Erol Başarık; REİSİN İPİYLE KUYUYA İNİLMEZ

 

REİSİN İPİYLE KUYUYA İNİLMEZ

17/03/2017

İnsanların yaşadığı bütün toplumlar değişim geçirir. Bu değişimi hiçbir güç durduramaz. Bu değişimlerden, biride padişah, kral, diktatör gibi ellerinde büyük güçleri toplamış kişilere, zümrelere, ailelere karşı verilen mücadeleler sonucu elde edilen özgürlüklerin kazanımı şeklinde görülmüştür. Bu değişim genellikle uzun süreli olduğundan bazen yüzyıllar süren zaman bölümüne yayılmıştır. Her bir değişimde, otokratik güçlerin insan toplumları üzerindeki imtiyazlar biraz daha tasfiye edilmiş, özgürlük biraz daha kazanılmıştır.

Yukarıdaki değişimi insan iradesiyle ileriye doğru taşımak, onlara hız vermek devrimlerle olur. Türk tarihinde yetişen en büyük devrimci Atatürk’tür. Padişahın sarayına kilit vurmak, kapitalizmin emperyalizmini Anadolu’da kan ve ateşle yenmek birer devrimdir. Cumhuriyeti ilan etmek bir devrimdir, laikliği devlet yönetiminde geçerli kılmak bir devrimdir. Türkiye’mizin bu gidişte şerefle öncelik alması devrimciliğin sembolü Atatürk sayesindedir.

Değişim ileriye doğrudur. Toplumun iradesiyle bu değişimi ileriye götürmek, hızlandırmak nasıl mümkünse, bunu sağlamak nasıl devrimi yaratıyorsa; toplumdaki bu kaçınılmaz değişimi bir süre için geciktirmek, veya geriye çevirmek de insan iradesiyle mümkündür. işte bunları yapanlar karşı-devrimcilerdir. Toplumları çağdaş medeniyet seviyesine taşımak, hatta en öne geçirmek için çabalayan, akıl ve bilim yolunda çalışan, yol alan bu iradeyle karşı-devrimciler çatışma halindedir. Oysa değişim gelişme yolunda olmalıdır. Akıntıya karşı kürek çekmek anlamsızdır.

İslam ülkelerinde bugün ileriye gidişi durdurmak isteyen güçler emperyalist güçlerle işbirliği halindedir. Bu durumda iç ve dış güçlerin hedefleri birdir, örtüşür ve bu yollarda beraber yürürler. Emperyalizm milli bilincin ve devrimci şuurun uyanmasını istemez. Çünkü; olduğunda sömürücü güçleri tasfiye etmek imkanları kuvvetlenir.

Yukarıda yazdıklarımla örtüşen 16 Nisan referandumunun esas nedeni karşı-devrimcilerin sinsice veya açıkça yürüttükleri saray entrikalarıdır. RTE’ı FETÖ yanında yer aldığında alkışlayan, karşı olduğunda yuhalayan, İsrail ile iyi dönemlerinde onlara sıcak bakan, kötüleşince kızan, PKK ile masaya oturduğunda ses çıkarmayan, onlara karşı savaştığında cepheye katılan, BOP’u çözemeyen, toplumun yozlaşmış bir kısmı bugünün Türkiye Cumhuriyetini tek bir EVET oylarıyla tehdit etmektedir. Bir takım politik manevralar ve toplum mühendisliğiyle en kötü şartlarda dahi %60’ın üzerinde HAYIR çıkması gereken referandum EVET’e dönüşürse kazanılan bütün insan hakları, özgürlükler, demokrasi ve laiklik gümbürtüye gidecektir. RTE’nin her dediğini onaylayan AKP milletvekilleri gibi din istismarıyla yönlendirilen halk kesimi “Reisin ipiyle kuyuya inilmez” diyerek bu defa olsun gözlerini açmazlarsa karşı-devrimciler ve emperyalizm Türkiye’yi bir şirket gibi yönetecek, karanlığa boğacak, kuvvetler ayrılığına dayanan Parlamenter sistemi etkisizleştiren ve milli iradeyi tanımayan  tek adam rejimi gelecek demektir. Bu durumda yıllardır güneş ışığından mahrum olarak idare ettiğimiz ampul ışığını dahi arar hale düşerken son defa önümüze gelen “HAYIR” deme şansını da kaybetmiş oluruz. Tek kişiye, muktedire  bütün yetkileri vermek diktatörlüğün kapısını ardına kadar açık tutar.

Ama bu süreç de evrenin bilim kanunları içinde değeri, yeri ve anlamı olan tarihi bir olgu olan devrimcilerin değişim yolundaki iradesini durduramaz. Devlet idaresini bir süre sonra tekrar “Geldikleri gibi giderek” Atatürk devrimlerine teslim edeceklerdir. Cumhuriyet için büyük bir deprem, kıyamet günü gibi tarihte bir hasar bırakarak. “Evet” çıkması halinde Türk demokrasisi “telafisi mümkün olmayacak biçimde” ağır yaralar alacaktır. Evet demeden önce kendinize bir sorun, ailenizde bütün kararları bir kişi mi alıyor? Cevabınız hayırsa, 80 milyonluk ülkeyi bir kişi nasıl yönetir, bütün kararları alır. Bu siyasi bir seçim değildir, hatta referandum bile değildir. Bu bir sınavdır. Atatürk Cumhuriyeti bütün dünyanın önünde bir sınavdan geçecek. Tek tek, sonra toplumca, bir sınavın önünde olduğumuzun bilincinde olalım. Yurtiçinde ve dünyada başımızı dik tutabilme, çağdaş toplumlar içinde yüz akıyla yaşama ancak “HAYIR”lı bir sonuç almakla sağlanır.

Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir, tek kişiye, saraya devredilemez.

Erol Başarık (Ekonomist)