Etnik Aydın ve özgürlük

           
 
              Etnik Aydın ve özgürlük
 ‘Etnik Aydın’ tipi Türkiye ve Orta-Doğu’da en yaygın ve etki alanı en geniş kadrolaşmanın malzemesi. Özgürlük, eşitlik gibi kavramları kullanan Etnik Aydın, ana toplumun dilinde ve üniversitelerinde eğitilmiş,‘Ayrılıkçı Milliyetçilik’ hareketinin temel gücünü oluşturuyor. Ayrılıkçı Milliyetçilik(Break Up Nationalism) hareketi büyük ölçüde Batı’da Ulus-Devlet’leri oluşturan Milliyetçilik hareketlerinden farklı. Ne,zaman içinde modernizasyon ve merkezileşme yoluyla ‘millet’ haline gelen büyük devletlere,ne bir ulusal ekonomiye ne de ulusal sınırlara sahip değil. O, yalnızca ana toplumdan etnik veya dinsel farklılıklarla ayrışan bir bölge nüfusu üzerinde, bir gurup aydının kurduğu bir partinin çoğu zaman silahlı mücadelesine dayanıyor. Giderek benzeştiğimiz Orta-Doğu toplumları içinde sayısız örneği görülen bu tip bizde PKK ile temsil ediliyor. Bu tür partileşme için ana slogan olan ‘özgürlük ve eşitlik’ sınırları zikredilmeyen muğlak bir kavram. Zira tüm örneklerinde görüldüğü gibi ‘anadilde eğitim,ayrı yerel parlamento ve bağımsız mali kaynak transferleri’ biçiminde bir zinciri izleyen özgürlük talebi her zaman ‘ayrılma referandumu’ ile sona eriyor. Milliyetçiliğin her türü sonunda kendisini bir ayrı devlet ile ifade edebiliyor.
                 Etnik partinin tek iktidar şansı
Etnik milliyetçiliğin ve onun dayandığı insan kaynağının en önemli açmazından doğuyor ‘ayrılıkçılık’.Zira Ulus-Devletin,doğal olarak bir bölümünde nüfus etkinliği sağlayabilen etnik aydın ve partisi mensup olduğu gurubun tüm oylarını alsa bile bir azınlık partisi olmaktan kurtulamıyor. İktidar olabileceği tek alan kendi bölge parlamentosu. Bu nedenle tüm örneklerinde ayrılıkçılık, otonomi talebini bir bölge parlamentosu ile tamamlıyor. Batı’da İskoçya,Galler,Katalanya,Bask ve bir dizi yenileri, Orta-Doğu’da Kuzey Irak bu sürecin basit örnekleri. Anadilde eğitim, milliyetçi parti önderliği, yerel parlamento adımları ise ayrılıkçı milliyetçilik için bir çarpan etkisi yaratıyor.
                     Anadilde eğitim yolun başlangıcı
Ülkedeki resmi dil dışında bir etnik guruba ait dilde eğitim Türkiye’de hemen önümüzdeki döneme ait bir talep. Bu talebin ne derece güçlü olduğu yani etnik gurubun üyelerinin çoğunluğu tarafından desteklenip desteklenmediği ise belli değil. Bu gurup adına konuşan ve son dönemde belli bir bölgede ‘alan hakimiyeti’ sağladığı görülen Parti ve Partiler bu talebin sözcülüğünü yapıyorlar. Milliyetçilik ve uluslaşma konularındaki bilimsel veriler anadilde eğitim talebinin güçlü bir biçimde dışavurumunu ‘uluslaşma sürecinin yükselişi’ olarak değerlendiriyor. Gerçekte bir anlamda ‘yolun başlangıcı’ olarak değerlendirilen anadilde eğitim sorunu, kendisine bağlı olarak farklılaşmayı hızlandıran bir süreç. Anadilde eğitimin tetiklediği iki önemli gelişme, tüm örneklerde birbirini izleyen sosyal değişimleri yanında taşıyor. Bunlardan birincisi anadilde eğitimde başı çeken ‘Etnik aydınların’ ve onların temsil ettiği siyasi partinin etnik gurubun kalan kesimleri üzerindeki etkinliği ve ‘öncü rolünün’ kesinleşmesi. Katalanya ve BASK örneklerinde milliyetçi partilerin oy oranının hızla yükselişi anadilde eğitim ve onu izleyen ayrı parlamento kararları çizgisini, doğru orantılı olarak izledi.
Anadilde eğitimin tetiklediği bir başka sosyopolitik gelişme ise ‘anadilde eğitim talebine bağlı olarak,mutlaka bu dilde kamusal alan yaratma ve katılma’ talebinin yükselişi. Zira,resmi dil dışında bir dilde eğitim gören bir toplumun, güvenlik,yargı,seçme ve seçilme hakkı,yerel idareler gibi konulardaki talepleri ancak bir tür otonomi ile karşılanabiliyor.
             Bölgesel Dengelerde Değişme
Anadilde eğitim konusunun 2015 Seçimlerinde ve onu izleyecek Anayasa değişiklikleri döneminde siyasi gündemin baş köşesinde olacağını tahmin etmek kahin olmayı gerektirmiyor. Bu kritik gündemin tartışılacağı dönem aynı zamanda güney ve güneydoğu sınırlarımız çevresinde savaş ve olağanüstü şartların sürdüğü,Dünya’da askeri gücü elinde tutan emperyal güçlerin Irak,Türkiye ve Suriye üçgenine yeniden ve çok güçlü bir biçimde yerleştikleri bir dönem. Yeniden sınırların belirlendiği,‘de facto’ bölge yönetimlerinin uluslararası statülere kavuşturulduğu, bölgede tüm rejimlerin devlet dışı silahlı örgütler tarafından belirlendiği bir coğrafya içinde,Türkiye’deki etnik sürtüşmenin ‘demokratik kurallar’ çerçevesinde yürüyeceğini beklemek ham bir hayal olacaktır. Türkiye’deki etnik örgütlenme,legal ve illegal planda,artık bir Türkiye meselesi olmaktan çıkıp, fiilen üç ülke sınırlarını kapsayan ‘Pankürdist’ karakteri ile her geçen gün daha belirgin hale geliyor.
 Cumhuriyet ve onun temel ilkelerini savunanların ise önünde sadece ve sadece bir yılı var.
Mahir Tan              LondraPosta-Londra