EROL BAŞARIK ; ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNMEK

ATATÜRK GİBİ DÜŞÜNMEK

10.11.2019

Türkiye vatandaşı olarak doğan her Türk potansiyel bir Atatürk’tür. Ölümünün 81. yılında saygı, sevgi, minnet ve özlemle andığımız Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk kalplerimizde ve beyinlerimizdeki ölümsüz yerini almıştır. O’nun yaptığı büyük işlere bakarak gıpta edebilir, bir benzeri olmayı düşleyebiliriz ama dünya durdukça o günlerin şartları tekerrür etmeyeceğinden Atatürk’ün müstesna meziyetlerini taşıyacak bir benzeri düşünülemez. O halde yazdığım ilk cümledeki Atatürk’ler çağdaş bir eğitimle yetişmiş, okumayı, milletini seven, düşünen, mücadeleci, akılcı, vizyoner kişiliğe sahip olanlar Atatürk gibi düşünmekle doğru yolu bulur. İşte o zaman kendinizi Atatürk camiasında hissedebilirsiniz.

Ben burada Atatürk’ün bizler için ne yaptığını yazmıyacağım. Anlatmakla bitmez. Batı ülkelerinin dış politikalarında bize karşı sıklıkla tavır koymalarının geçmişle bağlantısını kurmaya çalışıp dolaylı olarak Atatürk gibi düşünmenin önemini vurgulamak istiyorum. Birinci Dünya savaşını kazanmış olan İtilaf Devletlerinin, yani başta İngiltere olmak üzere Rusya, Fransa ve savaş başladıktan sonra bu cepheye katılan İtalya  ile birlikte savaşı kazanmalarına rağmen Atatürk’ün bu Emperyalist ülkelerin canını nasıl sıktığını, bir Avusturalya deyimiyle (Party pooper) partiyi bozan rolünü anlatacağım. Birinci Dünya savaşının nedenlerinin başında emperyal güçlerin başı çekmek için yaptığı bilek güreşiydi. Bu genel olarak zaten bir çok savaşların ganimet elde etme hedefi değil mi? Savaş başladıktan sonra ABD, Japonya, Brezilya, Sırbistan, Yunanistan ve Romanya da İtilaf Devletlerine katılırken Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan; Almanya, Avusturya –  Macaristan İmparatorluğundan ibaret İttifak Devletlerine katıldı. Karşı cephe 1918 yılında biten savaşı kazandı. İttifak Devletleri teslim oldu. Silahları bıraktı. İşte bu sıralar Atatürk tarih sahnesindeki rolüne devam ederek 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıkıp Kurtuluş Savaşımızı başlattı. Yani muzaffer devletlerin galibiyetle elde etikleri için başlatacağı kutlama partisini bozmuş oldu. Hani bir partiye gidersiniz de tam eğleniyorken yanınızdaki eşiniz veya arkadaşınız eve gitmek istiyorum der ve partinin tadını kaçırır ya onun gibi bir şey. Peki bunun yanında Batı ülkelerinin hala kuyruk acısı taşıdığı başka ne gibi sebepler ortaya çıktı. Aşağıda bunlara bir göz atalım.

  • Osmanlı İmparatorluğu girdiği savaşları art arda kaybetmeye başladığından ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra Avrupa’nın mali kontrolü altına girdi. Bu nedenle Rusya İmparatoru 1. Nikola’nın 1853 yılında kullandığı bir tabirle ‘’Avrupa’nın hasta adamı’’ diye adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu İslam aleminin en büyük devleti iken, Sevr antlaşmasıyla sonumuz gelmişti. Konya civarında öngörülen topraklarla küçük bir ülkeye dönüşecekti. İstanbul bizde kalmakla beraber yakın tarihte onu da alacakları kesinken Atatürk ortaya çıkıyor, tabiri caizse ‘Yedi Düveli’ dize getiriyor ve ülkeyi düşman çizmesinden kurtarıyor. Üstelik 1915 yılında İngiltere Devletinin komutasında İtilaf Devletlerinin ortaya çıkardığı dünyanın en büyük donanmasına karşı Çanakkale deniz savaşlarını kazanmış, Batı ülkelerine ilk büyük şamarı atmıştı.
  • Avrupa onaltıncı yüzyılda başlayan Rönesans ve Reform hareketlerinin etkisiyle bağnazlıktan kurtulup kanlı demokrasi savaşları vererek geldiği 300 yılı aşan mazisiyle geldikleri noktaya kıyasla fakir, borçlu, okuma yazması dahi olmayan bir milleti bulunduğu yerden nerdeyse Avrupa’yı sollayan bir konuma getiren Gazi Paşamız bütün dünyayı şaşırtan bütün başarıyı 15 yıl gibi kısa bir zaman şeridinde gerçekleştirdi. Yaptığı reformlar inanılmaz boyutlardaydı.
  • Türkiye ekonomisini Devletçilik, Halkçılık, Devrimçilik gibi ilkelerle büyük bir kalkınma hızına ulaştırdı. Siyasi zaferimiz ekonomik zaferle taçlandırılmalıydı. 1926 yılında yerli uçak yapmaya başladık. Sonraları ihraç ettik. Devletçilik ve halkçılık yöntemlerinin  uygulaması başarılıydı. Emperyalist ve kapitalist ülkelerin neşesini bozmuş olduk. 1929  dünya krizini en hafif atlatan ülkeydik.  
  • ‘’Benim temel karakterim bağımsızlıktır’’ diyerek kazandığı zaferler emperyalist ülkelerin esiri olarak ezilen bütün milletlere örnek oldu ve her yerde bağımsızlık savaşları başladı. Dünyada günümüze kadar sayısız ülkeler bağımsızlığa kavuştu.

İşte son yıllarda içimizdeki hainlerin de çabasıyla Atatürk’ü karalama, küçük düşürme gayretleri sınırlarımızı aşarak sözüm ona medeni geçinen batı ülkelerinde de yer alıyor olmasının nedeni yukarıda dört başlık altında topladığım Atamızdan yedikleri şamarlardır. Amberin Zaman ve Hilal Kaplan’ın Mayıs 2012’de İngiliz Parlamento’sunda Atatürk’ü küçültme, aşağılama denemeleri yapıldığında bir grup arkadaşla karşı çıkmıştık ve Atatürk Kültü/Atatürk’e Tapma sunumunda Hilal Kaplan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yönetimi baskı kullanarak ele geçirdiğini, TBMM’nin kurulmasının ardından otoriteryan bir duruşla gücünü koruduğunu iddia etmesi üzerine katılımcılar tarafından sözleri kesildi. Polis çağırıldı ve o sıra ben konuşmaya çalışırken polis tarafından dışarı çıkarıldım. Salonu terkederken ‘Atatürk bizim kalbimizin ve beynimizin içindedir. O’nu söküp atamazsınız’ diye bağırarak salonu terkettim.

Atatürk gibi düşünenenlerin hayatı mücadeleyle geçer. Bazen ekmek parası için, bazen sendikalı olarak veya başkasının haklarını ihlal edenlere karşı, bazen ülkesini satanlara, bazen hukuksuzluklara karşı mücadeleler verir. Bazen de okuyarak, öğrenerek, yeni buluşlar yaparak, topluma katkıda bulunarak ülkesine yarar sağlar.

Yazımı bitirirken önümüzdeki haftalarda Türkiye’de yeni kurulacak partilere de bir çift sözüm var. Toplumumuz içinde Atatürkçü  düşünceleri anlayan, kavrayan, ülkenin ileriye gittiğini, her alanda başarılı görmek isteyen seçmen kitlesi büyük bir potansiyele sahiptir. Eğer parti programlarınızın, tüzüklerinizin içinde Türk parası gibi içinde Atatürk varsa başarı şansınız yüksek olacaktır. Başta Parlamentoyu güçlendirecek bir modeliniz olmalı, hukuku nasıl sağlam temellere oturtacağınızı ikna edici şekilde anlatmanız,  eğitimin laikleştirileceğine, adil bir vergi reformu yapacağınıza, çok kazanandan alınacak vergilerin arttırılacağına, sosyal yardımların nasıl yapılacağına, ekonominin nasıl kalkındırılacağına, devletçilik, halkçılık, devrimcilik  gibi Cumhuriyetin başarılı uygulamalarına yer vereceğinize dair projelerinizi anlatmalısınız. Yoksa geçmişin siyasi alanda isim yapmış döküntüleriyle oy toplamaya çalışmakla alacağınız sonuç, kurak arazide tarım yapmak gibi boş bir uğraşıdan öteye gidemeyecektir. Tabela partisi olursunuz.   

Saygı ve sevgilerimle

 

Erol Başarık   (Ekonomist)

Reform 2000 Party’si Genel Başkanı – İngiltere