Yüksel Sarı ; CHP NEREYE ?

 

CHP NEREYE?

Yüksel Sarı

Artık kabul edelim, Türkiye’nin en önemli sorunu muhalefet sorunudur. Daha doğrusu muhalefetsizlik sorunudur.  Hiç kuşkunuz olmasın ki,  on dört yıl boyunca AKP ‘in tek başına iktidar olmasını sağlayan da, yeni bir seçim olursa yine AKP’ in kazanacağını söyleten de odur.

Böyle bir sorunumuz olduğu içindir ki, Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP, on dört yıllık iktidarı boyunca kamuoyunu istediği gibi yönlendirebilmiş ve laik demokratik Cumhuriyetimizi hedef alan hukuk dışı uygulamalarını meşru gösterebilmiştir.

Atatürk’ün partisi olması ve en yüksek oy alan muhalefet partisi olması nedeniyle  taşıdığı sorumluluk göz önüne alındığında, Türkiye’deki muhalefetsizliğin birinci derecede sorumlusunun Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu söyleyebiliriz.

CHP’nin daha önceki politikalarının da sorunlu olduğu bir gerçektir. Ancak CHP’yi tarihi misyonundan koparan asıl olay, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılında genel başkanlığa seçilmesidir.

Demokratlık görüntüsü altında Atatürk ilke ve devrimlerinin reddedilmesi, sivil toplumculuk adına tarikatlara yakın durulması, özgürlükçülük adına bölücülerle işbirliği yapılması onun döneminde başlamıştır.

Kılıçdaroğlu, bu politikalarının parti içinde kurumsallaşmasını sağlamak amacıyla,  ulusalcı görüşlere sahip milletvekillerini  tasfiye ederken, tarikat uzantılarını ve bölücüleri partinin  en üst kademelerine kadar taşımıştır.

Artık CHP’nin politikalarını belirleyen de, dile getiren de sadece onlardır.

CHP, parti içindeki bölücülerin etkisiyle, AKP’in “çözüm süreci” adı altında PKK ile görüşmeler yapmasına ve PKK eylemlerini görmezden gelmesine, yani bölücülüğe karşı cepheden tavır alamamıştır.

Parti içindeki tarikat uzantılarının etkisiyle de Ergenekon davasına karşı  cepheden tavır alamamış, uzun yargılamalar süresince esas olarak “hukuka saygılıyız” çizgisinde kalmıştır.

CHP bu tavırlarıyla toplumda “çözüm süreci” in faydalı olabileceğine ,“Ergenekon” örgütünün de gerçekten var olabileceğine dair yanlış algılar oluşmasına katkı sunmuş, daha açık ifade ile AKP’nin işine yaramıştır.

Aynı çarpıklık bu günkü CHP politikalarında da kendini göstermektedir.

Tayyip Erdoğan’ın “çoğulcu dikta” yöntemiyle demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamaya yönelik girişimleri elbette üzerinde konuşulması ve mücadele edilmesi gereken bir durumdur.

Ancak, CHP’nin hukuka aykırı bu girişimlere karşı verilecek mücadeleyi FETÖ’ nü savunma noktasına kadar taşıması her şeyden önce demokrasi mücadelesine zarar vermektedir. Bu yaklaşım iktidarın haksız ve hukuka aykırı uygulamalarını da meşrulaştırmaktadır.

Aynı çarpıklığı CHP’nin HDP mitingine katılma kararında da görebiliyoruz.

Anlaşılan o ki, açıktan değilse de gizliden gizliye HDP ile ittifak kurulmuş durumda. Onun için, genel merkez kararına uygun olarak, CHP üyelerinin HDP mitingine katılması gerektiğini savunan milletvekilleri “aynı safta olmalıyız “ diye açıklamalar yapıyor, HDP mitingini demokrasi mitingi olarak gördüklerini söyleyebiliyorl

CHP’nin bölücülerle kurduğu bu gizli ittifak da AKP iktidarına karşı verilen demokrasi mücadelesini zaafa uğratıyor. AKP iktidarının antidemokratik uygulamalarını haklı görülmesine yol açıyor.

CHP yöneticilerinden umudumuz yok ama CHP’liler bilmelidir ki;

Demokrasi, tarikatlarla işbirliği yapılarak savunulamaz. Çünkü tarikatçılığın bizzat kendisi demokrasi karşıtıdır.

Demokrasi, bölücü ve teröristlerle işbirliği yapılarak da savunulamaz. Çünkü bölücülükte, terörizm de demokrasiye karşıdır.

Hepsinden önemlisi, vatanımıza karşı açıktan açığa düşmanla işbirliği yapanlarla birlik olarak Türkiye savunulamaz.

Emin olunuz ki;

“FETÖ ve PKK’ya karşı mücadele ediyor“ diye AKP ile işbirliğine soyunup, “Erdoğan diktatör olamaz” demek ne kadar yanlışsa; “Demokrasi mücadelesi vereceğim” diyerek PKK ve FETÖ uzantılarıyla işbirliği yapmak da o kadar yanlıştır.

Daha açık ifade edelim: Her iki yol da ihanete çıkar.

İşte onun için soruyoruz:

CHP nereye?

YÜKSEL SARI