Yarbay Çomora

YARBAY ÇOMORA

Geçtiğimiz çarşamba ve perşembe (16-17 Eylül 2015) Beşiktaş’ta bulunan Deniz Müzesi’nde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından düzenlenen “Ertuğrul’un İzinde Deniz Kuvvetleri ve Diplomasi sempozyumu” vardı. Sempozyum 125 yıl önce Japonya’dan dönerken Kuşimoto açıklarında tayfuna yakalanarak 16 Eylül 1890’da batan Ertuğrul Firkateyni anısına düzenlenmişti.

Ertuğrul’un Japonya’ya gönderilmesinin görünürdeki birinci nedeni Padişah II. Abdülhamit’in Japon İmparatoruna gönderdiği nişanı götürmekti. İkincil neden ise o yıl Deniz Harp Okulu’ndan mezun olacak son sınıf öğrencilerine Hint Okyanusu’nda, Pasifik’te ve Japonya sularında açık deniz eğitimi yaptırmak ve intikal rotaları üzerinde ziyaret edilecek ülkelerle geleceğin subaylarının vizyonunu geliştirmekti.

Deniz Kuvvetleri ve onun unsuru olan harp gemileri bir savaş makinesi olduğu kadar barışta gambot diplomasisinden, devletlerarası ikili ilişkilerin gelişimine sağlayacağı katkıya kadar olmak üzere çok geniş bir kullanımı söz konusudur. Bu nedenle olsa gerek, sadece harp gemisi komutanları yurtdışında fors olarak ay yıldız taşıma onuruna Cumhurbaşkanı ve büyükelçiler gibi sahip olan üç ayrıcalıklı makamdan biridir.

Hei ve Kongo

Japonya’ya giden Ertuğrul’un Komutanı Ali Bey, Cumhuriyet döneminin ilk Milli Eğitim Bakanları’ndan Hasan Ali Yücel’in dedesi ve ünlü şair Can Yücel’in büyük dedesidir. O da şehitler arasındadır. Ertuğrul’un 610 kişilik personelinden sadece 6 subay ve 63 er kurtulmuş ve onlar da Hei ve Kongo adlı Japon kruvazörleri ile Ocak 1891’de İstanbul’a getirilmiştir.

Ertuğrul faciasında nitelikli çok can kaybettik ve şehit verdik. Ama bu olay yeni başlayan Osmanlı-Japon daha sonra Türk-Japon ilişkileri açısından gerçekten dönüm noktası olmuştur. Türkler Asya’daki hısımlarını tanımışlardır. Biliyorsunuz, iki halk grameri birbirine çok benzer aynı ailenin (Ural-Altay) dillerini konuşmaktadır.

Sempozyum gerçekten dört dörtlüktü. Başta komutan olmak üzere Deniz Kuvvetleri’ni, Deniz Müzesi’ni ve emeği geçenleri kutluyor, 125 yıl önce yaşamını kaybeden denizcilerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun.

Heymeymoro

Türk-Japon ilişkileri Ertuğrul faciasından sonra daima yükselen bir grafik göstermiştir. Bu ilişkilerden bahsederken Yarbay Çomora’dan söz etmezsek haksızlık olur.

Birinci Dünya Savaşı devam ederken 1917’de Rusya’da Bolşevik İhtilali olur. Rusya’da düzen altüst olur ve ülkede büyük bir otorite boşluğu doğar. Japonlar Nisan 1918’de Vladivostok’a çıkarma yapar, Sibirya’da ilerleyerek Baykal Gölü civarına kadar gelirler. Japonlar işgal ettikleri yerlerde esir kamplarında Türkleri bulurlar. İstanbul ile irtibata geçilir ve girişimlerden sonra Türk esirlerin deniz yolu ile İstanbul’a gönderilmesine karar verilir. Ama bu işe İngiltere muhalefet etmektedir. Çünkü savaş hala devam etmektedir.

Japonya askeri yetkilileri Türk esirleri taşımak için Heymeymoro (Parlak barış) adlı şilebi Vladivostok limanına gönderir. Heymeymoro’ya 1030 kişi biner. Bu sayının 1018’i Türk esiri, 12’si ise orada evlendikleri eşleridir. Geminin Komutanı Yarbay Çomora’dır. Türk esirler gemiye geldikten sonra konuşma yapılır. “Efendiler, Birkaç güne kadar memleketinize gideceksiniz. Bütün sevinçlerinize biz de iştirak ediyoruz. Biz de sizin gibi Asyalıyız. Dünya hakimiyeti şarktan garba geçti. Bir zaman olacak ki, yine şarka geçecektir. Bu nedenle çalışmaktan geri durmayınız…” diye başlayan uzun bir konuşma olur.

Yolculuğun İstanbul’a kadar 45 gün sürmesi planlanmıştır. Fakat Yarbay Çomora komutasındaki gemi 5 Nisan 1921’de Midilli adası önlerinden geçerken Anadolu’ya İngilizlerin desteği ile saldıran ve Batı Anadolu’nun bir kısmını işgal eden Yunanlıların harp gemilerinden birisi tarafından durdurulur.

 

Azinora

Heymeymoro gemisi Midilli’ye getirilir. Esirlerin teslim edilmesi istenir, çok baskı yapılır, gemiye aylarca kumanya verilmez, aç bırakılır ama Yarbay Çomora Türk esirleri asla teslim etmez. “Bu bayrak Japon bayrağı, bu gemi Japon gemisi ve ben bir Japon komutanım, Türkler bana emanet, onları İstanbul’a teslim edeceğim” der ve Türkleri asla Yunanlı’ya vermez. Hikaye bayağı uzun. Tamamını Cemalettin Taşkıran’ın “Kanlı Mürekkeple Yazın Çektiklerimizi” kitabındaki “Esaretten esarete” hikayesinde okuyabilirsiniz.

Heymeymora uzun ve çileli bir mücadeleden sonra önce Pire’ye daha sonra İtalya’ya yönelir. 18 Ekim 1921’de Akdeniz’de kayalık bir ada olan Azinora’ya ulaşır. Esirlerin sayısı ölümler nedeniyle artık 620’ye düşmüştür. Yapılan girişimler sonucunda Türkiye’den Ümit vapuru Azinora’ya gelir, Türkleri Japonlardan teslim alır ve 25 Haziran 1922’de İstanbul’a getirir.

Japon Komutan Yarbay Çomora, Türkler ayrılmadan “Arkadaşlar, sizi, siz Türkleri tanımış olmak, benim için hayatım boyunca taşıyacağım en büyük şeref ve iftihar vesilesidir. Sizlerde çok üstün bir karakter ve fazilet gördüm. Bunlar gözlemlerime dayanan tespitlerimdir. Kahpe ve kaypak milletler size gem vuramaz…” diyerek başlayan ve devam eden uzun bir veda konuşması yapar.

Saygılar sunarım.

TÜRKER ERTÜRK