Erol Başarık; SEÇİMDEN ÖNCE DEMOKRASİ

SEÇİMDEN ÖNCE DEMOKRASİ

03/09/2019

2019-2020 Adli Yıl Açılış töreni 2 Eylül Pazartesi günü Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde gerçekleşti. Türkiye Barolar Birliğinin önemli bir kesimi ‘Törenin Cumhurbaşkanlığında yapılması yargı bağımsızlığını zedeler’ diyerek protesto amacıyla törene katılmadı. İlk konuşmayı yapan TBBB Metin Feyziğoğlu ‘’Vatan söz konusu ise gerisi teferruattır. Biz o yüzden buradayız. Barolar Birliği sadece Cumhuriyetin tarafındadır.’’ Yargı Reformu Strateji Belgesi’ne de değinen Feyzioğlu ‘’bu yasanın süratle  çıkarılmasını’’ söyledi. Tayyip Erdoğan, Devlet erkanı ve törene katılan hukukçuların önünde en önemli konuya değinmedi. Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sisteminden kendi isteği ile vazgeçip Parlamanter Sisteme geri dönmesi gerektiğini ve kendisinin sadece Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edebileceğini belirtebilirdi. Bütün kırdığı kalpleri yeniden kazanmış olurdu. Feyzioğlu tarihi fırsatı kaçırdı. Bağımsız bir yargının olmadığı ülkemizde Feyzioğlu  savunduğu düşüncelerinin bir değer taşımadığını, törene katılmayan hukuçuların haklı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.

Yeni kurulacak Partilerin filizlenmeye başladığı şu sıralar erken/baskın seçim olabileceği dedikoduları da yayılmaya başladı. Erdoğan’ın hesaplarına uyarsa bu mümkündür. Aksi halde bir sonraki seçim tarihi olan 2023 yılına kadar beklemeyi tercih ederse kanunen kendisini zorlayan bir durum yok. Zaten CHP ve İyi Parti de erken seçim için istekli görünmüyor. Bahçeli de bir erken seçime karşı olduğunu belirtti.

Varsayalım ki erken seçime gidildi. AKP’nin Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu konumu muhafaza ettiği sürece Türkiye siyasetinde etkili bir değişiklik göremeyiz. Muhalefet seçimden başarılı çıksa dahi eskiden olduğu gibi ortada devrilecek bir hükümet yok. Çünkü atanmışlardan kurulu ve tek adama bağlı bakanlar kurulu var. O halde erken seçimin ülkeye ne faydası olur!… Önce yapışık ikizler gibi doğmuş Cumhurbaşkanlığı ile Parti Başkanlığını ayıracak bir yol bulmalıdır. Bu da işlevini yitirmiş olan TBMM’deki vekillerin sağduyulu hareketle birleşmeleri sonucu 400 imza ile Parlamenter Sistemin geri getirilmesiyle olur. Peki bu mümkün mü? Çok zor. İmkansız mı? O da değil.

DEMOKRASİYE DÖNÜŞ KAMPANYASI

Konuya nerden bakarsak bakalım AKP milletvekillerinin desteğini almadan 400 sayısına ulaşmak imkansız ama moralimizi bozmaya gerek yok. 2003 yılındaki 1 Mart tezkeresinden yola çıkarsak 95 AKP milletvekilinin parti iradesine aykırı fakat milli menfaatleri gözeterek oy kullanmaları  ABD’nin istekleri doğrultusunda ülkeye asker çıkarmalarını önlemişti. Bütün kontrolun tek adamda toplandığı, hukukun rafa kalktığı, bu nedenle içerde güven ve istikrar, dışarıda ise itibarımızın sıfırlandığı Türkiye’de kuvvetler ayrırılığı  yerini kuvvetler birliğine bırakmıştır. Dikta rejimi ülkeyi bir iç savaşa dahi sürüklüyebilir. Başkanlık Sisteminin Türkiye’ye yarar sağlamadığı, sürdürülebilir olmadığı anlaşıldı. Kampanyanın başarısı demokrasiye dönüşün zaferi olur.

Mecliste büyük oylamanın yapılması için önce 200 milletvekilinin imzasına gerek var. Bunu yakalamak güç değil. Bugün Mecliste AKP 291, CHP 139, HDP 62, MHP 49, İYİ parti 39 ve diğer Partilerle bağımsızların 9, toplam olarak 589 sandalyeleri var. Güç görüneni aşabilmek için başta CHP olmak üzere bütün muhalefet partilerinin katılacağı ‘DEMOKRASİYE DÖNÜŞ KAMPANYASI’ başlatılmalıdır. Önümüzdeki bir kaç hafta sürdürülecek kampanyanın ardından oylama safhası gelir. Bu tarih 29 Ekim Cumhuriyet Bayramından önce yapılarak olumlu sonuç alınırsa önce Bayramımızı coşkuyla kutlar, sonra da 10 Kasımda Ata’nın huzuruna yüz akıyla çıkabiliriz.

Ülkemizin ne durumda olduğunu geniş çapta anlatmadım. Hangi birisini yazayım. Artık kelimeler yeterli değil. Başkanlık Sisteminin sorumluluk yüklemeden tek adama verdiği yetkilerin ülkeyi maddi manevi yaktığını biliyoruz, görüyoruz. Ekonominin belini doğrultamayacağını, Suriye Politikası ve  bir de İstanbul Kanalı açılması kararı çıkarsa Türkiye’nin bir asır kendine gelemeyeceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok. Açılacak kampanyaya en büyük  desteği AKP milletvekillerinin ve AKP’ye destek veren kitlenin vermesi onların tarihi, ahlaki ve vicdani sorumluluğundadır. Cumhuriyetimize sahip çıkma görevi hangi partiden olursa olsun bütün halkımıza aittir. AKP’liler bu kampanyaya destek vermezse Demokrasiye karşı olduklarını ispatlamış olurlar. Böyle bir sonuç erken veya zamanında yapılacak seçim için muhalefete büyük bir propaganda yolunu açar.

Saygı ve sevgilerimle

Erol Başarık    (Ekonomist)

Reform 2000 Party’si Genel Başkanı – İngiltere