‘Soft Power’,‘Soft Target’ oldu

        
 
 
                ‘Soft Power’,‘Soft Target’ oldu
Başbakanlık öncesi Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye’nin Dış Politika daki pozisyonunu belirlemek için kullandığı Soft Power kavramı gerçekte ABD, Çin, AB gibi Dünya’nın en büyük güçlerinin ekonomik ve siyasi ‘çekim özelliklerini’ anlatmak için dış politika literatürüne yerleşmişti. Bizimki de kendi çapında bir ‘soft power’ olsa gerek diye düşündü herkes. Davutoğlu’nun statejik derinliklerinde Türkiye’nin ya da ‘Müstakbel Osmanlı’nın’ tarihi haklarına dayanarak OrtaDoğu,Balkanlar ve Karadeniz havzasında ‘soft power’ olarak hüküm sürmeye başlayacağı çok sayıda besleme Think Tank tarafından ‘bilimsel verilerle’ propaganda edilmeye başladı. Batı’nın biraz alaycı biraz da hoşgörülü olarak baktığı Soft Power hikayesi, yine aynı merkezlerde artık ‘Soft Target’ olarak dinlenilmeye başladı. Türkiye ekonomik,kültürel ve politik bir çekim merkezi değil, terör, bela ve husumeti kendi ülkesine toplayan bir çekim merkezi oldu. Bu kademeden bir sonrakinin ‘hasta adam’ olduğunu Batı çok yakından biliyor.
                          Terör’ün ‘Aller-Retour’ bileti
Fransa’daki Charlie Hebdo katliamı,Belçika tutuklamaları, Almanya soruşturmaları, İngiltere’de gündeme alınan anti-terör yasalar, tümü son ayların terör bahsindeki ‘favori’ ülkesi Türkiye  ile ilgili. Avrupa istihbarat ve polis örgütleri raporlarının tümünde Türkiye ve Suriye’nin ismi birlikte kullanılıyor. Batı medyasında hergün yayınlanan ‘teröristlerin’ Türkiye maceraları, artık haber niteliğini bile kaybetti.
 Şöyle bir sıralama yapılırsa ; Charlie Hebdo katliamını yapan ekibin bir elemanı Türkiye’de 1 haftalık MİT kontolüne rağmen, Suriye’ye nasıl olduğu belirlenemeden giriyor. Yanındaki terör şüphelisi ise Türkiye’de kayboluyor. Aynı ekipten bir başkası Türkiye’ye girerken Bulgar polisi tarafından yakalanıp Fransa’ya gönderiliyor. Çeçen kızı Türkiye’den Suriye’ye gidip eğitim görüyor, dönüşte bir polis karakolunda kendisini patlatıyor bir polis memuru ile birlikte. Yanındaki kocasının ise Türkiye’ye nasıl girdiği ve şimdi nerede olduğu bilinmiyor. Almanya’da 2, Belçika’da 1 Türk Terör ve Suriye bağlantısı nedeniyle terör polislerine ifade veriyor.  Batı ülkelerinin istihbarat örgütleri Türkiye’nin Suriye ve Halife Ordusuna hem gidiş hem de dönüş yolu olduğunu çok iyi biliyor. Onları ilgilendiren gidişten çok ‘dönüş’.Çok kısa bir süre sonra ‘dönüşlerin’ hesabını sorarlar Türkiye’den.
                      IŞID- PYD savaşını ‘ithal’ ediyoruz
Suriye’deki terör ve Türkiye’nin geçiş güzergahı olarak kullanılması Türk Medyası tarafından değil ancak Avrupa’nın ciddi yayın organları tarafından ‘deşilmeye’devam ediyor. Türkiye’nin sadece bir geçiş yolu olmadığı, aynı zamanda ‘konaklama ve rehberlik’ servisleri de verdiği Avrupa’da biliniyor artık. Her gelen,İstanbul’da Fatih semtindeki bazı ‘hayırseverlik ve yardım’ derneklerini ziyaret ettikten sonra Gazianteptarikiyle Akçakale- Toprakkale istikametine yönlendiriliyor.
Fatih camileri aynı zamanda ‘cihad’ sırasında ölenler için gıyap namazları da kıldırıyor. Şimdi araştırılan, bu organizasyonun çapı,gücü ve Türk siyasetindeki rolü. Gerçekte,bunu biz de çok ama çok merak etmeliyiz. Zira El Kaide,IŞID,Nusra gibi yerleşik terör örgütleri sadece ‘soft target’oluşturan ülkelerde yerleşip,toprak sahibi olabiliyor. Afganistan-Rusya savaşı El Kaide’yi, Irak savaşı İS’yi  Libyave ona birleşik Suriye ‘proxy’ savaşı El Nusra ve IŞID’ı yarattı. Şimdi Suriye’nin KuzeyDoğu sınırından Türkiye’nin Güneydoğu’suna sızmakta olan PYD-IŞID savaşı bizi vuracak en yakın tehdit. Osmanlının ‘Millet sistemini’ Güneydoğu Türkiye ve Kuzey Suriye’de kuracakları biçimindeki ‘Osmanlı keten helvasını’ Türk  toplumuna yutturmak isteyen ‘Kürt Siyaseti’ Türkiye’nin artık bir ‘soft target’ olduğunu çok iyi biliyor. Her hafta görüşüyorlar ya…
Mahir Tan     LondraPosta-Londra