Cumhurbaşkanlığı için çok mu erken?
Batı Dünyasında, Türkiye hakkında düşünülen ve tartışılan konu: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Seçimin yapılacağı Ağustos ayına 3 ay gibi bir süre kalmasına karşın, Muhalefet cephesinde henüz bir ses yok. Oysa cevabı beklenen soru: Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını da ele geçirip Siyasal İslam sistemini tam olarak Türkiye’ye yerleştirmeyi başarıp başaramayacağı. ABD-AB- NATO kampı için Cumhurbaşkanlığı seçimin önemi: demokrasi etik değerleri gibi ‘kozmetik’ söylemlerin dışında, esas olarak Türkiye’nin şu sıralarda gitgide önem kazanan jeopolitik pozisyonundan kaynak alıyor. Türkiye, Erdoğan ya da başka birisinin başkanlığında, ağustos ayından sonra gündemdeki politik coğrafyanın tam ortasında yer alıyor. Süregiden ve daha da ısınacağı anlaşılan Suriye, Ukrayna-Rusya ve Irak-İran tarafından köşelendirilen bir savaş ve kanüçgeninin tam ortasında Türkiye…
Orta-Doğu’da ‘uyumlu Sünni şeriatı’
ABD ve BATI’NIN Türkiye’de iktidar sorununa bakışı, bu kampın, Orta-Doğu ve Avrasya ülkeleri içinde kendi pozisyonuna bu ülkeden destek gelip gelmediği ile yakından ilgili. Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan büyük yolsuzluk furyası ve Başbakan Erdoğan’ın dillere destan dikta hevesi, bu ülkeler için ‘sıradışı’ bir gelişme olmadı. Batı; Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Mısır, Irak ve çevredeki diğer ülkelerde çarkların böyle döndüğünü çok iyi biliyor. İngiltere’de bir bakanın, Türkiye’de bir ‘saat parası’ sayılacak bir soruşturma için istifa ettirilmesi, İngiltere’nin Türkiye ve benzer ülkelerde de yolsuzluklar konusunda ‘aynı hassasiyeti’ göstereceği anlamına gelmiyor. Keza, Demokrasi ve yönetimin Batı normlarındaki etiği konularında.. Rüşvet yiyen ve ülkelerini kendi özel orduları ile yöneten diktatörler, Orta-Doğu’da ‘istisnayı değil kuralı’ oluşturuyor. Türkiye’de olup bitenler, Batı için sadece ‘sürüden ayrılmama’nın işareti sayılan, kilit Orta-Doğu ve Avrasya politikalarında destek olup olmayacağı açısından önemli. ABD-AB-NATO olarak beliren siyasi-askeri blok Orta-Doğu’nun kaderini: ‘Batı ile uyumlu Sünni rejimleri’ olarak belirliyor.
Son iki yıla kadar hakkında bir literatür oluşturarak desteklenen Siyasi İslam, yaftalı Müslüman Kardeşler, Mısır ve Suriye’deki gelişmelerden sonra tarihe karıştı. Müslüman Kardeşler, cennet sayılan Londra’da bile soruşturma altında. Bu noktada temel faktör: Orta-Doğu’nun ağası Suudi Arabistan oldu. Suudi Arabistan’ın geliştirdiği Sünni-Salafi yönetimleri, ABD için biraz da zorunluluktan dolayı kabul görüyor. Şeriatçılığın ‘El Kaide biçimine’ karşı olan ve Batı’nın askeri doktrininden ayrılmayan dinsel diktalar, Batı’da kimseyi rahatsız etmiyor. Erdoğan’dan istenen; Başbakan ya da Başkan olarak bu tablo içinde kendisine bir rol bulması. ABD ve AB cihetinden gelen eleştirileri böyle algılamak yerinde olur.
Suriye ve Irak politikası ile uyumlu olmak
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve gelecek yıl yapılacak Genel Seçimler, ülkenin yakın geleceğini belirleyecek önemde. Önümüzdeki yıl, aynı zamanda komşular Suriye ve Irak için de aynı önemi taşıyor. Irak’ta 30 Nisan tarihinde yapılacak seçimler, pek muhtemel olarak 3’lü bir Irak tablosunu gözler önüne serecek. Seçimlerden eli güçlenmiş olarak çıkacak olan Kuzey Irak, Türkiye üzerinden iki boru hattı ile günde 1 milyon varil petrol ihraç eden bir ülke olmaya hazırlanıyor. ABD’den başka ‘yön’ tanımayan Kuzey Irak’ın komşularında, mevcut ‘doğal yaşam alanında’ yer alan ya da alacak olan otonomiler ile ilişkileri, 2015’e kadar ilgili ülkelerdeki seçimlerle belirlenecek.
Suriye’de ki savaş ve izleyeceği rota ise; bu ülke üzerindeki Salafi yayılması ile ilgili. ABD’nin Suriye konusunda tutum değiştirmesine neden olan muhalefet cephesindeki ‘hesap dışı’ El Kaide güçlenmesi, Suudi Arabistan tarafından çözdürülmeye çalışıyor. Terörist IŞID örgütünü tasfiye ederek, aynı mod da bulunan El Nusra’yı içine alan Suudi Arabistan konrolünde ve parasal desteğindeki yeni Suriye muhalefeti, Ürdün üzerinden yeniden ABD tarafından silahlandırılıyor. Geçen ay içinde, Türkiye’nin doğrudan müdahalesi ile gerçekleşen Lazkiye Saldırısı da, El Nusra işbirliği ile ortaya çıktı. Suriye muhalefetine silah yardımı için 2011-2012 yıllarında ABD’nin birinci tercihi olan Türkiye sınırı, 2014 yılına gelindiğinde gözden düştü. Şubat ayı içinde Suriye muhalefetine verilen, 285 milyon dolarlık ‘omuzdan atılan uçaksavar’ içermeyen silah desteğinin, Türkiye değil, Ürdün sınırı üzerinden yapılması dikkat çekti. Suriye’de savaşan Batılı ülke vatandaşlarının dönüş yolu üzerinde bulunan, Türkiye’nin kendi inisyatifi ile yürütmeye çalıştığı bir Suriye ajandasının bulunduğu Batı istihbarat sitelerinde sıradan bir bilgi haline geldi.
Türkiye’de önümüzdeki üç ayın gündemini oluşturacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Batı ülkelerinin tutumunun ne olacağını beklerken, demokrasi ve yolsuzluklar konusunda ABD, AB ve NATO politikalarının değişebileceği gibi bir hayal kurulmaması tavsiye olunur. Yukarıdaki kalıplara ‘en uygun aday’ desteklenecektir.
Mahir Tan / LondraPosta / Londra
Telif hakkı saklıdır 2014! Kaynak gösterilmeden yazı, fotograf ve video kullanılamaz!