Toplumun günahlarının kefaretini ödediler

Bir iyi, bir kötü haber

Yaklaşık 5 yıldan beri bir hukuk kepazeliği olduğu defalarca kanıtlanmış olan Balyoz Davası, nihayet cezaevindeki 230 askerimizin salıverilmesiyle sona erdi. 

Tahliye olan sanıklar yeniden yargılanma kaydıyla bağlıdırlar. Ancak, unutulmaması gereken bir asker ifadesi var: ‘Aynı çukura ikinci kez bomba düşmez.’

2013 yılında ABD Başkanının Özel Temsilcisi olarak Orta-Doğu ve Golf bölgesine atanan Gordon, ‘Balyoz’un ilk eldeki fikir babasıydı. 2008-2014 yılları arasındaki süreçte bu uğurda gazeteler, TV kanalları kurdurulmuş, yeni özel mahkeme teşkilatlanmaları yaratılmış, savcılar, polisler ve gönüllüler, sahte belgeler hazırlamış ve Ordu’nun en üst kademesinde yer alan Genel Kurmay Başkanı dahil yüzlerce subay tutuklanmıştır. 


Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular hakkında verdiği toplu karar sonunda ortaya çıkan bu ‘iyi haber’, tarihinin en zor dönemine giren Türkiye Cumhuriyetinde son yıllar için bir ‘istisna’ oluşturdu. 

Tahliye olan sanıklar yeniden yargılanma kaydıyla bağlıdırlar. Ancak, unutulmaması gereken bir asker ifadesi var: ‘Aynı çukura ikinci kez bomba düşmez.’ Tahliye olan subaylarımızın yeniden yargılanmaları, ancak ilgili suçlamalar için ‘hukuki deliller’ bulunması ile mümkün olacak ve yeni bir dava ancak böyle açılabilecektir. Kısacası, artık ‘Balyoz’ diye bir dava olmayacaktır. 

Balyoz adı verilen dava nedeniyle, 5 yıl boyunca çile çeken ve rütbeleri Ordu hiyerarşisinin tüm kademelerini kapsayan subaylarımız, buna yol açan ‘kangru mahkemelerinin’ tek kurbanları olmadılar. 2007 yılında başlayan iktidar ve kullandığı iç örgütlenmelerin, ‘yasa ve adliye’ yoluyla yürüttükleri baskı, terör ve sindirme kampanyası, başka olumsuz sonuçlar da verdi: Başta gelen kurban Türk Ordusu oldu. Balyoz ve Deniz kuvvetlerine yönelen tutuklamalar sonunda, Ordu’nun geldiği nokta bunu göstermeye yetiyor: Balyoz davasının hukuken ve fiilen çöktüğü tarih olan 2014 Haziran ayında, Diyarbakır’da 2. Hava Kuvvet Üssü’nün Türk Bayrağı göstericiler tarafından indirilirken, üs komutanı seyirci kalıyordu.

Olanları nasıl değerlendirmeli?

Balyoz: Orta-Doğu’nun halkla ilişkileri en iyi ordusu olan Türk Ordusunun tasfiye edilmesi amacıyla yapılmış bir operasyonun adıydı. Özellikle 2003 yılında, ABD’nin gerçekleştirdiği Irak işgali sonrasında, sınırlarımızın hemen altına yerleşen ve bölgede yeni bir siyasi coğrafya yaratmayı hedefleyen, geniş çaplı bir stratejik denge değişikliği peşindeki ABD ile, Türkiye’nin ulusal çıkarları temelinde ‘çatışma’ noktalarını ön plana çıkaran Ordu üst kademesi arasındaki gerginlik nedeniyle planlandı. 

2007 yılında, ABD Devlet Bakanlığı Avrupa ve Avrasya Sorumlusu Philip H. Gordon tarafından yazılan ‘Winning Turkey’ adlı bir kitapla ilk kez piyasaya sürüldü. Gordon’un ‘Türkiye’yi kazanmak’ kitabı, ‘Bir kabus gördüm. Türk Ordusu darbe yapmış. NATO’dan ayrılmış, Rusya, Çin ve İran ile anlaşmalar imzalamış. Millileştirmelere başlamış… Bu bir kabus idi. Ancak, hükümet tedbir almazsa, yakında gerçek olabilir’ cümleleri ile başlıyordu. 

Görev bölgesi Türkiye’yi de içine alan Philip Gordon, ‘Hukuki yollarla önlenmesini istediği’ bu tehlikeye karşı nasıl mücadele edildiğini, kitabın yayınlanmasını izleyen yıllarda defalarca gözlemledi. 

2013 yılında ABD Başkanının Özel Temsilcisi olarak Orta-Doğu ve Golf bölgesine atanan Gordon, ‘Balyoz’un ilk eldeki fikir babasıydı. 2008-2014 yılları arasındaki süreçte bu uğurda gazeteler, TV kanalları kurdurulmuş, yeni özel mahkeme teşkilatlanmaları yaratılmış, savcılar, polisler ve gönüllüler, sahte belgeler hazırlamış ve Ordu’nun en üst kademesinde yer alan Genel Kurmay Başkanı dahil yüzlerce subay tutuklanmıştır. 

‘Balyoz’ adı verilen ‘Kangru mahkemesi’, bu anlamda amacına ulaşmıştır.  Bunu görmek için TSK’nın üst düzey komutanlarının 2007 yılında ve 2014 yılında Türkiye’de olup bitenlere bakışları arasındaki farkı görmek yeterlidir. Bir daha ‘Balyoz’ davaları olmayacaktır. Zira tepesine balyoz indirilecek bir Ordu yoktur artık.

19 Haziran 2014 günü tahliye olan 230 fedakar subayımız, yalnızca TSK’nin değil, Atatürk Türkiyesi’nin kaybettiklerinin de yaşayan bir ifadesi oldular. Ödedikleri bedel tüm toplumun günahlarının kefaretidir.

Mahir Tan / LondraPosta / Londra

Telif hakkı saklıdır 2014! Kaynak gösterilmeden yazı, fotograf ve video kullanılamaz!