Yüksel Sarı; Erdoğan’ın Abdülhamit’çi Politikaları

  TAYYİP ERDOĞAN’IN ABDÜLHAMİT’Çİ POLİTİKALARI

        Yüksel Sarı

Anayasamızda laiklik ilkesinin olmaması gerektiğini söyleyen TBMM başkanı İsmail Kahraman, bu seferde Atatürk’e inat TBMM bünyesinde bir “2.Abdülhamit’i anma günü” düzenledi. Cumhuriyetle her bakımdan sorunlu olduğu açıkça belli olan İsmail Kahraman’ın böyle bir toplantı düzenlemesinin nedeni geçmişe özlem değildir. Tarihe saygı hiç değildir.

Toplantının asıl amacı, Abdülhamit’in Batı’ya karşı dengeci, bölgemizde İslamcı, ülke içinde ise otoriter siyasetlerinde saklıdır. Bu tür toplantılarla adeta Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının “dengeci”, ”İslamcı” ve “otoriter” politikalarının ideolojik zemini oluşturulmak istenmektedir.

Nitekim, Abdülhamit’in siyaseti ile Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının siyasetleri arasındaki çarpıcı benzerlik dikkatlerden kaçmamaktadır.

Dış politikada:

Osmanlı İmparatorluğunun 34.padişahı olan Sultan 2.Abdülhamit, dış politika alanında içinde yaşadığı çağa uygun olmayan ve bilimsel gerçeklikten uzak bir çizgi izliyor; “üstün aklı “ sayesinde, emperyalist devletlerle “başarılı” görüşmeler yaparak, onların arasındaki çelişmelerden yararlanarak, yani dengeci bir politika izleyerek  “başarılı sonuçlar” alabileceğine inanıyordu.

Ancak, onun dengeci politikaları 622 yıllık Osmanlı döneminde en çok toprak kaybeden padişah olmasını önleyemedi. Tunus,Mısır,Kıbrıs,Niş,Sırbistan,Karadağ,Bosna-Hersek, Romanya, Girit gibi üç Türkiye büyüklüğünde toprak parçası onun döneminde kaybedilmiştir.

Askerle ilişkilerde:

Başarısızlıkların bir sebebi yeni çağın koşullarıysa, önemli bir sebebi de sürekli olarak asker tarafından devrilmekten korkan Abdülhamit’in orduyu ihmal etmesi, ordu düşmanlığı yapmasıdır.

Zamanın Akdeniz Filosu Başamirali Hasan Rahmi Paşa  anılarında şöyle diyor;

“ -Donanma, 1876’dan beri ( 2. Abdülhamit’in  tahta çıktığı tarih) Haliç’te çürümeye terk edilmiş, eski tip gemilerdir. Bu gemilerde hâlâ yelken tertibatı vardır. Bu nesli tükenmiş bir hayalet donanmadır.

-Gemici yoktur. Anadolu’dan kara askerlerini çağırıp gemilere verirler, subaylar da o zamana kadar talim terbiye görmemişlerdir.

-Gemilerin dümenleri çalışmaz. Gemiler istenilen yönde hareket edemez,savaş düzenine giremezler.

-Sacları çürüdüğü için gemiler su almaktadır. Gemilerde su boşaltma pompaları olmadığı için sular kova ve pompa ile boşaltılmaktadır. Hamidiye Firkateyni’nin içine sızan üç yüz ton suyu, dört yüz gemici yirmi günde kovalarla boşaltabilmişlerdir

Top kızak ve arabaları sakat olduğundan deney için yapılan ilk top atışlarında kırılmakta ve top çalışamaz hale gelmektedir.Bir bölüm topların namlularının içi asitleşmiş olduğundan kullanılmaları mümkün değildir. Topların mermileri paslanmıştır.

Gemiler Çanakkale Boğazı’nda beklerken dışarıdaki Yunan donanmasının saldırarak kendilerini batıracaklarından çekinmektedirler”

      İslamcılıkta:

Abdülhamit’in Panislamcı girişimleri de çağın koşullarına uygun değildi. 1789 Fransız Devrimi ile birlikte başlayıp dünya çapında yayılan milletleşme ve devletleşme hareketleri en üst düzeye çıkmışken dini temeldeki birlik çağrısının hiç şansı yoktu. Mümkün olamazdı ve neticede olmadı.

    Otoriterlikte:

Sürekli toprak kaybı ve başarısızlıkların yol açtığı toplumsal sorunlar nedeniyle meydana gelebilecek halk hareketlerini bastırmak ve her an için gerçekleşebileceğinden korktuğu askeri darbeyi önlemek amacıyla 33 yıllık iktidarında ülkeyi dev bir hapishaneye dönüştüren 2.Abdülhamit çok kuvvetli bir hafiye teşkilatı kurdu. Binlerce, yüz binlerce kişi, her gün saraya yağan asılsız jurnaller ile tutuklanıyor, ya zindanlara atılıyor ya da sürgüne gönderiliyordu. Devri iktidarında kendi burnunu çağrıştırıyor diye “burun” demeyi donanmadan uzakta olmak amacıyla yaptırmış olduğu Yıldız sarayını çağrıştırıyor diye “ yıldız” demeyi bile yasaklamıştı.

Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının Abdülhamitçi politikaları

ABD tarafından BOP eş başkanı olarak kurgulanarak iktidar yapılan Tayyip Erdoğan, ABD’nin bölgemizdeki emperyalist politikalarının uygulayıcısı oldu. Bu sayede bölge lideri olacağına inanıyordu . Bu inançla  geri dönülemez adımlar attı. Bölge ülkeleriyle aramızda düşmanlıklar yarattı.

Ancak ABD’nin politikasındaki ani değişiklik nedeniyle, ortada bırakılıp yük olarak görülmeye başlayınca Rusya’ya yaklaşarak ABD’yi dengelemeye çalıştı. Bu amaçla Putin’e “Ben diyorum ki Şanghay İşbirliği Teşkilatına Türkiye’yi de alın” dedi.

ABD’nin cevabı Rus uçağının düşürülmesi şeklinde olunca ,telaşla ABD ve NATO’ya başvurup Rusya’ya karşı koruma istedi.Hatta, yeniden  ABD ve NATO’nun gözüne girebilmek için “bir daha geçerse yine vururuz”  dedi.

Böylelikle ABD’ye karşı ileri sürebileceği Rusya kartı elinden çıkınca bu sefer de “NATO’nun Karadeniz’de olmaması bir eksikliktir” diyerek Rusya’yı kızıştırmak istedi.

15 Temmuz darbesini görünce yeniden ABD’ye düşman oldu. Bu sayede  Rusya ile görüşmeye başladı.

                 Kimilerinin  “millici” oldu” demesine karşıt olarak denge politikalarını devam ettiren Erdoğan, bu günlerde ABD ile birlikte Rakka’ya girmekten söz ediyor.

Tıpkı Abdülhamit gibi o da, kişisel yönelimlerin Dünya tarihindeki rolünü çok fazla abartıyor. Dünya’nın bu gün içinde bulunduğu durumu, yeni saflaşmaları, bu saflaşmada Türkiye’nin jeopolitik önemini kavrayamıyor. Devlet adamlığı birikimi buna yetmiyor. Bir o yana bir bu yana dönerek durumu idare edebileceğini, belki de bu sayede yeniden Batı ile ilişkilerini düzeltebileceğini umuyor. Aslında, tıpkı Abdülhamit gibi o da ülkenin yararını değil, kendi iktidarının devamlılığını düşünüyor.

ABD’nin bölgemiz için öngördüğü “ılımlı İslam” projelerinde yer alarak bölgenin İslami lideri olmaya heveslenen Erdoğan, tıpkı Abdülhamit gibi bu hayalin gerçekleşme olasılığının bulunmadığını, bunun emperyalist bir oyun olduğunu görmezden gelmiştir. Sonuçta birleştireceğini iddia ettiği İslam alemini birbirine düşürdüğü gibi bize de düşman etmiştir.

Erdoğan, ordu düşmanlığı konusunda da Abdülhamit’in gerisinde kalmadı. Orduyu kendisi için daimi bir tehdit olarak gördü. Görevde olduğu yıllar boyunca ordu  düşmanlığından hiç vazgeçmedi. 15 Temmuz’da gerçekleşen ABD destekli FETÖ darbesi sayesinde aradığı fırsatı buldu. Birkaç gün içinde orduya, 15 yıldır isteyip de bir türlü başaramadığı müdahaleyi yaptı. Sonuçta, orduyu parçaladı, yeniden şekillendirdi ve etkisizleştirdi.

15 Temmuz darbe girişiminden önce zaten,yasama, yürütme ve yargının neredeyse tek elde toplandığı bir otoriter görünüm söz konusuydu. 15 Temmuz başarısız darbe girişimi Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarına devletin en küçük hücrelerine kadar yeniden şekillendirilip dönüştürülmesi için büyük bir fırsat verdi. Görevden atılan ve açığa alınan yüz binlerce kişinin yerine kimlerin ve hangi ölçütlere göre yerleştirildiği artık bilinemiyor. Sanki geleceğe dair kalıcı bir yapılanmanın adımları atılıyor. Darbeye ve teröre karşı mücadele adına hak ve özgürlükler askıya alınıyor. Erdoğan bunları yaparken sıkça “yeni kapı” ruhundan söz ediyor. Uygulamalarını eleştiren muhalefeti “ Yeni Kapı ruhuna aykırı davranmakla suçluyor. Halkta oluşan birlik arayışını kendi uygulamalarını gizlemek ve meşru göstermek için kullanıyor. Bu sayede hak arayışında olanları ve eleştiri yapanları rahatlıkla FETÖ’ cü olmakla suçlayabiliyor.

Aslında, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı tehlikeli bir oyun oynuyor. Suriye ve Irak’ta çok ciddi problemlerle karşı karşıya olduğumuz bir zamanda ülke içinde birliği zayıflatarak ABD’nin ekmeğine yağ sürüyor. Türkiye içinde kargaşa çıkartarak bizi iki cephede birden savaşmaya zorlamak isteyen ABD’nin işini kolaylaştırıyor.

 Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının politikalarına bakınca gerçekten de Abdülhamit’i görüyoruz.

     Çünkü;Tıpkı Abdülhamit  gibi onun  da , iktidarının devamlılığı  ve mutlak otorite sevdası yüzünden  Türkiye’ye büyük kayıplar yaşatacağından endişe ediyoruz.

YÜKSEL SARI