Lozan 2015

LOZAN 2015

Isviçre’nin Leman gölü kıyısındaki bu Lozan ( Lausanne) adlı küçük fakat şirin kent,ev sahipliği ettiği,Türk Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından T.B.M.M hükümeti ile İtilaf Devletleri ( İngiltere ,Fransa,İtalya) ve Yunanistan arasında yapılan barış anlaşmasına kendi adını vermiş bu “barış”,Lozan Barış Antlaşması” adıyla anılır olmuştur.

(Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı, İTTİFAK DEVLETLERİ” Almanya İmparatorluğu,Avusturya Macaristan İmparatorluğu,Osmanlı İmparatorluğu) ve Bulgaristan “ ile İTİLAF DEVLETLERİ, “ İngiltere,Fransa,İtalya,Rusya” ve Yunanistan arasında 1914’te başlamış, 1918’de bitmişti.Fakat Çarlık Rusya 1917 Bolşevik devrimiyle yıkılıp yerine Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ( SSCB) kurulunca Rusya savaş dışı kalmıştı. Yine bilindiği gibi ,itilaf devletleri, ittifak devlerini yenmişti. Ve elbet Osmanlı devleti de yenik sayılmiş ateşkeş istemek durumuna düşmüştü. 30 Ekim 1918’de yapılan Mondros Mütarekesi ile toprakları kapışılıp işgal edilmiş ve üstelik bu yok oluş süreci SEVR Antlaşması ile de dayatılmıştı. Ama o emperyalist işgalciler bu emellerinde başarılı olamamışlardı. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Paşa’mız 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı başlatmış ve işgalcileri MİSAKİ MİLLİ sınırlarımız dışına, önce İngiliz’lerin el ulağı Yunan ordularını

9 Eylül 1922’de İzmir’de denize dökerek ve ardından işgalci İngilizleri 6 Ekim 1922’de İstanbul’dan postalıyarak dize getirmişti.)

İşte bunun üzerine başlayan Lozan Barış Antlaşması kopma dahil, zorlu tartışmalar içinde aylar boyunca sürmüş ve sonunda 24 Temuz 1923’te imzalanmıştır. Ve de halen yürülüktedir.

Ancak bu “ Lozan Barış Antlaşması “dünyamızda tarihin derinliklerinden beri yapılagelen barış antlaşmaları içinde farklılıklar da taşıyor.Bunlardan biri, Lozan Barış Antlaşmasının emperyalizm çağında ve emperyalizme karşı verilen “ ilk kurtuluş savaşı” oluşunun dünya tarih tutanağına geçmiş olmasıdır. Bununla ülkemiz ,emperyalizme bağımlı, sömürge-yarı sömürge, köle ülkelerin başlattıkları emperyalizme karşı bağımsızlık savaşlarının da onurlu öncüsü olmaktadır.

İkinci önemli farksa,barıştan hemen sonra, 29 Ekim 1923’te, T.B.M.M.hükümetinin cumhuriyeti ilan etmesi, bununla egemenliği ele geçiren Türkiye halkı yönetim biçiminden kıyafet devrimine, şapka devriminden harf devrimine,dil devriminden Medeni Kanunun çıkarılmasına,eğitim devrimine,tarih devrimine koşmuş ve yaşam biçimi yeni ve modern bir aşamaya ulaşmıştır. Artık,Türkiye Cumhuriyeti devleti çağdaş dünyanın yolunu tutmuş bir devlettir ve de antiemperyalist düzlemde demokratileşmeye yönelmiştir. Artık insanlar “kul” değil bireydirler,Padişahın tebası değil bağımsız Cumhuriyetin yasalar önünde eşit ve özgür yurttaşlarıdır,dahası mecelleyi yerle bir ederek, modern hukuku seçmeleri ve de bilimsel-laik eğitimi rehber edinmeleri onları yolu kesilemeyecek bir millet yapmıştır.

Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan millet,Türk Milleti.

Hemen belirtelim ki,bu uzun yolun her aşamasında,yani 19 Mayıs 1919’dan Erzurum ve Sivas kongrelerine kadar,23 Nisan 1920’deki T.B.M.M. hükümetinin kuruluşundan,Sakarya Meydan Savaşı’na, Dumlupınar Meydan Savaşı’ndan,Sovyet Rusya ile emperyalizme karşı savaş birliği temelinde dış politika oluşturulmasına kadar, Lozan Antlaşması’nın yönlendirilmesinden,Cumhuriyet ilanına, devrimlerin tamamından halkın refahı için kooperatifleşmeye,sanayileşme için fabrikalılaşmaya ve üretimin yükseltilmesinden planlı kalkınma içinde “Muasır Medeniyete “ ulaşmaya kadar.

Ve ülkenin bağımsızlığı ve milletin bütünlüğüne kadar ve dil ile devlet işlerinin ayrılığı temelindeki laikliğe kadar….Yani hemen her ileri çıkışta Mustafa Kemal Paşa-ya da milletin kendisine verdiği “ Atatürk “ soyadıyla söylersek-Mustafa Kemal ATATÜRK vardır. Onun aklı, onun dehası, onun liderliği,onun becerileri, onun millet sevgisi, onun bağımsızlığı, onun çağdaşlığı, onun yöneticiliği, onun demokratlığı, önderliği, antiemperyalistliği, devrimciliği, kuruculuğu, birleştiriciliği, modernliği, bilimselliği, dayanışmacılığı. Ve onun karakteri olan “ İstiklal ve Cumhuriyeti”   TÜRKİYE..

Daha doğrusu, bu değerlerin bütünlüğü içindeki Türk Milleti ya da Atatürk Türkiyesi. Milletimiz o Türkiye’de daha özgür, daha rahat, daha moralli, daha özgüvenli, daha üretici, daha yaratıcı yaşamıştır. Dünyadiaki değeri ve önemi gözler kamaştırıyordu ve de Lozan Antaşmasını ülkemizin tapusu sayıyor, öğünüyorduk…

Ama Atatürk’ümüzü yitirdikten sonra işler değişmeye yüz tuttu. Durakladık,bocaladık, emperyalist ülkelere şirin gözükme hevesine kapıldık ve önce ufak tefek antlaşmalarla, özellıkle de Amerikan emperyalizmine, kapıları raladık. Ve de olan oldu.Hele 1950’lerde Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı sağcı ve gerici iktidarlar “ her mahallede bir milyoner yaratacağız”, “ Küçük Amerika olacağız “ söylemleriyle emperyalizme kapıları ardına kadar açtılar.Ve de sanayiden ticarete, eğitimden kültüre, giyimden kuşama, tarımdan bankalara, askerinden polise, MİT’e ve de yönetimden partilerimize kadar her alanımıza bütün hinlik ve hainlikleriyle emperyalizm doluştu.Artık üstü örtülü ya da gizli de olsa emperyalizmin, özellikle de Amerikan emperyalizmin işgali altındayız.

Üstelik emperyalizm sadece bir askeri işgal de değildir. Lenin’in saptayıp “ Kapitalizmin en yüksek aşaması” dediği ve Mustafa Kemal Paşa’nın “ Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak Isteyen kapitalizm” diye savaştığı beş vantuzlu bir canavardır.Öyleki üretim yoğunlaşıp tekelleşmiştir emperyalizmin bu yapılanmasında. Banka ve sanayi sermayesi iç içe geçmiş ve bu oluşumun üstünde bir mali oligarşi yükselmiştir. Mamul madde ihracının yanında, ondan da üstün olarak sermaye ihracı öne geçmiştir. Ülke tekeller ve de dünya emperyalist ülkeler arasında paylaşılmıştır.” Bu ! “Mahvolup Yutuluyoruz “.

Yani , eğer Atatürk’ün yolundan yürüyeceksek,yeniden ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI vermemiz kaçınılmazdır.” Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye” olacaksak eğer LOZAN 2015’ler de.

Jale Özer

İTDF ve İADD Başkanı