Gerçek Tiyatro oyunu; Havuz medyası + ile oynanıyor

Dunford’da ‘bana hiç bir soru soran olmadı’

Dış İlişkiler, özellikle ABD ile ilgi olanları Türk halkına, giderek büyüyen bir ‘medya havuzundan’ aktarılıyor. Son gelişmelerden anlaşıldığı kadarıyla, ABD-NATO ve Batı medyası, Erdoğan ve çevresine Türkiye’de tribünler için yapılan açıklamalar nedeniyle belli bir ‘avans’ vermiş durumda. ABD Genel Kurmay Başkanı Joseph Dunford’un yaptığı 1 Ağustos gezisi için Türkiye ve Batı medyasında yazılanlar bunun basit bir örneği. Dunford ziyaretini yakından izleyen New York Times’ın Avrupa baskısında Dunford’un özel açıklamaları ile birlikte geniş bir ölçüde yer alan ziyaret, Türk yetkililerinin, medyaya yaptıkları açıklamalarda ve resmi görüşmelerde ‘çok farklı bir ton’ kullandıklarını gösteriyor.

General Dunford’un NY Times’a yaptığı açıklamaya göre; Genel Kurmay Başkanı Akar ve Başbakan Binali Yıldırım, ‘iki ülkenin arasındaki Stratejik Ortaklık ilişkisine ve yakın işbirliği sürecine bağlı olduklarını ve özellikle IŞID’a karşı birlikte mücadele konusunda kararlı olduklarını’ifade ettiler. Geçtiğimiz hafta ABD’de yapılan Aspen Güvenlik Forum’unda yaptığı bir konuşma nedeniyle Türk yetkililerin büyük tepkisini çeken CENTCOM komutanı Gen. Vogel hakkında da kendisine hiç bir soru yöneltilmediğini belirten Dunford,’kimse bana ABD’nin bu darbenin arkasında olup olmadığını da sormadı’ dedi.

NY Times, yazarları, bu ziyaretin Türkiye’nin biri kendi halkına kullandığı biri de resmi görüşmelerde benimsediği dil olmak üzere iki ayrı yaklaşımı olduğunu yazarak,’ikincisinin birincisine göre çok daha ihtiyatlı’olduğunu kaydettiler.

Dunford değil,siz garanti verdiniz

ABD Genel Kurmay Başkanı Gen. Joseph Dunford’un ziyareti gerçekte, Türkiye’de iktidar ve medyasının, darbe girişimi sonrasında yaptığı ‘kuru-sıkı’ ların arkasında ‘ciddi birşey olup olmadığını’ ve Türkiye’nin atması muhtemel adımlar için yönlendirme hareketiydi. Açık bir biçimde Dunford’un NY Times’e yaptığı açıklamalara göre ; Türkiye’nin Gen. Kur.Bşk.Akar ve Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmeler, bırakın ABD yi ‘darbecilikle suçlamayı’, IŞID’a karşı ortak mücadele,Suriye’de ortak tavır ve Stratejik ortaklık konusunda garantiler verme’ biçiminde gelişti. Türkiye’de İktidar ve şimdilerde yeni katılımlarla genişleyen ‘havuz medya’sı’na göre ise,‘Dunford’da atılan ‘posta’dan sonra, ‘Gülen’in paketlenmesi’ bekleniyor.

AKP iktidarına -ekstra- medya desteği veren gurupların ‘ABD’den kopuyoruz’ düzmecelerinin yanında oynadıkları bir başka oyun da; Türkiye’nin NATO-ABD ye karşı Rusya ile işbirliğine gireceği söylemi. Türk medyasında hiç yer almayan Dunford görüşmelerinde Türk tarafının ‘stratejik ortaklık’ konusundaki vurgulamalarını saymazsanız bu tür yayınlara daha fazla yer bulabilirsiniz serbestçe.

15 Temmuz sonrasına rastlayan son günlerde Rusya destekli Suriye Devlet güçleri ile ayaklanmacı guruplar arasındaki çatışmalar hızlanırken, hava desteğine karşın Suriye kuvvetleri Halep’de yer kaybetmeye başladı. Tamamen ABD ve Türkiye desteğiyle hareket eden Fetih Ordusu, modern silahlar kullanan yaklaşık 10 bin kişilik bir güç ile Halep’e saldırıyor. ‘Kürt koridoruna ayrılan bölgelerde’ ise tamamen Türkiye’de üslenmiş ABD hava kuvvetlerinin ağır bombarmanı altındaki IŞID, Kürtlere karşı yer kaybetmeye devam ediyor. İncirlik ve Centkom bünyesinde ABD’nin ‘tutuklanan muhatapları’ yerine, yeni ‘interlocutor’lar göreve başladılar bile.

Rusya ilişkileri konusunda hayaller alemi

9 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasında yapılacak olan görüşmeler, ana hatlarıyla Türkiye’yi iyice rahatsız etmeye başlayan düşürülen uçak krizi sonrasında girilen aptalca çıkmazdan kurtulmaya hizmet edecektir. Rusya ile ticaret hacminin arttırılması, Akkuyu santralinin önündeki engellerin kaldırılması ve Batı’nın ekonomik-siyasi-askeri ambargo baskısı altındaki Rusya için kar hanesine yazılacak her türden ekonomik ilişki bölge açısından önemli kazanç olacaktır.

Ne var ki, Rusya, Türkiye’de yaratılmaya çalışılan hayaller içinde değil, savaş meydanında gördükleri ve gerçekler üzerinde hareket ediyor. Putin-Erdoğan görüşmelerinde ana çizgi zaten bakanlar arası görüşmelerde belirlenmiş ekonomik ilişkileri onaylamak olacaktır. Sürtüşme noktası ise iki tarafın dışişleri sözcülerinin açıkladıkları gibi Suriye’de Esad’ın gitmesi yada kalması üzerinde olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın 5 Ağustos günü yaptığı ‘Esad gitmeden Suriye’de normalleşme sürecine girilmesi düşünülemez’ açıklaması, gerçekte, 9 Ağustos Erdoğan-Putin görüşmesinin sınırlarını ilan etme çabasından başka bir amaç taşımıyor.

Türkiye-Rusya ilişkileri, şimdi değilse, ABD de Başkanlık Seçimleri sonrasında ziyadesiyle önem kazanacaktır. Büyük olasılık olarak gösterilen Hilary Clinton’un Başkan olması durumunda, Suriye’de askeri durumun açık bir ABD müdahalesine dönüşmesi yada Türkiye üzerinden yapılacak desteğin çok daha artması sonucunda hem ABD-Türkiye-Rusya hattında, hem de ABD-İslam Ordusu- Yeni Türk Silahlı Kuvvetleri hattında suların iyice ısınacağı gün gibi aşikar..

Mahir Tan       LondraPosta-Londra