Bu, yolsuzluk-dikta rejimine ‘evet’ demek mi?

Gerçekler ve sandıklar

       
30 Mart Belediye seçimlerinden yaklaşık olarak ‘Anayasa Referandumu’ sonuçları çıktı. CHP ve MHP’nin gövdesini oluşturduğu muhalefet, % 43 toplam oy alarak, 2011 yılında ortaya çıkan sonucu bu kez farklı bir arenada yinelediler. CHP Genel Başkanlığına aynı yıl seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘ilk seçimi’ sayılabilecek Referandum sonrasında, Ana Muhalefet partisinin seçim ve oy ile ifade edilen cephede, kayda değer bir gelişme ya da düşme görünmedi. Ancak, değişmezlik sadece oy oranlarında. Anayasa Referandumu’nda değişiklikleri hazırlayan İktidar Partisi AKP, ‘kendi yaptığı değişikliklerin tam tersini bu yıl HSYK ve benzeri uygulamalarla’ hayata geçirmesine rağmen, yine aynı oranda oy toplayabildi. AKP iktidarı ve onu yönlendiren kadro ‘ne yaparsa yapsın’, aynı bölgelerde aynı oy oranını sağlama almış görünüyor. Kısacası ‘keramet’ partilerin seçim programlarında ya da halka vaad ettiklerinde değil. Türkiye’nin mevcut siyasi haritasını çıkarırken başka faktörler aramak gerekiyor.

İkiye değil, üçe bölünmüş durumdayız


Türkiye’de kuşkusuz önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve 2015 yılındaki Genel seçimlerde de var olacak sandık kilitlenmesi, son yıllardaki tüm seçimlerdeki gibi üç büyük guruplaşma çevresinde dönüyor. AKP kontolündeki %45, CHP ve MHP’nin temsil ettiği %43 ve etnik oyların belirlediği %7’lik oy oranları, Türkiye’nin bir gerçeği olarak her seçim sonrasında karşımızda.  Bu bloklaşma, kültürel kalıplara bağlı bir kilitlenme olarak görülmelidir. Türkiye’nin Batı-Güneybatı şeridi ile, kalan kesimleri aynı dili konuşmuyor. Siyasi Partiler ve bunları yönlendirdiği ileri sürülen ‘mühendislik’ ise, bloklaşmayı açmaya ne niyetli ne de yetenekli.

Dikta-Yolsuzluk rejimine ‘evet’ mi?


30 Mart yerel seçimlerine Batı ülkelerinden gelen ilk yorumlara bakılırsa, ‘Türkiye layık olduğu biçimde yönetilme’ kararı aldı. Tüm Dünya’yı, biraz da şaşkınlıkla, bu değerlendirmeye iten neden: 12 yıllık iktidarının başında, ortasında ve sonunda, tamamen farklı ve birbirine taban tabana zıt ‘reformist ve dikta yanlısı’ programlar üreten Erdoğan yönetiminin, hiç değişmeden aynı oy oranını tutturması. 12 yıldan beri aynı sonuçları doğuran seçimlerin, yapılıp yapılmamasının bile fazla bir önem taşımayacağı bir süreç devam edip gidiyor. 17 Aralık ve onu izleyen üç aylık dönemde, bir seçim atmosferinde açıklanan ve inkar da edilemeyen inanılmaz derecede büyük bir yolsuzluk furyasına karşın, bir tek adam diktatörlüğü rejiminin seçim kazanması, Türkiye’yi net olarak bir Orta-Doğu ülkesi olarak yeniden tanımladı.

Ankara-Eskişehir hattı


Türkiye’de son on yılın ortaya çıkardığı siyaset coğrafyasında, yerel-genel seçimler ve referandumlarla belirlenen bir dikey çizgi gözle görülecek kadar netleşti. İstanbul-Eskişehir-Ankara- Adana hattı bir çok şeyi açıklamaya yetecek görünümde. 30 Mart yerel seçimlerinin verdiği iç açıcı olmayan sonuçlara karşın, Anamuhalefet Partisi CHP, bu süreçte bir yönüyle dikkati çekti; Muhalefet, Ankarave İstanbul’da kentli nüfus içinde aktif bir yapı geliştirmeyi başardı herşeye karşın. Geçmiş Belediye seçimlerine göre ‘nisbi’ bir başarı kazanırken, oy oranının çok üstünde bir toplumsal etkinliğe sahip olan Metropol toplumu içinde muhalefet şimdi daha belirgin. Bunu karanlık tünelin ucunda görünen artık silikleşmeye başlamış ‘Gezi’ ışığı ve Berkin’in hala taze kalan ekmeklerine bağlamak gerekir.          
        
Mahir Tan / LondraPosta / Londra

Telif hakkı saklıdır 2014! Kaynak gösterilmeden yazı, fotograf ve video kullanılamaz!