Bülent Esinoğlu;’Psikolojik savaş ve Emperyal Kapitalizmin işleyişi aynıdır.’

 

Savaşlar hep bir öykü ile başlar!

Bülent ESİNOĞLU

Psikolojik savaşlar ve operasyonları hayatımıza nasıl girdi?

Anlatı şöyledir; Psikolojik savaşlar, savaş tarihi kadar eskidir.

Belki öyledir.

Ama psikolojik savaşların bu kadar yoğun yaşandığı bir çağ tarihte herhalde yoktur.

Neredeyse çağımız örtülü savaşlar çağı oldu.

Psikolojik savaşların, vahşi liberalizmin gelişmesine paralel bir gelişme izlediği kesindir. Kürenin iktisadi olarak ele geçirilmesine paralel olarak, psikolojik savaşlar da çoğaldı ve gelişmesini yükseltti.

Hatta şunu ifade edebilirim; Kapitalizmin yöntemleriyle psikolojik savaşın yöntemleri aynıdır. Kapitalizm de, psikolojik savaş da bilim değildir. Bir dogmadır. Dayatmadırlar.

Amerikan psikolojik harp dairesi, psikolojik harbin kurallarını tanımlarken, şöyle diyor; Psikolojik savaşın kuralları; aldatma, dolandırma, yönlendirme ve manipülasyonlardan ibarettir.

“Propaganda, görünmeyen yöneticidir” diye de ilave ediyor.

Kapitalizmin esasında da, soyguna soylu söylemler (öyküler) üretmek vardır. Liberalizmin ekonomi kitaplarında yazanlar başkadır. Hayatta uygulanan başkadır.

Psikolojik savaş aldatmak için vardır. Liberalizm de, aldatarak soymak için vardır.

Kapitalizmin kurallarının başında da, tıpkı psikolojik savaşta olduğu gibi aldatma, yönlendirme, manipülasyon vardır. Psikolojik savaşın kapitalizmdeki adı rasyonalitedir.

Kapitalizmin kendisi; bir anlamda, zenginin yoksula karşı verdiği bir psikolojik savaştır.

Her psikolojik savaş, başlangıçta mutlaka bir öykü ile başlar.

Bu öykü; düşmanın duygularına, motivasyonuna, nesnel akıl yürütme yetilerine hitap eder.

Psikolojik savaşta, kapitalizmde olduğu gibi ahlak söz konusu değildir. Kapitalizmde rasyonalite ile ahlak yer değiştirmiştir. Bu sebepten, psikolojik savaşın başlangıcında dolaşıma sokulan öykününmutlak yalan olması zorunluluğu vardır.

Vietnam Tonkin Körfezi Öyküsü, yani aldatmacası 3.8 milyon insanın ölümüne sebep oldu.

Irak’ta Kitle İmha Silahları var Öyküsü 1,5 milyon insanın ölümüne neden oldu.

Afganistan, Yemen, Suriye, Yugoslavya, Libya, Sahra altı Afrika gibi yerlerde ne kadar insanın öldüğü şimdilik belirsizdir. Ama bunların hepsinin, 9/11 Eylül öyküsü ile başladığı bellidir.

Öykü psikolojik savaşların ilk basamağıdır. Günümüzde Amerika’nın Güney Amerika sürdürdüğükontra-darbeler gibi…

Brezilya Cumhurbaşkanını alaşağı etmek için Yolsuzluk Öyküsü gibi…

Sosyal medya, yumuşak güçler, sivil toplum kuruluşları, psikolojik savaşın öykü anlatıcılarıdır.

Sahte bilgilendirme, sahte enformasyon tıpkı kitle imha silahı gibidir.

Öykünün içinde; insan hakları, demokrasi hiç eksik olur mu?

Uluslararası öykü anlatıcıları ise; Af Örgütü, İnsan Hakları Gözlem Örgütü, Beyaz Baret CIA’nın yan kuruluşlarıdır.

Psikolojik savaşın işleyişi ile, emperyal kapitalizmin işleyişi bire bir aynıdır. İkisinin de temelinde aldatma kurgusu vardır.

19.6.2016, bulentesinoglu@gmail.com

Türker Ertürk; Hırsınızı enerjiye dönüştürün bugün.

YAŞIYORSAK, HER ZAMAN UMUT VARDIR

Bugün; 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Emperyalizme ve Ortaçağ karanlığına karşı, Atatürk önderliğinde başlatılan mücadelenin 97. yıldönümü.

“Bu şartlarda bayram kutlanır mı?” asla demeyin. Evet, ülkemiz bugün işgal altındadır. Bunun bilincindeyiz ama bilmeliyiz ki; işgal altında da, esir olunsa da bayramlar anımsanır ve gücünüzün yettiği ölçülerde kutlanır. Hırsınızı içinize gömün ve müteakip mücadele için enerji haline getirin. Aklınızı, inançlarınızı, düşüncelerinizi ve değerlerinizi kimse ipotek altına alamaz.

Dünya tarihine, uzun zaman diliminde bir bakın; gericilik ve yobazlık hiç bir zaman kazanamadı ve kazanamaz. “Bizimkiler” de kazanamayacak. Ayrıca, insanlık suçu işlediler ve terörizme yardım ve yataklık yaptılar. Sonları hüsrandır, acılıdır ve felaket olacaktır. Bu konuda endişe etmeyin, sabrın ve mücadelenin sonu başarı ve aydınlık olacaktır. Ülkemizin üzerine tekrar doğacak güneşin ilk ışıklarını, ufukta görmekteyim.

Yapmanız gereken; çevrenizi bıkmadan, usanmadan ve sinirlenmeden aydınlatmak ve tam olarak sizin gibi düşünmüyor diye, ileride beraber olabileceğiniz insanlara saldırmamaktır. O an, yaklaşmaktadır!

Kimin ve hangi kurumun ne yapıp yapmadığını tartışarak ve kritik ederek geçirmeyin zamanınızı. “Ben ne yapıyorum, taşın altına elimi ne kadar sokuyorum”, ona odaklanın.

İnsanlar; geçmişte hata yapmış olabilir ve yanlış cephelerde mevzilenmiş de olabilir. Eğer bu gidişe dur diyor veya demeye çalışıyorlarsa, onlara asla vurmayın ve geçmişte yaptıkları için eleştirmeyin. Onursuz bir yaşam sürmüş olanların bile, yaşamlarının sonu yaklaşırken kahramanlar gibi ölmek ve şerefli bir son peşinde koşmak hakları vardır.

Aydınlanma Devrimlerinin egemen olduğu, çağdaş ve müreffeh bir Türkiye için herkese ihtiyacımız var. Din tacirlerini, din üzerinden siyaset yapanları değil ama dindarlarımızı da kucaklamalıyız.

Bu duygularla; 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlar, saygı ve sevgilerimi sunarım.

TÜRKER ERTÜRK 

Türker Ertürk; ‘yeniden paylaşım’dan ne İslam kazanır,ne Türkiye

SYKES-PICOT’DAN RALPH PETERS’A

Dün (16 Mayıs 2016); İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı Devleti‘nin Ortadoğu‘daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli anlaşma olan Sykes-Picot‘nun yüzüncü yıldönümüydü.

Zaten, anlaşmanın yapıldığı tarihlerde I. Dünya Savaşı sürüyordu. Bu savaşın diğer bir adı da bildiğiniz gibi; I. Paylaşım Savaşıydı.

Almanya; endüstri devrimini yapmıştı, sanayisi güçlenmiş ve zenginleşmişti. Ama yeterince sömürgesi yoktu. Çünkü birliğini geç (1871) kurmuştu. Dünyanın sömürgeleştirilmesi konusunda ise; başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, epey mesafe alınmıştı.

Almanya, bu nedenle bugünün Büyük Ortadoğu Projesi gibi bir proje geliştirdi. Bu proje, Viyana‘dan Hindistan‘a kadardı. Osmanlı bir şekilde sömürge yapılacak, İngilizlerin elindeki Mısır ve Hindistan ele geçirilecekti. Bağdat Demiryolu ve Osmanlı’ya yardım, bu nedenle yapıldı.

İslam Aleminin Korucusuyum

İşte bu proje nedeniyle; Alman İmparatoru II. Wilhelm, tahta çıktıktan bir yıl sonra (1889) İstanbul’a geldi ve II. Abdülhamit’i ziyaret etti. Wilhelm 1898’de İstanbul’a yine geldi, arkasından Kudüs’e gitti; “İslam Alemi’nin ve Halife’nin koruyucusuyum” mesajını vermeye çalıştı.

  1. Paylaşım Savaşında (1914-1918); bir tarafta İngiltere, Fransa ve Rusya, diğer tarafta Almanya vardı. Osmanlı, Almanya‘nın yanında savaşa katıldı. Çünkü Almanya; Viyana’dan Hindistan’a kadar geliştirdiği proje için, Osmanlı‘ya ve Padişah dahil yöneticilerine çok yatırım yapmıştı. Ayrıca İngiltere ve Fransa, aralarına Osmanlı‘yı almak istemiyorlardı. Çünkü, onu paylaşmak istiyorlardı.

Sykes-Picot; Osmanlı‘yı paylaşmak için yapılan gizli anlaşmalardan sadece biri ve en popüler olanıydı. Savaş öncesinde ve sırasında, daha başka gizli anlaşmalar da yapıldı.

Savaş sırasında Ruslar;1917 Ekim Devrimi’nin ardından savaştan çekildiler ve gizli anlaşmaları açıkladılar. Dünya ve biz, Sykes-Picot‘yu ilk defa bu vesile ile duyduk.

Köprülerin Altından Çok Sular Geçti

Savaştan sonra savaşın galipleri, Osmanlı Coğrafyasını bölüştüler. Yalnız; bugünkü Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk önderliğinde yapılan Kurtuluş Savaşı sayesinde, bu bölüşümün dışında kaldı.

100 yıl önce Ortadoğu sınırları, o günün galipleri ve emperyal güçleri tarafından çizildi. Ama köprülerin altından çok sular geçti. Artık tek kutuplu dünya düzeni var. ABD; İngiltere ve Fransa tarafından çizilen haritayı beğenmiyor. Yeni bir harita çizmek, yeni bir statüko belirlemek istiyor. Büyük Ortadoğu Projesi, bunun adı. Bölgemizde ve ülkemizde yaşadığımız istikrarsızlık, terörizm ve vekâlet savaşları, yeni sınırlar çizmek istiyor olmanın getirdiği sancılardır.

Geçtiğimiz günlerde, New York Times‘ın internet sayfasında Nick Danforth‘un; “Farklı Sınırlar Ortadoğu’yu Kurtarabilir miydi?” başlıklı makalesi yayımlandı. Makalede açık olarak, yeni bir harita ihtiyacı ifade ediliyor.

ABD‘nin, Ortadoğu‘da yeni bir siyasal harita çizme isteği yeni bir şey değil ki! 10 sene önce de Amerikalı Yarbay Ralph Peters’ın Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde (Armed Forces Journal) yayınladığı, bölgemizi ve ülkemizi Büyük Orta Doğu Projesi’ne yönelik olarak balkanizasyona tabi tutan, bölen ve parçalayan harita, bu iradenin sonucuydu.

Dün İngiltere ve Fransa, Bugün Amerika

Dün Sykes ve Picot’ya harita yaptıran güç, İngiltere ve Fransa’ydı. Bugün Peters’a harita yaptıran ve Nick Danforth‘a bu ihtiyacı yazdıran güç, ABD’dir.

Bugün ülkemizde ve bölgemizde yaşadıklarımız; Peters’ın haritasını üç aşağı beş yukarı olarak gerçekleştirebilmek için yapılan operasyonların sonucudur.

Ne yazık ki; bugün yaşadıklarımızın ne olup ne olmadığının ayırdında olmayanlar, zır cahil olanlar, gaflet, delalet ve hıyanet içinde olanlar var! Ülkemizin iktidarını elinde bulunduranlar; “Bugün Ortadoğu’da olanlar; Sykes-Picot düzeninin yıkılışı, Osmanlı ruhunun yükselişi ve İslam Ümmetinin 21.Yüzyıl’daki dirilişidir.” diyor. Bu sözler; kelimenin tam anlamıyla su katılmamış cehaletin, akıldan yoksun olmanın ve tarihsel derinliğe sahip olmamanın somut bir ifadesidir.

Türkiye Dönüm Noktasında

 Kesinlikle bilinmelidir ki; Ortadoğu‘da yeni bir siyasi harita çizilmesinde ve yeni bir statüko belirlenmesinde, Türkiye‘ye ve İslam‘a avantaj sağlayabilecek bir getiri söz konusu değildir. Bu değişikliğin sonucunda, hem İslam hem de Türkiye kaybeder.

Tarihte; her bir zaman dilimi, bir dönüm noktasıdır. Geçmiş belirlendiği için, tarih de tek bir yol olarak gelir. Gelecek ise, sonsuz sayıda seçenek sunar toplumlara. Bu yolların bazıları iyi, bazıları kötüdür ve felaketler içerir.

İşte Türkiye, tam olarak böyle bir dönüm noktasında. Sorun ise; farkındalığı olan siyasetçiler tarafından yönetilip, yönetilmediğimizdir.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK

19 Mayıs; Karanlığın en yoğun,kurtuluşun en yakın olduğu tarih

BASIN AÇIKLAMASI

19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA VE GENÇLİK VE SPOR BAYRAMININ 97. YILINDA

19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ilk adımı, özgürlük ve tam bağımsızlık için direnişimizin başlangıcıdır.  19 Mayıs 1919’da yakılan özgürlük ve bağımsızlık meşalesi tüm Anadoluyu saracak, Batılı emperyalist güçlerin Türkleri tarih sayfasından sildiklerini düşündükleri anda Osmanlı İmparatorluğu’nun  yıkıntıları arasından bir güneş gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğacaktır.  Türkiye Cumhuriyeti 20.yy başında ulus olma savaşı veren Otadoğu’dan Balkanlara, Uzakdoğu’dan Amerikaya, Kuzey Afrika’dan Kafkaslara kadar tüm dünya ezilmiş halklarına örnek olmuş, onların Kurtuluş Savaşlarında da Mustafa Kemal lider, direnişimiz meşale olmuştur.

Nutuk, 19 Mayıs 1919’da genel durum ve görünümün değerlendirilmesi ile başlar.  Bütün umutların tükendiği bir tarihtir 19 Mayıs 1919.  Çanakkale savaşında Türk halkının ve mehmetçiğin vatan sevgisi ve kahramanlığını gören Mustafa Kemal Samsun’a çıkarak darmadağın durumdaki Türk örgütlerini birleştirmeyi başarmıştır. Gerisi hepimizin bildiği mucizenin gerçekleşmesi, çağdaş, laik, onurlu, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve ardından yaşatılması, pekiştirilmesi için yapılan aydınlanma devrimleri.

 19 Mayıs 2016’da genel durum ve görünüme gelince; Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihten beri en karanlık, en tehlikeli günlerini yaşıyor. Ülke bir yandan, adım adım şeriatçı,tek adam ve  tek parti faşizmine doğru yol almakta diğer yandan da bir iç savaşa doğru sürüklenmektedir. 100 yıl önceki planlarını ertelemek zorunda kalan emperyalist güçler, bügüne kadar bölmeyi başaramadıkları Türk halkını bu sefer , Türk Kürt, laik, antilaik, dindar, dinsiz olarak bölmeye çalışmaktadırlar ve maalesef  amaçlarına ulaşmaya çok yaklaşmış görünüyorlar. Ülke bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmiş, ABD’nin ve onun silahlı gücü gibi hareket eden Nato’nun  güdümünde komşu ülkelerin iç işlerine karışarak komşudaki yangını ülkemize taşımış, teröristlerin cirit attığı bir ülke olmuştur. Bu yüzden dir ki  Türkiye Cumhuriyeti dünyada saygınlığını kaybettiği bir ülke konumuna düşmüştür. Bölücü ve şeriatçi  terör örgütleri tarafından hergün askerimiz, polisimiz ve masum vatandaşlarımız hayatlarını kaybetmektedir. Türk kimliğinin, laikliğin sorgulanmakta olduğu, başkanlık sisteminin getirilmesi için TBMM’nin çalıştırılmadığı ve  bölücü yeni anayasa yapılmasının dayatıldığı bu ortamda  halk aç, şaşkın, bıkkın, yüzde 90’ı ya AKP yanlısı ve Fethullahçı şirketlerin elinde ya da iktidar tarafından yapılan baskılarla sindirilmiş olan medya tarafından taraflı haberler, pembe diziler ve hayaller ile uyutulmaya çalışılmaktadır.

Bütün bu olumsuz şartlara rağmen bizler karanlığın en yoğun olduğu zamanın aydınlığa da en yakın zaman olduğunu biliyoruz.  Türk halkı ve bilhassa Türk gençliği medyanın tüm karartmasına rağmen gerçeğin farkındadır. Meydanlar, salonlar Cumhuriyet’in kazanımlarını korumaya and içmiş her yaştan genç ile dolup taşıyor.  Ülke ve Atatürk sevdalısı pırıl, pırıl bir üniversite gençliği Gezi ruhuyla  üzerine ölü toprağı serilmiş gibi görünen halkı uyandırmıştır. Türk halkı bir defa uyanmaya görsün, önünde kimse duramaz.

Bağımsızlığa inancın, onurun, çağdaşlığın, aydınlanmanın kısacası Kurtuluş Savaşımızın başlangıç noktası olan ve  Ata’mızın benim doğum günüm dediği,  Türk Gençliğine armağan ettiği 19 Mayıs’ın 97nci yılında varolan olumsuz koşullarda  dahi biz inanıyoruz ki, Türk Gençliği görevini yapacak, Türkiye Cumhuriyeti asla geriye gitmeyecek, tarikat şeyhlerinin ve emperyalist güçlerin düşleri gerçekleşmeyecek, aydınlanma yoluna, çağdaş, laik, onurlu çizgisine geri dönecektir. 

Her yaşta Türk gencinin 19 Mayıs’ı kutlu olsun.

Jale Özer

İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu ve

Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı

 

 

Bizde de bir Tony Blair var..

Blair’in tüm marifetleri…

Bizde de Tony Blair var

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair hakkında İngiltere’de 2009 açılan Bağımsız Soruşturma Komisyonu (Chilcot Komisyonu) 7 yıl süren araştırmalarının sonucunu 6 Haziran günü açıklayacak.İngiltere’nin 2003 Yılında Başbakanı Tony Blair, ABD Başkanı George Bush ile birlikte Irak’a savaş açmak ve işgal etmek planı ile ‘uluslararası bir komplo’ hazırlamak ve Parlamento’ya yalan ve sahte belgeler sunmak ile suçlanıyor. 2. Dünya Savaşından sonra Dünya’nın en kanlı ve ve en ağır sonuçlar doğuran savaşı olan 2003 Irak savaşına İngiltere’nin katılımının Başbakan Tony Blair’in Parlamento’ya sahte ve düzmece istihbarat raporları sunarak özellikle savaş karşıtı olan İşçi Partisi milletvekillerini yanlış yönlendirmesi sonucu sağlandığı ve Orta-doğu’nun bugün içinde bulunduğu kaos ortamının bu savaş sonucu ortaya çıktığı ileri sürülüyor.

Blair’den Türkiye’yi Afganistan’a göndermek için ‘Finansal destek’

6 Haziran günü açıklanması beklenen, ancak Muhafazakar Hükümetin AB referandumundan sonraya ertelemeye çalıştığı Chilcot Komisyon raporunun Tony Blair’in Parlamento’ya doğru olmayan raporlar verdiği ve bunun önceden planlandığı konusunda önemli bulgulara yer vereceği ileri sürüldü. Bu bulgulardan en önemlisi 2002 yılında,Tony Blair belgelerinin tarihinden tam bir yıl önce yapılan ‘Crawford Ranch’ toplantısından sızan gizli belge oldu. Dönemin ABD Genel Kurmay Başkanı Colin Powell’in imzasını taşıyan raporda Tony Blair’in Irak’a karşı askeri operasyon yapılırsa İngiltere’nin asker vereceğini,Afganistan’a daha fazla asker göndereceğini ve Türkiye’nin Afganistan’daki ISAF komutanlığını kabul etmesi için askeri ve parasal destek yaptığını açıklıyor.

İskoçya Uluslararası Mahkeme istiyor.

İngiltere Kamuoyu önünde ‘savaş suçlusu’ olduğu yönünde çok kuvvetli bir kanaat bulunan Tony Blair, İskoçya Başbakanı Alex Salmond tarafından da suçlanıyor. Salmond, Chilcot komisyonu raporunun bulgularına göre , Tony Blair’in Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasını istedi. Bazı Muhafazakar Milletvekilleri yanında İşçi Partisi’nin büyük bölümü Chilcot komisyon raporunun Tony Blair’i suçlaması halinde Uluslararası bir Mahkemenin yetkili olacağınına inanıyor.

Ya Suriye savaşının kışkırtıcıları

Irak Savaşı ile başlayan Orta-doğu kaos ve cinayetler, 2011 yılından sonra Suriye ile devam etti. Irak savaşı  ile Suriye’de ABD-İngiltere-Türkiye-Suudi Arabistan desteğiyle başlatılan ve sürdürülen Suriye Savaşı yaklaşık aynı sonuçları doğurdu. Avrupa’ya akan milyonlarca göçmen Avrupa Halklarının bu savaşların sonuçlarını daha net olarak görmelerini sağladı. Irak savaşının baş sorumlusu Tony Blair, önümüzdeki günlerde resmi suçlama altında Uluslararası Mahkemede yargılanabilir. İngiltere ve Avrupa’nın savaş karşıtı halkları yakın bir tarihte Suriye savaşının sorumlularınıda yargı önünde görmek isteyeceklerdir.
Sıra’nın Türkiye’deki Tony Blair’e geleceğini tahmin etmek zor bir iş değil…

Mahir Tan LondraPosta-Londra

Ahmet Kılıçaslan Aytar; Varlığa ya da yokluğa doğru

VARLIĞA YA DA YOKLUĞA DOĞRU

ABD; başkanlık seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde pervasız ve yıkıcı bir savaş politikası yürüten Obama yönetimi ile Pentagon arasında bölünmüştür.

Beyaz Saray, Washington’ın  egemenliğine meydan okuma kapasitesine sahip herhangi bir gücün ortaya çıkmamasını garanti altına almak amacıyla, rakiplerini bölgenin enerji kaynaklarından mahrum bırakmada ve mevcut devletleri parçalamakta uzmandır.

*

Pentagon ise yönetimin ABD güçlerinin savaşa dahil olmadığı ve katıldıkları çoklu çatışmalarda sadece danışman olarak bulundukları iddiasından giderek daha çok rahatsız oluyor.

Askerin müdahale mantığıyla Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, jeopolitik bir eksen olarak kabul edilen Ukrayna ve ötesinde sürekli tırmanma talep ediyor.

*

Batı ve Rusya arasındaki restleşme varoluşsal bir aşamadadır,taraflar şiddetli bir siyasal ve ideolojik savaş başlatmıştır.

Bu savaşın temelini, Batı’nın; Rusya’nın tarihsel birikimleriyle Sovyetler Birliği’nin çökmesinden bu yana bölgesel dinamiklerin de değişmesi paralelinde oluşan karşılıklı tehdit algıları oluşturuyor…

*

Modern Rusya’nın hikâyesi, 876’da Prens Oleg’in “Kiev Rus şehirlerinin anası olacaktır” iddiasıyla Kiev’i devletin başkenti yapmasıyla başlıyor.

Birincisi, 862-1598’de  Prens Rurik’ten – Çar Fyodor’a Rurik Hanedanı,

İkincisi, 1913-1917 ‘de Çar Mihail’den- Çar II.Nikola’ya Romanov Hanedanı’ndan bugünlere;

Hristiyanlık, sayısız işgaller, savaşlar, feodal ekonomiden kölecilik yaşanmadan sınıf mücadelerine geçiş, dünya savaşları, hukuk sistemi derken özgün bir kültür üzerinden Rusya tarihi oluşuyor.

Modern Rusya’nın Kiev’de doğması, Ukrayna krizinin asıl nedeni sayılıyor…

*

Nasıl? Krizin anlaşılması için 1919’da V.Lenin’in,”Silahlı kuvvetler de dahil tüm araçlarla uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve devletinin tamamen yok oluşu için bir geçiş aşaması olarak Uluslararası Sovyet Cumhuriyetini yaratmak için mücadele etme” amacı güden Komünist Enternasyonel’i kurmasından başlamalıdır.

1943’te J.Stalin, Komünist Enternasyonel örgütünü lağvederken müttefikleri; amacın Komünist devrimi değil Nazi Almanya’sının yenilmesi olduğuna inandırmak istiyordu.

V.Putin ise Batı’nın demokrasiyi yayma politikasına son vereceği umudundaydı ama Batı’nın dünya devrimini destekleyen Komünist Enternasyonel gibi demokrasiyi yayan bir “Demokrasi Enternasyonali” yoktu!

*

Neden, Avrupa Rusya’nın Soğuk Savaş sonrasında kurulan düzeni engellememesinden hoşnuttu da Avrupa modelini benimseyenin Rusya değil, Sovyetler Birliği olduğunu unutmuştu?

Neden, Avrupalılar renkli devrimlerin ve küresel mali krizin Rusya üzerindeki psikolojik etkisini anlamıyordu?

Neden, Rus seçkinlerin bir kısmı Rusya’nın küresel sahneye geri dönmesini istiyor, merkantilizmi  mesihçilikle birleştiriyordu?

Neden, Avrupalılar ekonomi, teknolojik gelişme ya da askeri harcama kalemlerinde kendilerini Rusya’dan üstün görürken “Zayıfın İsyan” olgusunu görmüyordu?

…derken…

*

Rusya’nın periferisinde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan güç boşluğunda Rusya sınırları boyunca birkaç istikrarsız bölge doğdu.

Putin, bu istikrarsızlığı dış güçlerin Rus devletini zayıflatma girişimlerine bağladı ve bu düşünceden bir tehdit algısını şekillendirdiği bu günlere gelindi…

*

Üstelik, Batı ve Rusya arasında gayri resmi diplomasi ile birbirleri hakkında sahip oldukları olumsuz mitleri iyileştirmek için yapılan ve bir dizi görüşme sonucunda,

NATO’nun gelecek stratejisinin omurgasını oluşturan Füze Savunma Sisteminin oluşturulmasıyla ilgili “tek tetik” olmanın umudu kalmamıştı…

*

Üstelik, Rusya Avrupa Birliği’ne alternatif gördüğü Avrasya Birliği’ne girmeye ikna edemediği ülkeleri tarafsızlaştırmak suretiyle tehditleri bertaraf ediyordu.

Bu politikasi güvenliğini kesinlikle garantilemiyor, gerçek ve algılanmış tehditler karşısında daha ne kadar işe yarayacağı da bilinmiyordu…

*

Sonuçta Rusya’da, ABD emperyalizminin eski Varşova Paktı ülkelerini ve eski Sovyet cumhuriyetlerini içine alarak genişlemesi karşısında kollektif güvenlik sözlerinin Avro-Atlantik topluluğun Rus çıkarları pahasına yayılmasının kılıfı olduğu düşünülmeye başlandı.

V.Putin, Rusya’yı bir zaman önce oyunun kurallarını ABD’nin belirlediği ama bugün transatlantik ittifakın bir efsaneden ibaret olduğu,

NATO’nun sanıldığı kadar güçlü olmadığı ve Batı’nın inişe geçtiğine ilişkin inancında pekiştirdi.

Şimdi Rusya’nın yeniden bir süper güç olduğu düşünülüyor, bu yüzden politikalarından geri adım atmıyor ve Batı’yı ödün vermeye zorluyor.

*

Şimdi Rusya, “Ukrayna’yı kaybettiğimizi kabul etmiyoruz. Amerikalılar için bu çıkarsama, dünyadaki lider konumunu güçlendirmek için önemli. Rusya ve Ukrayna’nın ayrılması mümkün değil, yüzyıllara dayanan tarihsel bağlara sahibiz. Ukrayna halkı uzlaşı ve çıkar dengesi temelinde ülkenin tüm bölümlerinin birleşmesi yoluyla uyumu geri getirmek isteyecektir. Böyle bir Ukrayna devletinde Rusya’ya yönelik yaklaşım fevkalâde olacaktır” ültimatomu  üzerinde yürüyor.

*

Batı ise Rusya’nın bu tarihi gerçekliğini;

  1. Dünya Savaşı’nda bir askeri şiddet dalgası sürerken Britanya, Fransa ve daha az önemli bir güç olarak Rusya’nın,

Sykes-Picot anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu toprakları,

Halkların özlemlerine hiç aldırmaksızın paylaşma koşullarını  ve sonraki tarihin büyük kısmını belirlemelerinden yüzyıl sonra,

Bugün Irak, Suriye, Ürdün ve İsrail arasında bölünmüş topraklarda ve buna eklemlenen Kafkasya’da Sykes-Picot’nun temelleri üzerine yükselen ulus-devlet sisteminin başlıca garantörü haline gelen ABD emperyalizmi gerçekliği ile kırmaya çalışıyor…

*

Neden, niçin sorusu Başkan B.Obama şiddet olaylarının yaşandığı Suriye ve Ukrayna’nın ABD ile Rusya arasında bir çekişmeye dönüşüp dönüşmediği sorusuna verdiği yanıttadır.

Obama “İfade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, adil ve serbest seçimler, rüşvet vermeden iş yapabilme, dininiz ve inançlarınızdan dolayı ayrımcılığa uğramamanın Suriye ve Ukrayna’daki insanların özlemi olduğunu düşünüyorum ki, bunlar herkesin yararlanmak istediği temel haklardır” diyor.

*

Ne ki, ABD emperyalizmi Obama’nın ifadesindeki  “Demokratik amaçları” sağlamak üzere insanlığın büyük bir kesimini terörize etmiştir.

Bunun açık sonuçları milyonlarla ifade edilen kurbanlar, sönen yuvalar, II. Dünya Savaşı mülteci trajedilerini gölgede bırakan mülteci krizi ve sonuçta ABD’nin elinin değdiği, ayağının bastığı her yerde insanların sefaletinin feci şekilde derinleşmesidir.

*

ABD askerleri, görünüşte Arap Yarımadası El Kaidesi ile savaşta Birleşik Arap Emirlikleri askerlerine yardım etmek üzere şu anda Yemen’de, doğrudan Washington’ın müdahalelerinden  ortaya çıkmış olan güçlere karşı  savaştadır.

Amerikan askerleri, sözde terörle mücadele için doğuda Pakistan’dan batıda Libya’ya ve kuzeyde Türkiye sınırından güneyde Somali’ye kadar uzanan geniş bir bölgede öldürücü operasyonlar gerçekleştiriyor.

ABD askerleri, bölgesel müttefikleri Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ile birlikte Irak’ta ve Suriye’de Esad hükümetine karşı örgütlediği rejim değişikliği savaşında kendi yarattığı IŞİD’i sözde ortadan kaldırma bahanesiyle, uluslararası hukuku açıkça çiğneyerek operasyonlar düzenliyor.

*

Herşey dönüp dolaşıp,Rusya’nın imparatorluk stratejisinde Ukrayna’dan vazgeçemeyeceği gerçeğine dayanıyor..

Çünkü Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak kalması, Rusya’nın Avrasya imparatoru olma olasılığını engelliyor.

Rusya’nın, Ukrayna olmaksızın sadece Asya İmparatorluğu olarak kalacağı ve Orta Asya devletleri ile olan zıtlaşmalarıyla konumunun zayıflayacağı düşünülüyor.

*

Şimdi ABD emperyalizminin egemen çevreleri, Amerikalıların arkasından  ekonomik gerilemeyi dengelemek için militarizmin nasıl en iyi şekilde kullanılacağı konusunda şiddetli tartışmalardan geçiyor.

Her iki parti de 2016 seçim kampanyasından Ortadoğu’da, Ukrayna’da ve ötesindeki savaşlarda çok büyük bir tırmanmaya yönelik hazırlıkları titizlikle gizliyor.

Ancak bir şey kesindir: Kasım’da oylar sayılır sayılmaz, Beyaz Saray’a kim gelirse gelsin, ABD’nin küresel askeri saldırganlığında çarpıcı bir büyüme olması bekleniyor.

*

Rusya “Tek egemenliğin, tek efendinin olduğu bir dünyanın onu elinde bulunduranlar içinde ölümcül olduğu, tek kutuplu dünyanın kabul edilemezliği yanısıra modern uygarlık için ahlâkî bir temel olmadığı” ana fikrinde Askeri Doktrini’yle beklemededir.

*

Yeni Türkiye egemenleri ise geçmişte Sykes-Picot anlaşmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun egemen olduğu toprakları paylaşanların önlerine atacağı kemiğin derdindedir.

 

17.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

bülent esinoğlu

Bülent Esinoğlu uyardı ; PKK ile mücadele adına,İktidarı tahkim etmeye kalkmayın..

Siyasetin militarizasyonu yanlış yoldur

Bülent ESİNOĞLU

“Laiklik mücadelesi yapmayalım. Türkiye zor bir süreçten geçiyor, PKK ile yürütülen önemli bir mücadeleye zarar verir.”

“Siyasi iktidarı ve Erdoğan’ı eleştirmeyelim, çünkü PKK ile mücadeleye zarar verir”

“Genelkurmay Başkanının bir siyasi parti mensubu gibi durmasını eleştirmeyelim, çünkü PKK ile mücadele var. Bu mücadeleye zarar verir.”

“Erdoğan NATO’yu, yani Amerika’yı Karadeniz’e davet ediyor. Aman eleştirmeyelim. Çünkü PKK ile mücadeleye zarar verir.”

“Kilis’e Suriye’den gelen ne idüğü belirsiz bombalar var. Aman ordumuzun hava savunma silahlarının olmadığını söylemeyelim. PKK ile mücadeleye zarar verir.”

“Aman iktidarın komşularımızla olan ilişkileri Amerika adına bozduğunu söylemeyelim. Yoksa PKK ile olan mücadele zarar görür.”

Tabi ki PKK ile mücadeleye zarar vermek istemeyiz. PKK ile mücadele edilecek diye, vatanı da, irticaya teslim edemeyiz.

Elbette PKK ile mücadele edilecektir. Aslında PKK ile mücadele, devletin görevidir. Siyasallaşmaması gerekir.

Ancak öyle bir ortam yaratılmaya çalışılıyor ki; siyasal iktidarı eleştirmek, PKK yanlısı gibi bir muameleye tabi oluyor.

Bu mantık yanlıştır.

Dolayısıyla bu işleyiş; PKK mücadelesinden öte, siyasi iktidarı tahkim etme işine dönüşüyor.

PKK ile mücadele siyasallaştıkça, Türk insanı çaresizleştirilip, siyasal İslam’ın destekçisi konumuna sokuluyor.

1994 yılında, PKK ile mücadele yapılırken, o mücadele neden böyle siyasallaştırılmamıştı? Neden güvenlik kuvvetlerinin başarısı olarak kalmıştı?

Bu duruma siyasetin militarizasyonu denir. Genelkurmay Başkanının siyaset içindeki konumlanmasını, bu şekilde anlamak gerekir.

Belli bir siyasete yakın görünmek, ordunun tamamının, o siyasete yakınmış hissini verir. Siyasal hareket etmek askerin işi değildir.

Biz ordumuzu gözbebeğimiz gibi koruyup kollarken, sönen ocakların feryadı her yerden yükselirken, kimsenin devleti kendi siyasal çıkarları doğrultusunda göstermeye hakkı yoktur.

PKK ile mücadele bir siyasi partinin kazanç hanesine yazılamaz. Mücadelenin, vergileri halk tarafından verilen, resmi görevliler tarafından yapıldığını bilmemiz gerekir.

PKK ile sonuna kadar mücadeleye evet. Bir siyaset adına siyasallaşmasına hayır.

16.5.2016, bulentesinoglu@gmail.com

CHP Gençlik Kolları; 19 Mayıs’ı tarihten sildirtmeyiz

 

CHP Birleşik Krallık Birliği, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Yemeği ve Belgesel Gecesi Düzenliyor.

 

CHP Birleşik Krallık Birliği Gençlik Kolları, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 97. yıldönümünü ve gençlere armağan edilen bu milli bayramı kutlamak amacıyla, 17 Mayıs Salı akşamı ‘Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Yemeği ve Belgesel Gecesi’ düzenliyor.

CHP Birleşik Krallık Gençlik Kolları: “Ülkemizin ve geleceğimizin elimizden alınmasına sessiz kalmamız mümkün değildir.’

 19 Mayıs 1919 Türkiye Cumhuriyeti`nin temellerinin atıldığı gündür. İşgal altındaki ülkemiz umutla çıkış yolu arıyorken, 19 Mayıs 1919`da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Samsun`a çıkarak bir ulusun bağımsızlık ve özgürlük hareketini başlatmıştır. Kurtuluş savaşı döneminde ülkemizi gerici ve bağnaz fikirlere karşı çıkacak tek gücün gençler olduğunu gören Atatürk, yeni kurulan Cumhuriyeti biz gençlere emanet etmiştir. Aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum günü olarak kabul ettiği 19 Mayıs, tarihimizdeki yeri ve önemini en iyi biçimde yansıtmaktadır.

Ülkemizin ve geleceğimizin elimizden alınmasına sessiz kalmamız mümkün değildir. Siyasi iktidarın tüm baskı ve engellemesine rağmen kuruluş felsefemizden geri atmayacağız. Güzel ülkemizde daha aydınlık bir gelecek inşa etmek için çalışmaya ve mücadeleye etmeye devam edeceğiz. Tarihten alacağımız dersler ve Atatürk’ün bize işaret ettiği aklın ve bilimin yolunda tüm gençlerimizi omuz omuza hep birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.

Etkinlik, 1998 yılında Tolga Örnek’in yönetimi ve Sir Donald Sinden’in seslendirmesi ile hazırlanmış, 1999 San Diego Film Festivali’nde finalist ve 1999 Chicago Uluslararası Film ve Video Festivali’nde üçüncü seçilmiş olan ‘ATATÜRK’ adlı İngilizce belgeselin gösterisiyle başlayacak, 20:30’da yemek servisi ile devam edecektir.

19 Mayıs’ı tarihten silmeye çalışanlara inat, özellikle gençler olmak üzere Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı hep beraber kutlamak amacıyla herkesi 17 Mayıs akşamı İstanbul Restaurant’da görmeyi diliyoruz.

Katılım için 16 Mayıs Pazartesi gününe kadar iletisim@chpingiltere.org.uk adresine email ile bildirilmesi gerekmektedir.

 

Tarih: 17 Mayıs Salı, 2016
Saat:  19:00
Yer:    İstanbul Restaurant

9 Stoke Newington Rd, London N16 8BH United Kingdom

Ücret:  10£

 

 

Türker Ertürk; Silahı veren Rus, tetiği çeken PKK, gerçek fail ise iktidardır !

İĞNE

Hakkari-Çukurca’da helikopterimizi düşüren ve iki pilotumuzun yaşamını kaybetmesine neden olan silah; Rus yapımı, yerden havaya atılan SAM (Surface-Air-Missile) tipi bir füzedir.

Füzenin adı IGLA olup, Rusça’da iğne anlamına gelmektedir. Yani; Rus iğneleri bize batırılmış, iki canımız alınmış ve yüreğimiz dağlanmıştır.

IGLA’nın NATO kod adı; SA-18 Grouse’dur. Omuzdan atılabilen, ısıya güdümlü, azami 5500 metre menzili olan ve 3500 metre irtifa (yükseklik) içinde bulunan hava hedeflerine atılabilmektedir. Bir anlamda; NATO’da ve Türkiye’nin envanterinde bulunan STINGER’ın, Rus karşılığıdır.

Kobra tipi helikopterimizi, Hakkari-Çukurca’da düşüren Rus yapımı IGLA füzesi; PKK’lı bir teröristin omuzundan atıldı ve tetiğe o terörist bastı.

Önce, bir şeyin altını çizelim; ülkemizi yönetenler doğruyu söylemeyerek, yani yalan söyleyerek, bu gerçeği bizden kaçırmaya ve saklamaya çalıştılar. Bu yalana başvurulmasının esas nedeni ise; tam düğüne ramak kalmışken, pişmiş aşa su katılmasın ve sevgi, sefahat yarım kalmasın idi.

Biliyorsunuz; bir cinayette bile, sadece tetiği çeken ve öldürme işlemini bizatihi yapan suçlu değildir. Cinayete azmettirenler, silahı verenler de yargılanır ve cezalandırılır. Hele cinayet siyasi ise, tetiği çeken hiç önemli değildir. Bu cinayetin arkasında kimler var, esas o önemlidir.

Hakkari-Çukurca’da geçtiğimiz Cuma (13 Mayıs 2016); sabaha karşı 04.30 sularında, helikopterimizi düşüren ve iki subayımızı şehit eden silahın tetiğine PKK’lı bir terörist basmıştır. Belki de bu silahı Ruslar vermiştir ama, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne karşı yönelen bu cinayetin arkasındaki esas neden; ülkemizi yönettiğini zanneden iktidardır.

Bu cinayete; komşumuz Suriye’de yaşanan emperyalizmin vekalet savaşına balıklama atlayan, komşumuza terörist ihraç eden ve bunlara silah, mühimmat ve lojistik destek veren, güney sınırlarımızın kevgire dönmesine seyirci kalan, askerimizi arkadan hançerleyen hukuk görünümlü operasyonlara destek veren, IŞİD’le halvet olan, yasa dışı petrol ticaretine zımnen destek veren, hiç gereği yokken Rus uçağını düşüren, arkasından durumu kurtarmaya çalışmayıp dayılanan ama korktuğu için NATO’yu davet eden iktidarın niteliksiz, yaşadığımız toprakların sesi olmayan ve yalan yanlış politikaları neden olmuştur. Asıl fail; iktidarın ta kendisidir.

Türk Halkı’na saygı ile duyurulur.

TÜRKER ERTÜRK