TÜRKER ERTÜRK; İKTİDAR TEL TEL DÖKÜLÜYOR

İKTİDAR TEL TEL DÖKÜLÜYOR!

 

İktidarın tutar tarafı yok, neresinden tutsanız elinizde kalır. Gerçekten tel tel dökülüyor. İstisna olarak gösterebileceğimiz, başarılı olduğu tek bir alan bile kalmamıştır. İktidarın çağdışı ideolojisi (Siyasal İslam) ve geçmişin aklı olan hayalinden (Yeni Osmanlı) kaynaklanan, yanlış, niteliksiz, öngörüden uzak, liyakati ve devlet aklını yok sayan, devamlı yanılan, aldatılan ve aynı zamanda yanıltan, aldatan, kandıran, baskıcı, demokrasiyi ve adaleti katleden siyasi yaklaşımları ülkemizi bugünkü iflas durumuna getirmiştir.

 

İktidar, bugün Türkiye’de demokrasinin, adaletin, insan hak ve özgürlüklerinin, kadın erkek eşitliğinin ve iç barışımızın önündeki en büyük engel haline gelmiştir. Ekonomik iflasın ve Ortadoğu bataklığına iliklerimize kadar gömülmemizin de nedeni iktidardır. İktidar giderse tabii ki her şey hemen düzelmeyecek, güllük gülistanlık olmayacaktır. Çünkü tahribat tahmin edemeyeceğiniz ölçüde büyüktür. Ama iktidar gitmeden de bir düzelme beklemek saflıktır ve bu iktidarla esenliğe çıkmak mümkün değildir.

 

Monşerler!

 

İdlib’de olanlar ve sonraki gelişmeler -iktidar ne kadar saklamaya çalışsa da- gözlerimizin önünde cereyan etti. 5 Mart’ta Moskova’da imzalamak zorunda kaldığımız mütareke şartlarından daha iyisini hem kan kaybetmeden, silah ve cephane zayiatı vermeden hem de şehitler gelmeden, diplomasi ile elde edebilirdik. Ama diplomasi, ehliyetli ve nitelikli diplomatlarla yapılıyor. Bu da ne yazık ki artık bizde yok! “Monşer” diye diye nitelikli diplomatlarımızı tasfiye ettiler. Şu anda ancak az da olsa bazı nitelikli vahalar var, o kadar!

 

“Monşer” söylemi; Atatürkçü, çağdaş, üstün nitelikli, etik ve ahlaki değerlere sahip, milli duruşu olan yurtsever diplomatlara yönelik bir mobbingdi. Amacı; bu kadroları tasfiye ederek yerlerine nitelikleri çok ama çok sınırlı, Atatürk’e ve çağdaşlığa soğuk bakan, devlete ve millete hizmet peşinde olmayan iktidar yandaşlarını getirmekti. Bu konuda epey mesafe kat edildi. Kat edilen bu mesafe kadar da diplomatik gücümüz ağır yara aldı ve tamamen felç durumuna doğru koşar adım gitmektedir.

 

Onurunun Kırılma Eşiği Yüksek

 

İdlib’de darbe yedik, Moskova’ya gittik, teslim olduk ve mütarekeyi imzalamak zorunda kaldık. Hem de Bahar Kalkanı Harekâtını başlatırken deklare ettiğimiz tüm söylemlerden geri adım atarak. Daha da kötüsü; Moskova’da onur kırıcı, ağır bir muameleye de maruz kalarak. Ama Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu  “Cumhurbaşkanımız bir dakika beklediyse, Putin de içeride bir dakika bekledi” diyerek; aklınca bu onur kırıcı ağır muameleyi hafife almaya çalışıyor.

 

Çavuşoğlu’nun bu hafife alma girişimi bizim için inandırıcı değil ama hem Rusya’ya hem de tüm dünya kamuoyuna verilen mesaj çok tehlikeli! Bu mesaj karşı tarafta şu algının oluşmasına neden olur; “Bunların onurunun kırılma eşiği çok yüksek, bir dahakinde daha kırıcı olalım”

 

Sadece Ruslar Yapmadı ki!

 

Esasında iktidar; SU-24 tipi Rus savaş uçağının düşürülmesi sonrasında da Rusya’nın ekonomik odaklı yaptırımlarına ancak 6 ay dayanabilmiş, özür dilemek zorunda kalmış, dizleri üzerine çökerek teslim olmuş, tazminat ödemiş ve 5 Mart 2020’de olduğu gibi Moskova’nın yolunu tutmuş, Putin’in huzuruna çıkmış ve yine bu kadar olmasa bile, onur kırıcı bir muameleye maruz kalmıştı. Ama dönüşte, yandaş basının ve devlet gücünün de yardımıyla, adeta zafer naraları atılmıştı. Bunu gören Ruslar, bu sefer onur kırıcılığın şiddetini daha da arttırdılar, kayda aldılar, yanına zaman ölçeği de koyarak devlet televizyonundan servis ettiler.

 

Onurumuzu kıran sadece Ruslar da değildi ki! Geçen yıl, ABD Başkanı Trump da yenilir yutulur olmayan, tehdit, şantaj ve hakaret dolu sözlerine havi bir mektup göndermiş ve Barış Pınarı Harekâtını siyasi hedeflerine ve onun gerektirdiği askeri hedeflere ulaşmadan, hemen durdurmuştu. İktidar yine aynı şeyi yaptı; önce mektubu halktan sakladı ve karşı taraf bunu kasti olarak sızdırınca, yine hafife almaya çalıştı ve “Mektubu muhatabımıza iade edeceğiz” gibi diplomatik hiçbir değeri olmayan komik bir argümanın arkasına saklandı.

 

Eşitler Arasındaki Mütareke Değildi!

 

Hâlbuki, bunları zamanında masaya yatırıp sorgulasaydık ve iktidarı ve muhalefeti ile Türkiye olarak ortak bir refleks geliştirseydik; daha sonraki onur kırıcı muamelelere maruz kalmazdık. Şimdiden uyarıyorum; iktidara, dolayasıyla ülkemize gelecekte gerçekleşecek onur kırıcı ve aşağılayıcı davranışlar çok daha ağır olacak. Çünkü eşiğin yüksek olduğunu gördüler!

 

Çağdaş ve milli demiyorum! Çağdaşlıktan ve milli duruştan biraz bile nasibini almış bir iktidar, 5 Mart 2020’de Moskova’dan gördüğü muamele üzerine hemen ülkesine dönerdi! Örneğin; eski Türkiye’nin siyasileri ve diplomatları bu muameleye maruz kalmazdı! Ama iktidar, bunları yutmak zorunda kaldı. Çünkü bu, eşitler arasındaki bir mütareke değildi! Aynı Limni Adasının Mondros Limanında demirli bulunan Agamemnon zırhlısında, 30 Ekim 1918’de Osmanlı’nın yaptığı mütareke gibiydi.

 

Dış Politika Nasıl Yapılır?

 

Neydi o Moskova’ya giden o kalabalık ekip? Ekonomi Bakanı Damat Berat Albayrak’ın ne işi vardı Moskova’da? Erdoğan’ın Türkiye’den yanında olması gerekenler; en fazla Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı, ihtiyaç duyulan diplomat ve askerler ile Moskova’dan Moskova Büyükelçisi ile Silahlı Kuvvetler Ataşesiydi! Ayrıca; 5 Mart öncesinde Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği görüşmenin zamanını, karşılamanın nasıl olacağını, nerede ne şekilde görüşüleceğini, oturma düzeni de dâhil her ayrıntıyı koordine etmedi mi? Bu bütün dünyada böyle yapılır. Yoksa koordine etmeye çalıştı da Moskova mı adam yerine koymayıp 5 Mart’taki onur kırıcı gelişmelerin önünü açarak bu sürprizi hazırladı? Bunları iktidarı ve muhalefeti ile konuşmalıyız, tartışmalıyız ve sorgulamalıyız ki, bir daha böyle bir utançla karşılaşmayalım. Üzerini kapatır, halktan kaçırırsanız; yeni ve daha büyük utançların önünü açarsınız.

 

Dış politika; zikzaklar çizerek, bir ona bir buna yaslanarak, hamaset yaparak, dayılanarak, avazının çıktığı kadar bağırıp çağırarak, nezaketsiz davranarak, afralar ve tafralar içinde olarak yapılamaz. Dış politikada; dostluklara, din kardeşliğine ve ideolojiye yer yoktur. Bir ülkenin dış politikanın ana belirleyicisi; o ülkenin çıkarları, sahip olduğu gücü, jeopolitik konumu ve tarihidir. Dış politika uzun solukludur, yapboz değildir ve iktidarlar değiştiğinde büyük bir değişiklik göstermez.