o hep sizinledir

 

Kişilik Aranmaz, o hep sizinledir

Hayat bana ilkeli olmayı öğretti. İnatçı olmayı değil. Ama ilkenizi korumak istiyorsanız eğer, inatçı olmak zorundasınız. Aklınıza koyduğunuz bir işi yapmak için gidip en yakın arkadaşınızdan fikir almaya kalktığınızda, ilkeniz yerle bir olmuş demektir. Çünkü benim kategorime göre bir insan aklına bir şey koymuşsa eğer ve bunu yapmak istiyorsa, bir başkasının fikrine ihtiyaç duymamalı. Hatta daha da ötesi, bir başkasının kendisine bu konuda fikir vermesini de kabul etmemeli.

Neden? Nedeni basit. Şöyle açıklamak daha doğru olur belki. Eğer biri kendini öldürmeye karar veriyorsa, öldürür. Bunun önünde hiçbir engel de yoktur, ama bu kolay bir iş de değildir. Aklından ölümü, kendini öldürmeyi geçirmemiş tek insan bile yoktur, ancak akıldan geçirmekle bunu gerçekleştirmek arasında büyük fark vardır.

Köprüye çıkan ve intihar etmeye karar veren biri polislerin gelmesini beklemez, atlar. İlaç içip de uykuya yatan biri, telefonu koynuna alıp da yatmaz. Kendini öldürmeye karar veren biri asla sağa sola telefon edip de niyetini söylemez. Silahını alnına dayayan kişi, yaklaşmayın kendimi vururum diye bağırmaz. Anna Karenina gibi kendini tren raylarına bırakmaya karar veren kişi, tren gelmeden on dakika öncesinde raylara yatıp kurtarılmayı beklemez vb… Mesela ben , ölümden zerre kadar korkmadigim gibi  ölüm şeklimle ilgili  bir fantezim bile var aşağısı turkuaz renginde bir deniz uçurumlu , dar ve virajli bir yolda süratle giderken denize uçuyorum işte bu beni korkutmuyor tam aksine düşündükçe mutlu oluyorum pek çoğunuza göre belki delice…

Yaşamın her anı, her dakikası böyledir. Karar verilen iş beyinde başlar ve orada biter. Gerisi eylemdir. Eyleme kalkışan kişi ise bunu sonuna kadar götürmediği sürece, bir sonraki eyleminde yolda kalmaya mahkumdur.

“Umurum değil senin şeytan suratını görmek. Kendi suratıma bakarım aynada ve aklımın köşesinden bile geçmezsin,” demek yerine, kapıyı aralık bırakıp da birinin içeri girmesini beklemek ilkesizliktir. Yağmurlu bir Marmaris akşamı çabuk adımlarla eve dönerken, ansızın karşınıza çıkan bir sokak kadınıyla bir barda bira içmeye gitmeye karar vermek yürek ister. Tüm eşyalarını sokaktan geçen bir eskiciye satıp da, akşam parkelerin üzerinde iki büklüm yatmak da başka bir yürek işidir. Aykırı olmak zaten dünyaya meydan okumaktır.

İnatçılık değildir bu, tam tersi yaşama sarılmaktır. İyi yemek yapmayı bilmek değildir kadınlık, iyi sevebilmeyi becerebilmektir gerektiğinde. Sevmek denince akla gelen sevgi de değildir kadın olmak, annelik, karılık, yavruluk da değildir. İnsan olmaktır. Düzgün bakmak, gözlerini kaçırmadan insanlarla konuşmak ve söylediğinin arkasında durmak.  Kitaplardan öğrenmemektir hayatı, yaşayarak öğrenmektir. Televizyon dizilerinden öğrenip de, “esas” kahramanın tavırlarıyla konuşmaya çalışmak değildir insan olmak, olduğun gibi görünebilmektir. Değişmemektir, düz yürümektir ve asla arkana bakmamaktır.

Mücadele denen şey insana eski bir arabayla aşılmaz dağları aşmayı öğretir. Öyle ki kimi zaman araba size yalvarır, kimi zaman siz arabaya… Ama yolun hiç de merhametli olmadığını ikiniz de bilmektesinizdir.

İnsan hep yapamayacağı, elde edemeyeceği sandığı şeyler üzerine hayal kurar. Onları bir hayal olarak görüp de ulaşamayacağını sandığı içindir ki, bir alt basamağa hatta çok daha aşağısına razı olur. Bazılarının bunu neden başardığını hiç düşünmez bile. Onlar kendine göre daha farklı, hatta daha üstündür kendisi için ve bir köşeye sinip dünyayı koyu gözlükler arkasından izlemeyi yeğler. Zira çıplak dünya çok renklidir ve bu renkler onun için karşı konmaz bir büyü yaratır, elde edemeyeceği bir dünyanın parıltısını.

İşte böyle bir insan olamamaktır amaç. Gerektiğinde kara gözlükleri çıkarmak, çıplak ayakla dolaşmak, parke üzerinde yatmak , sahip olduğun şeyleri elinin tersiyle iterek çıkıp gitmek  ama yaşam denilen geçici sürenin duygusallığına teslim olmamaktır.

Bir denemedir her şey ve ben de bu denemenin bir parçası olduğumu düşünerek yaşamak zorundayım. Her şey deneme olduğuna göre, her birey de bu denemenin bir parçası olmak zorunda. Kimse mükemmel doğmaz, ama herkes için mükemmellik kapısı ardına kadar açıktır. Bu kapıdan girmeyi göze almaktır asıl mükemellik. Budur benim için hayat ve budur benim için hayata merhaba demek.

Merhaba!

Aylin Çalışkan