Yüksel Sarı; İKİLEMDE DEĞİLİZ..

ANAYASA KONUSUNDA İKİLEMDE DEĞİLİZ

Yüksel Sarı

Başbakan Binali Yıldırım, sanki Anayasa değişiklik önerisini meclise sunan kendileri değilmiş gibi “PKK ‘hayır’ dediği için biz ‘evet’ diyeceğiz, FETÖ ‘hayır’ dediği için biz ‘evet’ diyeceğiz “ diyor.
İnsanın aklına hemen “Peki; onlar ‘evet’ deseydi bu seferde siz ‘hayır” diyecek miydiniz?” diye sormak geliyor.
AKP-MHP İttifakı, “ PKK ve FETÖ’ den mi yanasınız yoksa Anayasa’dan yana mı ?” diyerek, kurnazca bir yaklaşımla halkı ikileme düşürmek istiyor. Bu ikilem sonucunda “evet” oyunun daha fazla çıkacağını hesaplıyor.
Gerçek şu ki; Ne kadar saçma olursa olsun bu propaganda tarzı halk nezdinde etkili oluyor. Nitekim kimi dostlarımız da “PKK ve FETÖ ‘ün ‘hayır’ dediği bir Anayasa’ya ben nasıl ‘hayır’ derim ?” diye bize soruyor.
Oysa gerçekte böyle bir ikilem yok. Sadece önceden gerçekleşmiş olan bazı koşullandırmalar nedeniyle böyle bir ikilemin var olduğunu sanıyoruz.
Asıl gerçek şudur; Dünya’nın neresine giderseniz gidin, Yasama, Yürütme ve Yargı’nın tek elde toplanmış olduğu rejim “diktatörlük” tür. PKK ve FETÖ buna karşı çıksa da çıkmasa da böyledir. Sonuçta ezilecek olan bütün millettir.
Bu nedenle, PKK ve FETÖ’ ün tavrının ne olduğuna göre değil, milletin genel yararının nerede olduğuna göre oy kullanmak gerekir.
Koşullandırmaları kullanarak ikilemler yaratmak, siyasette kullanılan en kolay ve en ucuz yöntemlerden biridir. Çoğunlukla başarılı sonuçlar verir. Öyle ki; Birisi çıkıp ”ABD’ mi tehlikeli Erdoğan mı, PKK’mı tehlikeli Erdoğan mı veya FETÖ’ mü tehlikeli Erdoğan mı?” diye sorarak sizi rahatlıkla Erdoğan’ın yanına oturtabilir. Farkında bile olamazsınız!
Böylesine acıklı durumlara düşmeden doğru tavırlar alabilmek için sıkıştırıldığımız ikilemlerden kurtulmamız, bunun için de, bize dayatılan koşullardan ve kurallardan arınarak özgür düşünceye ulaşmamız gerekiyor.
20.Yüzyılın en önemli şairi, oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Bertolt Brecht, ölümünden sonra yayınlanabilen ve ‘Özdeyişler Kitabı’ olarak bilinen eseri ME-Tİ’ de belirli kurallara bağlı kalmaksızın bakış açısını değiştirmenin önemini, bir örnekle ve ME-Tİ ‘in ağzından şöyle anlatır:
“Matematikçi Ta, öğrencilerine çok düzensiz bir sekil çizdi ve onlara bu seklin alanını hesaplamayı ödev olarak verdi. Öğrenciler sekli üçgenlere, dörtgenlere, dairelere ve alanı hesaplanabilir başkaca şekillere böldüler, ama içlerinden hiç biri düzensiz seklin alanını kesin olarak hesaplamayı başaramadı. Bunun üzerine üstat Ta, bir makas aldı, sekli keserek bir tartıya koyup tarttı, öteki kefeye de alanı kolayca he-saplanabilen bir dikdörtgen koydu. Sonra kefeler aynı düzeye gelene değin dikdörtgenden parçalar kesti. Me-ti, onu bir diyalektik yöntem uygulayıcısı olarak nitelendirdi. Çünkü üstat Ta, şekilleri yalnızca şekillerle karşılaştıran öğrencilerinin tersine alanı hesaplanacak şekli ağırlığı olan bir parça kâğıt olarak ele alıp tartmış, böylece kurallara aldırmaksızın ödevi gerçek bir ödev niteliğinde görerek yerine getirmişti.”(S.69)
Bu örnekte Matematikçi Ta, belli bir düşünce kalıbının dışına çıktığı, önceki koşullandırmalar ve kurallar dışında düşünmeye başladığı için başarıya ulaşmıştır.
Bu nedenle kitabının ilk sayfasında Brecht bize şu tavsiyelerde bulunuyor;

İstediğince yalın görünsün göze
Kuşkuyla bakın En küçük olaya bile!
Sınayın gerekli olup olmadığını, Hele «alışılagelmiş» türden ise!
Açıkça istiyoruz şunu sizden: Sakın doğal bulmayın hep alışılageleni!
O halde; Milletimizin geleceğini ilgilendiren Anayasa referandumunda ‘hayır’ oylarının daha fazla çıkmasının yolu halkın büyük çoğunluğunun kendilerine dayatılan düşünce kalıplarından ve koşullandırmalardan bağımsız olarak karar vermesini sağlamaktan geçiyor.
AKP-MHP İttifakı tarafından ileri sürülen ikilemin gerçekte olmadığını halka mutlaka kavratmak gerekiyor.
Elbette, halkın büyük çoğunluğunun kendilerine dayatılan düşünce kalıplarından ve koşullandırmalardan bağımsız olarak karar verme yeteneği sınırlı olacaktır.
Olsun! Zaten aydının görevi de burada başlıyor.

Av. YÜKSEL SARI