Türker Ertürk; ‘Evet, ama yetmez.. ! ‘

SUÇLULAR YARGILANMADAN BU HESAP BİTMEZ!

Yargıtay’ın Ergenekon davasında verdiği karar ve böyle bir örgütün olmadığını ifade etmesi sevindiricidir. Karara; “Evet ama yetmez!” diyoruz.

Çünkü esas kumpas; bu davalardaki sanıklar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun kurucu ideolojisine ve geleceğimize kurulmuştur.

Bu kumpasın içinde yer alanlar; siyasetçisinden, yargı mensubuna, polisinden askerine, medya mensubundan iş adamına kadar yargılanmadan, bu defter kapanmaz ve bu hesap bitmez.

Bugün şehitler aralıksız geliyorsa, ülkemizin bir bölümünde hendekler kazılıp, silah deposu haline getirilmişse, Suriye’ye terör ihraç etmişsek ve açılımlar yapılmışsa; “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi, hukuk görünümlü operasyonlar sayesinde olmuştur.

Ergenekon, Balyoz ve bunun gibi operasyonlar; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı saldırıya geçmiş olan düşmanların tankı, topu ve tüfeğidir. Bu silahları kullananlar, yardım ve yataklık yapanlar yargılanmalı ve ellerine kelepçe vurulmalıdır.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

 

Türker Ertürk; Vatanına sahip Çıkmak,eskiye sahip çıkmak ..

SUÇLU KİM?

 Değerli sınıf arkadaşım Cem Gürdeniz, Odatv’de yayınlanan “Sadece Savarona Değil, O Tarihi Gemileri de Koruyamadık” başlıklı yazısında; “Kurtuluşa, kuruluşa ve Cumhuriyete mal olmuş gemilere sahip çıkamadık. Bandırma, Nusret, Alemdar, Ertuğrul, Söğütlü, Yavuz, Sakarya ve daha niceleri” demiş. Yerden göğe kadar haklı!

Gürdeniz, yazısının sonunda bunu; deniz ve denizcilik kültürünün eksikliğine bağlamış.  Yazdıklarına katılıyorum ama, sanki durum bunun daha ötesinde gibime geliyor. Eskiye ve tarihe mal olmuş şeylere sahibiyet eksikliğimiz, sadece deniz ve denizcilik ile sınırlı değil ki!

Portobello’ya Nur Yağıyor

“Eskiye rağbet olsa, bitpazarına nur yağardı”; kültürümüzün bir özdeyişi ama, doğru bir söz değil. Londra’da, Portobello’da dünyanın en büyük bitpazarı var ama nur yağıyor. Ne İngiltere’de ne de Avrupa’da, eskiyi kötülemek için söylenmiş böyle bir söz yok. Hatta; eskiye, hem de çok eskiye ve tarihi şeylere karşı ilgi ve alaka çok yüksek.

İngiltere’de; bir kızın evlenirken ninesinin gelinliğini giymesi, bir genç erkeğin dedesinin, hatta büyük dedesinin kol saatini takıyor olması bir onur vesilesi. Bir çevrenize bakın; babasının bile kol saatini takan kaç kişi var? Hele ekonomik durumu iyi olanlarda, rastlayamazsınız bile!

HMS Belfast

2000’li yılların başında, Londra’da, bir İngiliz’in evine ailece yemeğe davetleydik. Ev sahibi, evini bana gururla gezdirdi; “Türker bu masa Victoria döneminden kalma”, “Türker bu etajer 250 yıllık” diyerek anlattı. İngilizler; eskiyi ve tarihi şeyleri korumayı, kültürlerinin bir parçası haline getirmişler.

İşte bu nedenle; tarihi binalara kimse elini süremez İngiltere’de. Bu iş, iktidarların boyunu aşar. İşte bu nedenle, müzeleri çok. İşte bu nedenle 1936’da yapımına başlanan, II. Dünya Savaşı’na katılan hafif kruvazör HMS Belfast; hurdaya çıkarılıp satılmamış, jilet yapılmamış, müze haline getirilerek, Thames nehrinin üzerinde ziyaretçilerini bekliyor.

Kültür Nedir?

Küçük yaşta babamı kaybettim. Öldüğünde; elbiselerini vermek istediler, ayakkabısını kapının dışına koydular. Kıyameti kopardım! Gelenek olduğunu söylediler ve bana anlatmaya çalıştılar. Ama ikna edemediler! İnsan aklının sorgulamasından geçmeyen gelenek, çağdaş değildir.

Geleneklerin hepsi doğru mu sanıyorsunuz? Berdel de, başlık da gelenekti, hatta bazı yerlerde hala var. Ama bugün bunlar savunulabilir mi?

Sözlükler, kültürü; “Tarih içerisinde yaratılan, bir anlam ve önem sistemidir. Bir grup insanın; bireysel ve toplu yaşamlarını anlamada, düzenlemede ve yapılandırmada kullandıkları inançlar ve adetler sistemidir” diye tanımlıyor.

Köksüz Devşirmeler

Kültürümüzün içinde, korunması gerekli çok iyi şeyler var. Ama iyi olmayan şeyler de var. Bunlardan bir tanesi; eskinin, geçmişin ve geçmişe ait değerlerin korunması ve muhafazası. Bu iyi olmayan kültürel miras; bir bölümüyle İslami kültürden, bir bölümüyle Türk olmayan, devşirme ve köksüz Osmanlı bürokratlarından geliyor.

İslami kültürün bir bölümünde; kendinden öncesini suçlamak, aşağılamak ve yok saymak var. Bu kültür nedeniyle; Suudi Arabistan, Osmanlı izlerini kutsal topraklardan siliyor. Bu kültür nedeniyle; radikal İslami örgütler, İslam öncesi uygarlıklara ait eserleri tahrip ediyorlar.

Atatürk Hititler’in Peşine Düşüyor

Batı; kök bulabilmek için, kendini Eski Yunan’a ve Mezopotamya kültürüne bağlıyor. Bu nedenle, bu kültürün izleri olan eserlerine de sahip çıkıyor. Zaman içinde eskiye sahip çıkma, kültürünün bir parçası oluyor.

Aynı bilinç, Atatürk’te de var. Anadolu’daki bütün uygarlıklara sahip çıkıyor. Anadolu’da 4 bin yıl önce uygarlık kuran Hititler’in peşine düşüyor, Alacahöyük’te kazı yaptırıyor.

  1. yüzyıldan sonra, Türkmen kültürünü iyice kaybeden Osmanlılar ise; Anadolu Uygarlıklarının eserlerinin yağmalanmasına seyirci kalıyor, hatta bunları, fermanlarla yabancılara hediye ediyorlar. Bunlardan bazıları; Milet Agora Kuzey Kapısı – Berlin Müzesi’nde, Zeus Sunağı – Berlin Müzesi’nde, Nereidler Anıtı – Londra Britanya Müzesi’ndedir.

 Yapmamız Gereken Nedir?

“Bir vatana sahip olmanın yolu; o topraklarda yaşanmış tarihi olayları bilmek, doğmuş uygarlıkları tanımak ve sahip olmaktan geçer” diyor Atatürk. Yine Atatürk, Hatay sorunu ile ilgili olarak Fransızlarla mücadele ederken; 40 asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz” diyor.

Tarihi anlamı olan gemilerimiz dahil, geçmişimizin ve köklerimizin izlerine sahip çıkabilmek ve bunu kültürümüzün bir parçası haline getirmek için yapmamız gereken; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemektir.

Yapılan Düşmanlıktır

Bu günden itibaren; İngiltere ADD’nin davetlisi olarak, Londra’dayım. Yarın (22 Nisan 2016) Grand Palace, Banqueting Suite, 242 High Road, London N22 8JX adresinde; “Dünyada Antiemperyalist Mücadelenin İlk Kalesi Olan TBMM’nin Açılışının 96. Yılında Ülkemize, Bölgemize ve Dünyaya Bakış” konusunu anlatacağız.

Ertesi gün; Londra’da yaşayan Türklerle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını Kutlayacağız.

Ulusal Bayramlarımızın, Türkiye’de türlü bahaneler ile kutlanmasının yasaklanması; Türkiye Cumhuriyetine ve onun kurucu ideolojisine açıktan saldırı ve düşmanlıktır.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk 

 

ADD ; ‘Bölücü teröre karşı Anıtkabire…’

Ankara’da Büyük 23 Nisan Yürüyüşü;

Atatürkçü Düşünce Derneği, 24 Nisan günü ‘Bölücü Teröre Karşı Ulusal Birlik Yürüyüşü’ düzenliyor. Saat 11.30 Atatürk Kültür Merkezi (Eski Hipodrom) önünde başlayacak olan yürüyüş Anıtkabir’e kadar sürecek. Yürüyüş sonrasında Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılacak olan ‘Ulusal Birlik için Büyük Buluşma’ mitingi için Akdeniz caddesinden otobüsler kaldırılacak. ADD Genel Merkezi Halka yaptığı açık davet ile ‘Büyük Buluşma’ için kitleleri Anıtkabire çağırdı.

 

 

HALKIMIZA ÇAĞRI

Güneydoğuda, yığınakladıkları silah ve bombalar ile kazdıkları hendeklere güvenen terör örgütünün, kurtarılmış bölgeler oluşturma planı; bölge halkımızın sağduyusuyla, bu tuzağa katılmaması ve destek vermemesiyle bozulmuştur.

“Çözüm süreci” adı altında, terör örgütünün şehirlerde silah ve patlayıcı yığınağı yapmasına göz yuman siyasi iktidar da yaşadığımız acıların sorumlularından biridir.

BİZ, ŞEHİT HABERLERİNE VE TERÖRLE YAŞAMAYA ALIŞMADIK VE ALIŞMAYACAĞIZ.

Terör örgütlerinin, şiddeti şehirlere yayma politikası sonucunda sivil halkı hedef alan ve 3’ü başkent Ankara’da gerçekleştirilen canlı bomba vahşetlerinde yaşamını yitirenlerin ve her gün haberleri gelen şehitlerimizin acısını yaşıyoruz. Bu acılardan, SAKLANARAK, KORKARAK KURTULAMAYIZ.

Aksine vatanımıza ve insanlarımıza SAHİP ÇIKMA İRADEMİZ BİLENMELİDİR.

24 NİSAN 2016 PAZAR GÜNÜ :“BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI ULUSAL BİRLİK YÜRÜYÜŞÜ” ve sonrasında Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezinde “ ANAYASA TUZAĞI, TERÖR ve TÜRKİYE GÜNDEMİ KONULU BÜYÜK BULUŞMAYI” düzenliyoruz. Bu yürüyüş ve toplantıyla; basın kuruluşları, akademisyenler, sendikalar, meslek örgütleri ve siyasi partiler başta olmak üzere, işçilerden memurlara, gazilere ve şehit ailelerine kadar çok geniş bir kesimin birlikteliğini amaçlıyoruz.

Bu büyük birliktelikle, bölücü terörün toplum üzerindeki sindirme etkisine karşı, geleceğe dönük umutlarımızı, mücadele azmimizi yeniden ortaya koyacak, vatanımızın ve ulusumuzun birliğini savunma kararımızı vurgulayacağız. Aynı zamanda, Anayasa Tuzağı ve Türkiye gündemi, asılsız Ermeni iddiaları konusundaki gerçekleri halkımıza tekrar anlatacağız.

Bu nedenle, tüm halkımızı;

24 NİSAN 2016 PAZAR GÜNÜ

BÖLÜCÜ TERÖRE KARŞI ULUSAL BİRLİK İÇİN,

Saat 11.30’da ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (AKM)’nde (Eski Hipodrom), toplanarak Anıtkabir’e kadar YÜRÜMEYE, Ardından

VATANIMIZA, CUMHURİYETİMİZE, EMEĞİMİZE VE ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNE SAHİP ÇIKMAK İÇİN,

ANAYASA TUZAĞINA, TERÖRE, EMEK SÖMÜRÜSÜNE, ASILSIZ ERMENİ İDDİALARINA KARŞI ÇIKMAK İÇİN,

Saat 15.30’da YENİMAHALLE NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ’nde BÜYÜK BULUŞMAYA,

ÇAĞIRIYORUZ.

 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ

Anıtkabirde Atamızı ziyaret sonrasında Anıttepe’den (Akdeniz Caddesi) Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezine otobüsler kaldırılacaktır.

 

 

Ahmet Kılıçaslan Aytar; ABD bıktırdı Suriye’de…

ŞU GÜNLERDE SURİYE

Suriye dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanıyordu.

Suriye’yi iç savaşa taşıyan olayların iç sorunlarla ilgili bir boyutu olsa da;

Esas bu yüzden İsrail’in çıkarlarına hizmet eden tutum ve politikalarıyla ABD ve müttefikleri ile Arap ülkeleri ve Türkiye’de AKP iktidarı,Suriye’de kirli planlar ve komplolar düzenlediler…

ABD, Suudi Arabistan ve AKP iktidarı İsrail’e yaranmak için “Suriye Dostları” yalanına gizlendiler.

Düşman diplomatik hareketlerle mezhepleri kışkırttılar, terörü desteklediler.

Suriye’yi ele geçirmek üzere verdikleri  türlü destekle çok kanlı bir savaş yürüttüler.

Üstelik teröristleri gönderen ve finanse eden ülkeler olarak yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürdüler…

*

Şimdi Rusya, “Suriye İç Savaşı’nın Siyasi Çözümü” üzerinden hem Savaş Hukuku’nun hem de Hukuk’un Üstünlüğü’nün geçerliliği ve gelişmesi öneminden hareketle;

Bu ülkede işlenen suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesi:Yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın buradan çıkarılması: Bu sistematik hukukun BM’de güncelleştirilmesiyle yeni bir dünya statüsü oluşturmasının hedefindedir.

BM statüsünün değişmemesini isteyenler “Esad’sız”, statünün değişmesini isteyenler  “Esad’lı” siyasi çözüm yönünde ayrışmış;

Nitekim Cenevre’deki barış görüşmelerinde Suriye, Devlet Başkanı B.Esad’ın geleceğiyle ilgili pazarlıkları reddederken,

Esad’ın geçiş sürecinde yer almaması konusundaki ısrarını sürdüren Suudi Arabistan destekli muhalifler ise Cenevre’deki görüşmelerden çekilme kararı almıştır…

*

Savaş alanında, 27 Şubat’ta ilan edilen ateşkesten yararlanan ve Türkiye ile Suudi Arabistan tarafından silahlandırılan Nusra Cephesi, Ahrar Şam ve müttefikleri, Nisan başında Halep kırsalında başlattıkları saldırılarıyla Halep ve Şam’ı birbirine bağlayan karayolunda ilerleme imkânı sağlarken, Halep’in doğusu ve kuzeydoğusunu kuşatmıştır.

Suriye ordusu ve müttefikleri de karşı saldırılarla Halep’in güney ve kuzey cephesini savunuyor.

Suriye uçakları ve PYD’i de dahil Suriye Demokratik Güçleri ise Azez ve Cerablus bölgelerindeki silahlı gruplara katılmak üzere Türkiye’den gelen silahlı grupları ve konvoylarını vuruyor.

Sonuçta Suriye ordusu; Silahlı muhalif güçleri  IŞİD’in ve Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolü altındaki alanda sıkıştırmış  bulunuyor…

*

Ne oluyor? Askeri kaynaklar Suriye ordusunun Halep kırsalındaki tüm hareketliliğinin Halep savaşına yönelik olduğunu ifade ediyor.

Suriye ordusu ve müttefiklerinin bu büyük savaştan söz etmesi Suudi Arabistan’ın silahlı gruplara cephelerdeki ateşi alevlendirmeleri yönünde çağrı yapmasına neden oluyor.

Şimdi Suudi Arabistan destekli Suriyeli muhalifler “ABD’nin daha fazla sorumluluk almasını istiyoruz. Sahada rejim müttefiklerine karşı savaş devam ediyor. Ateşkes isyancıların silaha sahip olması engellenerek sağlanamaz, aksine güçlenmelerini sağlamak gerekiyor. ABD bize destek olmaya devam etmelidir” açıklaması yapıyor.

 

*

Çünkü ABD Başkanı B.Obama, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ile telefonda yaptığı son konuşmanın ayrıntılarını CBS’e anlatırken,

“Putin’i Suriye’deki karışıklığın daha hızlı bir şekilde arttığını görmeye başladığımıza vurgu yapmak için aradım. ABD ile Rusya siyasi bir yol bulmak ve geçiş sürecinin ilerlemesi için birlikte hareket etmezse, 3-4 hafta önce bulunduğumuz yere geri döneceğiz ve bu hiçbirimizin çıkarına değil” ifadesinden güç alınıyor.

Çünkü Obama,Rusya’nın Suriye’nin devlet yapısının korunması konusundaki görüşüne karşı olmadıklarını ifade ediyor.

Fakat diline pelesenk ettiği üzere “6 yıldır sürekli anlaşamadığımız konu Putin’in, Suriye Devlet Başkanı B.Esad’ın görevden alınmasını tek taraflı olarak destekleyemeyeceği, buna Esad’ın ve Suriyelilerin karar vermesi konusundaki ısrarıdır. Esad korkunç bir lider, ülkesini paramparça eden korkunç bir diktatör. Ve ondan kurtulmamız gerektiği konusundaki duruşumuz devam edecek” diyor!

Obama bu sözleriyle, aslında Esad’ın yerine bir alternatifin olmayışından hareket eden ve krizin çözülmesi için hırsların değil ortak amaçların esas alınması ve iç savaşa artık siyasal bir çözüm getirilmesi düşüncesindeki,

Suriye’de Batılı ülkelerin, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin işlediği suçların esaslı bir biçimde kategorize edilerek bir sistematik dahilinde BM’de yeni bir dünya statüsü oluşturması talebinde olan Rusya’nın dikkatini çekiyor…

Çünkü ABD, uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğunun daha fazla  olduğunun ısrarındadır.

BM’i yeniden yapılandırma görüşünün haşa doğru olmadığına işaretle, BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırmakla tehdit etmekte bir beis görmüyor.

Bu yüzden Suriye’de olacaksa “Esad’sız” bir siyasi çözüme destek veriyor

*

Nitekim başta ABD olmak üzere müttefikleri, Suudi Arabistan  ve Türkiye Suriye’de itham edildikleri suçlardan kazasız belâsız sıyrılmanın peşindedirler.

Suudi Arabistan’ın, 11 Eylül saldırılarından ülkesinin sorumlu tutulduğu yasa tasarısının ABD Kongresi’ne gelmesi sonrasında çektiği 750 milyar dolarlık varlık satışı resti, ABD üzerindeki gücünü sınaması anlamındaydı.

Suriye’de işlediği suçlardan ötürü ele verilmemenin gözdağı idi…

AKP iktidarı da benzer amaçla Suriye’de desteklediği ve eğittiği İslamcı ayrılıkçı güçleri Rusya ve Çin’de hatta  dünyanın herhangi bir yerinde kullanmayı, gerektiğinde dünyaya mülteci ihracında bulunmayı ve gelişmekte olan bir ülke konumuyla ekonomiyi futursuzca bir koz olarak sergiliyor.

 

*

ABD, Cenevre’deki barış görüşmelerinde, Suriye’nin Esad  ısrarını ve Halep kenti çevresinde yeni bir askeri saldırı yürütmeye hazırlanmakla suçluyor.

Bu noktada Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar’daki hükümetlerle beraber çalışan CIA; Washington’ın “A Planı”nın başarısız olduğu sonucuna varır varmaz yürürlüğe girmesi beklenen “B planı”nı yürütmekte görevlendirilmiştir.

Wall Street Journal ABD’li üst düzey yetkilileri kaynak göstererek CIA’nın “Suriye rejiminin uçaklarına ve topçu mevzilerine karşı saldırılar yürütmek için muhaliflere silah sistemleri sağlama”ya görevlendirildiğini bildiriyor.

 

Bir kez daha ABD, Rusya’nın Suriye’deki müdahalesinin Şam’da Esad’lı ve Moskova yanlısı bir yönetimi sağlamlaştırmasını kabul etmeye razı olmadığını gösteriyor.

Çünkü ABD’nin jeopolitik ve askeri stratejisi; Washington’ın Ortadoğu’da, Orta Asya’da ve Doğu Avrupa’da Amerikan hegemonyasını dayatma yönelimine Rusya’nın bir engel oluşturmasını önlemek esaslıdır.

ABD yönetimi ve CIA tarafından yapılan B planı ise dünyanın en büyük iki nükleer gücü olan ABD ile Rusya arasında bir askeri çatışma tehdidini çarpıcı biçimde tırmandırıyor.

ABD usanç veriyor…

21.4.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Türker Ertürk Londra’da

                     Türker Ertürk Londra’da

Emekli Amiral-yazar Türker Ertürk Londra’da. Gazetemiz ‘LondraPosta’ sürekli yazarı, Eski Deniz Harb Okulu Komutanı emekli Amiral Türker Ertürk bir dizi etknlikte yer almak üzere, daha önce Deniz Ataşe’si olarak görev yaptığı  Londra’ya geliyor.  Türkiye’nin en çok okunan strateji-politika yazarlarından Türker Ertürk, geçtiğimiz yıl içinde Başbakan Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği  gerekçesiyle yargılanmış ve 11 aylık bir cezaya çarptırılmıştı. Bu davası Yargıtay’da temyiz incelemesinde iken yeniden başka bir ‘hakaret’ iddiasıyla mahkeme önüne çıkarılan Türker Ertürk, yazı ve konferanslarından hiç bir taviz vermeden çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.

22 Nisan günü Londra’da TBMM nin kuruluşunun 96. Yıldönümü dolayısıyla ‘Ülkemize,Dünya’ya ve Bölgemize Bakış’ konulu konferansta Londra Türk toplumuna hitabedecek. 22 Nisan günü Kuzey Londra’da Wood Green semtindeki Grand Palace Banqueting Suite de yer alacak konferans saat 19.00 da başlayacak.

22 Nisan 2016

Grand Palace Banqueting Suite     saat 19.00

242 Hıgh Road   London  N22 8 JX

Nazım Hikmet Londra’da sahneleniyor.

 

    Füsun Demirer’den Londra’da Nazım Hikmet

Türkiye’nin Devlet Tiyatrosu sanatçısı Füsun Demirer’in şiirlerinden derleyerek sahneye koyduğu Nazım Hikmet oyunu 3 Haziran Günü Londra’da sahneleniyor. ‘Mapusluk Zor Sanattır’ adlı oyunu Füsun Demirer yönetti. Oyuncular ise Müslüm Alataş ve Ayşegül Murphy.

Türkiye’nin ölümsüz devrimci şairi Nazım Hikmet’in uzun hapishane  yıllarındsaki yaşamına ait kendi şiirlerinden derlenen oyun, 3 Haziran 2016 günü 19.30 da, ‘EPİK Dalston’ da yer alıyor .

Onur Öymen; ‘Bizden teröristlerle Anayasa tartışmamızı beklemeyin’

Onur Öymen; ‘Kimse teröristlerle birlikte Anayasa yapmamızı beklemesin’      

İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu, Onur Öymen- İsmail Pamuk ile 18 Nisan Günü King’s College’de başlattığı etkinliği, 19 Nisan akşamı İngiltere Parlamentosu, Portcullis House binasında yaptığı bir kokteyl ile sürdürdü. 23 Nisan 1920 de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 96. Yıldönümü onuruna, İngiltere Parlamento binasında verilen resepsiyona Enfield İşçi Partisi Millevekili Joan Ryan evsahipliği yaptı. İngilitere İşçi Partisi milletvekilleri Joan Ryan ve Meg Hillier (Hackney) yanında çok sayıda Türk ve İngiliz davetlinin yer aldığı 23 Nisan resepsiyonunda, İTDF yetkilileri,Dr. Onur Öymen ve İngiltere Parlamento temsilcileri birer konuşma yaptılar. İTDF, İADD, CHP Birleşik Krallık Birliği ve kitle örgütlerinden davetlilerin yer aldığı 23 Nisan Resepsiyonunda Udi Baha Yetkin ve Hoşseda Müzik gurubu izleyicilere klasik Türk müziğinden derlenen kısa bir dinleti sundu.

  Onur Öymen’den unutulmayacak bir konuşma

İTDF, 23 Nisan resepsiyonu yönetici Dr. Ali Tekin Atalar’ın açış konuşması ile başladı. İTDF Başkanı Jale Özeyaptığı konuşmada; 23 Nisan 1920 de ,TBMM nin kuruluşu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uluslar arasında onurlu yerini aldığını belirtti. Türkiye içinden ve dışından girişilen tüm karşı devrimci çabalara rağmen Mustafa Kemal Atatürk tarafından sağlam bir şekilde atılan temelleri sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını korumaya devam ettiğini söyleyen Jale Özer; ‘Türkiye’nin çağdaş,bağımsız ve üniter bir devlet olarak Dünya’nın özgür ulusları içindeki yeri 23 Nisan ile başlayan devrimler sürecinde temellendirmiştir’ dedi.

23 Nisan Resepsiyonuna ev sahipliği yapan İngiliz İşçi Partisi Milletvekili Joan Ryan yaptığı konuşmada; Türkiye’nin çağdaş ve demokratik ülke olarak varlığını vurgulamak yanında, son dönemde görülen anti-demokratik ve baskıcı gelişmelere dikkat çekti. Joan Ryan, özellikle vurgu yaptığı ‘ bazı il ve ilçelerde halkın kuşatma altında tutulduğu ve insan haklarının çiğnendiği,devlet güçleriyle barışın sağlanması’ gibi Türkiye’de bazı kesimlerde yaygın bir biçimde görülen bir söylem ile bir resepsiyon konuşması için dikkat çekici bir üslüp kullandı. Ryan’dan sonra,Hackney Milletvekili Meg Hillier de benzer bir konuşma yaptı. İngiliz İşçi Partisi Milletvekillerinin muhtemelen seçim bölgelerinde yaşayan ‘Türkiye kökenli’ nüfus yapısının etkisiyle ürettikleri konuşmalardan sonra deneyimli diplomat ve politikacı Onur Öymen konuştu.

   ‘Kimse bizden Teröristlerle birlikte Anayasa yapmamızı beklemesin’ 

 

Konuşmasına, ‘Türkiye için kaygılanmayın.. Türkiye’nin temelleri sağlam bir şekilde atılmıştır’ diyerek başlayan Öymen, Parlamento binasında konuştuğu İngiltere’yi eleştirdi. ‘Londra’daki kitapçılarda ve tüm Avrupa’da tarih Türkiye aleyhinde kitaplarla tanıtılıyor. İngiltere’de Türkiye’de geçmişte yaşanan olayları objektif bir biçimde yansıtan hiç bir kitap görmedim. 1915 Olayları hakkındaki tek yanlı yayınları, ‘savaş propagandası’ olarak kabul etsek bile, bugün de aynı politikanın devam ettiğini görüyoruz’ diyen Onur Öymen, yaşadığımız dönemde de Türkiye’nin karşılaştığı güçlükleri aşacak devlet deneyimi ve güce sahip olduğunu kaydetti. Türkiye’nin farklı kaynaklardan gelen Terör tehlikesi karşısında bulunduğunu söyleyen Onur Öymen; önemli olanın tüm terörist hareketlere aynı biçimde karşı olmak olduğunu vurguladı.‘Teröristler ile Anayasa tartışması yapmayız. Kimse bizden teröristler ile birlikte Anayasa yapmamızı beklemesin’ diyerek Türkiye’de son dönemde başlatılan Anayasa tartışmaları konusunda net bir tutum ortaya koyan Onur Öymen, İngiliz milletvekilllerine hitaben; ‘Türkiye üzerinde etkinizi bu yönde yürütmeniz gerekir’ dedi. İngiltere ve Türkiye’nin ‘Avrupa’nın parantezi’ olduğunu söyleyen Onur Öymen, İngiltere’nin AB den ayrılması tartışması konusunda da ‘Avrupa İngiltere’siz düşünülemez’ dedi.

Mahir Tan    LondraPosta-Londra

Batı’nın çarpıttığı tarih

  Onur Öymen; Batının Çarpıttığı Tarih

İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu tarafından Londra’da düzenlenen King’s College’deki Panel’de Onur Öymen ve Dr. İsmail Pamuk konuştular. Deneyimli diplomat ve politikacı eski Milletvekili ve Büyükelçi Onur Öymen; ‘Recent Developments and Current İssues in Armenian-Turkish Relations’ adlı panel- konferansta Osmanlı Devleti topraklarında gerçekleşen 1915 Ermeni olaylarının Batı Dünya’sında ‘amaçlı,tekyönlü, Almanya ve Türkiye’yi suçlama hedefli’ olarak bir savaş propagandası biçiminde sunulduğunu söyledi. Eski Büyükelçi Öymen,Londra’da ilk kez gündeme getirdiği, Fransız yazar Pierre Loti’nin ‘Fransa tarafından sansür edilerek yayınlanmış ‘Ermenistan’daki Katliamlar ve Türkler’ adlı kitabından pasajlar okuyarak, yaptığı açıklamalarla ‘ 550 bin Türkün de yaşamını kaybettiği kanlı savaş çatışmalarının Batı’da Türkiye’nin Ermeni Katliamı olarak servis edildiğini belirtti. Onur Öymen, Paris’te bir tesadüf sonucu bulduğu Pierre Loti’nin 1918 baskılı kitabının ‘başka hiç bir dile çevrilmediğini ve sansürlü olarak yayınlandığını’ söyleyerek ilginç bir hatırlatma yaptı ; Kitap üzerindeki sansür Fransa’da hala kaldırılmadı.

Dünya’da ‘Ermeni soykırımı’ olarak sunulan çoğu uydurma şahitliklere dayalı yayınların Fransa ve İngiltere’de 1. Dünya Savaşı şartlarında bir savaş propagandası olarak Türkiye ve Müttefiki Almanya’yı suçlama malzemesi olarak kullanıldığına dikkat çeken Onur Öymen; ‘Batı’da yayınlanan kitaplar Osmanlı Vatandaşı olan 150 bin Ermeninin Rus ordusu üniforması ile Osmanlı ülkesine saldırdıklarından ve binlerce Türkü kartlettiklerinden hala söz etmiyorlar.’ dedi. Bir çok devletin 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanıyan kararlar ürettiklerini ancak Ermeni ‘katliamları’nı yayınlayan ve bunun için resmi bir devlet kuruluşu görevlendiren İngiltere’nin ‘Ermeni olaylarını Soykırım olarak nitelendirecek kanıtların bulunmadığı’ gerekçesiyle ayni oyun içinde yer almadığını vurgulayan Öymen; Ermeni meselesinin Batı tarafından hala gündemde tutulmasının Türkiye’nin gerçek meselelerini çözmesini önlemek için ‘buğulu bir cam’ yaratarak sahte bir problem ürettiği bir ‘diplomasi taktiği’ olarak değerlendirdi.

İTDF’nin Dr. Mustafa Ataç tarafından sunulan panelinin ikinci kouşmacısı ise Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası Hukuk öğretim üyesi Dr. İsmail Pamuk oldu. İspanya, Fransa ve İsviçre yüksek mahkemelerinin sözde ‘Ermeni Soykırımı’ kararları ve ‘Ermeni Soykırımını’ inkar etmeyi suç sayan parlamento kararlarını eleştiren Dr. Pamuk, ‘bu kararların önce kendiliğinden olayları ‘soykırımı’ olarak tanımlayıp sonra da bunu inkar etmeyi suç saymak biçiminde geliştirildiğini’ kaydetti. İsviçre mahkemeleri ve AİHM de Doğu Perinçek’in yaptığı savunmaların AİHM’nin son kararındaki etkilerine de geniş yer veren Dr. Pamuk; ‘Şimdi durum değişti. Parlamento kararları duruyor ama, onlara temel teşkil eden ‘soykırımı’ iddiası Avrupa Yüksek Mahkemesi kararı sonucu etkisini yitirmiş durumda’ dedi.

18 Nisan günü yapılan İTDF paneline, Eski AKP milletvekili Feyzi İşbaşaran da katıldı. Geçtiğimiz yıl Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği suçlamasıyla gözaltına alınan ve polis karakolunda darpedilen Feyzi İşbaşaran, tutuklandıktan sonra cezaevinden serbest bırakılmıştı. Panelin ilgi çeken izleyicilerinden biri de İran eski Başkan Adayı Dr. Huşeng Amirahmedi oldu. ABD’de yaşayan ve İran ile Batı ülkeleri arasındaki Nükleer görüşmelerinde rol oynayan İran’lı bilim adamı Washinton’daki etkili lobi kuruluşu American-İranian Council (AIC) kurucu ve başkanı.

Mahir Tan         LondraPosta-Londra

        

 

Türker Ertürk; Kanal İstanbul,cehalet ve rant projesi..

KUYRUKLU YALAN

 Kanal İstanbul kelimenin tam anlamıyla; cehaletin, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı düşmanlığın, yaşadığımız doğal çevreye duyarlı olmamanın ve rant için her türlü melanetin içinde oluna bilirliğin somut bir projesidir.

Bu konuyu ayrıntılı olarak incelemiş, başka uzmanlarla birlikte görüşlerimizi ve değerlendirmelerimizi sizlerle hem kitap (Çılgın Proje, Kanal İstanbul), hem de yazılarımızda paylaşmıştık.

Bu konuda son bir bilgi daha vermek isterim. Kanal İstanbul’u yapmak istemelerinin en kuvvetli gerekçesi olarak, İstanbul Boğazı’nın gittikçe artan deniz trafiğini göstermişlerdi. Halbuki bu, kuyruklu bir yalan! Özellikle; petrol boru hatlarının inşasıyla birlikte, İstanbul Boğazı’nda geçen yıllık gemi sayısı her geçen yıl düşmektedir.

2007’den başlamak üzere, yıllara göre geçen gemi sayısı; 2007 – 56.606, 2008 – 54.396, 2009 – 51.422, 2010 – 50.871, 2011 – 49.798, 2012 – 48.329, 2013 – 46.532, 2014 – 45.529, 2015 – 43.544.

Rakamlar incelendiğinde; 2007’de İstanbul Boğazı’ndan yıllık geçen gemi sayısı 56.606 iken, 2015’de yani 9 yıl sonra geçen gemi sayısı 43.544 olmuştur. Son 9 yıl içinde toplam düşüş; yaklaşık 13 bin olarak gerçekleşmiştir. Görülen o ki; gelecek senelerde de düşüş devam edecektir.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK