Türker Ertürk; Montrö’yü masaya getirmek.. Gaflet,delalet ve hatta…

YANGINA KÖRÜKLE GİTMEK

Dün (11 Mayıs 2016); Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, NATO‘nun Karadeniz’deki aktivitelerini yetersiz bularak kınaması ve bir anlamda NATO‘yu buraya davet etmesi, ülkemizin çıkarlarına değildir.

Karadeniz, büyük güçler için rekabet ve çatışma alanı olmamalıdır. NATO‘yu Karadeniz’e davet etmek, NATO‘nun Karadeniz’deki faaliyetlerini az bulmak, yangına körükle gitmek demektir.

1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz’in güvenliği ve istikrarının korunması için çok önemlidir. Karadeniz; Soğuk Savaş (1947-1989) yıllarında bile, büyük güçler için çatışma ve gerginlik alanı haline getirilmemiştir. Türkiye; NATO üyesi olmasına rağmen, bu konuya büyük özen göstermiş ve başarılı olmuştur. Başarılı olmasının en büyük nedeni; uyguladığı sağduyulu politikalar yanında, buna imkân sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir.

Ne yazık ki bugün İktidar; uyguladığı yanlış ve kökü dışarda politikalarla Karadeniz’de gerginliği arttırmakta, ülkemiz için hayati önemde olan Montrö‘nün tartışılmasına, masaya gelmesine ve bu sözleşme ile Karadeniz’de çıkarlarımız ve güvenliğimiz lehine kurulan statükonun bozulmasına yol açabilecek yanlışlar peşinde koşmaktadır.

Türkiye‘nin girişimleriyle; Karadeniz’de barış ve istikrarı korumak ve deniz güvenliğini sağlamak maksadıyla, Karadeniz’e sahildar ülkelerle birlikte 2001’de Karadeniz Donanma İşbirliği Görev Grubu (Black Sea Naval Cooperation Task Group) ile 2004’de Karadeniz Uyumu Harekatı (Operation Black Sea Harmony) kurulmuştur.

Liderliğini Türk Deniz Kuvvetleri‘nin yaptığı bu iki girişim; Karadeniz’in güvenliği, barış ve istikrarını sağlamak için yeterlidir. Zaten, göreceli olarak dünya denizleri içinde istikrarın ve güvenliğin en fazla olduğu yer Karadeniz’dir.

Karadeniz’in güvenliğini; Karadeniz’i paylaşan ve bu denize sahili olan ülkeler sağlamalıdır. Bu ülkeler; Türkiye, Rusya, Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan‘dır.

Bu ülkelerin dışında olan devletleri ve güçleri bu alana çağırmak; gaflettir, delalettir ve hıyanettir.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK

 

Ahmet Kılıçaslan Aytar; Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde..

 

BÖYLE GECENİN HAYR UMULUR MU SEHERİNDE

Cumhurbaşkanı, 10.Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansında,

“Bizim DAEŞ ile yaptığımız mücadeleyi dünyada hiçbir ülke yapmıyor.

Bu mücadeleyi veren bir ülke nasıl DAEŞ’e destek verir?

Böyle bir anlayış olabilir mi, böyle bir yaklaşım olabilir mi?

Türkiye’nin DAEŞ’e yardım eden ülke olarak göstermesi alçaklıktır” diyor.

*

Başkomutan, Genelkurmay başkanlarını  “Kör, âlemi sersem sanıyor.”

Halbuki ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Ajansı raporları çoktan deşifre olmuştur.

ABD ve müttefiklerinin Suriye’de Beşar Esad rejimini devirmek için bilinçli olarak DAEŞ’i desteklediklerini,

Savunma Bakanlığı’nın 2012’den beri DAEŞ terör örgütünün yapılanmasında işin içinde olduğunu dünya biliyor.

*

Raporlara göre herşey Suriye’nin İsrail’e karşı direniş cephesinin en ön saflarında yer alması, ABD ve İsrail için tehdit unsuru olması noktasında başlamıştı.

ABD, 2011’den önce Suriye devletine darbe indirmeye çalışmış ve her defasında başarısız olmuştu.

2011’de ABD ve İsrail, Suriye’de halkı desteklemek bahanesiyle bu kez içeriden Esad yönetimine zorluklar çıkarmaya başladı.

Bir taraftan da Türkiye’nin yanı sıra Ürdün,Katar ve Suudi Arabistan vasıtasıyla El Kaide terör güçleri koordine ediliyordu.

ABD; Suudi Arabistan, Ürdün,Katar ve Türkiye gibi bölge müttefikleri ile dünyanın dört bir yanından teröristleri Suriye topraklarına sızdırmaya ve onları askeri teçhizat, silah ve para ile desteklemeye başladı.

Öyle ki, Türkiye toprakları ve sınırları teröristlerin cirit attığı ve Suriye’ye rahatça geçilen bir alana dönüştü…

*

Nitekim Rusya, Türkiye’nin Suriye’de DAEŞ’in kontrolü altında bulunan bölgelere yasadışı yollardan silah ve mühimmat gönderdiğine ilişkin belgeleri, BM Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur.

Başkomutan’ın Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürdüğünün belgelerini de…

Belgelerde, “Türkiye, DAEŞ’in ana silah ve askeri teknoloji tedarikçisi durumunda.

Bu amaç doğrultusunda yasadışı örgütleri kullanan Türkiye’de tüm bu organizasyonu idare eden Milli İstihbarat Teşkilatı’dır.

Sevkiyat, insani yardım konvoylarıyla gerçekleştiriliyor” deniliyor…

Çalıntı petrol, çalıntı eski eser kaçakçılıkları ve kara para trafiği de örnekleniyor.

*

Yoksa koca Rusya paranoya mı yaşıyor?

Peki ama Başkomutan halâ neden, Ziya Paşa’nın “Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma/ Zer-dûz palan ursan eşek yine eşektir” dizesini haklı çıkarıyor?

*

Çünkü, şimdilerde uluslararası camia  ‘bekle gör’ politikası izliyor.

2017’de ABD’de yeni Başkan’ın izleyeceği siyaset bekleniyor.

Ama yeni bir Suriye görüntüsü ortasında, muhtemelen karakteri ABD seçimlerinin hemen sonrasına kadar açığa vurulmayacak olan genişletilmiş bir kara savaşı yönünde,

Hatta Doğu Avrupa’da, Güney Çin Denizi’nde ve Avrasya genelinde büyüyecek bir III.Dünya Savaşı tehdidini ortaya çıkaran,

Savaş hazırlıkları devam ediyor…

*

Rusya, Suriye’de yeniden hava operasyonlarının, ABD ve müttefikleri tarafından saldırganlık olarak nitelendirilmesinden kaçınıyor.

Yaptığı ateşkes anlaşmasına bağlı kalmaya çabalıyor ve hava bombardımanı dönemine geri dönmek istemiyor.

Hava desteği olmadan Suriye ordusu, İran ve Hizbullah açık alanda ve kırsalda asker bulundurmuyor.

Şam ve Tahran cephede kuvvetlerini konuşlandırma planlarını yeniden tanzim ederken,

Fırsattan istifade cihatçı ılımlı koalisyon, saldırıları ile  Suriye sürecinde ön almaya çalışıyor.

 

*

Bu görüntü, ABD’nin bölge müttefikleri olan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile El Kaide gruplarının da Rusya’nın diplomasi karşısında kaybettiğini düşünmesine ve inisiyatif almasına neden oluyor.

ABD ve müttefikleri yeni ABD Başkanı’nın seçilmesinin beklenileceği gelecek 7 ay boyunca, silahlı gruplara para ve silah yardımı yapmaya devam edeceklerini bildiriyor.

*

Kabaran hiddet ve şiddet duyguları, şimdi savaşın büyük bir kısmını yok ettiği kentin enkazı arasında yaşayan yaklaşık 250 bin sivilin kuşatma koşulları altında kapana kısıldığı Halep’e odaklanmıştır.

Washington, Irak’a ek 200 ABD kara askeri gönderileceğini ilan etmiştir,ardından en az 250 ABD özel kuvvet askerinin de Suriye’ye konuşlandırılacağını bildiriyor.

ABD komandoları Suriye’de, Avrupa ile Basra Körfezi’ndeki ABD çizgisindeki hükümetlerin daha fazla özel operasyon konuşlanmalarına olanak sağlayacak üsler kurmaya devam ediyor…

*

Bu ve benzeri gelişmeler, ABD yönetimi ve medyasının Rusya’nın Suriye’deki müdahalesine yönelik bitmek bilmeyen suçlamalarına karşın,

Ateşkesin bozulması ve topyekün iç savaşa ve vekil savaşına doğru geri dönüş istemesine meylini gösteriyor.

Çünkü ABD; Rusya ile İran’ın önemli bir bölgesel müttefikini devirip yerine bir Amerikan kuklasını geçirecek şekilde Esad hükümetini yıkma yönündeki uzlaşmaz kararlıllığından vazgeçmiyor…

*

Nitekim ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nde bunların çok daha kapsamlı bir savaş planındaki yalnızca ilk hamleler olduğu söylüyor.

“Aldığımız sonuçlara ve DAEŞ’in kalıcı yenilgisini hızlandırmaya devam etme arzumuza dayanarak, askeri harekatımızın bir sonraki adımlarını yönetiyoruz.

ABD, Irak ile Suriye’nin ötesinde, Güney ve Güneydoğu Asya, Yemen ve Batı Afrika dahil bir dizi DAEŞ karşıtı operasyona hazırlanıyor” diyor.

Pentagon’un, DAEŞ kamuflajı arkasına Suriye’deki B Planı adı verilen planı sürüklediği anlaşılıyor…

*

Bu noktada ABD’nin ateşkese verdiği desteğin,

Başından beri Washington’ın 2011’de başlattığı rejim değişikliği operasyonunu rayından çıkarmakla tehdit eden Rusya destekli Suriye ve İran güçlerinin,

ABD destekli isyana karşı giderek artan ölçüde sevk edildiği koşullar altında,

ABD güçlerinin yeni bir hamleye hazırlanması için zaman kazanmayı hedefleyen taktik bir manevra olduğu düşüncesini gündeme getiriyor.

*

Ama Rusya yaşanan süreçte;esasen bu ülkede işlenen suçların savaş hukukunun gelişmesini ivmeleyecek doğrultuda kategorize edilmesi,

Bu sistematik hukuk üzerinden BM’de yeni bir dünya statüsünün oluşması talebinde kararlıdır.

Üstelik eski model savaş meraklılarına muhtelif gösterileri de sunmuştur.

Suriye’deki teröristleri hava bombardımanına tabi tutmanın ötesinde,

Kâh Hazar Filosu’na ait gemilerle 1500 km. mesafeden  DAEŞ’e ait hedeflere tam isabetle  Cruise füzeleri göndermiş,

Kâh Akdeniz’de bulunan bir denizaltısından fırlatılan Cruise füzeleriyle Rakka’da DAEŞ’e ait mühimmat depolarını ve petrol altyapısını vurmuş,

Kâh, dünyanın en büyük ve en hızlı süpersonik stratejik bombardıman uçağı Tu-160 jetleri ile Suriye’deki terör hedeflerini bombalamıştır.

Bu silahların herbirine nükleer başlık takılabiliyor…

Başkomutan,”Karadeniz,adeta Rus gölü haline geliyor”diyor…

*

Başkomutan’ı izledikçe, Ziya Paşa’ya hak vermemek mümkün değildir.

Şu dizesine bakınız,”Adem görünen harları âdem mi sanırsın?”diyor.

 

13.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Nurullah Aydın; Sömüren ve zulmeden Devlet değil,düzen..

Nurullah AYDIN

12 Mayıs 2016-ANKARA

HUZURSUZ, RAHATSIZ EDEN NE?

Devlet ve düzen birbirinden ayırt edilmedikçe müzmin krizi çözmek mümkün olmayacaktır.

Türkiye’de kötü olan, halkına zulmeden, ülkeyi sömürge gibi idare eden devlet değil, düzendir.

Seçim sürecinde parti liderlerinin halka söylediklerine vaatlerine, programlarına bakın. Düzen bozukluğuna ilişkin köklü çözüm önerileri var mı? Yok. Ya ne var? Sadece bozuk düzen içinde sorunlara çözüm bulmayı öneriyorlar. Mümkün mü? Değil elbet.

Devleti bir şişeye benzetin. Bu şişenin içine su konabilir, süt konabilir, şarap konabilir, idrar konabilir, zehir konabilir. Devlet şişedir, içine konulan sıvı düzendir.

Türkiye’deki düzen; bozuk ve kötü bir düzendir.

Onun bozuk olduğunda; dincisi de, tarikatçısı da cemaatçısı da, liboşu da, döneği de, milliyetçisi de, demokratı da, iş adamı da, gazetecisi de, akademisyeni de, solcusu da ittifak ediyor.

Bu düzen nasıl bir düzendir?

– Gerçek ve doğru Cumhuriyete en büyük kötülüğü ve hıyaneti yapıyor.

– Gerçek demokrasiyi uygulamıyor.

– Âdil bir hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiyor.

– Yalancılığı, hırsızlığı keyfiliği din gibi benimsiyor.

– Bu bozuk düzen siyaseti, eğitimi, iktisadî faaliyetleri kirletmiş ve dejenere etmiştir.

– Bu düzen halk çoğunluğuna ikinci sınıf vatandaş olarak bakmakta ve onu ezmektedir.

– Bu düzen egemen azınlık düzenidir.

– Bu düzen ayakta kalabilmek için her on senede bir kaos ortamı yaptırtmıştır.

– Bu düzen orduyu, yargıyı, medyayı kendi emelleri ve saltanatı için kullanmaktadır.

– Bu düzen ülkeye, halka, devlete zarar vermektedir.

– Bu düzen halkı cahil bırakmıştır.

– Bu düzen lisanımıza, tarihimize, sanatımıza, medeniyetimize, kimlik ve kültürümüze köstek olmaktadır.

– Bu düzen ile ülkemizde sosyal adaletin sağlanması mümkün değildir.

– Bu düzen halkın temel insan haklarını ihlal etmektedir.

 

Devleti, ülkeyi, halkı, cumhuriyeti; bütün yasal, ahlaki yolları ve imkanları deneyerek bu bozuk düzenin elinden kurtarmak gerekir.

Adalet istiyoruz, bilgelik istiyoruz, ilim ve irfan nurları istiyoruz, ahlak ve fazilet istiyoruz, temizlik ve şeffaflık istiyoruz, sosyal güvenlik istiyoruz.

Adil ceza kanunu, Adil medeni kanun istiyoruz.

Çocuklarımızı dogmalara, ideolojiye göre değil, milli kimlik ve kültürümüze göre yetiştirmek istiyoruz.

Doğmaların saplantıların zincirlerinden kurtulmak istiyoruz.

Gerçek hürriyet istiyoruz.

Gerçek ve doğru Cumhuriyet istiyoruz.

Gerçek ve kısıtlamasız demokrasi istiyoruz.

Hırsızlık, talan, soygun, yolsuzluk; devlet ve belediye bütçelerinin hortumlanmasını istemiyoruz.

İnançlarımıza uygun bir hayat sürmek istiyoruz.

Kendi vatanımızda inanç ve fikirlerimiz yüzünden korku ve güvensizlik içinde yaşamak istemiyoruz.

Kirli ve zalim düzen istemiyoruz. Düzenin gölgesinde kazanılmış kara para birikimi istemiyoruz.

Medenî ülkeler halkı gibi hür ve serbest olmak istiyoruz.

Saçma sapan çağ dışı tabular istemiyoruz.

Şiddete yönelik olmayan inanç, düşünce, görüş ve tenkitlerimizden dolayı zulme, baskıya maruz kalmak istemiyoruz.

Temizlik ve şeffaflık notu yüksek bir Türkiye istiyoruz.

Vesayet düzeni istemiyoruz…

Yalan dolan, aldatma, hile istemiyoruz.

Akılcılığın, bilimin, sanatın egemen olduğu özgür bir düzen barış içinde, kardeşçe yaşayan bir düzeni beklemek, her insanın özlemidir.

Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti bütün kurum ve kuralları ile işlerlik kazanmalıdır.

 

Günün Sözü: İyilerle kötüler savaşı devam ediyor. Sen kaybetsen bile yine de iyilik mücadelesi ver.

Nurullah Aydın

Emekli Hakim-Savcı- Yazar 

 

Türker Ertürk; ‘Tek başıma kalsam da gergedanlaşmayacağım.’

GERGEDANLAŞMAK

Gergedan; gergedangiller familyasından bugüne kadar soyunu sürdürebilmiş, kara hayvanları içinde filden sonra en iri olan bir hayvan türüdür. Gergedan; kısa ve kalın bacaklı, ayaklarında tek bir tırnakla çevrili üç parmağı olan, kafası iri, kulakları geniş, ucu püsküllü çok kısa kuyruklu, acayip görünümlü bir hayvandır.
Tabii ki, bugünkü konumuz biyoloji değil. Gergedanla başlamamın nedeni; Romen asıllı Fransız yazar Eugène Ionesco’nun “Gergedanlar” adlı ünlü tiyatro oyunundan bahsedebilmek içindi.
Oyunda; bir şehre gelen gergedanlar, önce halkın şaşırmasına neden olur. Belli bir düzen içinde yaşamaya alışmış insanlar, özellikle iktidarın gergedanlara geçmesiyle birlikte, gergedanlara benzemeye başlar. Düzene uymayan veya uymayı beceremeyen oyunumuzun kahramanı Berenger, gergedanlaşmayı da beceremeyerek tek başına kalır.
İslami Faşizm
Eugène Ionesco, Gergedanlar oyununda; II. Dünya Savaşı öncesinde başlayan, Avrupa’da terör estiren totaliter rejimlerin insanlığı nasıl yavaş yavaş ele geçirdiğini anlatır. Yazar, söz konusu dönüşümden duyduğu endişe için şunları söyler; “…birden bire ortaya çıkan bir düşüncenin bulaşıcı bir hastalık gibi yayılması. Yeni bir din, bir öğreti, bir fanatizm sürükleyebiliyor insanları… Bilmem hiç dikkatinizi çekti mi; insanlar sizin düşüncelerinizi artık paylaşmıyorsa, sanki canavarlarla karşı karşıyaymışsınız duygusunu uyandırıyor insanda. Örneğin; onlar gibi düşünmüyorsanız, göz kırpmadan öldürebilirler sizleri.”
Bu tiyatro oyunundaki durum, ülkemizdeki gelişmelere ne kadar da çok benziyor, değil mi? Yazar, bu oyununu 1940’lı yıllardaki faşizmin toplum ve bireyler üzerindeki ağır baskısını anlatmak için yazdı. Bugün Türkiye’de; her gün anayasamızı ve yasalarımızı ihlal ederek suç işleyen, bulunduğu yere darbe ile gelen, demokratik geleneklerden zerre kadar nasibini almamış, diktatöryal bir yönetim var. Bu yönetim; ülkemizi 2000’li yılların ilk çeyreğinde, koşar adım İslami faşizme doğru götürmektedir.
Müslüman Kardeşler
Tam anlamıyla duruma hakim olunca; bu faşizm, 1940’lı yılların faşizmine rahmet okutur, bilesiniz! Bakınız, Arap Dünyası’nın yaşayan en büyük şairi olan ve Adonis takma adıyla yazan Ali Ahmet Said Eşber; “Faşizmin en kötüsü dini faşizm” diyor ve ekliyor “AKP; Türkiye’de Müslüman Kardeşler (İhvan) ziniyetini temsil ediyor ve kurumları bir bir yok ediyor”. Şair Eşber çözüm olarak laikliği, bireysel hak ve özgürlükleri gösteriyor.
Ama bugün ülkemizde; bireysel hak ve özgürlükler ayaklar altında ve özellikle İslam ülkelerinde demokrasinin olmaz ise olmazı ve Anayasamızın değiştirilemez hükmü olan laikliğe düşmanlık eden bir iktidar var. Zaman zaman, tam duruma hakim olamadığı için kıvırmasına ve “çevir kazı yanmasın” yapmasına rağmen; yobazlık, gericilik ve faşizm rotasında diktatöryal bir baskıyla ilerlemeye devam ediyor.
Diktatörlüğün Oyuncağı Oldu
Dünyaca ünlü Hollandalı tarihçi Erik-Jan Zürcher; ülkemiz üzerindeki çalışmaları nedeniyle, 2005’de Türkiye’den “Yüksek Şeref Madalyası” almıştı. Mayıs 2016 itibarı ile bu madalyayı iade etme kararı aldı. Gerekçesini; “Türkiye fiili bir diktatörlüğün oyuncağı oldu” sözleriyle açıkladı.
Anlayacağınız; ülkemizde tam anlamıyla bir diktatörlük var. Toplumu baskıyla, ihalelerle, ele geçirdikleri medyayla ve devletin gücünü kullanarak gergedanlaştırmak ve İslami Faşizmin sürüleri haline getirmek istiyorlar. Sizi bilmem, ama ben tek başına kalsam da gergedanlaşmayacağım.
Fikir Bahane, Beni Denedi
Geçenlerde, Habertürk Tv’den birisi aradı ve bir konuda fikrimi almaya çalıştı. Fikir bahane; beni denedi, gergedanlaşıp gergedanlaşmadığıma, gergedanlaşma yolunda mesafe kat edip etmediğime baktı. Baktı ki bu konuda mesafe kat etmemişim, sadece konuşmakla yetindi ve programa çağırmadı.
Sevgili okurlarım; bugün için merkez medyanın istisnasız tamamında, sadece ve sadece gergedanlar çıkar. Veya gergedanlaşma yolunda ilerleyen ve ümit verenler. En fazla, bir iki denerler ve değişimi görmezlerse bir daha ekran yüzü göstermezler. Çünkü, Erik-Jan Zürcher’in ifadesiyle; “Türkiye’de medya iğdiş edildi, ya rejimin sözcüsü oldular ya da oto-sansür uyguluyorlar.”
Daha önce muhalif olduğu halde, birisi artık devamlı merkez medyaya çıkabiliyorsa biliniz ki; gergedanlaşmış veya gergedanlaşma rotasında ilerliyordur.
Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK

Ahmet Kılıçaslan Aytar; ‘Sahne, ABD de en gerici yönetim için hazırlandı’

CUMHURİYETÇİ ADAY DONALD TRUMP

Donald Trump radikal söylemleri ile siyaset sahnesine girdi ve Cumhuriyetçi Parti’den başkan adaylığı kesinleşti.

Giderek dünya liderleri tarafından kabul ediliyor.

Ama adaylığı, ABD demokrasisinin ileri düzeydeki çürümesini de gösteriyor…

*

İşte,Trump’ın “Meksikalı göçünü durdurmak için sınıra duvar öreceğim.Bunun parasını da Meksika’ya ödeteceğim” sözlerine,

Hakaretle cevap veren Meksika eski Cumhurbaşkanı Vincent Fox, son açıklamasında Trump’ı gücendirdiği için özür diliyor…

“Müslümanların ABD’ye girişi yasaklansın” sözü üzerine Trump’a, “Bölücü bir aptal” diyen İngiltere Başbakanı David Cameron;

Şimdi Japonya Başbakanı Shinzo Abe’ye, “Trump’a başarısından dolayı hepimiz saygı göstermeliyiz” ifadesiyle ayar veriyor.

Ya da Cumhuriyetçi Parti’den John Cornyn, Trump’ı parti için bir utanç kaynağı olarak nitelerken,

Şimdi “Onun klasik liberal-konservatif varlığı Cumhuriyetçi-Demokrat çatışmasına yepyeni bir boyut getirecek” diyor…

*

Ne ki, Trump’ın aday gösterilmesi rastlantılarla oluşmuş bir sonuç değildir.

O milyarlarını emlak sektöründen kazanmış, New York’un ünlü mali seçkinlerinden biridir.

Yapmış olduğu inanılmaz servetin de gösterdiği üzere ticari zekâsı yüksek bir isimdir.

Türkiye’de de İstanbul/ Şişli’de medya patronu Aydın Doğan’la birlikte Trump Towers adlı ultra-lüks bir rezidansı, Mecidiyeköy’de bir alışveriş merkezi  bulunuyor.

Adaylığının egemen sınıfın bir kesiminin küresel çapta çıkarlarını savunmaya yönelik olduğu açıktır…

*

Kampanyasında mahalle arası meydanlardan, alt sınıf ucuz pansiyonlardan ve ağır kokulu bira salonlarından çıkmadı.

Mütemadiyen umudun ve değişimin sözde lideri B.Obama yönetiminde toplumsal ve ekonomik gericilik eliyle radikalleşen,

Ülke ekonomisinin şirket ve finans aristokrasisi tarafından yağmalamasının ötesinde,

Sürekli savaş gerçekliği, öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla,

Geniş kaynakların heba edilmesi ile bunalmış Amerikalılar, göçmen ve azınlıklarla beraber oldu.

Ama inanç özgürlüğü, azınlıklar, göç ve işkence konularındaki siyasi duruşuyla anayasayla güvence altına alınmış Amerikan değerleriyle çelişti.

Bu suretle ekonomide ve dış politikada aşırı milliyetçiliği ya da faşizmi yükseltti.

Toplumsal hoşnutsuzluğun gelişmesini önceden engellemek üzere on yılların ekonomik gerilmesini tek başına tersine çevirmeyi vaat etti.

Öyle ki Trump’ın kampanyası, bir kısım Cumhuriyetçi Partililerce dahi hoş karşılamadı.

*

Trump’ın yükselişi, Demokrat Parti’nin onlarca yıllık sağa kayışını;

Irk- cinsiyet- cinsel yönelim sorunlarına odakladığı ve kimlik politikası söylemiyle örtbas etmeye çalıştığı,

Beyaz- Siyah, Latin- Göçmen geniş kesimler arasındaki ekonomik ve toplumsal sıkıntıyı görmezden geldiği,

Bu kesimle aşılmaz bir toplumsal uçurumda ayrışmış bir milyarder olmasına rağmen halkın savunucusu rolünü oynamasından gelişiyor…

*

Demokrat başkan B. Obama’nın,en gerici önlemleri ilerici reformlar olarak ambalajlayıp,

Mesela, otomotiv sektöründe ücretlerde yapılan büyük kesintiyi otomotiv sanayisini “kurtarma” olarak adlandırılması,

Ya da sigorta şirketleri ve ilaç tekellerini zenginleştirirken, bunu “Obamacare” olarak markalaştırıp, sağlık hizmetleri reformu olarak sunmasından sonra,

Trump iç politikada, Obamacare sağlık reformunu çöpe atıp, vergileri indirerek daha fazla iş yaratmak istediğini söylüyor.

Amerikan siyasi kültürünün hastalıklı karakteri ve toplumsal çelişkilerini, şirket çıkarları eliyle kontrol eden iki partili sistem mekanizması aracılığıyla bastırılmasının bir yıldızı haline geliyor…

*

Trump, SSCB’den sonra kapitalizm savunucularının komünist tehlikenin sona ermesinin Avrupa’da birlik yaratacağını iddia etmelerine rağmen,

Bütün Avrupa projesinin çökme belirtileri verdiği,

AB’nin barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olduğunun her gün daha çok anlaşıldığı,

Avrupa burjuva demokrasisi yerini otoriter rejimlere bıraktığı bu sırada;

“Bombalarla IŞİD’in canına okumak”tan ve “ABD ordusunu kimsenin dalaşmayı göze alamayacağı kadar güçlendirerek” Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat ediyor.

Sert barış ideolojisinin  Radikal İslam, IŞİD, atom ülkesi İran ve komünist Çin’e karşı caydırıcı silah olarak kullanılması nedeniyle Nobel Barış Ödülüne aday gösterildi

Vaadleri, Amerikalı bir kısım egemenin sınırların ötesindeki rakipler ve düşmanlara karşı savaş kararında pekiştiği anlamına geliyor…

*

Trump’ın Müslümanlara yönelik kullandığı ayrımcı dil,

Türkiye’de,Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın farklı gruplara karşı sıklıkla kullandığı popülist iç politik argümanların bir benzeri olarak algılanıyor.

Trump’ın ABD müttefiki Müslüman nüfusu yoğun Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerle bir sorunu bulunmuyor.

Nitekim Suriye konusunda Körfez ülkelerinden toplayacağı fonlarla ülke içerisinde göçmenler için güvenli bir bölge kurma önerisinin sahibidir.

Bu suretle 3 milyona yakın göçmene ev sahipliği yapan ve ekonomik açıdan zor günler geçiren Türkiye’ye önemli bir açılımda bulunuyor.

*

Amerika’yı yeniden büyük bir devlet yapmayı vaat eden Trump, bir ironiyle Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve  Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-un gibi otoriter liderlere övgüler yağdırıyor.

Ama Rusya lideri Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı;

Suriye’de ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak:

Diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek:

Başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak:

İnsan hakları saygılı olmamak:

Barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak:

Hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak ve bütün bunlardan ahlaksız kârlar elde etme fiilleriyle itham etmesi,

Trump’ın seçilmesi durumunda ikili ilişkilerde bir güvensizlik ortamının doğmasına neden olabileceğini gösteriyor.

*

Kesin olan NATO üyesi olan Türkiye’nin, Trump başkanlığında bölgede askeri açıdan önemli roller üstleneceğidir.

Trump ile birlikte AKP iktidarı; O güne kadar sağlanamışsa eğer,

Ortadoğu’nun değişen sosyolojisi çerçevesinde mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara  neden olmaması için milliyetçi değil çoğunlukçu, otoriter ve özgürlükçü laiklikle siyasal İslamcılığa açık,

Mevcut parlamenter sistemi başkanlık sistemine çevirerek,

Parlamentonun feshinden yüksek yargı dahil üst düzey bürokratların atanmasına kadar başkana geniş yetkiler getirme öngörüsüyle Anayasayı değiştirme hedefini yine sürdürür olacaktır.

*

Donald Trump, Kasım’da kazanmasa bile sahne her zamankinden daha tehdit edici bir karakter için ayarlanıyor…

Ocak’ta yetkiyi üstlenecek ABD hükümeti, Trump olsun ya da olmasın, Amerikan tarihinin en gerici, şiddetli ve otoriter hükümeti olmanın adayıdır…

11.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Nurullah Aydın; Danıştay’ın 148. yılı kutlu olsun

Danıştay’ın kuruluş yıldönümü ve İdari Yargı Günü Mesajı

Tarih boyunca iktidarın denetlenebilirliği sorun olmuştur. Otoriter yönetimin, tek kişi diktatörlüğünün önlenmesi için siyasi iktidardan bağımsız yargısal denetim mekanizması geliştirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Yüksek Seçim Kurulu; kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk devletinin temelini oluşturur.

İdari işlemlerin yargısal denetimi; keyfi uygulamalara karşı vatandaşın güvencesidir.

Danıştay; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yönetilmesi adına, denetleyici, görüş bildirici ve karar alıcı bir mekanizmayla vardır. Koruyucu ve düzenleyici işleviyle ülkemizde hukuk devleti anlayışının yerleşmesinde ve sürdürülmesinde sorumluluğu büyüktür. Kuvvetler ayrılığına dayanan hukuk devletinin yerleşmesinde, siyasi iktidardan bağımsız hizmetini sürdürmelidir.

Anayasal sistem, Hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, hukuk sistemi; dünyadaki ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeler doğrultusunda geliştikçe, devlet daha da güçlenecek, vatandaş özgür ortamda yaşamını sürdürecektir.

Demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin layıkıyla yaşatılması ve korunmasında; Danıştay ve İdare Mahkemeleri’ne de büyük bir sorumluluk düşmektedir.

Bu düşüncelerle; 1868 yılında kurulan, 148 yıldır danışma ve inceleme mercii olarak görev yapan yüksek idare mahkemesi Danıştay’ın kuruluş yıldönümü ve İdari Yargı Günü’nü en içten dileklerimle kutlar, hâkim, savcı ve avukatlar ile tüm idari yargı çalışanlarına başarılar dilerim.

Nurullah AYDIN

(E. Hakim/Savcı- Akademisyen-Yazar)

10 Mayıs 2016-ANKARA

NATO işbaşında;El Kaide emiri Libya Hükümetinde

         El Kaide emiri Belhadj, Birleşmiş Milletler Hükümetinde

               NATO LİBYA’da KANA DOYMUYOR

Libya’da yeni bir NATO müdahalesi yolda. Bu kez İtalya ve İngiltere başı çekiyor. İtalya’nın hazırladığı askeri müdahale planı İngiltere’nin 1000 kişilik özel birlik okeyi ile birlikte, 2011 yılında onbinlerce insanın hayatın mal olan ‘demokrasi oyununu’ yinelemek için gündemde. Muammer Kaddafi rejimini El Kaide ve Cihat örgütleri gücüne dayanarak yıkan NATO ve Batı rejimleri savaş sonrasında ortaya çıkan Kaos ve iç savaşı yine El Kaide ve cihat örgütleri eliyle kontrol altına almaya çalışıyor. Üstelik NATO’nun favori adamı aynı Cihatçı ve EL Kaide’nin Libya versiyonunun lideri Abdulkerim Belhadj. Peki kim bu Belhadj.

Abdulhakim Belhadj, EL Kaide’nin Libya şubesi olan LİFG adlı terör örgütünün kurucusu. 1980 Yıından sonra Afganistan daki Taliban rejimine ‘biat’ eden Belhadj, ABD nin Afganistan’ı işgalinden sonra Pakistan’da yakalanır. Libya’ya teslim edilir.Cihadçı Belhadj 2004 yılında bu kez Malezya’da havalanında yakalanır. MI6 ve CİA tarafından Kaddafi yönetimine teslim edilir. Bu kez cezaevine konan Belhadj, Malezya’da Otel Bombalanması yanında Madrid deki tren istasyonu bombalanmasından sorumlu tutulur. 7 yıl Kaddafi zindanında yatan El Kaide Libya emiri, Libya Savaşı öncesinde Batı ülkelerinin Libya Hükümeti üzerinde yaptığı baskı sonucu Kaddafi affı ile serbest bırakılır. İlgi çekici bir tip olan Libya Emiri Abdulhakim, Kaddafi’ye teşekkür ve hayır duaları ederek cezaevinden salıverilmesi sonrasında Malezya’daki tutuklanması sırasında İngiliz İstihbaratını ve MI6 örgütünü kendisini gizli uçaklarla kaçırıp işkence yapmak suçlamasıyla dava eder. İngiltere Başbakanı Cameron’un bu iddiayı soruşturmak için bir komisyon kurduğu Belhadj olayı çabuk kapanır. Zira Kaddafi’ye övgüler düzerek cezaevinden çıkan ‘Libya emiri’ aniden saf değiştirerek ‘ayaklanmacı’ olur. Libya savaşının önemli komutanlarından biri olur kısa zaman içinde.

        Türkiye Bağlantısı

Önce El Kaide sonra NATO hesabına savaşan Abdulhakim Belhadj, beklendiği gibi Kaddafi sonrasında El Kaide ve cihadçı cenneti haline gelen Libya’da kahraman olur. Ünlü ABD li Senatör John Mc Cain tarafından medya önünde ‘Barış Ödülü’ ile taltif edilen Abdulhakim, Tripoli komutanı olur. Libya sonrasında Uluslararası Cihad hareketinin yeni hedefi Suriye’dir. 2011 Sonundan itibaren Libya’da teröristlerin elinde toplanan NATO desteği olarak silah ve cephane ve Kaddafi Ordusundan ele geçirilen çoğu Rus malı silahlar Tripoli üzerinden Türkiye’ye gönderilir. Suriye iç savaşını körüklemek amacıyla bu ülkeye Türkiye üzerinden sevkedilen silahların ve dışarıdan gelen militanların büyük bölümü Libya kökenlidir.Abdulkerim Belhadj’ın kendisinin de Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek oradan Libyalılardan oluşan bir örgüt kurduğu Suriye basınında yer aldı.

        Milyoner Terörist       

Şu günlerde Birleşmiş Milletler’in Libya’da kuracağı ‘Birlik Hükümeti’içinde yer alacağı belirtilen Abdulhakim, Libya’nın Kaddafi sonrası kaos günlerinde boş durmamış. Tripoli kentinde ‘tek adam’ olarak tüm iktidara sahip olan Belhadj; Mitiga havaalanında kurduğu bir dizi şirket vasıtasıya trafikten ve Katar ‘dan sürekli olarak gelen yardımlardan para topluyor. El Cezire televizyonunun Libya şubesi olan ‘Al Nabaa’ televizyonun sahibi olan Belhadj, aynı zamanda ‘Libyan Wings’ adlı bir havayollarının da sahibi. 2011 Sonrası Türkiye’de Antalya ve Hatay’da devlet hastanelerinde tedavi göre Libya’lı yüzlerce ayaklanmacı için kurulan bir sağlık sigortasının da hissedarı olduğu bildirien Abdulhakim, Cihadın getirilerini, nakit haline getirebilen az sayıdaki teröristlerden biri.

Mahir Tan  LondraPosta-Londra

Amiral, ‘Vira Bismillah’ dedi,demir aldı..

               Amiral; ‘Vira Bismillah’ deyip demir aldı

               TARİHİ BİR OLAYA TANIK OLUYORSUNUZ  

Türk toplumlarının ‘mucize’ler yaratmak gibi bulunmaz bir özelliği var. Umutların tükenmeye başladığı,toplumun özgürlük,ulusal birlik,adalet,eşitlik gereksinim ve duygularının en yükseğe çıktığı dönemlerde Türkler ‘hep yapmışlar’bunu. Aradıkları lideri yüzde yüz isabetle bulmuşlar. Onun arkasında sıralanmışlar.

97 yıl önce 18 Mayıs 1919 da,üzerinde güneşin batmak üzere olduğu Türk toplumları onu yaratmışlar.Aradan geçen yaklaşık bir yüzyıl Türk Toplumunu bir kez daha ‘tarihin cenderesi’ içine attığında yeniden yapacaktı.. Yapıyor..

Emekli Amiral-Yazar-Düşün Adamı Türker Ertürk Londra Türk toplumunun yakından tanıdığı bir lider. Geçtiğimiz hafta Londra’ya gelen ve bir dizi etkinlikte yer alan Ertürk, bu kentte asker-diplomat-yazar ve politikacı olarak kalın çizgilerle varlığını hissettirmiş bir önder. Onu iyi tanıyorsunuz.. Şanslı ve ayrıcalıklısızınız. Yalnız Londra’da değil, Avrupa’nın tüm büyük kentlerinde,Amerika’da, Şam’da,Rusya’da Azerbeycan’da onu görüyor ve dinliyorsunuz. Yazılarına günlük olarak yer verme onuruna sahip olduğumuz ‘Amiral’in demir alıp,’Vira Bismillah’ diyerek yola çıktığını kendi gözlerinizle gördünüz. 19 Mayısa sadece 1 hafta kaldı. Yine öyle oluyor.. Yine yapıyoruz.. Hep yaptık…

                

Azerbaycan Dede Korkut Milli Vakıfı Bu gün İstanbul’da Efsanevi TÜRK AMİRALI TÜRKER ERTÜR’E Türk Dünyasının İnkişafında, Dünyada yakından tanıtılmasında aktif faaliyetlerine , Yorulmadan  yaptığı misilsiz hizmetlerinden dolayı Azerbaycan Dede Korkut Milli Fondunun Tesis ettiği “GENERAL HEZİ ASLANOV”Altın Şeref Madalyası Yüksek Ödülü verilmesi Hakkı’nda Karar imzaladı .

Türk Dünyasının bu Yüksek Ödülü  (e)Amiral Türker Ertürk’e yakın Zaman’da Baküde Vakıf Başkan’ı Sayın Eldar İsmayılov tarafından Taktim edilecek.

Amiral Türker Ertürk’ü bu münasebetle Tebrik eder , Türk Dünyasının Dünyada Tanıtılmasında misilsiz faaliyetlerinde BAŞARILARININ DEVAMINI Dileriz.

Azerbaycan Dede Korkut Milli Fondu Türkiye Temsilçiliği .Dr.Refik Aziz Azerb . Devlet Sanatçısı .

 

Mahir Tan      LondraPosta-Londra

 

Ahmet Kılıçaslan Aytar; IŞID bir Türkiye gerçeği oluyor.

TÜRKİYE KONTRGERİLLASI SAVAŞIYOR

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan paralel yapıyla mücadele konusunda,

“Bunların operasyonel kabiliyeti son dönemde yaptığımız mücadeleyle kırıldı.

Ama kurumsal yapılar ve alanlarda gizli güçleri duruyor.

Nasıl bir düzenleme ile bunları tamamen tasfiye edilebiliriz diye çalışıyoruz” diyor.

*

Öte yanda Irak ve Suriye’de hilafet devleti kurmak amacıyla karşı eylemler yapan,

Yasadışı silahlı ve Sünnî cihatçı örgüt IŞİD, Türkiye’yi hem içeriden hem dışarıdan vurmaktadır.

Kilis’e roket saldırılarında bulunuyor, Karkamış saldırısını Gaziantep Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan saldırı izliyor…

*

Kilis’e yapılan saldırılar, AKP’nin bu bölgeyi boşaltarak İŞİD örgütünü PKK’ya karşı kullanmak üzere askeri bir alan mı oluşturuluyor sorusunu akla getiriyor.

Diğerleri ise doğrudan doğruya AKP iktidarını hedef alan bir karakter sergiliyor.

IŞİD giderek bir Türkiye gerçeği haline geliyor…

*

ABD, 11 Eylül 2001 sonrasında konvansiyonel savaş gücü ile ülkeleri işgal etmenin başarı sağlamadığını, meşruiyet sorunu yaşandığını, işgalde ölen askerleri nedeniyle tepkilere uğradığını tesbit etmiştir.

O yüzden Soğuk Savaş döneminde girişilen kontrgerilla faaliyetlerine,müdahale edilen ülkelerde işbirlikçiler bulmak ve özel operasyonlar yapacak kontrgerilla birliklerinin kurulmasına yeniden ağırlık vermiştir.

*

Bu sırada ABD’de İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin birçok İslam ülkesinde toplumsal istikrarı sağlamadığı, ülke dinamiklerini tükettiği fikri gelişmiş,

Türkiye ve İslam ülkelerinde ise Irak, Afganistan, Filistin gibi birçok İslam ülkesinin çeşitli işgallere ve saldırılara maruz kalması,

İslam’ın mamur beldelerinin çiğnenerek binlerce masum Müslüman’ın katledilmesi,

Terör kaynaklı olayların artması ve bir dizi olumsuz gelişmelerin yaşanması,

Sosyolojik olarak İttihad-ı İslâm fikrini gündeme taşımıştır.

*

Bu noktada AKP iktidar olmuş ve Türkiye kontrgerillası;

Birincisi; Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslam’ın şartları arasında gösterdiği İslam milliyetini esas almak akımı,

İkincisi; Yeni Osmanlı Devleti’nin önderliğinde birleşecek Müslüman ülkelerin çağdaş medeniyet seviyesinde geri kalmışlıktan ve yabancı ülkelerin hâkimiyetinden kurtulabileceğini öngören akım,

Bileşkesinde, Afganistan savaşından başlayarak ABD’nin gerek gördüğü her ülkede, uluslararası hukuku hiçe sayarak yapacağı özel operasyonlar için uluslararası kontrgerilla sistemine entegre edilmiştir.

*

Türkiye kontrgerillasında,

Fethullah Gülen, Cumhuriyet devletinin İstihbarat ve Emniyet kurumlarında, Milli Görüş Hareketinde ve çoğu BBP’li sivil faşist hareketin irili ufaklı radikal grupları ayağında yer alırken,

AKP iktidarının bir nüvesi de F.Gülen hareketiyle yakın ilişkide kontrgerilla organizasyonuna ortak olmuştur.

*

İttihad-ı İslam çerçevesinde paralel yapı, sivil toplum kuruluşları vasıtasıyla İslam dünyasını alâkadar eden problemlerin çözümüne müştereken katkıda bulunmak:

İlgi alanlarındaki gelişmeleri ve kriz bölgelerini izlemek:

Gelişen durum ve değişimlere göre üye kuruluşların katılımını sağlayarak ortak tavır belirlemek:

Projeler geliştirmek ve icap eden inisiyatifi almak benzeri,

İslam dünyası sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini ve koordinasyonu geliştirmiştir.

Bu amaçla, 2005’te, AKP ve F.Gülen paralel yapısı  İstanbul’da 40 İslam ülkesinden 300’ü aşkın sivil toplum kuruluşunun katılımıyla bir konferans düzenlenmiştir.

Bugün bu kuruluşlar  Başbakanlığa bağlı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı’nda (TİKA) temsil ediliyor.

TİKA şemsiyesi altında  çok sayıda İslâmcı  sivil toplum örgütü Arap Baharının gelişmesini teminen Tunus’ta, Libya, Mısır’da, Suriye’de isyan hareketini yürüten İslâmcı örgütlere, rejimlere  hem yurt içinde hem yurt dışında stratejik, taktik ve lojistik hizmetler sunmuştur.

*

Ne ki, bir süre sonra ABD, Mısır’da Muhammed Mursi ile Müslüman Kardeşler iktidarının icraatlarında İslamcılığın demokrasi ile bir ilgisinin olmadığını:

İslamcılığın ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutamayacağını:

İslami Cihad’ın İslamcı taasubun bir sonucu olduğunu:

Bu yüzden İsrail’in güvenliğinin beklemede kaldığını:

Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiğini:

İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılması gereğini görmüştür.

Esad rejiminin direnişi ve Rojava olayları da ABD’nin Suriye planlarını revize etmesine yol açarken,

Bölgesel egemenlik stratejisi Sünni İslamcı güçler aleyhine revize edilmiş,AKP’nin hayali suya düşmüştür!

ABD, IŞİD’i düşman ilan ederken, Suriye’deki müttefiklerini ve Türkiye’yi de bu yeni çizgiye angaje olmaya çağırmıştır.

*

Halbuki o AKP, Suriye iç savaşını yıllar içinde dallanıp budaklanan kontrgerilla ağlarını harekete geçirerek çıkarmıştı.

AKP’nin Suriye iç savaşını çıkarmak için gösterdiği büyük çabanın arkasında,

Mısır’dan sonra Suriye’de de iktidara gelecek bir Sünni İslamcı hükümetle birlik oluşturmak ve Türkiye’de kurulacak yeni Osmanlı neoliberal İslam devletinin güvenliğini sağlama hayali bulunuyordu…

*

Halbuki AKP, köhne hayali peşinde IŞİD’le arasında kontrgerilla ilişkisi kurmuştu.

İŞİD,Türkiye bağlamında bir ayağı Fethullah Gülen’e, diğeri Recep Tayyip Erdoğan güçlerine dayanan bir kontrgerilla örgütüdür.

ABD’nin Türkiye’den İŞİD’i tasfiye etmesini istemesi, bu noktada Türkiye kontrgerillasının uluslararası kontrgerilla zincirindeki ilişkiler ağından tasfiyesi demektir.

O yüzden IŞİD, AKP için zorunlu düşman haline gelmiştir ve  Erdoğan IŞİD’le bağları kademe kademe tasfiye ediyor.

*

Fakat IŞİD’in Fethullah Gülen’e dayanan diğer ayağı bu ilişkinin kolay kolay tasfiye olmayacağını gösteriyor.

Milli değil NATO ordusu TSK’dan sonra, İslamcı güçlerin mesela İŞİD’in oluşturduğu kontrgerillasıyla Türkiye’nin caydırıcı gücü tükeniyor.

İşte Türkiye kontrgerillası birbiriyle savaşıyor ve son mevzi de yok oluyor…

*

Padişahım sen çok yaşa!

9.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Azerbeycan House; İki devlet,tek millet,tek kültür

Azerbeycan Evi’nden Türk Müzik Şöleni

Londra’da kurulu Azeri Evi tarafından düzenlenen büyük müzik şöleni 11 Mayıs Çarşamba Günü.Azeri Evi yöneticisi Dr. Ali Tekin Atalar’ın Londra’daki Tüm Türk Toplumunu davet ettiği Chelsea Old Town Hall da yer alacak müzik gecesinde Türk Müziğinin temel enstrümanları olan Tar,Kemençe ve Ud  yer alıyor. Amerika’da yaşayan ünlü Müzikçi Jeffrey Werbock tarafından  sunulacak olan mistik-tarihi Mugham müziğini dinlemek, Afganistan-Türkistan ve Azerbeycan üzerinden Batı’ya akan kültürümüzü tarihi kökleriyle birlikte yaşamak için unutulmaz bir ortam yaratıyor Azeri Evi.            LondraPosta-Londra

 

 

AZERBAIJAN  HOUSE (London)

Culture and Friendship Centre

www.azerbaijanhouse.org

azerhouse@gmail.com

 

You are cordially invited for an evening of

 Azerbaijani Music with

Mr.Jeffrey Werbock

***

Tar, Kamancha & Oud 

FREE EVENT

Book tickets at;   www.eventbrite.co.uk (search: Azerbaijani Music)

Or email; azerhouse@gmail.com

Wednesday, 11th.May 2016  – 19.00

 Chelsea Old Town Hall (Small Hall)-King’s Road, London SW3 5EE

 Please bring a British friend