Ahmet Kılıçaslan Aytar; İngilizlerin Çin-Yuan Hesabı

İNGİLİZ: KARINCAYI SEVER BELİNİ İNCİTMEZ

24 Haziran’da Birleşik Krallık’ta çoğunlukla İngilizlerin oylarıyla Avrupa Birliği’nden (AB) çıkma kararı alındı.
İskoçya, İngiltere ile süren parlamento ve taç birlikteliğinden vazgeçebileceğinin sinyalini verdi.
Birleşik Krallık’ın bölünme olasılığı piyasa devleti projesi çerçevesinde de Batı’ya hasar veriyor…

Batı’da, 1941’de ABD’nin Birleşik Krallık ile birlikte dünyaya egemen olmak için inşa edilen NATO İittifakı’nın sürme iradesi konusunda şimdi çok kaygı duyuluyor.
Birleşik Krallık ki; bütçesinin yüzde 15’i ile AB’nin en önemli destekçisidir.
Afrika Boynuzu açıklarında, Akdeniz’de güçlerini AB hizmetine sunuyor, birliğin muharip grubunun oluşturulması için askeri birlik sağlıyor.
Rusya genişlemesine karşı alınan önlemlerde en önemli görevleri yükleniyor…

*
Ama 1992’de Maastricht Antlaşması’yla ilan edilen bütün Avrupa projesi de çökme belirtileri veriyor.
SSCB’den sonra, kapitalizm savunucuları komünist tehlikenin sona ermesinin Avrupa’da birlik yaratacağını iddia etmişlerdi.
Ne ki, AB’nin barış, refah ve birlik yuvası olması şöyle dursun yeni bir şovenizmin, kemer sıkmanın ve savaşın kaynağı olduğu her gün daha çok anlaşılıyor, daha çok rahatsızlık veriyor…

*
Artık Avrupa Birliği ülkeleri dahi NATO’nun bir savunma paktı olarak işlevselliği ve caydırıcılığı sorguluyor.
Mesela, neden Fransa NATO’nun ortak savunma politikalarını sürekli veto ediyor?

*
İşte bu noktada, İngilizin karıncayı severken belini incitmeyeceğine olan inançtan hareketle,
İngilizlerin hele ki; Avrupa Birliği’ni terk ederek dünyanın geri kalanından kendilerini tecrit ettiklerine inanılmıyor…
Öyleyse ne oluyor?

*
1970’lerde ABD, Amerikalıların tutarsız ve önlenemez tüketim alışkanlığını önce Japonya sonra Çin’in tasarruflarıyla finanse ederken,
Pazar ekonomileri aşırı tüketim ve parasal genişlik ile besleniyordu.
Sonuçta Batılı finans-kapital merkezler tüm parasal ilişkiler üzerindeki sorgulanamaz bir hâkimiyet kurdular.

*
2000’lerde ise tam bir bağımlılığa dönüşen borçlanarak tüketme alışkanlığı, Batılı piyasa devletinin üstlendiği küresel liderlik konumunu içten içe sarsmaya başladı.
2008’de Küresel Mali Kriz, Çin ile Amerikan tüketim ekonomisi arasındaki bu karşılıklı bağımlılık ilişkisine son verdi.
Piyasa devleti gücünün zirvesindeyken uçurumun kenarından aşağıya doğru düştüğünü fark etmeye başladı…

*
Bugün Batılı piyasa devletinin karşısında, ekonomik ölçekte bağımsızlığını ilan eden, her geçen gün güçlenen Çin’in başını çektiği yeni bir dünya bulunuyor.
Buna karşın ABD hem Pasifik’i hem de Avrupa Birliği’ni olası Çin ticari yayılmacılığından ve muhtemel parasal güç mücadelelerinden korunaklı bir bölgeye hapsederek ekonomik hegemonyasını sürdürmek istiyor.

*
Çin’in liderliğindeki bu yeni dünyanın ağırlığının artmasını önleyebilmek için Dünya Ticaret Örgütü piyasa devletini eskisinden daha da güçlü kılacak yeni bir ticaret alanı yaratmaya çalışıyor.
Trans-Atlantik ve Trans-Pasifik Ticaret ve Yatırım Anlaşmaları’nı hayata geçirmek için büyük zorluklara göğüs geriliyor ve çok çabalar sarf ediliyor.

*
Öyle ki, ABD’nin finansal ve ekonomik güvenliğinin gelecekteki garantisinin bu anlaşmalara bağlı olduğu kaydediliyor.
Ama yeni dünya öylesine kararlıdır ki, küresel ekonomik düzende piyasa devletinin hâkimiyetindeki ticari normlara daha fazla müdahil olmak istiyor.

*
Üstelik ABD, demokratik sistemin nimetlerinden yararlanan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin,
2008 krizinin sarsıcı etkisinden henüz kurtulamamış kesimlerinin reaksiyonlarını da hesaba katmamıştır.

*
Bu yüzden İngiltere gibi güvenilir bir stratejik ortağın Brexit kararı en çok ABD’yi tedirgin ediyor. Birleşik Krallık’ın kararının başka Avrupa Birliği ülkelerinin de ABD ile ortaklık konusunda çekimser bir pozisyona itmesi olasılığından endişe ediliyor…

*
ABD’nin en büyük kuşkusu, Brexit’in Amerikalılarla aralarındaki ayrıcalıklı ilişkilerini kendi yararlarına yeniden müzakere etmek için İngilizler tarafından sahneye konulmuş olma olasılığıdır.
Bu noktada, Birleşik Krallığın ABD ile anlaşmasının sağladığı imkanları elinden bırakmadan Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştirmeyi öngördüğü düşünülüyor.

*
Böyleyse, Birleşik Krallık için AB yükümlülüklerinden kurtulmak ve ABD’den uzaklaşmak düşüncesi hiç de tecrit edilmek anlamına gelmiyor.
Eğer Birleşik Krallık, Brexit kararıyla birlikte yüzünü Commonwealth’e (İngiliz Milletler Topluluğu) çeviriyor, Çin ve Rusya ile bağlantı kurma imkanlarına yöneliyorsa;
Bu, bugün için Birleşik Krallık’ ın elindeki en iyi kağıdıı oynadığı anlamına geliyor.

*
Commonwealth, Birleşik Krallık önderliğinde başta Kanada, Avustralya, Yeni Zellanda olmak üzere 53 üye devletten oluşan ve ekonomik etkileşime dayanan bir oluşumdur.
Büyük çoğunluğu tarihte Britanya İmparatorluğu’nun eyaleti veya sömürgesi olmuş ülkelerdir ve bugün çoğu bağımsız olan bu ülkeler kendi rızalarıyla oluşumun bir parçası olarak kalmaya devam ediyorlar.
Üstelik ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda’ya ait 17 istihbarat servisi ” Beş Göz Mutabakatı”yla aralarındaki işbirliğini somutlaştırmış bulunuyor…

*
Kasım 2013’te, İngiltere Başbakanı David Cameron’ın, bir İngiliz ticaret ve yatırım heyetiyle birlikteki Çin/ Beijing ziyaretinde,
“Dünyada hiçbir ülke Çinli yatırımlara Birleşik Krallık kadar açık, Birleşik Krallık kadar ideal bir ortak değildir. Hiçbir ülke Birleşik Krallık’tan daha istekli değildir… Ben, AB-ABD ticaret anlaşmasını savunuyor değilim, ben kararlılıkla AB -Çin ticaret anlaşmasının savunucusu olacağım” ifadesi, bugün dikkatle analiz ediliyor.

*
Hele, Haziran 2014’te bu kez Çin Başbakanı Li Keqiang’in İngiltere’yi ziyaretinde,
“İki ülke de kazanma yolundadır ve ziyaretimin amaçlarından biri yanlış algılamaları değiştirmek ve kuşkuları ortadan kaldırmak için gerçek Çin’i tanıtmaktır” ifadesi çerçevesinde;
İmzalanan nükleer güç, yüksek hızlı demiryolu, finans ve yüksek teknoloji gibi çeşitli alanlarda 30 milyar doların üzerinde 40 sözleşme,şimdi didik didik didikleniyor.
İki ülkenin ticaret hacmi 2013’te 70 milyar dolara ulaşmış, 2015’te 100 milyar doları aşmıştır!

*
En önemlisi de iki ziyarette Yuan’ınn uluslararasılaşmasında ilerleme niteliğinde atılan adımlardır.
London Stock Exchange Group (LSEG) offshore yuan ticaretini artırmak için Bank of China (BOC) ve China Agricultural Bank ile anlaşmalar yaparken,
Menkul kıymet varlıkları alanında China Construction Bank, Londra’da Yuan ticareti için ilk takas servis merkezi haline gelmiş, Yuan’ın Avrupa pazarına girmek için bir dönüm noktası yaşanmıştı…

*
Şimdi Birleşik Krallık, Çin’in Avrupa’daki en büyük ortağı olan Almanya’nın yerini almış görünüyor.
İkili ticarette Çin’in İngiltere’deki yatırımları 2008’den 2013’e kadar 840 milyon dolardan 12,4 milyar dolara çıkarken,
Çin’in Almanya’daki yatırımları ise 2012’de 626 milyon dolara ulaşmış ve bu rakamın 2020’de yalnızca 2 milyar dolara yükselmesi beklenmektedir.
Hakeza Çin ile Fransa, son birkaç yıldır azalan ikili ticaret hacminden de kaynaklanan bir eğilimle, birçok alanda rakip haline geliyor.
Çin-Fransa ticareti, 2013’te 49 milyar 800 milyon dolarda kalmıştır.

*
Öyle anlaşılıyor ki, Birleşik Krallık Avrupa Birliğinden çıkışını önceden öngörmüş,
Brexit, Batı mevcudiyetinin temelini parçalamaya başlamıştır…

9.7.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar

Türker Ertürk; 32 dakika boyunca öldürdüler ve sonra çekip gittiler..

ATATÜRK HAVALİMANI’NDA NE OLDU?

Ülkemizde ne olursa, hükümet veya onun bakanlarından biri istifa eder? Sanırım bunun yanıtı çok net; “Hangi suçu işlerlerse işlesinler, haklarında yüz kızartıcı ne iddia olursa olsun, hangi başarısızlığa imza atmış olurlarsa olsunlar bunlar pişkindir, istifa etmezler!”

Bunlar yüzünden ülkemiz yanıyor, binlerce insan yaşamını kaybediyor, boğazımıza kadar teröre boğuluyor, iç savaşa doğru eviriliyor ve dış dünyada beş paralık itibarımız kalmıyor olsa da; yalan söylerler, inkar ederler ve dince kutsal şeylerin istismarını yaparak, yollarına devam ederler.

Türkiye, Açık Poligon Oldu!

Bırakalım çağdaş dünyada onurlu ve haysiyetli siyasetçilerin nasıl istifa ettiklerinin örneklerini, yakınımıza bakalım. Geçtiğimiz Cumartesi (2 Temmuz 2016); Irak’ın başkenti Bağdat’ta IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) sivilleri hedef alan bombalı bir saldırı gerçekleştiriyor ve 250’den fazla insan yaşamını kaybediyor. Saldırının hemen arkasından, Irak İçişleri Bakanı Mohammed Al-Ghabban istifa ediyor.

Teröristlerin bombalı saldırılar için poligon haline getirdiği ülkemizde ise; geçtiğimiz Salı (28 Haziran 2016), yedi kişiden müteşekkil IŞİD timi Atatürk Havalimanı’na saldırıyor. Tam olarak 32 dakika boyunca, ellerinde kalaşnikof otomatik tüfeklerle, İsviçre malı el bombalarıyla ve üçünün üzerinde sarılı olan patlayıcılarla, ellerini kollarını sallayarak katliam yapıyorlar, etrafı enkaza çeviriyorlar ve daha sonra dördü sırra kadem basıp, çekip gidiyor.

Terörist Asker Selamı Veriyor

Hem de ne katliam! Kalaşnikofla tarıyor, daha sonra yere düşenlerin üzerlerini tarıyorlar, inilti gelen yerdeki insanlara tek tek yöneliyor ve kafalarına sıkarak, infazı tamamlıyorlar. Ama devlet ve onun güvenlik güçleri, hala ortada yok.

Gidiş (departure) katında, elinde kalaşnikof olan başka bir terörist; THY bilet satış ofisinin önünde etrafa ateş ederek yakıp yıkıyor, daha sonra içlerinden birisi polis olan ve korku içinde infazını bekleyen yaklaşık 35 kişilik gruba dokunmuyor, onlara asker selamı veriyor ve yürüyen merdivenlerden inerek gidiyor. Bu da, sırra kadem basanlar arasında. Anlayacağınız; teröristler öldürüyor, korku ve dehşet saçıyor, bazılarına yaşamını bağışlıyor ve adeta oyun oynuyor!

62 Milyon, Allah’a Emanetmiş!

Teröristler, bu kanlı korku ve dehşet oyununu; yaklaşık yıllık 62 milyon yolcu kapasitesi ile ülkemizin birinci, Avrupa’nın 3’üncü ve dünyanın 11’incisi olan Atatürk Havalimanı’nda yapıyorlar. Yani; 62 milyon yolcunun canı, Allah’a emanetmiş. Bir de utanmadan; “Güvenlik zafiyeti yoktu” diyorlar.

Atatürk Havalimanı’nda çalışan bir dostum anlattı; “Havalimanında, bu tip saldırılara ve teröre karşı mücadele edebilecek eğitimde, hiç kimse yoktu. Burada görev yapan polislerin yaklaşık üçte biri; yaşı ve sicili nedeniyle, buraya rahat etsin diye mükafaten atanmış. Diğer üçte biri; kapatıldığı için akademi eğitimi almamış, üniversite mezunlarından kısa dönemde polis yapılmış, İngilizce bilir, eli yüzü düzgünler ve son üçte birlik bölüm ise; pasaport, evrak ve belge inceleme işleri uğraşanlar”

Saldım Çayıra Mevlam Kayıra

Halbuki dünyada, bu tip havaalanlarında, terörle mücadele için ayrı ekipler var. Kamuflajlı üniformalar giyiyorlar, terörle mücadele için çok özel eğitimler alıyorlar, özel teçhizat ve silahlarla donatılıyorlar. Bizde ise polislerimiz; “saldım çayıra, mevlam kayırazihniyeti ile ateşin içine atılıyor ve siyasal sorumlulukların gereği yapılmıyor.

Atatürk Havalimanı’na yapılan ve bugüne kadar 45 insanın yaşamını kaybettiği saldırının, Ramazan’da ve özellikle iftar saatine yakın yapılmasının nedeni; nöbet ve görev değişimleri nedeniyle oluşan ilave zafiyetten faydalanmaktı.

Teröristler Yedi Kişiydi

Saldırı timi, yedi teröristten oluşuyordu. Üçü intihar bombacısıydı, ayrıca üzerlerinde kalaşkinof silahları vardı. Diğer ikisi, üzerlerinde kalaşnikof silahları ve İsviçre yapımı el bombaları olan, avcı teröristlerdi. Son ikisi ise supervisor (denetleme ve kontrol eden) denen, üzerlerinde hiç silah olmayan, bu yüzden kontrol noktalarından kolayca geçen, timi denetleyen, yol gösteren ve intihar bombacısı eğer tereddüt eder pimi çekmez ise, uzaktan kumanda ile onu patlatmaya hazır olanlardı.

Teröristler operasyona, planladıkları zamandan biraz önce başlamak zorunda kaldılar. Çünkü; hava çok sıcak olmasına rağmen, otoparktan geliş (arrival) katına geçmekte olan montlu intihar bombacısı, bir polisimizin dikkatini çekti. Telefonuyla whatsApp’dan, polis arkadaşlarının bulunduğu gruba; bir şüpheli gördüğünü ve hırsızlıktan şüphelendiğinin mesajını atar. Daha sonra; şüpheliden kimlik sorar ve kıyametin başlamasına neden olur.

Planlama En Az 15 Gün Sürmüş

Esasında; polisimizin olaya tek başına müdahale etmesi, öğreti gereği uygun değildir. Ama polisimiz; hırsızlık ve gasp gibi adi suçlar üzerine deneyimlidir, terör tehdidi beklememekte olup, bu konuda eğitimi de yoktur.

Terör saldırısı çok komplike hazırlanmış; havalimanının birden fazla noktadan koordineli olarak vurulması planlanmış ve üzerinde çok çalışılmış. Teröristler; kuvvetle muhtemel, operasyon yapacakları yere çok defa gelmişler, gözlem ve planlama yapmışlar, çeşitli yerlere (destination) çeşitli havayolları ile uçmuşlar, tüm zafiyetleri ve güvenlik boşluklarını yerinde tespit etmişler. Bu süre; en az 15 gün!

Belki de, Sonrasında Uçak Kaçıracaklardı

Belki de; operasyonun ikinci bölümünde, canlı intihar bombacıları hariç diğer dört kişiyle uçak kaçırmayı da planlamışlardır ve operasyona erken başlamak zorunda kalmaları, bu planı bozmuş olabilir!

Saldırı sonrası Atatürk Havalimanı, gece 01:35’de, meydan tarafından tahliye edilir. Bu aceleye ne lüzum var? Saldırıda görev alan diğer dört kişi de muhtemelen bu tahliye sırasında sıvışır. Bu; böyle bir saldırı sonrası yapılabilecek fahiş bir hata değil midir? Bunun anlamı; suçluların, suça yataklık yapanların kaçmasına imkan sağlamaktır. Çok iyimser bir yorumla; siyasi sorumlulukların doğurduğu ölümcül hataları kapatmaya çalışmaktır. Ayrıca; siz nasıl olur da farklı mekanlarda, farklı olaylara ve saldırılara şahit olmuş görgü tanıklarını sorgulamadan gönderirsiniz?

İçişleri Bakanı’nın İstifası Yetmez!

Nereden bakarsanız bakınız, bu yaşananlar bir facia. Teröre boğulmuş, her gün terör tehdidi atında yaşarken; Atatürk Havalimanı’nda hiçbir tedbir ve önlem alınmamış. Saldırı sonrası yapılanlar ise; gaflet mi, dalalet mi, yoksa dilim varmıyor ama işbirliği mi, bilemiyorum!

Bu yaşadıklarımızdan sonra, Irak gibi, yalnızca İçişleri Baka’nın istifası da yetmez. Beraberinde; Devlet Hava Meydanlarından sorumlu Ulaştırma Bakanı ve görevine yeni atanan Başbakan’ın da derhal istifa etmesi gerekir. İstifa etmezlerse, dosyaya koyun. Devri sabık döneminde yargılama için gerekecek.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK

 

Türker Ertürk; Sıra Türkiye’nin Chilcot raporunda

TEMİZLENMEK ZORUNDAYIZ

Dün (6 Temmuz 2016), İngiltere’de 7 yıldır süren bir soruşturma tamamlandı ve halka açıklandı. Soruşturma komisyonu başkanının adıyla, “Chilcot” olarak anılan bu rapora göre; 2003’de Tony Blair Hükümetinin, 21. Yüzyıl’ın en ağır savaş suçunu işlediği, belgeleri ile tespit edildi.

Artık; sıra bu suçu işleyenlerin yargılanmasına geldi. Bugün dünyada terör daha fazla yaygınlaşmışsa, Ortadoğu Bölgesi istikrarsızlaşmışsa, din ve mezhep odaklı savaşlar artmışsa, bunun en önemli nedeni; Irak’la başlayan, Libya ve Suriye ile devam eden süreçtir.

Türkiye olarak bizde de; özellikle Suriye iç savaşına katkımız dolayısıyla, soruşturma komisyonu kurulmalı, varsa terörizme verdiğimiz destek belirlenmeli, suçlular tespit edilmeli ve yargılanmalıdır. Çağdaş uygarlık yolunda yolumuza devam edebilmek için, pisliklerden arınmak ve temizlenmek zorundayız.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK

İngiltere kendisini yargıladı

  Chilcot son değil,başlangıç

6 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan Chilcot raporu, uluslararası politika alanında bir ilk oldu. Londra’nın Queen Eliz

abeth  Konferans salonu önünde toplanan Dünya Medyası ve binlerce savaş karşıtı izleyici, yayınlanan Chilcot Soruşturma Komisyonu  raporu ile  7 yıldan beri süren İngiltere’nin ‘özeleştirisini’ gördüler. 2.6 milyon kelimelik rapor İngiliz hukukçu,asker,politikacı ve yurttaşlarının, 2003 yılında kendi seçtikleri Tony Blair Hükümeti nin işlediği 21. Yüzyılın en ağır savaş suçunu belgeleri ile tesbit etti.

Chilcot raporu, bir ülkenin kendi işlediği uluslararası suçları araştıran ve mahkum eden en ciddi ve kapsamlı soruşturma oldu. Rapor, başta dönemin Başbakanı  Tony Blair olmak üzere bir dizi yöneticinin, savaş suçunun daha büyük faili olan ABD ve Bush yönetimine yaptığı ‘suç ortaklığını’ belirliyor. Chilcot raporunun açıklanmadan önce medyaya sızmamış tek yönü olan ‘Tony Blair’in ABD Başkanı Bush ile yaptığı görüşme tutanakları’ İngiltere’nin Irak savaşını başlatmak için Bush yönetimine ‘yardım ve yataklık’ yaptığını net olarak ortaya koydu. Eksik kalan ise; Asli fail Bush’un cevapları.  Bu nedenle Chilcot raporu; gerçeğin yarısı..

Stop The War Coalition

Stop The War Coalition, İngiltere’nin belki de Dünya’nın en büyük savaş karşıtı organizasyonu. Örgüt, 2011 yılında New York’taki ikiz kuleler terör hareketi sonrasında kurulmuş ve esas olarak onu izleyen ‘teröre karşı savaş’ politikaları,Afganistan,Irak işgalleri gibi tarihi olaylarda halk kitlelerini protestolara yöneltmişti. Stop The War Coalition’un yaklaşık 15 yıllık tarihi İngiltere ve ABD yöneticilerinin yarattıkları savaş ve işgallerle mücadele tarihi oldu. İşçi Partili Başbakan Tony Blair tarafından başlatılan Irak Savaşının ilk bombaları Bağdat’a düşmeden bir gün önce Londra’da yapılan 2 Milyonluk ‘Savaşa Hayır’ yürüyüşünün ön saflarında bulunan İşçi Partili milletvekili Jeremy Corbyn, 13 yıl sonra,Chilcot kararının açıklandığı gün İşçi Partisi’nin Başkanı olarak ‘yargılayıcı’ durumunda . İngiltere bir yanda Chilcot raporu ile bir yanda da bir ‘hukuk devleti’ olarak yapmaya cesaret edebildiği bağımsız soruşturma komisyonu ile Dünya’da bir ilke imza attı.

Chilcot soruşturması Suriye’nin işgalini önledi.

Chilcot Soruşturması 7 yıllık bir bir çalışma sonunda tamamlandı. 2014 yılında bu soruşturma kurumu faaliyet halinde iken Suriye’de Şam yakınlarındaki Ghuta bölgesinde bir sözde kimyasal bomba saldırısı gerçekleşti. Bu sözde saldırı Irak savaşına yol açan  düzmece istihbarat faaliyetlerinden biri idi. Tony Blair’in dönemin başbakanı olarak İngiltere Parlamentosuna sunduğu düzmece ‘Kimyasal Bomba raporlarından’ bir başkası 2014 yılında bu kez Suriye hakkında ve kuşkusuz büyük medya desteği ile Parlamento’nun gündemine getirildi. İngiltere Parlamentosu ‘Suriye’yi bombalama ve işgal’ projesine Irak savaşı deneyimi ve İstihbarat raporları ile savaşa girme acı tecrübesine  dayanarak yeni bir savaş ve işgal teklifine hayır kararı verdi. Bu karar ABD kongrelerinde de karşılık bulduğu için Suriye 2014 yılında başlayacak bir işgal ve savaştan kurtuldu.

Uluslararası Politikada yepyeni bir dönemin başlangıcı oldu Chilcot raporu. Şimdi sıra savaş suçlularının mahkeme önüne çıkarılmasına geldi.

Mahir Tan       LondraPosta-Londra

 

İADD; Her gününüz bayram olsun

 

Anavatanımızda  bugün yine ne olacak düşüncesiyle uyanmayacağımız, sevgi dolu, huzur dolu bayram sabahlarının  yakın olacağı inancıyla iyi bayramlar diler, sevgi ve saygılarımızı iletiriz.

İADD Yönetim Kurulu

****

BAYRAM

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan…

Görmenin nasıl bir bayram oldugunu karanlık öğretir;

sevmeninkini yalnızlık…

Sızlamayan her organ, hele de burun diregi bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedenikaybetmemek,

kurda kuşa yem olmayip “çok sükür bugünü de gördük” diyebilmek…

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Yoğun bakımda sancılı geceyi

ya da kangren olmus birilişkiyi bitirmek de öyle…

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini

bölmek, korktuğunda güvendigine sarılabilmek,

dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek, bayramdır.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye,

tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarini müşfik bir sevgiyle okşayan anne, bayramdır.

“Ona güvenmistim, yanılmamışım” sözü bayramdır.

Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram…

Yeni eve asılan basma perdeler,

alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler,

yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi,

akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi,

sevdalı bir elin tende gezmesi,

nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır;

ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram..

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.

Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.

Her gününüz bayram olsun..!

Can Yücel