TÜRKER ERTÜRK; YİNE YENİLDİK YİNE AŞAĞILANDIK

YİNE YENİLDİK YİNE AŞAĞILANDIK!

 

Anayasamızın 92. Maddesi; “Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir” diyor.

 

Bu Anayasa hükmüne göre; Türkiye’nin başka bir ülkeyle ve o ülkenin meşru güçleri ile savaşabilmesi için Meclis’ten onay alması gerekli. Ama iktidar, Meclis’ten böyle bir onay almadan Suriye’nin Birleşmiş Milletler tarafından da tanınan meşru yönetimine ve onun güçlerine “Rejim Güçleri” diyerek; alenen savaştı ve Türkiye-Suriye genel savaşını tetiklemeye çalıştı. Yani çok ağır bir anayasa ihlali yaptı.

 

İktidar Teröristlerle Mücadele Etmedi

 

Ayrıca; Meclis’ten “Irak ve Suriye’deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göçü engellemek…” maksadıyla aldığı yetkiyi de ihlal etti. Çünkü Türkiye’yi yöneten iktidar, Suriye’de teröristlerle mücadele etmedi, tam tersine bir anlamda kol kanat gerdi ve Suriye’nin meşru güçlerinin teröristlerle mücadelesini engelledi. Hatta Suriye ile savaştı.

 

Hâlbuki milletin Meclis’teki vekillerinden millet adına aldığı yetki; teröristlerle mücadele etmek ve kitlesel göçü engellemek içindi. Ama iktidar, yaptığı bu yanlış nedeniyle Suriye’den Türkiye’ye yönelik kitlesel göçü tetikledi ve Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacının geriye dönüşünün de önünü kapattı ve hala kapatmaya çalışan iklimin peşinde!

 

Tahrir el Şam

 

Suriye’de genel olarak Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturan iki yapı var. Bunlardan birincisi İdlib bölgesi, ikincisi ise PKK’nın uzantısı olan PYD’nin hakim olduğu bayağı büyükçe bir bölge. İdlib bölgesinde, Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütleri listesinde olan ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen Tahrir el Şam var.

 

İki yıl önce bu örgüt İdlib’in yüzde 45-50’sini kontrol ediyorken, bugün yüzde 90’nını kontrol etmektedir. İktidar, tüm dünya tarafından terör örgütü olarak kabul edilen ve El Kaide ve IŞİD’in bir türevi olan Tahrir el Şam ile Meclis’ten Suriye’deki terörist unsurlarla mücadele yetkisi almasına rağmen mücadele etmemiştir.  

 

PKK’nın Uzantısı PYD

 

İktidar Suriye’de PKK’nın uzantısı PYD ile de mücadele etmemektedir. PKK’nın uzantısı olan PYD, Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen ABD, Rusya ve AB dâhil neredeyse tüm dünya tarafından terör örgütü olarak kabul edilmemektedir. Diğer taraftan; Türkiye’yi yöneten iktidarın geçmişte Beşar Esad’ı yıkabilmek için PYD ile işbirliği yaptığını ve lideri olan Salih Müslim’i Ankara’da kırmızı halılarla karşıladığını da tüm dünya bilmektedir.  

 

Ayrıca; geçtiğimiz yıl iktidarın Fırat’ın doğusunda PYD’ye, yeni adıyla Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik 9 Ekim’de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı siyasi hedefine ulaşmadan, başlatıldıktan çok kısa bir süre sonra ABD Başkanı Trump’ın tehdit, şantaj ve hakaret dolu mesajları üzerine bitirilmek zorunda kalınmıştı.

 

Gerçekler Halktan Gizleniyor

 

İktidar, bu gerçekleri halktan gizliyor ve gerçekleri halka anlatanlara düşmanlık yapıyor. Halk ise Suriye’de ne yaptığımızı, askerlerimizin ne için savaştığını ve niçin şehit olduklarını sorguluyor ve bilmek istiyor. Kamuoyu yoklamaları da İdlib’de sürdürülen harekâta halk desteğinin olmadığını gösteriyor.

 

İktidar, yanlışlarını düzeltip doğru yola gelmek yerine, yanlışı yanlışla düzeltmeye çalışarak ülkemizi felakete sürüklüyor ve Ortadoğu bataklığına her geçen gün daha fazla gömülmemize neden oluyor. Türkiye’nin, Suriye’nin meşru yönetimi olan Beşar Esad ile masaya oturmak ve barış yapmaktan başka şansı ve seçeneği yoktur. Bu seçeneği, ülkemizin güvenliği ve çıkarları gerektirmektedir.

 

Dayak Yiyen Biz, Ayağına Giden Yine Biz!

 

Olayları doğru okuyamayan ve Suriye bağlamında büyük resmi de doğru olarak göremeyen iktidar, dün (5 Mart 2020) için Dörtlü Zirve (Türkiye, Almanya, Fransa, Rusya) çağrısı yapmış ama kimse bu çağrıya icabet etmemiş, Rusya’ya karşı elini güçlendirmek ve denge sağlamak için davet ettiği Almanya ve Fransa’dan da yüz bulamamış ve refüze olmuştu. Almanya ve Fransa, Rusya’yı ortak ve ABD’ye karşı denge unsuru olarak görmekte ve Rusya ile itişip kakışmak istememektedir. İktidarın artık dış dünyada hiçbir itibarı ve güvenirliliği yoktur. Rusya bir anlamda İdlib’de bize dayak attı ama yine biz onun ayağına gittik. Çünkü iktidar yine çok zor durumda!

 

ABD’nin İdlib’e yönelik verdiği destek de sınırlıdır ve açık çek değildir. ABD’nin iki amacı var;

 

  1. Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak ve tekrar yanına almak,
  2. S-400’ü tamamen iptal ettirmektir.

 

Bunun da ötesinde ABD, Suriye’de Rusya ile Türkiye üzerinden tırmanan bir savaşa girmek istememektedir. NATO’nun da Türkiye’ye verdiği destek sadece sözeldir ve iktidarın aklından geçen 5. Madde asla çalışmaz. Zaten iktidar da bunu gördüğü için Moskova’ya gitmek zorunda kaldı!

 

Dün (5 Mart 2020), Moskova’da Türkiye’yi yöneten iktidar yaklaşık 4 yıl önce olduğu gibi yine dizleri üzerine çökmüş, teslim olmuş ve bir kısım onur kırıcı muameleyi de sineye çekmek zorunda kalmıştır. Kasım 2015’de SU-24 tipi Rus savaş uçağı Türkiye’ye karşı bir tehdit ve tehlike olmadığı halde düşürülerek savaş kışkırtıcılığı yapılmış, ABD’ye ve NATO’ya güvenilmiş ve 5. Madde çalıştırılmak istenmişti. Ama iktidar aradığını bulamamış ve Rusya’nın ekonomik odaklı yaptırımlarına ancak 6 ay dayanabilmiş, özür dilemek zorunda kalmış, dizleri üzerine çökerek teslim olmuş, dün olduğu gibi Moskova’nın yolunu tutmuş ve Putin’in huzuruna çıkmıştı.

 

Anlaşmaktan Başka Çaresi Yok

 

Rusya dün (2016) ekonomik olarak, bugün (2020) ise canımızı yakarak ve şehitler verdirerek iktidara diz çöktürdü ve teslim aldı. Akılsız başın cezasını ayaklar, devlet aklı ile yönetilmeyen ve tarihten ders almayan ülkelerde ise cezayı toplum çeker. 

 

İktidar, Suriye özelinde ABD ve Rusya’nın çıkarlarının çatıştığını sandı ve ikisi arasında dans ederek aklınca kendi hedeflerine ulaşmayı planladı. ABD ve Rusya ise bugün itibarıyla birbirlerinin Suriye’deki kazanımlarını zımnen kabullenmekte, üç aşağı beş yukarı yeni Suriye’nin nasıl olacağı konusunda aynı şekilde düşünmektedirler. Sadece barış masasında güçlü olabilmek için konumlarını ve pozisyonlarını korumaya ve güçlendirmeye çalışmakta ve bu kapsamda vekâlet savaşçılarını kullanmaktadır. Ne yazık ki ülkemiz, iktidar nedeniyle vekâlet savaşçısı konumundadır.

 

Moskova’da Ruslarla anlaşmak doğru olmuştur ama yeterli değildir. İktidar kafayı değiştirmediği müddetçe yine sorunlar çıkacak ve yine bir hiç uğruna şehitler vereceğiz. Yapılması gereken; Suriye meşru yönetimi olan Beşar Esad ile anlaşmak ve barış yapmaktır. Aksi ekonomik kaynaklarımızın bir hiç uğruna daha fazla tüketilmesi, askerimizin daha fazla sayıda şehit olması ve Türkiye olarak dikkatimizin Doğu Akdeniz’den ve Ege’den uzaklaştırılması demektir.