Şablonlar Değil,Gerçekler Üzerinde Olmak

  Şablonlar değil, Gerçekler Üzerinde

Türkiye’de 16 Nisan referandumu yaklaşırken, özellikle iç politika-dış politika etkileşmesi giderek daha büyük önem kazanıyor. Yönetimin ülke dışında düşmanlar yaratıp bunlara ‘hayali misillemeler yaparak’  referandum kampanyasında beklediğini bulamadığı Milliyetçi-Muhafazakar seçmen üzerine oynadığı net olarak görülüyor. Bu algı operasyonların başarılı oldukları ise söylenemez. Geçen haftaların favori kampanyası olan Membiç-Rakka olayı dış politikadan kaynaklanan nedenlerle iflas etti. ABD-Rusya ve Suriye’nin bu bölgede ağırlıklarını fiilen ve askeri araçlarla koymalarından sonra, AKP,iktidar çevreleri ‘Hollanda Krizini’ yaratarak yeni bir cephe açmaya kalkıştı. Ancak Avrupa Birliği ülkelerinin açık bir biçimde Hollanda yanında yer almaları ve Hollanda seçimlerinde çıkan sonuçlarla bir kez daha boşa çıktı  AKP nin PR kampanyası. Hollanda Krizini bir ‘ulusal mesele’ olarak pazarlamaya çalışan Hükümetin, dolmuşuna ilk günlerde binen bazı ‘Hayır’ kampanyası lderleri, gerçekler ortaya çıktıkça tutumlarını değiştirdiler. CHP Eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın tutumu bunun bir örneği oldu.

   İki önemli  meselede tutum belirleyici olur

AKP nin Referandum süreci içinde dış düşman yaratıp hayali karşılıklar verme yoluyla kamuoyunda destek arayışı bitmedi ve referanduma kadar bitmeyecek. Avrupa Birliği ile sürtüşme yaratma politikası bunlardan biri.  Hayır platformu yöneticilerinin bazı konularda net görüşlere sahip olmaları ve ‘yabancılarla işbirliği yapıyorlar’ karalamalarına karşı daha dirençli olmaları gerekiyor. Avrupa Birliği ile Türkiye çelişkisi Milli bir mesele değildir. Bu çelişki Türkiye’deki müesses nizamı ve anayasal rejimi tasfiye edip, İslamist bir diktatoryal rejim yaratmaya çalışan AKP ile AB arasındadır. Bunu daha açık görmek için geçtiğimiz hafta yayınlanan ‘Venedik Komisyonu’ nun hazırladığı hukuki raporu incelemek gerekiyor.Gelecek ay AB komisyonunda oylanacak olan Venedik Komisyonu Raporu; 16 Nisan referandumunda oya sunulacak değişikilikleri  ‘Türkiye’nin geriye doğru atılmış çok tehlikeli bir adımı’ olarak nitelendiriyor. Avrupa Birliği Bakanlar Kurulu ve AB Komisyonu nun yaptığı açıklamalar da aynı doğrultuda. Avrupa Ülkeleri liderlerinin hemen tümü Türkiye’deki yönetimi açık bir biçimde suçlayarak Parlamenter rejimin ve kuvvetler ayrılığı nın savunusunu yapıyorlar

Kısaca ; ‘AB Türkiye Referandumunda ‘Evet’ çıkması istiyor’ söylemi yanlıştır. Gerçeklerle uyumlu değildir. AKP nin ‘dış düşman’ saldırıları karşısında bir gerilemenin ifadesidir.

  İzmir ‘Hayır’ı ile Diyarbakır ‘hayır’ı ayni değerdedir.

‘Hayır’ kampanyası yöneticilerinin AKP nin karşı propagandası nedeniyle pasif eğilim gösterdikleri bir başka konu ise ‘HDP-PKK Evet diyor’ biçimindeki söylem. İlk olarak gerçeklerle uyuşmadığı için yanlış olan bu propaganda hattı , daha da kötüsü AKP nin OHAL, Polis-Asker, Tarikatler ve Barzaniye bağlı KDP üzerinden yarattığı ‘Evet’ cephesinin resmi-yarıresmi baskısının devamına neden oluyor. Geçmiş seçimlerde blok halinde HDP ye oy verilen bölgelerin hemen tümü referandum öncesinde OHAL kapsamı içinde tutulmaktadır ve sandık kurulları bazı ilçelerde (Dijle, Lice) kaymakamlar tarafından belirlenecektir. Unutulmaması gereken ‘terörle mücadele’ adı altında yapılanların büyük bir bölümü ‘hayır’ oyları üzerindeki baskıdır. Baskı altında tutulanlar ise çoğunluğu Türkiye dışına çıkmış olan PKK militanları değil, ‘hayır’ oyu verecekleri bilinen bölge halkıdır.

Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan 16 Nisan referandumunda ‘Hayır’ oyları (verenin niyetine göre) tasnif edilmiyor. İzmir Hayırı ile Diyarbakır Hayırı arasında hiç mi hiç fark yok. İkisi de çok değerli.

Mahir Tan    LondraPosta-Londra