Miami’de Lüks Daire

 

ABD- Miami’de Okyanus Manzaralı Lüks Daire satılık.

Miami’de 5 odalı Okyanus manzaralı Lüks bir apartman dairesi. Ünlü Fort Lauderdale  plajı ve Las Olas Bulvarı Alışveriş Merkezine çok yakın daire , yüzme havuzlu lüks bir site içinde. Fiyat; 190 000 pounds  

Londra’da contact ; 07538221717    Miami Las OLas Bulvard- Florida

 

bu resimler arasındaki farkı bulun

 

            Helikopter

Bu günlerin geleceği belliydi. Suriye’de kanlı vekalet savaşının baş sorumlularından birisiniz. Onbinlerce  Suriye vatandaşı sizin sınırlardan geçirdiğiniz silahlarla, Dünya’nın her tarafından toplayıp getirdiğiniz, devlet misafirhanelerinde besleyip,hastanelerinde bakımını yaptığınız cihadçı çeteler tarafından öldürülmüş, yağmalanan mallar, petrol, sizin elinizle pazarlanmış vs. vs.  Bunun bir faturası olmayacakmı ? Düşürülen Helikopterimiz, şehit olan genç asker ve subaylarımız o faturayı ödüyorlar elbette. Siz ve aileniz öyle görünmüyorsunuz.

        Igla 9K 38

PKK nın Hakkari Çukurca’da Helikopterimize ateş açarak düşürdüğü  SAM MANPAD sınıfından omuzdan atılan anti uçaksavar silahı Rus malı IGLA 9K38 olarak bilinen roketatar. PKK örgütü, yaptığı işi bir silah fuarında reklam filmi olarak kullanılabilecek kadar,net bir biçimde belgelemiş.Gerçekte, askeri ve sivil istihbarat örgütlerimizin farkına varamadığı ancak İstanbul’da binlerce insanın gözlerinin önünde cereyan eden bir olay helikopterimizin düşüleceğinin iki ay önceden ilan edilişi idi. İşin kötüsü Rusya’nın Afganistan savaşından çok iyi tanıdığı ve savaşların kaderini değiştiren bu silah, Boğazdan geçen Rus gemişinin güvertesinden bir asker tarafından teşhir edilmişti.  Bu silahlar geçtiğimiz aylarda PYD’ye Kuzey Suriye’de Rus hava kuvvetleri tarafından teslim edildi.

Rus akeri istihbarat yayın organları Nisan 2016 da Halep çevresinde çoğunluğu Türkiye tarafından gönderilen silahlı guruplarla çatışma halindeki PYD-PKK çetelerine içinde SAM-MANPADD silahlarının da bulunduğu bir teslimat yapıldığını bildirdiler. Suriye yayın organlarının da doğruladığı bu haberden sonra yapılacak tek bir şey kalıyordu; Oturup bir helikopterimizin PKK tarafından düşürülmesini beklemek. Türkiye’nin Hükümeti, Devletin İstihbarat örgütü, Polisi, Silahlı Kuvvetleri, Genel Kurmayı birlikte Türk Helikopterinin düşüş görüntülerini beklemekten başka hiç bir iş yapmadılar.

    Rusya’nın sorumluluğu

Helikopterimizi düşüren silahın PKK nın eline geçeceği bir ihtimalden ibaret  değildi. Zira Nisan ayı içinde yapılan teslimat Urfa’nın karşısına düşen Suriye toprağında Rus ve Suriye’li yetkililer tarafından doğrudan doğruya PKK ya yapılmıştı. Rus uzmanlar, uçağı ve helikopteri olmayan IŞID,El Kaide,El Nusra gibi cihad çetelerini değil, doğrudan doğruya Türk Hava kuvvetleri ve Helikopter kullanan Kara birliklerini hedef alıyordu. Hedef Rusya’nın baş düşmanı olması gereken  ABD,İngiltere,Fransa gibi ülkelerin hava kuvvetleri de değildi. Zira PYD-PKK nin en büyük destekçilerinin bu ülkeler ve hatta Suriye’de bir PYD ve Kürt bölgesinin mevcudiyetinin tek nedeninin, ABD nin yaptığı hava hücumları olduğunu bilmeyen yok.

Şimdi, cesaretiniz varsa yapılacak olanlar açık olarak ortada görünüyor. Rusya’ya PKK ya  kaç adet IGLA 9K 38 uçaksavar silahı verdiğini sorun. Ne kadar TNT  tahrip kalıbı ve alminyum tozu, amonyum sülfat verdiklerini sorun.  Düşürdüğünüz Rus uçağından dolayı bü ülkeden özür dileyin. Ancak, Rusya’ya ülkemizde kanlı bir iç savaş hazırlayan,sivillere karşı  canlı bomba kullanan, ABD ile ittifak yapmaktan çekinmeyen bir terör örgütüne destek olduklarını hatırlatın. Artık Rusya’nın da eli teröre ve kana bulaşmıştır.

Mahir Tan     LondraPosta-Londra

 

Türker Ertürk; Helikopterimiz düşürüldü, halka yalan söylendi.

TÜRKİYE YANIYOR, İKTİDAR SEFAHAT ALEMİNDE

Hakkari Çukurca’da düşürülen helikopterimizin; PKK tarafından omuzdan atılan füzeyle düşürüldüğünün videoları, sosyal medya dahil her yerde dolaşıyor. Bir de utanmadan yalan söylediler ve gerçeği Türk Halkı’nın gözünden kaçırmaya çalıştılar.

Artık bugün; PKK’nın elinde hava savunma füzeleri vardır. Bunun anlamı; terörle mücadelede çokça kullandığımız hava harekatı da zorlaşmaktadır.

Helikopterimiz düşürülüyor, yalan söyleniyor, halkın doğruları görmesini engellemek için yayın yasakları konuyor, tertemiz alnından vurularak toprağa düşen şehitlerimizin ardı arkası kesilmiyor, ekonomimiz yerlerde sürünüyor ama sefahat alemlerine ve düğün dernek hazırlıklarına tam gaz devam ediliyor.

Terör ihraç eden, komşularına terörist gönderen bir bakıyor ki; ayni şeyi de komşuları kendisine yapıyor. Bugün, Türkiye’ye düşmanlık yapmayacak tek bir komşumuz kalmadı. Bilin ki; bu durumun tek başına sorumlusu iktidardır.

Ergenekon ve Balyoz tipi operasyonlarla, kökü dışarda ve yaşadığımız toprakların çözümü olmayan açılımlarla, Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine yaptıkları düşmanlıklarla, ulusal kimliğimize geliştirdikleri saldırılarla, teröristlerle mücadele yerine müzakere eden politikalarıyla ve 2002’de kabul edilebilir bir eşiğe indirilmiş terörizmi azdırarak, ülkemizin bugünkü halinden iktidar sorumludur. Bu konuda suçu sabittir.

Türkiye’nin; bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmesinin ve ülkemizi bu hale getirenlerin yargılanabilmesinin olmaz ise olmaz öncelikli ilk şartı, iktidardan kurtulmaktır. Çevrenize bu gerçeği, yılmadan ve usanmadan anlatınız. Birleşebilmemizin, ivedilikli ilk yapılması gerekeni budur.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK 

Ahmet Kılıçaslan Aytar; Yükselen Alman Militarizmi

YÜKSELEN ALMAN MİLİTARİZMİ

Rusya’nın ABD ve NATO ile yeterli deneyim geliştirdiğini ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla ortaklaşabileceği tezi çerçevesinde sürdürülen müzakereler sonuçsuz kalınca;

Strateji Belgesinde eski hasmı Rusya’yı stratejik ortak olarak anan ve Avrupa bölgesinin küresel tehditlere karşı korunmasında  Füze Savunma Sistemine katılımını isteyen NATO’nun “Akıllı Savunma- Smart Defence ” girişimi,İttifakın bu kapsamda füze savunma sistemlerini aşamalı ve uyarlanabilir bir yaklaşımla geliştirmesine yol açmıştır.

*

Bu suretle güc dengesini sarsabilme  niteliğiyle iki dev nükleer gücün rekabeti giderek daha çok ısınmıştır.

ABD müzakereler sürecinde modifiye ettiği yeni Füze Savunma Sistemlerini, şimdilerde Rusya sınırına daha yakın bölgelerde konuşlandırıyor.

Akdeniz’de uçaksavar füze sistemi AEGİS ile donatılmış artan sayıda ABD gemisi endişe uyandırıyor.

Son olarak ABD’nin Romanya’da aktif hale getirdiği füze savunma sistemi “Rusya’nın ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit” olarak tanımlanıyor.

*

Stalinist Çavuşesku rejiminin çöküşünden ve kapitalizmin restorasyonundan beri Romanya’yı, Stalinistlerin ve serbest piyasa savunucularının tamamının ortak noktası olarak iktidarın kumanda kollarına ve onunla bağlantılı mâli mükafatlara erişim üzerine yaptıkları şiddetli mücadele belirliyor.

*

NATO ve AB üyesi Romanya’nın Devlet Başkanı Klaus Johannis, ülkesindeki mücadeleyi sona erdirmek ve radikal kemer sıkma önlemleri uygulamak için emirleri emperyalist güçlerden alıyor.

Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in “biz dikkatimizi yalnızca Baltık Devletleri’ne ve Polonya’ya yönlendirmiyoruz” ifadesiyle ülkesine verdiği destek sözü istikametinde ilerliyor.

Johannis, Ukrayna’nın istikrarının tüm Avrupa’nın çıkarına olduğuna inanıyor ve Minsk sürecini destekliyor.

Moskova’ya karşı daha sert yaptırımları savunuyor ve Ukrayna’daki kriz için Rusya Devlet Başkanı V.Putin’i suçluyor.

Romanya’da ve tüm Karadeniz bölgesinde daha güçlü bir NATO varlığını talep ediyor.

Moskova’nın Transdinyester’de görevlendirdiği Rus askerlerinin yardımıyla, Batı ile bir uzlaşmayı önlemeye çalışabileceği konusunda uyarıyor.

Ya da Moskova’nın, Moldova’da bir istihbarat savaşı sürdürdüğü iddiasında bulunuyor.

*

Johannis, Rusya’nın Kırım’ı askerileştireceğini ve böylece neredeyse tüm Karadeniz bölgesi üzerindeki kontrolünü genişleteceğini söylüyor.

Zaten Almanya’nın desteği ile NATO’nun da Karadeniz bölgesinde daha güçlü bir müdahaleden yana olduğu biliniyor.

Rusya, Karadeniz donanmasının kapasitesini arttıracakken, ABD işte; Romanya’ya yeni bir füze savunma sistemi kurmuştur…

*

Devlet Başkanı V.Putin, Rusya’nın endişelerini dikkate almadan Romanya’ya füze kalkanı yerleştirildiğini,ülkesinin bu nedenle, ulusal çıkarlarına yönelik bu yeni tehdit karşısında neler yapabileceğini düşünmek zorunda bırakıldığını söylüyor.

*

Diğer taraftan Romanya’nın arkasındaki gücü Almanya, 2008’de ABD’de başlayan ve Euro bölgesine atlayan ekonomik krizde, Avrupa’nın liderliğini başarıyla yaparken Fransa’yı ikinci plana düşürmüştür.

Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansının karıştığı dinleme skandalında da liderliğini ABD karşısında pekiştirmiş ve kendini vazgeçilmez yapmıştır…

*

Avrupa’nın lideri olarak Almanya, V.Putin’in Devlet Başkanı olmasıyla birlikte Rusya’nın Avrupalılaşmasına ilişkin tükenen umutlarını,

1967’de yürürlüğe koyulan Sovyetler Birliği ile doğrudan ilişki kurulması, Varşova Paktı ülkeleri ile ilişkilerin normalleştirilmesine dayanan “Ostpolitik” asını terkederek, yerine jeopolitik çıkarlarının ve ahlaki prensiplerin yönlendirdiği yeni bir siyasete yönelerek karşılıyor.

*

Bu yüzden Almanya,  Rusya’yı Kırım’ı ilhakı ve Doğu Ukrayna’daki uygulamaları nedeniyle  Avrupa Barışı’nı ihlal etmekle suçluyor.

“Avrupa Barışı” için 1939’da Sovyetler Birliği ile imzaladığı, temeli doğu sınırını sağlamlaştırmak üzere Polonya’yı işgal ederek olası bir Sovyet müdahalesini engellemek,

buna mukabil Sovyetler Birliğinin Almanya’nın Çekoslavakya’yı işgali üzerine batı sınırını garanti altına almak istemesine dayanan “Molotov-Ribbentrop Saldırmazlık Anlaşması” çerçevesinde,

Almanya’nın Polonya’ya girmesi ve II.Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Polonya ve Baltık ülkelerine yaşattığı ağır sendromu bir kez daha yaşatmama çabasını gösteriyor.

Rusya’dan hem çekinen,hem düşmanlık besleyen Polonya ve Baltık ülkelerinin çıkarlarını ön plana alıyor.

Bu ülkelerin bölgesinde Romanya, Moldova, Gürcistan, Karadeniz, Kafkasya’da ve Orta Asya’ da Rusya ile rekabet ediyor.

*

Geçen yüzyılın çözülmemiş sorunları yeniden geri dönmüştür.

Alman emperyalizmi ve militarizmi bir kez daha çirkin yüzünü gösteriyor.

Almanya’nın egemenleri dünyanın yeniden paylaşılması ve hammaddeler ile pazarlar arayışı için yenilenen mücadeleden eli boş dönmeyeceklerınden emin olmak istiyor…

*

Askeri kısıtlamanın sonunu ilan eden Federal hükümet, militarizmi sistematik olarak teşvik ediyor.

Bundeswehr ya da Alman Federal ordusu, NATO’nun Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı konuşlanmasında, Ortadoğu’daki savaşlarda ve Afrika’ da ön cephede yer alıyor.

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier “Bugünün durumu Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha tehlikelidir. Eski düzenin yerini halâ bir yenisi almış değil. Nüfuz ve egemenlik uğruna bu mücadele, barışçıl bir ortamda gerçekleşmiyor ama şiddetli biçimde patlıyor” diyor…

*

Alman askeri güçlenmesi,ABD ile sıkı işbirliği içinde uygulanıyor ve bir öç alma duygusu ile sürdürülüyor.

Federal hükümet askeri harcamaları önümüzdeki yıllarda 130 milyar avroya çıkarma planlarını ilan etmiştir.

Ultra-modern kara, hava ve deniz kuvvetleri ile eşit zeminde faaliyet gösterecek ve en son teknoloji ile donatılacak 13.500 kişilik bir “Siber vuruş gücü” oluşturuluyor.

Bundeswehr, Rusya’ya yönelik Batı saldırganlığını güçlendirmek için Litvanya’ya ağır askeri donanım konuşlandırıyor.

Alman emperyalizmi bir kez daha küresel silahlanma yarışının ön safında olmaya çalışıyor.

Üstelik askeri yığınağı ve savaş yönelimini bütün Alman partileri destekliyor.

*

Ne ki,küresel bir felaket doğrultusunda yol alan askeri meydan okumalar,militarizme ve savaşa düşmanlığını defalarca göstermiş olan halkların desteği şöyle dursun bir kamuoyu tartışması görüntüsü bile olmaksızın yapılıyor…

Alman militarizminin yeniden canlanması, yalnızca Rusya ile karşılıklı cepheleşmeyi şiddetlendirmekle kalmıyor.

Aynı zamanda, Avrupalı güçler arasındaki gerilimlerin artmasına da yol açıyor.

Çünkü savaş hazırlıklarına yönelik devasa harcamalar geniş kitlelerin yaşam standartlarına, işlerine ve toplumsal koşullarına yönelik her zamankinden daha sert saldırılar yoluyla karşılanmaya çalışılıyor.

*

İnsanlar dünyayı iki defa uçuruma sürüklemiş ve savaş suçları işlemiş olan şirketlerin ve bankaların III. Dünya Şavaşı çıkarmaya yeltenmelerini protesto ediyor.

Milyonlarca insanın öfkesi ve muhalefeti yeni bir strateji talep etmektedir.

Talebin özgül ağırlığı III.Dünya Savaşını belirliyor…

15.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Yok edilen millet; Filistin

 yok edilen millet; Filistin

15 Mayıs, Filistin topraklarına yerleşmiş iki farklı halk için

tamamen farklı bir anlam taşıyor. Toprakların gerçek ve tarihi sahipleri olan Filistinliler  15 Mayıs’ı ‘Nakba’ (Felaket) günü olarak anıyorlar. Ayni topraklara Osmanlı Devletinin parçalanmasından sonra yerleştirilen ikinci bir millet, Yahudiler (İsrail) ise aynı günü ‘Bağımsızlık’ günü adı altında ulusal bayram olarak kutluyorlar. Nakba günü, 1948 Yılı 15 Mayıs ve izleyen birkaç gün içinde 750 bin Filistinli nin evlerinden,köylerinden silah zoruyla kovuldukları tarih. O tarihlerde henüz Siyonist Milis Kuvvetleri olarak bilinen İsrail Ordusu tarafından yapılan bir operasyon sununda basılan,yakılan ve katledilen 500 köy halkının Filistin dışına sürülmeleri günü Nakba yada felaket günü.

14 Mayıs günü Londra’da PSC (Palestine Solidarity Compaign) Filistin Dayanışma Hareketi tarafından düzenlenen Nakba günü konferansında, konuşan Filistinli tarihçi ve öğretim üyesi Nur Masalha’nın anlatımına göre ; Nakba yani sürgün gününden bu zamana kadar Filistin dışında doğup,ülkesini hiç görmeden ölen bir kuşak var. ‘ Nakba bizim için sadece felaket anlamına gelmekle kalmaz. Dünya’nın neresinde olursanız olun ortak ve gerçek vatanımız olan Filistin anlamına gelir. O bizim ortak adımız,adresimiz, ailemizdir. 70 yıldır devam eden İsrail işgali nedeniyle Nakba gününde fiziksel olarak değil ancak beyinsel olarak bir araya geliriz.Onu düşünürüz’ dedi.

PSC tarafından düzenlenen 14 Mayıs Nakba günü İngiltere’de yaşayan Filistinliler ve Filistinin özgürlük hareketini destekleyen İngilizler tarafından yapılan anma ve konferanslardan sadece bir tanesi oldu. Önümüzdeki hafta içinde hemen hergün yapılacak olan Nakba günü konferanslarında  İngiltere’nin ünlü yazar,politikacı, bilim adamı ve sanatçıları yer alıyorlar.

Londra’daki  NUT (Ulusal Öğretmenler Sendikası) binasında yapılan Nakba günü konferansında konuşan Sendika yöneticisi Philipa Harvey; ‘Filistin’de ırkçı siyonist rejim tarafından eğitim ve eğitim yaşındaki çocuklar üzerinde işlenen savaş suçları bizim her zaman ilgi alanımızda oldu. NUT olarak Filistin’in işgal altındaki Batı Şeria bölgesinde belgesel ve haber filmleri çektirdik. Bunları bütün Dünya’ya göstermeye devam ediyoruz. Filistin halkı vatanlarına ve özgürlüklerine kavuşana kadar onları desteklemeye devam edeceğiz.’ dedi.

Mahir Tan       LondraPosta- Londra

Bülent Esinoğlu; Erdoğan ABDyi Karadeniz’e çağırıyor

Karadeniz de savaş alanına katılacak mı?

Bülent ESİNOĞLU

Suriye’deki savaşın beş yılı tamamlamasına rağmen, stratejistler ve yorumcular, Amerika’nın savaşı neden durdurmadığına dikkat çekiyorlar.

Aslında bölgemizde savaşlar, Amerika’nın Saddam’ı kışkırttığı, Irak/İran savaşı ile başlatmıştı.

Savaşların yakın geçmişini, Körfez Savaşı olarak,1991’den başlatsak bile, Amerika’nın bölgedeki savaş varlığı, en az 18 yıldır sürüyor.

Bölge liderlerinin, Amerika ve NATO’yu bölgeye davetleri ile süren bu savaşların, Amerika’nın savaşma gücü bitene kadar, sürecekmiş gibi görünüyor.

Amerikan imparatorluğu varsa, savaş var demektir.

Bölgemizde ki, Amerikan savaşları, sadece bölge ülkelerinin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmeye yönelik değildir.

Amerika’nın elinde silah olduğu müddetçe ve dolar dünya ekonomisinin can damarlarında dolaştığı sürece, savaşlar bitmez.

Irak’tan her yıl 20 milyar dolar, savaş tazminatı alan Amerika’nın, İran’ı denetim altına almadan, Türkiye’yi bölüp Kürdistan kurmadan, bölgedeki işi bitmiş olmayacaktır.

Tabi ki Suriye savaşı devam edecektir. Teröristlere silah vermese, savaş ertesi gün biter.

Bölge halklarının başına gelenlerin Amerikan seçimleri ile hiçbir ilişkisi yoktur. Amerika’yı yönetenler, Amerikan başkanları değildir. Çokuluslu şirketlerdir.

Dünya dengeleri; çokuluslu şirketlerin kararları ve bu kararlara direnen ulusların, ne kadar direnç göstereceğine bağlıdır.

 

Erdoğan, hemen her konuşmasında, NATO’yu Karadeniz’e davet ediyor. Amerika’yı Karadeniz’e çağırıyor. NATO içinde, İsrail’de artık mevcut olduğuna göre, İsrail de Karadeniz’e gelecektir!

Amerika Karadeniz’e gelirse ne olur?

-Rusya’nın güney güvenliği sıfırlandığından, Türkiye, Rusya’nın tehdit sıralamasında, birinci ülke konumuna yükselir. Rusya Amerika’dan daha çok Türkiye’ye düşman olur.

-Rusya ile Amerika arasında bir savaş çıkmasa bile, Türkiye, Amerika’dan daha çok bir savaş hali yaşayacaktır.

İncirlik Üssünü Amerika’ya tahsis ettikten sonra, bölge ülkelerimizde neler olduğunu az çok gördük. Bölge ülkelerinin tamamı artık düşmanımızdır.

Karadeniz’i de, Amerika hâkimiyetine verirsek, Suriye ve Irak’ta olanlardan da beter olacağı açıktır.

Amerika bizi bölmeye çalışan güçlere açıktan destek verecek, biz de, Asıl düşman Rusya diye Karadeniz’i Amerika’ya teslim edeceğiz.

İlk sorunun Boğazlar ’da çıkacağı bellidir.

Yürütülen dış siyaset; sadece ve sadece bize düşman üretmekte, Amerika’nın bölge ülkelerine tasallutunu kolaylaştırmaktadır.

Bazıları, mevcut iktidar PKK ile mücadele ediyor diye, Amerika’yı antiemperyalist, sınıfına terfi ettiriyorlar.

İncirlik Üssünü ABD’ye sunan, Karadeniz’e Amerika’yı hararetle çağıran bir anlayış nasıl olur  da, antiemperyalist olur, anlamıyorum.

Gericiden antiemperyalist olmaz. Gericiden vatansever de olmaz.

Gericinin ruhu ve varlığı güçlüden yanadır.

14.5.2016, bulentesinoglu@gmail.com

bülent esinoğlu

Bülent Esinoğlu; Batı’nın Federasyon yoluyla Türkiye’den toprak talebi.

Dış tehdit artıkça…

Bülent ESİNOĞLU

İran İslam Devrimi Şah yönetimini yıkmıştı. Ancak iç birliği sağlamak gibi çok önemli bir sorunları vardı. Tam bu sırada, Amerikan kışkırtmasıyla, Saddam İran’a saldırdı.

İran/Irak savaşı sekiz yıl sürdü.

Bu sekiz yıl, dış düşmanla karşı karşıya kalan İran halkı, kendi aralarındaki sorunları bir tarafa bırakıp, düşmana karşı birleşti.

İktidarda hangi düşünce olursa olsun, iktidar sahipleri, dışarıdan yöneltilmiş tehdide karşı, halkı arkasına almak ister.

Avrupa’da ufak çaplı bir terör tehdidi bile, Avrupa’da milliyetçiliğinin yükselmesine neden oldu.

Ülkemiz dolaylı bir saldırı altındadır. Saddam’ı İran’a karşı kullanan Amerika PKK, PYD, YPG ve radikal İslam gibi terör guruplarını Türk devletine kaşı kullanıyor.

Bir toplum bir dış(öteki) tehdit karşısında kalırsa, ortaya çıkan duygu “hınç”tır. Buna hınçtan doğan milliyetçilik/ulusçuluk denebilir. Napolyon’un Almanya seferleri, Alman milliyetçiliğinin temelini oluşturmuştur. Elbette sanayi devrimi de buna katkı yapmıştır.

Türkiye için gerçek manada “öteki” Batıdır. Türk ulusçuluğunun temeli, Batıdan yöneltilmiş tehdittir.

Bizdeki milliyetçilik fikri; Batı ile Doğu ayırımına yaslanır. Kendini Batı Merkezli düşünce sistemine bağlamış olanlar için, milliyetçilik (savunma içgüdüsü) gereksiz bir duygudur. Çünkü Batıdan medeniyet gelir, düşmanlık gelmez.

Burada ifade etmeye çalıştığım; ötekinin tehdidine karşı direnmektir.

Ötekine karşı direnen milliyetçilikte, dilin, dine oranla daha bir merkezi rolü vardır. Emperyalizme karşı ulusal kültürü imdada çağırmak, yönetenlerin güç toplamak için uyguladığı temel siyasettir.

Böyle durumlarda, ulusal egemenlik, kamusal bir fayda üretir.

Gene böyle durumlarda, yok olduğu sanılan milliyetçilik her seferinde geri döner. Aslında geri dönen; savuma içgüdüsüdür.

Demokrasi nerede diye sorulabilir. Demokrasi ve millet birbirine aittir. Kendi kaderini tayin etme ve egemenlik gibi talepler, ulusal bilinci demokrasi projesinin içine sokar.

Burada şunu hatırlatmakta yarar var. Doğudaki milliyetçilik halk tipi milliyetçiliktir. İçinde halkçılığı taşır.

Batı da ise; burjuva merkezli bir milliyetçilik vardır.

Ame

da Batının Türkiye’den federasyon yolu ile toprak talep etmesi(Büyük Kürdistan) Türk ulusunun kendi kimliğinin yeniden ortaya çıkmasına neden(olacaktır) olmaktadır.

Mevcut siyasi iktidarın dinden değil de, milliyetçilikten medet umması bundandır.

Tehditler artıkça milliyetçilik/ulusçuluk artacaktır. Yeter ki ırkçılığa dönüşmesin.

PKK saldırıları artıkça, milliyetçilik yükselecektir.

Batının Türkiye üzerindeki baskıları artıkça; Türkiye yeni müttefikler/ittifaklar bulacaktır.

12.5.2016, bulentesinoglu@gmail.com

 

İsrail,giderayak Obama’dan 40 milyar sızdırıyor

     İsrail Amerikan silah yardımı için beklemede; 

                 Obama ile mi, Yeni Başkan ile mi ?     

İsrail ile ABD arasında var olan 10 yıllık silah ve para desteği anlaşması sona yaklaştı. 2007 yılında İki ülke arasında imzalanan para desteği yılda 3.1 milyar dolar tutarında askeri yardımın ABD silah firmaları tarafından İsrail Ordusuna teslimi biçiminde yürüyordu. 2017 yılında süresi dolacak anlaşma için kasım ayında yapılacak olan ABD Başkanlık seçimi dolayısıyla İsrail daha uygun şartlarda Obama yönetimi ile yeni bir 10 yıllık anlaşma sağlama çabası içinde. İsrail ile ABD Savunma Bakanlığı arasında başlayan pazarlık ve tartışma ortamında İsrail yıllık 4.5 milyar dolar isterken ABD nin 3. 7 milyar dolar vermeyi kabul ettiği belirtiliyor.Taraflar arasındaki önemli tartışma noktalarından biri, İsrail’in verilecek paranın % 28.5 ini İsrail firmalarından alınacak silahlar için kullanmak istemesi. İsrail hükümetinde bir kanadın ‘yeni seçilecek Başkan ile daha iyi şartlarda anlaşma yapılabileceği düşüncesi ile 2017 yılını bekleme politikasını savunurken, daha ağır basan düşünceye göre; Başkan Obama’nın İran ile yapılan nükleer görüşmeleri sırasında İsrail’in sessizliğini sağlamak için çok uygun şartlar vermeyi kabul ettiği,bu nedenle 2016 yılında Obama yönetimi ile anlaşmanın İsrail için avantajlı olduğu ileri sürülüyor.

      ‘Zaten 30 değil,40 milyar verdik’   

İsrail ile ABD arasında halen yürürlükte olan 10 Yıllık savunma desteği anlaşması doğrudan ABD Milli Savunma Bakanlığı-Pentagon bütçesinden karşılanıyor. ABD nin bu kaynaktan yaptığı savunma yardımlarının % 55 ini kapsayan İsrail yardımı, her yıl Kongre onayı gerektirmeksizin 10 yıl için uygulanıyor. ABD nin yarı resmi savunma yayın organı ‘Defense News’ de bildirildiğine göre 2017 yılında sürecek olan anlaşmayı yenileme teklifi Obama yönetiminden geldi. ‘Defense News’ ile konuşan bir İsrail Bakanı, gazeteye ‘Obama yönetiminin yeni anlaşma teklifinin ilk üç yıl için 3.8 milyar dolar olacağını daha sonraki yıllarda arttırılacağını’ içerdiğini söyledi.

ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri de ;devam eden anlaşmadaki 3.1 milyar doların zaten ‘ekstra para ve malzeme yardımları’ ve ‘özel operasyonlar’ için yapılan ödemelerle aşıldığını ve toplam olarak 10 yılda 40 milyar doları bulduğunu belirttiler. İsrail’in toplam savunma bütçesinin % 25 ini karşılayan ABD yardımı nın Obama iktidarı dönemi sona ermeden arttırılarak süreceği, ancak ABD nin İsrail tarafından teklif edilen paranın % 28.5 inin İsrail firmalarından silah alımı için kullanılmasını kabul etmeyeceği belirtiliyor. İsrail, yardım parasından ayrılacak bir bölümün İsrail malı İHA ve füze üreten kuruluşlardan silah alımında kullanmak istiyor.

Mahir Tan      LondraPosta-Londra  

 

 

 

 

 

 

Türker Ertürk; Türkiye’nin Felaket süreci

FELAKET SÜRECİ
“Artık İktidar, başlı başına ülkemiz için en büyük güvenlik sorunu olmuştur” demiştim. Her geçen gün, bunun ne kadar doğru bir değerlendirme olduğunu sanıyorum görüyorsunuzdur.

Bu topraklarda yaşayan herkes bilmelidir ki; bugün bizi yöneten gayri-milli ve Cumhuriyetimizin kurucu ideolojisine düşman zihniyet gönderilmeden, halen yaşadığımız felaket süreci durdurulmaz!

Bu iktidara katlanıyor olmak; ülkemizin bölünmesine, parçalanmasına, koşar adım iç savaş sürecine sürüklenmesine ve her gün toprağa şehit olarak düşen gencecik fidanlarımıza bigâne kalmak demektir.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK