Taktiksel mi ?

TAKTİKSEL Mİ?

İçinde bulunduğumuz ayın başında (2 Nisan 2015) İran, 5+1 olarak adlandırılan BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya ile Lozan’da nükleer programı konusunda uzlaşmaya vardı. Uzlaşmaya 12 yıldır süren müzakereler sonunda ulaşıldı. Nihai anlaşma ise 30 Haziran’da kadar sürdürülecek ayrıntılı teknik görüşmelerin ve tartışmalarının sonunda imzalanacak.

Teknik konuları bir tarafa bırakarak özet olarak söylemek gerekirse İran, 1967’ye ve Şah zamanına kadar uzanan nükleer programının sınırlandırılması, gözetim ve kontrol altına alınması karşılığında geçmişi 1996’ya kadar uzanan yaptırımlardan ve ambargolardan kurtulacak. Yaptırımlar nedeniyle “Direniş Ekonomisi” modeline geçen İran’ın özellikle petrol ve doğalgaz ihracatına getirilen engellemeler ve petrol fiyatlarında meydana getirilen aşırı düşüş nedeniyle zor durumda olduğu bilinmektedir.

İran’a yönelik siyasi ve ekonomik ambargo ve yaptırımların kalkması Türkiye dahil bölgeye büyük bir ferahlık, rahatlık ve ekonomik canlılık getirir. Ayrıca ABD ve İran arasında buzların eriyor olması Ortadoğu bölgesinin din ve mezhep üzerinden her geçen gün daha fazla radikalleşmesinin kısmen önüne geçer.

Çok verildi az alındı

ABD ve İran’ın anlaşıyor olmasının bölgemize getireceği tüm avantajları görüyor olmamıza rağmen ne yazık ki, beklentilerimiz fazla iyimser değil. Çünkü bugün geldiğimiz dünyada hiçbir olay ve gelişme tek başına değerlendirilemez. Her gelişmeyi mutlaka büyük resim içinde yerine koymaya, görmeye ve kıymetlendirmeye mecburuz. Aksi durum bizi yanlış analizlere ve sonuçlara götürür.

Lozan’da yapılan ön mutabakata hemen itirazlar yükseldi. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri anlaşmaya karşılar. 1981’de Osirak-Irak’ta ve 2007’de El Kibar-Suriye’de bulunan nükleer araştırma tesislerini uluslararası hukuka aykırı olarak hava saldırısı ile vuran İsrail “İran’a karşı askeri seçenekler hala masadadır” açıklaması yapıyor. Amerika’da ise Cumhuriyetçilerin muhtemel Başkan adayı Marco Rubio verdiği beyanatta uzlaşmayı “çok veridi az alındı” sözleriyle eleştiriyor. Cumhuriyetçiler “varılan uzlaşma yalnızca Obama yönetimini bağlar” diyor.

Bugün emperyalizm dediğimiz zaman aklımıza gelmesi gereken Kapital-Finans sistemidir. Bu sistemin ulusal bayrağı yoktur. Bu sistem içinde Yahudi sermayesi etkin hatta başat konumdadır. ABD ise bu sistemin en önemli enstrümanıdır. ABD’de Başkanlar bu sistemin onayı ve desteği ile seçtirilir. Başkanların Kapital-Finans sisteminin ve sistemin kontrolü altında bulunan ABD devlet mekanizmasının onayı olmadan küçük zikzaklar hariç yönetebilme lüksü yoktur. Müslüman aile geçmişine sahip bir zencinin başkan seçtirilmesi yürütülen projelerin gereği olarak düşünülmüştür. Projelerin realizasyonu müteakip dönemler için kadın ve çekik gözlü başkan seçeneklerini gündeme getirmektedir.

Yeterince emare yok

İran, ABD ve İsrail için tehdit değildir. İran nükleer silaha da sahip olsa bile yine tehdit olamaz. İran’ın sorun olmasının nedeni başka! İran bölgede yürütülen emperyal projelerin gerçekleştirilmesine engel olduğu ve hegemonyaya direndiği için tehdit olarak gösteriliyor. Nükleer silahlara sahip olmaya çalışıyor ise bunun bahanesi.

Esas sorun İran’ın Suriye’ye, Yemen’e, Irak’a, Filistin’e, Hizbullah’a, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkelerindeki Şii muhalefete verdiği destektir. Bu destek emperyal projelerin ilerlemesine engeldir. Emperyalizm İran’ın bölgesel güç potansiyeline son vermek istemektedir. İran’da rejim değişikliği ve/veya etnik fay hattı üzerinden bölünme bu nedenle arzulanmaktadır. Ambargolar, yaptırımlar, düşmanlaştırma, diplomasi, yumuşama ve tecrit, müdahale tehdidi ve müdahale İran’a karşı sürdürülen ve sürdürülecek yöntemlerden bazılarıdır.

ABD’nin küresel ve bölgesel politikalarında değişiklik yaptığına dair yeterince emare olmadığına göre İran ile mutabakat taktikseldir. Kavgalar da taktiğe olan itirazlardır.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk