HASB EL KADER ANTİ-EMPERYALİZM TEORİSİ

    ‘Olmayan Yenilgi İhtimali’

 

İç politikada sıkışan yönetimlerin, dış politikada toplumdaki milli duyguları seferber ederek gündem belirlemesi ve üzerindeki tepkilerden kurtulma çabaları en bilinen PR yöntemlerinden biri. Kuzey Irak referandumu ve Suriye’deki İdlip operasyonu ve vize krizi  bu çerçeve içindeki en belirgin örneklerden. Türkiye’de yönetim dış düşmana karşı ulusal birlik istiyor. Mevcut iktidarın arkasında kuşkusuz. Muhtemeldir ki, bu çağrı önümüzdeki seçimler dönemini tümüyle kapsamına alacak denli geniş tutuluyor.

Hükümet yanlısı medya’nın bu işlemi yürütmede ana güç olmasında yadırganacak bir şey yok. Ancak ‘Ulusal’ tanımı içinde yer alan bazı yayın organlarında da  bu çabaya katkılar sunmaya çalışan yeni girişimler de var. Bu çabalar esas olarak ‘Erdoğan rejiminden kurtulmak için YENİLGİCİLİK politikalarının muhalefet tarafından gündeme taşındığı’ söylemi altında yürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da zaman zaman kullandığı bu söylemin muhalefet saflarında uyandıracağı etki ‘ihmal edilebilir’ bir oranda. Uzun süre böyle kalacağı beklenmeli. Zira; TSK nın ne Kuzey Irak sınırındaki manevraları ne de İdlip te giriştiği Jandarma harekatı, ‘Ulusal bir  saldırıya karşı’ yapılan savunma hareketleri olarak yankılar uyandırmıyor. Üstelik bölgede herşeyi tayin eden uzay havacılığı sistemlerine hakim olan Rusya ve ABD nin onayı ile yapılan bu hareketlerin sonunda ‘yenilgi’ ihtimali de yok. Büyük ölçüde ‘iç politika’ için yönlendirilen bir ulusal heyecan atmosferi.

      Esas olan Nasıl yaşayacağımız

 

2018-2019 yıllarında yapılacak olan Belediye Seçimleri,Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimler’in  Türkiye’nin kaderini belirleyeceği açık bir gerçek olarak vurgulanıyor. Türkiye’nin Laik ve Demokratik bir ülke olarak mı yoksa İslami bir dikta rejimi olarak mı varlığını sürdüreceği bu seçimlerin sonuçlarına bağlı. Mevcut yönetimin eğitim, hukuk, güvenlik ve insan hakları konularında yaptıkları bu konuda tartışılacak bir yön bırakmıyor.

Tartışmanın ve önümüzdeki seçimli yılların belirleyeceği sonuç iki ihtimalli.

Ya BATI DEMOKRASİSİ normlarında , laik ve çağdaş bir toplumda yaşayacağız. Ya da ‘Avrasya modeli’ diye pazarlanan bir dikta ve yolsuzluk rejiminde. Belirlenmekte olan saflaşma bu iki seçenek üzerinde. Kaderin ve yaptığı ‘hataların’ Erdoğan’ı değiştirdiği, hasb el kader Anti-emperyalist saflara ittiği  efsanesi gibi bir PR ‘harikası’ fazlaca ilgi çekmiyor.

 

Mahir Tan           LondraPosta-Londra