Türker Ertürk; TÜRKÜM DOĞRUYUM AMA ALMANYA’DA ÇALIŞKANIM

TÜRKÜM DOĞRUYUM AMA ALMANYA’DA ÇALIŞKANIM!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Türk Milleti Çalışkandır!” derken; o anki durum itibarı ile çalışkanlığı ifade etmek istemedi. Çalışkan olunmadığını, Ortadoğu halkları, kültürü ve düşünce sistemi ile yaşaya yaşaya tembelleştirildiğini biliyordu. Atatürk “çalışkandır” diyerek hedef gösterdi ama arkasını, toplumu akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçirecek şekilde, Türk Devrimleri ile tahkim etti. Yoksa o sözün, ayağı yere basmayan bir öykünmeden öteye bir anlamı olmazdı.

Geçtiğimiz hafta sonu, Sivas-Gemerek’in Çepni Beldesi ve Çevresi Yardımlaşma Derneği’nin davetlisi olarak, Almanya’nın Wuppertal kentindeydik. Dilimizin döndüğü ve müktesebatımızın yettiği kadar “Türkiye’de ve dünyada neler oluyor”, anlatmaya çalıştık. Gerçekten heyecanlı, yüksek katılımlı bir etkinlik oldu. Bu etkinliğin düzenlenmesinde katkısı olan herkese teşekkür ederiz. Özellikle derneğin genç, eğitimli-öğretimli ve aydın başkanı Nilay Doğan’a ve organizasyonda görev yapan yönetim kurulu üyesi Yakup Özdemir’e ayrıca teşekkür ederiz.

Gündüz İşveren, Gece Devrimci Sosyalist

Wuppertal, eskiden Almanya’nın tekstil üretim merkeziymiş. Artık değil! Çünkü üretimi Çin, Vietnam, Endonezya ve Türkiye gibi, emeğin ucuz olduğu yerlerde yaptırıyorlar. Karl Marx’la beraber “Komünist Manifestoyu” yazarak (1848) komünist kuramın geliştirilmesinde önemli rol oynayan ve Marx’ın ölümünden sonra iki cildini yazan politik filozof Friedrich Engels (1820-1895) Wuppertal’in Barmen köyünde doğmuş ve büyümüş. Barmen, artık Wuppertal’in bir semti olmuş.

Engels’in babası, bir tekstil fabrikatörüymüş. Onun yanında çalışmış ama daima sorgulamış ve babası ile ters düşmüş. Onun için; “gündüz işveren, gece devrimci sosyalist” derlermiş. Doğduğu ve büyüdüğü yerleri ve müzesini gezme şansını yakaladım.

Hacı Wilhelm

Wuppertal’de hava tramvayı var, bindim ve şehri gezdim. Bu hava tramvayı 1898’de çalışmaya başlamış ve 1901’de resmi açılışı yapılmış. Alman İmparatoru II. Wilhelm de buna binmiş ve şehri gezmiş! Diğer adıyla; “Müslümanların koruyucusu Hacı Wilhelm! Üç kere İstanbul’a gelen ve Kudüs’e de giden, II. Abdülhamid’i karısı gibi koluna takıp resim çektiren ve İslam Alemine dağıtarak “İslam Aleminin koruyucusu benim” mesajını vermek isteyen!

  1. Abdülhamid’in Panislamizm siyasetinin arkasında da II. Wilhelm vardı. Amaç; o günkü emperyalist proje olan Viyana’dan Hindistan’a kadarki alanı Almanya lehine sömürgeleştirmek idi. Bağdat Demiryolu, bu projenin besleyici damarlarından biriydi. Yaşadığımız bölgeye ait şimdiki emperyalist planın adı ise; Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), onun da silahı yine din ve adı “Siyasal İslam” veya emperyalizmin verdiği ad ile “Ilımlı İslam!”

Tetiklere Aynı Anda Basılmış

Almanya, dünyanın dördüncü büyük ekonomisi, Avrupa’nın ise en güçlüsü ve lider ülkesi! Üretimin her alanında varlar. Hatta Almanlar için “dünyanın mühendisi” diyorlar. Sadece otomotive bakın; (Mercedes, Audi, Volkswagen, BMW, Porsche) ne demek istediğimiz anlaşılır. Ama bunlar bugünün işi değil. Geçmişte ektiklerini biçiyorlar.

Gelecek ay, Almanya’da dinde reformun 501. yılı kutlanacak. Martin Luther, 31 Ekim 1517’de Katolik Kilisesi’ne karşı 95 maddeden oluşan protesto bildirisini Wittenberg Şatosu Kilisesi’nin kapısına astı ve uzun, sancılı ve kanlı bir sürecin tetiğine basmış oldu. Ama aynı yıl, Türklerin Anadolu’da ve Balkanlar’da yarattığı hoşgörülü ve aklı yok saymayan İslam anlayışını yok edecek sürecin tetiğine de Yavuz Sultan Selim’in Hilafetle beraber Mısır’dan getirdiği ulema ile basıldı.

Akılcı ve Bilimsel Düşünce Sistemi

20’inci yüzyılın sonunda ve 21’inci yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız günümüzde Avrupa, geçmişte sahip olduğu dinsel düşünce sistemini terk etti ve tamamen akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçti. Almanlar, şu an itibarıyla gerçekten eleştirel akla sahip, bilim egemen kafalı, disiplinli ve çalışkan bir refah toplumu.

Almanya’nın bu durumu, aslında bir sonuç! Bu sonucun bir arka planı var. Geçmişte ektikleri tohumların ve verdikleri mücadelelerin hasadını biçiyorlar. Almanya çağdaş bir ülke, tabii ki eksikleri ve sorunları da var. Çağdaş ülkelere, onların ürettiklerini alarak yetişemezsiniz. Onlara yetişebilmenin, hatta geçebilmenin tek bir yolu var; aynı kafa yapısına sahip olmak, yani dinsel düşünce sisteminden akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçmektir. İşte, Atatürk önderliğinde yapılan Türk Devrimlerinin anlamı budur.

Sorunlarımızı Çözmez, Arttırır!

Bir din adamının çocuğu olmasına rağmen Merkel’i, şaşalı bir kilise açılış töreninde göremezsiniz. Çünkü; Alman toplumu buna pirim vermez. Ama biz Köln’de bir caminin açılış törenini yapıyoruz! Soruyorum; daha önce bitmiş ve ibadete açılmış olan ve geçen sene bu zamanlar Köln’de verdiğim bir konferans sonrasında gidip görmüş olduğum camiye tekrar açılış töreni yapmanın gereği nedir! Ülkemizin veya Almanya’da yaşayan insanlarımızın hangi sorununu çözer? Çözmediği gibi, sorunlarımızı arttırır. Amaç; din istismarı yaparak ülkemizin her alanda iflasının üstünü kapatmak ve kitlelerin gözünden kaçırmaktır.

Bakınız; bu faaliyetler ve iktidarın sorumsuz söylemleri, icraatları yüzünden de Almanya’da ve Avrupa’da yabancı, İslam ve Türk düşmanlığı artıyor ve insanlarımızın güven içinde yaşayabileceği iklim dinamitleniyor. Ayrıca; Almanya’da yaşayan insanlarımızı bile birleştirmiyor, bölüyor ve parçalıyor. Almanya’da anlattılar; “DİTİB (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği), artık AKP karşıtlarını gammazlayan bir örgüt haline geldi” diye. Algı budur!

İstediğinize İnanabilirsiniz!

Konferans dışında, Wuppertal ve çevresinde uğrak yerlerimiz hep müzeler oldu. Bunlardan birisi de Neandertal Müzesi idi. Neandertaller, 40 bin yıl öncesine kadar yaşamış bir insan türü. Neandertallerin modern insan homo sapiens ile yani bizimle olan DNA bağı yüzde 97,7 olup, Avrupa, Orta ve Kuzey Asya’da yaşamışlardır. Wuppertal’de neandertallerin kalıntıları, kemikleri ve fosilleri bulunmuş ve bu konuda gerçekten harika ve öğretici bir müze yapmışlar.

Müzenin girişine camlı bir masa ve altına kutsal kitaplarını koymuşlar. İlgili sayfalarını da açmışlar. Özetle; insanlığın Adem ile Havva’dan geldiğini anlatıyor ve dünyanın geçmişini üç beş bin yıla bağlıyor. Ama müzeyi gezmeye başladığınızda; dünyanın ömrünün 4,5 milyar yıl, üzerindeki canlılığın ömrünün 3,5 milyar yıl, insanın geçmişinin ise 7 milyon yıl olduğunu bilimsel bulgular ve gerçeklerle anlatıyorlar. Yani din ve bilimin ayrı kulvarlar olduğunu, bilimin kutsal kitapların anlattıklarını gerçeklemediğini gösteriyor ve istediğinize inanabilirsiniz demek istiyorlar.

Çağdaşlığı Yakalamanın Yolu Nedir?

Müze çok kalabalıktı ve daha çok okul çocukları geziyordu. İşte, geleceğin Almanya’sını bunlar yönetecek ve üretimini yapacak. Ya bizde? Okullarda evrim teorisi yasaklanıyor ve biyolojiden çıkarılıyor. Halbuki insanlığın, evrimin bir ürünü olduğu bilimsel bir gerçek. Evrimi çıkarırsanız, biyoloji çöker! Bu gerçeğe itiraz edebilirsiniz ve başka tezler de öne sürebilirsiniz ama onların da bilimsel olması ve arkalarında kanıtlar olmak zorunda. Din eğitimi ile cihat eğitimi ile çağdaşlık yakalanamaz, üretim ve refah toplumu olunamaz, toplumun sorun çözme kapasitesi arttırılamaz. Ortaçağ’da da Almanya ve Avrupa’da din eğitimi ağırlıklıydı ve cihadın Hristiyan versiyonu öğretiliyordu. O yolda ilerledikleri için değil, o yolu terk ettikleri için, akılcı ve bilimsel düşünce sistemine geçtikleri için bizi fersah fersah geçtiler. Yakalamanın yolu ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan Türk Devrimlerinden geçer.

Hüseyin Hakkı Kahveci’nin Ulak Yayınlarından piyasaya yeni çıkan “Mühürlü Vagon” kitabını okumanızı tavsiye ederim.

TÜRKER ERTÜRK