SON DERECE KARANLIK BİR GELECEK

                              SON DERECE KARANLIK BİR GELECEK

İslamizasyon tek yönlü ve yekpare bir gelişme değil. Kendi içinde parçalı ve birbiriyle çatışan çok sayıda sürecin iç içe geçtiği bir yumak. Türkiye’nin yaklaşık olarak 20 yıldır sarmalında bulunduğu bu süreç ülkeyi giderek daha hızlı bir biçimde dibe doğru çekmeye devam ediyor.

Merkezinde Arap ve Suudi ekseninin yer aldığı İslamizasyon hareketi  son 5- 6 yıl içinde çeşitlendi. Ağırlığını kısmen korumaya devam eden Suud etkisi nin yanına, öncelikle eklenen Fethullahçılık yerini kaybederken Müslüman Kardeşler ve Halidi kökenli tarikatçilik devreye girdi. Bu hareketlerin ortak tabanı olan Sünni İslam ise Türkiye’nin aydınlanmacı ideolojisi ve laik tabanını  kemirmeye devam ediyor. Sürecin böylece devam etmesi  ve tedrici olarak ‘niteliksel’ bir değişime dönüşmesi  mevcut siyasi ve kültürel iktidar tarafından destekleniyor ve altyapısı hazırlanıyor.. 

İslamizasyon, harekete geçirdiği ve yeni  ivmeler kazandırdığı etkilerle birlikte Türkiye’yi  bir büyük alt üst oluşa doğru sürüklüyor. Farklı süreçler ve tarihsel kökenlerden gelen İalamizasyon hareketi, bugün için ana gövdesini Müslüman Kardeşler hareketi, Nakşi-Halidi kökenli  şeriatçılık ve Katar sermaye guruplarının oluşturduğu bir sacayağı üzerinde oturuyor. Son gelişmelerle meydana çıkan yapı, giderek askeri- politik bir karakter kazanıp Anadolu’nun asli unsurlarının ötesine sıçrayarak, bölgesel bir tür Arap-Türk Siyasi islam hareketi biçimine dönüşüyor. Orta doğu’daki son gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde askeri karakteri hergün daha fazla öne çıkan Siyasal İslam, Türkiye’yi kaçınması çok zor hale gelen icbar edici bir kesin hesaplaşma sürecine çekiyor.       

Siyasi atmosferin iktidar yapısı nedeniyle ‘İslamileşmesi’ kuşkusuz beraberinde bir dizi gelişmeyi de taşıyor. En başta laik Türkiye tabanının güçlenen direnişi bu alanda başat bir rol oynuyor. Türkiye’nin Büyük Batı Anadolu belediyeleri üzerinden yaptığı ‘kentli çıkışı’ dengeleri önemli ölçüde değiştiriyor. İslamizasyonun manevra alanını daraltan belediye seçimleri  sonucu oluşan yeni denge onun iç çekişmeleri ni de hızlandırıyor.

İslamizasyon hareketindeki  hızlanma ve  bazı alanlarda biçimsel olarak ‘şeriat’ hükümlerinin resmi metinlerde zikredilmeye başlanması  kuşkusuz yeni bir merhaleye geçildiğini gösteriyor.

Ancak İslamizasyonun dikkat çekici yönleri daha çok yönetimin dış politikada izlediği çizgilerde kendi belli ediyor. Türkiye’nin kaderini belirleyecek adımlarda, yönetimin tercihleri ağırlıklı olarak Türkiye’yi  ‘Batı’ ile çatışma noktalarına doğru yöneltiyor. Bu alanda tüm sürtüşmeler; Türkiye’nin yaklaşık 100 yıllık ana yönelimi olan Laiklik çizgisi üzerinden topluma dayatılıyor. Gerçekte, ülkenin ana yörüngesi olan laik toplum dış politika tercihler alanında sözümona ‘milli çözümler’ maskesi altında saaldırılara uğratılıyor.

Yönetim, dış politikada Müslüman Kardeşler – Katar çizgini izleyerek ortadoğu ve doğu akdeniz sorunlarına fazlaca tereddüt göstermeden dalmıştır.  Ortadoğu ve Doğu Akdeniz bölgesinde bir çok açıdan rizikolar içeren politik ve askeri girişimlere imza atan Türkiye, bu uğurda bölgede olsun olmasın hemen tüm aktörlerle karşı karşıya gelmiştir. Dış politikada Yönetimin atacağı tüm adımlar bölgede dış politika kökenli yeni ve silahlı çatışmalara kolayca dönüşme istidadı taşıyan sürtüşmelerle dolu. Dahası, Türkiye’nin bugün izlediği ittifaklar politikası ile bu sürtüşmelerden çok ağır yaralar almadan kurtulması olası görülmüyor.

Açık olarak görünen ise; Türkiye’yi  dış politikadaki yanlış tercihlerinden doğan ancak sosyal yaşamın bütün alanlarını etkileyecek olan büyük çalkantıların beklediği.

 

Mahir Tan      LondraPosta-Londra