DAHİYA DOKTRİNİ

    Dahiya Doktrini

 

Dahiya (Dahya) Beyrut’un Şii bölgesi ve Hizbullah’ın kalelerinden biri. Defalarca gidip izleme fırsatını bulduğumuz Dahiya, gerçekten Hizbullah örgütünün askeri,siyasal ve kültürel anlamda merkezi. Doğal olarak Dahiya, gerek 1982 gerekse 2006 İsrail-Lübnan savaşı sırasında İsrail’in ana hedefi haline gelmiş. 2006 Savaşında hemen her gün bombalanan Dahiya’da doğrudan sivil yerleşim alanlarında yapılan hava ve füze saldırılarında yüzlerce sivil öldürüldü. 2006 da birçoğunu fotoğraflarla tesbit ettiğimiz sivil hedeflerin bombalanması Batı Medyasına mensup gazeteci ve yazarlarından dikkatini çekmişti.

Şimdi İsrail Medyasında geniş yer bulan bir tartışma ise, Beyrut’un Dahiya bölgesine yapılan saldırılar sonucu ortaya çıkan ölümlerin ‘Collatoral Damage’ denilen istenmeyen yan sonuçlar değil, özel olarak hedef alınan sivil yerleşim yerlerinde meydana gelen ölümler olduğunu gösterdi. Saldırılar,  İsrail Generali Gabi Eizenkot’un  formüle ettiği ‘Dahiya Doktrini’ olarak bilinen bir teorinin hayata geçirilmesinden ibaretti.

Ne var ki, İsrail medyasında bazı eleştiriler bir kenara bırakılırsa, bugünün muhtemel savaşlarında özellikle Lübnan ve Gazze’ye karşı uygulanması savunulan düşünce de bu.

‘Dahiya Doktrini’, bir bölgede halk desteğine sahip bir ‘terör’ örgütünün, Hizbullah ya da Hamas, İsrail üzerine yaptığı füze saldırısı sonrasında, Dahiya gibi bölgelerde sivil halk dahil olmak üzere bütün hedeflere ‘disproportinate’ ( Ölçüsüz) saldırılar yaparak sivil halkı, örgütü desteklemekten vaz geçirmek esasına dayanıyor.

‘Dahiya Doktrini’nin İsrail eliyle Lübnan ve Gazze’de, 2003 savaşında ABD ve İngiltere eliyle Bağdat’ta uygulandığı görüldü. Ancak İsrail generali Eizenkot’un ulaşmaya çalıştığı hedefler yani halkın yerel örgütlere destek olmaktan vazgeçtiği hemen hiç bir yerde gerçekleşmedi. Dahiye yine Hizbullah’ın kalesi, Gazze’de halk yine tıpatıp aynı düşünceleri savunuyor.

 

Asimetrik Savaşta Yeni Gelişmeler

 

General Eizenkot’un  ‘Dahiya Doktrini’ 2006- 2017 yılları arasında Lübnan ve İsrail topraklarında uygulandı. Ortaya istenen sonuçlarda çıkmadı. Binlerce kadın,çocuk ve sivilin yaşamına mal olsa bile, aşırı güç kullanma esasına dayalı askeri doktrinler sonuç yaratmıyor.

Bunun yanında savaş sanatında özellikle ‘Asimetrik savaş’ bölümünde bazı önemli değişiklikler var.

Bunlardan birisi ‘devlet olamayan’ askeri örgütlenmelerin son dönemde yaşanan ‘Vekalet savaşları Dönemi’ dolayısıyla, klasik piyade silahları dışındaki, silahlara ulaşabilme olanakları. Geçmişte ‘gerilla savaşı’ olarak bilinen savaşların bugün tarafı olan silahlı örgütlerin tümü, bir Devlet’in vekili olarak savaşıyor. Hamas,Hizbullah,Şii örgütleri  İran,Suriye ve Irak üzerinden, İslamcı Cihad örgütleri ABD,İsrail ve Türkiye üzerinden, PKK-PYD ise ABD üzerinden 7-8 sene öncesine kadar ellerinde bulunmayan füze,tanksavar ve uçaksavar silahlarına kavuştular.  Bu silahların bir büyük bölümünün de Eski Sovyet Cumhuriyetlerinden (Bulgaristan- Sırbistan) CİA marifetiyle ortadoğu’ya taşınmasından sonra füze ve tanksavar silahları açısından bir sıkıntı kalmadığı ortaya çıkıyor.

Kısaca general Gabi Eizenkot’un 2006 da formüle ettiği ‘Dahiye doktrini’ günlerinden çok uzaktayız artık. İlk olarak İsrail hava kuvvetleri 2006 savaşında olduğu gibi Lübnan ve Suriye hava sahasına ‘babasının çiftliği’ gibi giremiyor. Suriye ve Lübnan hava sahası SS 300 ve 400 ler tarafından koruma altında.

Son olarak İsrail İstihbarat örgütlerinin yaptığı bir araştırma sonuçlarına göre; İsrail sınırlarına çepeçevre yığılmış, Hizbullah ve müttefik Şii Örgütlerinin elinde İsrail’in tüm bölgelerini menzil içine alan 70 000 karadan karaya füze var.  Özellikle Hizbullah’ın resmi açıklamalarında bile dile getirdiği ‘füze yağmuru’ tehlikesi İsrail’in 10 yıl öncesine göre çok farklı bir Dünya’da yaşadığının göstergesi.

Herşey değişiyor. Asimetrik Savaş ve ona uygun doktrinler bile…

 

Mahir Tan       LondrPosta-Londra