İki haber ve CHP kurultayı

                   
                     İki haber ve CHP Kurultayı
    Son hafta içinde medya’da yer alan iki haber önümüzdeki dönemde yaşanacak siyaset gündemininde habercisi oldu. Bu haberlerden birincisi, 13 Ağustos tarihinde önemli medya organlarında yayınlanan DİHA (Dicle Haber Ajansı) kaynaklı, Şemdinli’de 13 IŞID üyesi olduğu belirtilen militanın YDG-H ( PKK Gençlik Örgütlenmesi) tarafından tutuklanmaları,sorgulanmaları ve kendi üst makamlarına teslim edilmesi hakkında. İkinci haber ise geçtiğimiz günlerde Lice’de PKK nın ilk militanlarından Mahsun Korkmaz’ın silahlı bir heykelinin dikilmesi. Bu haberin gazetelerde yayınlanması üzerine MHP Genel Başkanı oldukça sert bir açıklama yaptı. AKP ve CHP’den ise parti yada sözcüler adına yapılan bir protesto veya açıklama yok. Oysa bu iki haber herkesin bildiği bir gerçeği yeniden gözler önüne serme açısından son derece güncel ve uyarıcı. Bu bölgede ‘de facto’ bir PKK otonomisi faaliyette görünüyor.
                      CHP kongresi ne ile uğraşacak
     CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun yaptığı Olağanüstü Kurultay açıklamasına göre Eylül ayı içindeki bir tarihte yeni bir kongre yapılıyor. Bu kongre 2015 yılı içinde yapılacak olan genel seçimlerden önceki son büyük çaplı tartışma ortamını yaratıyor. 2015 Seçim kampanyası sürecinde ise Partilerin ‘açılım’ konusundaki görüşlerinin gündemi tamamiyle işgal edeceği kuşkusuz. CHP yönetiminin bu tarihi dönemde uygulayacağı program ve siyasetler ne olacaktır ? . CHP’nin mevcut yönetiminin yada Muhalefet olarak son günlerde isimleri ön plana çıkan liderlerinin Kongre tartışmalarının odağını bu yöne çevirmeleri gerekiyor. Zira CHP nin Eylül ayında yapılacak Olağanüstü Kongresinden sonra yapılacak olan Kurultay’da ‘atı alan Üsküdar’ı geçmiş’ olacak. Doğrudan doğruya Türkiye’nin bir ulus-devlet olarak yapısını ilgilendiren bu tarihi tartışma döneminde CHP nin nasıl bir yönetime sahip olacağı önümüzdeki Olağanüstü Kurultayın ana maddesini oluşturmak zorunda. Bu gündemi CHP nin mevcut yönetim kurullarının ‘gönüllü’ olarak yapıp yapmayacağı çok su götürür. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında ortaya çıkan ve Kongre’yi zorlayan Muhalif isimlerin medya ve kongre delegeleri önünde bu konuyu tartışmaya açmaları ve Partide ‘Kılıçdaroğlu ekibi’ olarak bilinen yönetimin izlediği politikaları bu açıdan değerlendirmeleri şarttır. Bu konuda CHP mevcut yönetiminin politik çizgisinin işaretleri şu üç tasarruf ile ortaya çıkmış görünüyor;
  1. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’unun 2012 yılında Hakkari’de yaptığı konuşmada ‘Avrupa Konseyi Yerel İdareler Şartı’na Türkiye’nin koyduğu şerhlerin kaldırılması.
  2. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimi programında 2014 Temmuz ayında Diyarbakır’da yaptığı ‘tüm kırmızı çizgileri kaldıracağız’ açıklaması.
  3. Yine 2014 Temmez ayı sonunda TBMM de yapılan ‘açılım’ oylaması için Sezgin Tanrıkulu imzasıyla (Kemal Kılıçdaroğlu değil) parti milletvekillerine gönderilen ‘destekliyoruz’ genelgesi. Bu oylama sonunda MHP nin muhalefetine karşın AKP ve çok az sayıda CHP milletvekilinin oyları ile ‘PKK ile yapılan görüşmelerin resmi olarak ve devlet adına sürdürülmesi karar altına alınmıştır.
                             
            ‘Siyasi Mevta’ları değil, canlı bir tehlikeyi konuşun
  CHP nin birkaç hafta gibi kısa bir süre içinde toplanacak Olağanütü Kurultay’ı hiç kuşkuya yer yokki ‘üzeri örtülmeye çalışılan bir seçim hezimetinin’, ortaya çıkan muhalefet liderlerinin baskısıyla tabanda oluşan huzursuzluğun damgasını taşıyor. 10 Ağustos sonrası yalnız CHP saflarında değil tüm Türkiye’de en çok konuşulan konu Muhalefetin ‘çatı adayının siyasi kimliği’ ve hangi kaynakların etkisi ile Cumhurbaşkanı adayı olarak sunulduğudur. Öte yandan bu sorunun cevapları yalnızca ‘İhsanoğlu’nun siyasi kişiliği ötesinde, bir sosyal demokrat ve Cumhuriyetçi partinin kendi yapılanmasında benimseyeceği ilkelerle ilgilidir. Bir parti başkanı kendi başına böylesi hayati bir konuda hiç bir kitle örgütü ve parti organına danışmadan karar verebilir ve herkesi bağlayacak bir aday ismini açıklayabilir mi ? Bu soru doğrudan doğruya 60 Yıldan beri,kısa aralıklar dışında, muhalefette kalmış bir partinin,Demokratik Siyasi Parti ile Muhalefet Şirketi arasında sıkışıp kalmış karakteri ile ilgilidir.  CHP Muhalefet kanatları içinde Başkanlık adayı olarak belirlenecek liderin çok iyi dengelemesi gereken ‘siyasi gündem’ sorununda öncelikle ‘açılım’ ve onun getireceği açık olan sorunların ilk sıralara taşınması ve Parti içindeki ‘Başkan Hegemonyası’na karşı demokratik bir tüzük yaratılması çabası olmalıdır.
 Olağanüstü Kongre’nin toplanmasında ‘aciliyet’ şartını yaratan, açık bir biçimde 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanan yöntem, yönetimin net bir hezimeti hasıraltı etme çabası, acemice seçim çalışması politikaları olmuştur. Ancak unutulmaması gereken, Cumhurbaşkanlığı ‘çatı adayının’ seçimden önce ve seçimden sonra bir ‘siyasi mevta’ oluşudur.Bu sonuç çatı adayının aldığı oydan da bellidir. Oysa kapıdaki tehlike canlı ve hızla güç kazanan bir tehlikedir. Eylül ayında yapılacak kongrede belirlenmesi gereken ilk sorun Parti’nin ‘açılım karşısındaki’ politikası olmalıdır.  Bu aynı zamanda CHP nin varlık sebebinin tartışılmasıdır.
Mahir Tan            LondraPosta- Londra