KAMU KAYNAKLARINDAN PAY ALMA YOLU

   Kamu Kaynaklarından Pay Alma Yolu

 

Türkiye’de Siyasal Partiler yoluyla verilen iktidar mücadelesi çıkmaz diyebileceğiniz bir tıkanma dönemi içinde. Son 16 yıl içindeki en önemli kıpırdama 2016 yılındaki Anayasa Referandumu sonuçlarında görülen ‘denge’ durumu sırasında yaşandı.

O tarihte, Şimdi artık ‘tek adam’ olarak yönetimini yerleştirmiş Erdoğan’ın kendi ifadesiyle ‘atı alan Üsküdar’ı geçmişti’. 

Ülkede Demokrasi özleminin,laiklik endişesinin, gelecek kuşkularının ve birlik isteğinin tavan yaptığı Anayasa referandumu sırasında mevcut rejime muhalefet 50-50 çizgisine adım atmıştı. Kısaca Umut ların en yüksek olduğu bu noktaya bir daha gelinemedi.

24 haziran seçimleri sonuç olarak bir gerileme döneminin ifadesi bu tablo içinde.

Cumhurbaşkanı Adaylarından Muharrem İnce’nin % 31 lik çıkışı, bu çerçeve içinde ‘yeni’ olan tek gelişme idi.

İnce’nin umut yaratan kitlesel etkileşim gücü, muhalefeti tüm katmanları, partileri,sivil toplum örgütleri ile birlikte düşündüğümüzde fark yaratan tek siyasi olaydı.

Umutların devamı adına beklenen, İnce’nin 24 haziran seçimleri sonunda bu gelişmeyi bir siyasi parti lideri olarak, 4 yıllık bir sürece taşıması ve sonunda yükseliş trendini sürdürerek bir iktidar değişikliğine doğru yol almasıydı.

Göründüğü kadarıyla somut olgular bu yönde değil.

Zaten ‘gerçek olmak için çok iyiydi’ bu beklenti.

‘Tek Adam’ olarak belirlenen iktidarın yol aldığı 16 yıllık zaman diliminde  Türkiye siyaset sahnesinde önemli değişimler olmuş. Bunu şu anda siyasi arenada değil ama, Muhalefet saflarında yaşanan ‘iktidar’ mücadelesine bakarak anlıyoruz.    

İmzalar,kongre istekleri, tüzük tartışmaları olaylarını, bırakın ‘Atatürk’ün kurduğu parti’ bakış açısından, 16 yıl önceki muhalefet anlayışından bile bakarak anlayabilmek mümkün değil.

Herşey, Ana Muhalefet Partisi dediğimiz yapının, net olarak ‘kendisini sürekli muhalefet şartlarına’ uyarlamış ve seçmeninin yarattığı bir küçük havuzdan, kadrolarına kaynak aktarma savaşındaki bir örgütlenme içinde olduğunu gösteriyor.

Bu kaynaklar, toplum içindeki temsil kaabiliyeti % 22 lere düşen Cumhuriyet toplumunun daha çok ‘yaşam tarzı ve alanı’ içinde kalan Batı kentleri ve metropollerdeki yerel dilimlerde hüküm sürebilen Belediyeler tarafından üretilen kamu kaynakları.

Önümüzdeki seçim bir yerel seçim. Parti deki ‘değişime karşı direniş’ bu nedenle güçlü.

Delegeler, imza verip geri çekenler, herbirisi mevcut belediyelerden ekmek yiyen milletvekilleri ve başkan yardımcıları gün gibi aşikar artık.  Adam başkan yardımcısı karısı  partili belediyeden bankamatik maaşlı ek iş yapıyor. Metropol kentlerdeki delegelerin bir çoğu küçük belediyelerden ve meclis üyeliklerinden gelme.

Belediyelerden bir bölümü, Muhalefet partisine kaynak aktarma işi yapıyor. Bu yolla kurulmuş bir de ‘sosyal denge’ var. Oldukça adil bir paylaşım bu. Etnik,kültürel sürtüşmeler ve onların yol açacağı dengesizliklere karşı hasır altından yürütülen bir denge.

Partinin başkanı var. Tüzüğü var. Yardımcılarına gel deyince geliyor,git deyince gidiyorlar.

Delegeleri seçiyor, onlarda onu seçiyorlar.   

Bu düzen, her seçimde aynı dolmuşa binen Cumhuriyetçi seçmenin sırtından sürüp gidiyor.

Oyunu bozabilecek tek güç bu seçmen. İşe doğrudan doğruya müdahale etmeleri.

 

Mahir Tan              LondraPosta-Londra