanbul’da etkin bir kitle tabanına sahip olan Atatürkçü-Cumhuriyetçi platform örgütlenmelerinin birlikte düzenledikleri Cumhuriyet İlkeleri konulu panelde Prof. Anıl Çeçen ve Tarihçi-yazar Sinan Meydan konuştular. 22 Şubat günü Kadıköy’deki Aden Otel de Cumhuriyetçi Birlik Platformu tarafından organize edilen panel-tartışma Bağdat Caddesi Forumu,Kemalist CHP liler Platforumu ve Kemalist Platform tarafından desteklendi. Türkiye’de Cumhuriyet’in ilkeleri ve Cumhuriyet’in yakın gelecekte karşı karşıya olduğu tehlikelerin tartışıldığı panelde ilk konuşmayı yapan Prof. Anıl Çeçen, Türkiye’de kuruluş dönemindeki çok güçlü yapıya karşın, 1950 ler sonrasında güçlü bir Cumhuriyetçi akım yaratılamadığını söyledi. Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinin Türkiye’nin kaderini belirleyecek önemde olduğuna işaret eden Prof. Çeçen, Uluslararası şartların ise aynı dönemde, Batı emperyalizmi ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda hazırlanan büyük çaplı bir savaş tehdidi yarattığını vurguladı. Seçimlerde alınması gereken tutum konusunda gelen sorulara cevap veren Anıl Çeçen; ‘TBMM ye Cumhuriyetçi temsilcilerden oluşan 5. bir parti sokmak zorundayız. 7 haziranda %10 sınırını zorlayan bir siyasi partiyi destekleyeceğiz’ dedi. Cumhuriyetçiler açısından 1. Adresin CHP olması gerektiğini söyleyen Anıl Çeçen,’ne varki bu parti Atatürk’ün partisi olmaktan uzaklaşmış ve batı tipi demokrasi ilkelerine angaje olmuştur. Onu, 6 Ok ilkelerine çekmek zorundayız’ diyerek, bunun başarılamaması halinde, %10 barajını aşabilecek bir partiyi destekleyerek yeni dönemde AKP Hükümeti yerine bir ‘koalisyon hükümeti’ kurulmasını hedefliyoruz.’ dedi.

‘Yeni Osmanlıcılık Sevr’in güncel tanımıdır’

Kadıköy Aden Otel’de geniş bir izleyici karşısında konuşan ikinci panelist tarihçi-yazar Sinan Meydan oldu. Son yıllarda Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in kuruluşu ve Atatürk hakkında 16 kitap yazan ve Türkiye’de en çok okunan yazarlardan biri olan Sinan Meydan, konuşmasında ağırlığı Cumhuriyet döneminde 1930 ve öncesinde yapılan ulusal siyasi, ekonomik ve askeri inşa hareketlerine verdi. Mustafa Kemal’in etnik ve dinsel kökene bakmaksızın ‘özgür yurtaşlık temelinde’ bireylerden oluşan bir Cumhuriyet rejimi kurduğuna dikkat çeken Meydan, ‘Atatürk’ün Kürtlere otonomi tanıyacağı’ iddilarının tam bir yalan olduğunu vurguladı. ‘Kürtler, Şeyh Sait isyanı ile yüzleşmelidirler’ diyen Sinan Meydan, ‘Yeni Türkiye adı altında pazarlama yapan AKP yönetiminin ise bir ‘Muaviye Düzeni’ kurarak Başkanlık rejimi ile babadan oğula geçen bir hanedan yönetimi peşinde olduğunu kaydetti. Yeni Osmanlıcılık olarak sunulan siyasi yaklaşımın ise, ‘Sevr’in güncel bir anlatımı’ olduğunu vurgulayan Sinan Meydan, ancak herşeye karşın ’65 yıllık karşı devrime rağmen,90 yıllık Cumhuriyet yaşıyor ve yaşayacak’ dedi.

 

Mahir Tan                       LondraPosta- İstanbul