DEVLETİN ULUSLAŞMASI

             DEVLETİN ULUSLAŞMASI

 

Cumhuriyet, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan,yürütülen ve zafere ulaştırılan bir Kurtuluş savaşı sonunda 95 yıl önce kuruldu. Bugün Dünya’da sözü edilmeye değer bir Modern Türk Toplumu varsa, onun temelleri 95 yıl önce kurulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından atıldı.

Modern Sosyoloji ve Politik Bilimler araştırmalarında Türkiye deneyimi tam olarak ‘Devletin Uluslaşması’ kategorisinde yer alıyor. Muhtemelen bu kategoride yer alan uluslaşmanın ilk ve öncü hareketi Türkiye ve Mustafa Kemal Atatürk Devrimleri.

Esas olarak, Emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı yapılan halk bir hareketi olan Kurtuluş Savaşı ,bu yoldan bağımsız ve modern bir devlet kurarak, kuruluşundaki devrimci öze uygun olarak modern bir ulusu Atatürk devrimleri ile yaratmıştır.

Kısaca,aynı zincirin halkaları olan Kurtuluş Savaşı, Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet ilanı, Atatürk Devrimleri olmasaydı modern bir kategori olarak Türk ulusu mevcut olmayacaktı Dünya siyasi haritasında. Bunun temel çıkış noktası ise 95 yıl önce kurulan Modern Türk Devleti oldu.

Sanayi devrimleri sonrası Batı Avrupa’da oluşan ulus-devletlerden farklı bir rota ile kurulan Türk ulus devleti tarihteki ilk örnekleri yaklaşık 100 yıl sonra farklı bir çizgiden izleyen bir örnekti.

Türk Ulusu, Batı Avrupa’daki örnekleri izleyerek değil,onların yarattığı sonuçlara karşı mücadele ederek kurulmuş  bir modern ulus oldu.   Kurtuluş Savaşı, Batı Emperyalizminin sömürge haline getirmek için işgal ettiği topraklar üzerinde, onlarla fiilen savaş içinde gelişti ve zafere ulaştı. 

                     Devlet yoksa Ulus da Yok

Türkiye ve onun bağımsız toprakları üzerinde yaşayan halk, Türkiye Cumhuriyeti’nin hamurunu kardığı ve biçim verdiği bir Modern ulusun bireyleri oldular.

Türk ulusu ‘premordial’ ölçütlere göre etnik yada kültürel yapılardan gelen bireylerden oluşturulmadı.

Onları ‘Türk’ yapan resmi dilde  eşit eğitim, toprak birliği, laik ve çağdaş yaşam, bağımsız ve önder bir devlet yapısıydı. 1923- 1938 arasındaki 15 boyunca, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün Türk Toplumu dediğimiz sosyal kategoriyi adım adım işleyerek yaratmıştır.

Kültürel çoğulculuğun politik uğraş alanı, ulusalcılık,devlet ve ulus kavramları tarafından  çizilmiştir. Bu üçlü içerisinde bir yere yerleştirilmeden, kültürel karakter taşıyan herhangi bir etkinlik,bir anlam kazanamaz. Bu gerçeklik, çağımızdaki modern toplumsal örgütlenme biçimi olan ‘ ulus- devletin siyasal düşünce sistematiğinde işgal ettiği temel taşı niteliğinden kaynaklanıyor.Siyasal bilimci Hans Kohn,’Ulusalcılık Düşüncesi ‘ adlı kitabında ,ulusal devletlerin  politik önemini şöyle belirtiyor ; Ulusalcılık modern toplumların yapısını belirleyen politik düşünce sistemi olmuştur. Ulusalcılık, toplumların büyük çoğunluğunu en yüksek bağlılık duygusuyla, ulus- devletlere bağlamıştır. Ulus-devlet, modern toplumların yalnızca ,’ doğal’ ve ‘normal’ örgütlenme biçimi değil,aynı zamanda, sosyal,kültürel ve ekonomik tüm etkinliklerin çerçevesini oluşturan politik organizasyonlar bütünüdür.’ Başka türlü ifade edilirse; ulusal devlet, bağlı bireyler için politik bir çatı olmanın ötesinde, yaşamı tüm yönleriyle kapsayan sosyal bir gerçekliktir.               

 

Bu nedenle ulusal devlet, her türden ulusalcılık akımının, kaçınılmaz olarak, varmayı amaçladığı hedefi oluşturur. Ulusalcılık kendisini ancak bir ulusal devletten geçerek ifade edebilecektir. Öte yandan; Bir modern ulusun belirip, tarih sahnesine çıkışı ise, yine bir ulusal devlet örgütü olmaksızın  gerçeklik kazanamayacaktır.

 

Ulusalcılık, bir politik- kültürel hareket olarak , temsil ettiği ulusu yaratmak ve bunun gerçekleşmesi için de bağımsız devlet yapısından geçmek zorundadır.Böylece, Ulusalcılık, ulusal devlet ve ulus birbirlerini izleyen tarihsel süreçlerde ortaya çıkan, birbirlerine nedensellik bağıyla bağlı bir kültürel arenayı oluştururlar. Bu üç köşeli  çerçevenin en merkezi yerinde ulusal devlet bulunmaktadır. Ulusal devletlerin modern toplumların oluşumundaki bu ‘katalizör’ rolü,siyasal bilim çevrelerinde ‘devletin uluslaşması ‘ kavramıyla belirtilmektedir.

 

                            Kırılma Noktası

 

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Modern Türk Ulusu’nun kurucusu olarak varlığını, kutladığımız 95 yıl boyunca sürdürmedi. Şimdilerde dillere pelesenk olan ‘Köprüden önceki son çıkış’ bir ucuz edebiyattan başka bir şey değil. Zaten bir köprü de yok artık.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çağdaş anlamda bir Ulusal devlet olarak artık mevcut değil. Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen ilk 15 altın yılına karşılık, sonunda, 17 yıllık bir karşı devrim süreci yaşadık.  Ulus Devlet’in varlığı Ulusal devlet’in yürüttüğü eğitim,sosyal,kültürel ve iktisadi bir programın varlığına bağlıysa, artık Cumhuriyet’in bunlardan mahrum olduğu sonucuna varmak gerekiyor.

Bu nedenle Türkiye’de adına Cumhuriyet Toplumu demeyi tercih ettiğimiz ülkenin çağdaş yüzünün bir dizi ‘Yeniden’ görevi yüklenmesi gerekiyor.

Ulusal Devleti ‘yeniden’ kurmak, ona giden mekanizmaları ele geçirmek, yeni örgütlenme ve mücadele yöntemlerini yeniden yaratmakla yükümlü Cumhuriyet toplumu.  

 

 

Mahir Tan                 LondraPosta-Londra