Yalnız kalın çizgiler var


Fırtına öncesi son Pazar


Önümüzdeki hafta sonunda neler olacağını sadece Türkiye halkı değil, tüm Dünya bekliyor. 30 Mart seçimleri şunları orta yere çıkaracak; Türkiye’nin toplumsal kalitesi, Muhalefet cephesinin beceri ve cesareti, İktidarın nereye kadar gidebileceği. 30 Mart, önümüzdeki üç seçimli ‘karar’ yılının ilk ve en önemli dönemeci.

Bu seçim ilk olarak; Türkiye’de seçmenin, yani toplumun, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ‘çağdaş toplum’ olma yolunda katettiği yolu gösterecek. ‘Kandırılmışlık, eğitimsizlik, dinsel ideolojilerin etkisi ve toplumsal çürüme’nin etkinlik derecesi anlaşılacak. Zira, Türkiye’nin tarihi olarak rüşvet, yolsuzluk ve çürümenin en yüksek derecede iktidar sahibi olduğu bir ortamda bu seçimlere giriyor. Öyle ki -önümüzdeki son haftada ortaya çıkacaklar dışında- toplumun gözünde kesinleşmiş olan yolsuzluk ve rüşvet olayları, verilecek oyların ‘çürümenin devamı ya da sona erdirilmesi’ oyları olarak tarihe geçeceğini net olarak gösteriyor.

30 Mart’ın ikinci olarak belgeleyeceği gerçek, Türkiye’de muhalefetin toplumsal hoşnutsuzluğu ne derece yönlendirebileceği olacaktır. Zira, hiç bir muhalefet partisi, hiç bir seçim öncesinde Türkiye’deki ana muhalefet partisi kadar çok ve güçlü siyaset malzemesine sahip olmadı. Üç dönem iktidar olma şansını yakalayan bir yönetim, içinde büyük bir çatlamanın ortaya saçtığı rüşvet ve yolsuzluk skandalları, telaş içindeki bir Hükümet tarafından atılan hukuksuzluk, baskı ve terör kampanyası ile ört bas edilmeye çalışılırken, Muhalefet bir yanda ciddi bir beklenti olan oy patlamasını ve bunun çok büyük bir ihtimalle meydanlara yansıyacak olan ‘kriz yönetimini’ gerçekleştirebilir.
            

Nereye kadar gidebilirler?


30 Mart Yerel İdareler Seçimlerinin bir başka ve belki de en önemli yanı, savunma halindeki  ‘sonuna kadar kararlı’ bir yönetim gurubunun iktidar olanaklarını terketmemek için neleri devreye sokabileceği olacaktır. Seçimleri büyük ölçüde bir Orta-Doğu ve Afrika ülkesinde görülecek bir biçimde baskı ve hilelerle yürütmeye kalktığında, iktidarın çok ciddi bir toplumsal muhalefet ile karşılaşması kaçınılmaz görünüyor. Muhalefet partilerinin kendi örgütlerine dayanarak kurdukları ‘seçim güvenliği sistemi’ yanında, Halkın kendi olanakları ile yarattığı bazı örgütlenmeler ile iç içe geçecektir. Çoğunluğu seçimin en kritik kentleri olan İstanbul ve Ankara’da örgütlü olan 30 bin üyeli ‘Sandık Başındayız Platformu’, iktidarın ‘sivil toplum örgütleri’, polisleri, savcıları ve hakimleri ile karşı karşıya gelecektir. Ana muhalefet partisinin oy ve siyaset çıkışı yanında sandık, sokak ve meydan güvenliğini sağlama gibi ek bir görevi olacaktır 30 Mart gecesi.

Yalnız kalın çizgiler var.


30 Mart ile başlayıp bir yıl içinde Türkiye’nin kaderini ve varoluşunu tayin edecek seçim sürecinde, Türkiye’de ana toplumun izleyebileceği sonsuz bir alternatifler zinciri mevcut değil. Yerel İdareler seçimleri öncesinde yaşanan son üç aylık dönem, net ve kalın çizgilerle nelerin seçileceğini ya da seçilmeyeceğini ortaya koydu. Bu seçimlerde önümüzdeki seçimler yılına ışık tutacak ve kalıcı sonuç olan İktidar değişikliğini yaratabilecek güçler ve siyasi partiler ‘kalın çizgilerle’ belirlenmiştir. Ortada ki güçler; Bir ölüm kalım savaşımı içindeki İktidar partisi, Ana Muhalefet Partisi CHP, Üçüncü Büyük Parti MHP ve sınırları etnik oylarla belirlenmiş BDP’dir. Sandık ve sonrasında olası büyük mücadele esas olarak, İktidar odakları ve iki muhalefet partisi gerçekleşecektir. Türkiye’nin % 75’ini oluşturan ‘ana toplumun’ seçenekleri, bu iki cephede oy kullanma ve oylarını korumaktan ibarettir. Türkiye’nin fantezilere ve kişisel shovlara ayıracak zamanı ve gücü yoktur.
Mahir Tan / LondraPosta / Londra

Telif hakkı saklıdır 2014! Kaynak gösterilmeden yazı, fotograf ve video kullanılamaz!