Atatürkçü Düşünce Derneği; TÜRK MİLLETİ ‘HAYIR’ DEDİ.

ADD BASIN BİLDİRİSİ

TÜRK MİLLETİ “HAYIR” DEDİ

Ülkemizin kaderini ve vatandaşlarımızın yaşamını yönlendirecek nitelikteki Anayasa değişikliğinin oylanması şaibelerle sonuçlandı.

Şaibelerle lekelenmiş bu halk oylamasının sonuçları halkı kucaklayıcı olmaktan uzaktır.

Bu şaibeli sonuç, başına da yansıyan çeşitli sandık oyunları yanında, öncelikle YSK’nun kanuna açıkça aykırı kararları nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Ekte yasaya aykırılığı ayrıntılı olarak açıklanan YSK kararı 1,5 milyon oyu şaibeli hale getirmiştir. Bu konudaki şaibenin kaldırılması için bu oyların tam sayımının yapılarak tercihler arasında dağılımı açıklanmalıdır. İki tercihli bir halkoylamasında 1 milyona yakın oyun geçersiz sayılması ise ayrıca manidardır.

Toplam 2,5 milyona yakın şaibeli oyların yanında “ne kadar Suriyeli mülteciye oy kullandırıldığı” ayrı bir muammadır.

Güneydoğu’daki oyların dağılımı önceki seçimle karşılaştırıldığında Kürt vatandaşlarımızın çoğunlukla Türkiye’nin demokratik değerlerine bağlı olduğu, bölgedeki oyların %10’unun Barzani ve Osman Öcalan’ın çağrısına uyarak verdikleri “evet” oyları sayesinde halkoylamasında oransal üstünlüğün sağlanabildiği görülmektedir.

2002 seçimlerinde yine YSK’nın kanuna aykırı kararları ile Türkiye’yi yönetme fırsatı verilen kişinin Ülkemizi içine soktuğu badirelerden sonra, sırtında şaibeler olan bir halk oylaması süreci ile Atatürk Cumhuriyeti’ne karşı alanların cüretlerini arttırma fırsatı verilmiş olmaktadır. Bunun tarihi vebali büyüktür.

Bu ortamda oy çokluğu ile kazanıldığı ileri sürülen yeni yetkilerin kullanılmasının haklı ve meşru dayanakları yoktur.

Ettiği tarafsızlık yeminine rağmen bir tarafın sözcülüğünü ve öncülüğünü üstlenen kişinin şaibeli sonuçların gelmesinden hemen sonra yakışıksız bir şekilde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demecini vermesi yangından mal kaçırma psikolojisinin bir yansıması olarak tarihe geçecektir.

Anayasa değişikliklerinin halka anlatım sürecinde, üzülerek belirtmek gerekir ki, yasama, yürütme ve yargıyı şekillendirmeyi tek kişinin eline terk etmek isteyen siyasetçiler, önerilen Anayasa değişikliğini topluma anlatmak yerine, hemen her gün toplumu ayrıştırıcı ve düşman kamplara bölücü söylemleri özensizce kullandılar.

Yapılmak istenen Anayasa değişikliğinin toplumsal barış ve ülkenin geleceği için tehlikeli görenler ise, özenle toplumsal birliği ve bütünlüğü koruyan söylemi ve getirilmek istenen değişikliklerin ülke ve yurttaşlar için taşıdığı sakıncaları ve tehlikeleri anlatmayı seçtiler.

Söz konusu Anayasa değişikliğinin ülke ve toplum için sakıncaları halkoylaması sürecinde halka erişim kanalları yeterince açık olmadığından toplumun tümüne yeterince aktarılamamıştır. O nedenle toplumu, söz konusu Anayasa değişikliği ile amaçlananların sakınca ve riskleri konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirmeye devam etmek gerekmektedir.

Halk oylaması, OHAL koşulları altında YSK ve RTÜK yetkileri sınırlandırılarak, yandaş medyada 24 saat yayın yapılarak, Devlet’in tüm kadroları ve imkanları tahsis edilerek eşit olmayan bir propaganda yapılmasına rağmen değişikliği destekleyen 2 parti 1 Kasım seçimlerinde ulaştıkları oranın çok gerisinde kalmışlardır.

Ülkemizin bulunduğu coğrafya 130 yıla yakın bir süredir emperyalistlerin enerji kaynakları ile bunların pazara sunum yollarını denetleme kavgasını doğrudan veya taşeronları aracılığı ile sürdürdükleri dünyanın en stratejik ve en önemli bölgesidir. Bu coğrafya, Osmanlı Devleti’nin tarihe intikal etmesinden bu güne değin, Türkiye Cumhuriyeti hariç, krallık, şeyhlik ve diktatörlerin tek başına yönettikleri ülkeler ve ülkeciklerden oluşturulmuştur. Bu krallık, şeyhlik ve diktatörlerce yönetilen ülkelerin başındaki kişiler emperyalist güçlerin çıkarlarına hizmet ettikleri veya işbirliği yaptıkları sürece koltuklarını korumuşlardır. Ulusal çıkarları için emperyalistlere direnmek isteyenler ise teker teker düşürülmüş ve yerlerine uyumlu yenileri getirilmişlerdir.

Emperyalist güçler Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’den hatta 1919’dan beri demokratik, lâik, sosyal hukuk devleti olarak kurulmasının ve varlığını sürdürmesinin bölgedeki çıkar hesaplarına engel teşkil ettiği anlayışı ile ulusal birliği ve barışı bozucu her türlü arayış içinde olmuşlardır. Halkoylamasının sonuçları, bu emperyalistlere de toplumumuzun 1919’dan beri oluşturulan varlığını koruma kararlılığını azimle sürdürme sorumluluğumuzun devam ettiğini göstermektedir.

Bu yönde birlikte “Hayır” için çalışan tüm kuruluş ve vatandaşlarımızın öncülüğü en büyük güvencemizdir.

Tansel ÇÖLAŞAN

Genel Başkan

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GYK adına

 

 

EK

Yasaya Aykırı YSK Kararı

 

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven, 16 Nisan 2017 akşam saatlerinde yaptığı açıklamada tam bir skandala imza attı. YSK Başkanı Seçim Kanunu’nda 2010 yılında AKP iktidarınca yapılan değişikliği hiçe sayarak, yaratmaya çalıştığı hukuksuzluğa gerekçe olarak Seçim Yasası’nın 98.Maddesinde 2010 değişikliğinden önceki hali esas alınarak 2004 ve 1994 yılında verdikleri kararları gösterdi. 2010 yılında Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikle, 298 No’lu eski Seçim Kanunu’nun 98. maddesi değiştirildi.

Eski Kanun 98. madde şöyle:

“Yukarıdaki maddede yazılı işlemden sonra, sandık, oy verilen yerde hazır bulunanların gözü önünde açılır ve çıkan zarflar sayılarak toplamı tutanağa yazılır.

Zarflar oy veren seçmen sayısı ile karşılaştırılır. Bu zarfların sayısı oy veren seçmen sayısından fazla çıktığı takdirde, bütün zarflar tek tek elden geçirilerek 77 nci maddeye göre çift mühürlü olmayan ve belli şartlara uygun bulunmayan veya her hangi bir işaret veya imza veya mührü taşıyarak 103 üncü madde gereğince seçmenin kim olduğunu belirten zarflar ayrılır. Bunların düşülmesi fazlalığın giderilmesine yetmediği takdirde, kurul başkanı, kalan zarflar arasından fazlayı karşılayacak sayıda zarfı gelişi güzel çekerek ayırır. Ayrılan zarfların sayısı tutanağa geçirilir ve bu zarflar açılmadan derhal yakılmak suretiyle yok edilir.

Bundan sonra, muteber zarflar sayılarak sandığa konur ve ara verilmeksizin döküme başlanır.

Bütün bu işlemler, tutanak defterine geçirilir.”

2010 yılında yapılan değişiklikleyse, mühürsüz zarf ve pusulanın geçersiz sayılacağı hükmü getirildi:

Sandığın açılması ve zarfların sayımı:

Madde 98 – (Değişik: 8/4/2010-5980/19 md.)

“Sandık, yukarıdaki maddelerde belirtilen iş ve işlemler tamamlandıktan sonra, oy verme yerinde hazır bulunanların gözü önünde, sandık kurulu başkanı tarafından açılır. Sandıktan çıkan zarflar, sandık kurulu başkanı tarafından yüksek sesle iki defa sayılır. İki sayım arasında fark olursa, üçüncü sayım yapılarak sonucuna göre işlem yapılır ve o seçimde kullanılan toplam zarf sayısı tespit edilir. Tespit edilen zarf sayısı, o seçim türüne ait özel tutanağın ilgili yerine işlenir.

Bütün zarflar sayıldıktan sonra, geçerli olup olmaması yönünden kontrol edilir.

Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır. Ancak, zarfın üzerinde, herhangi bir şekilde leke veya çizik olsa bile, bunun özel işaret koymak amacıyla yapıldığının kesin olarak anlaşılamaması halinde, bu zarflar geçerli sayılır.

İtiraza uğrayan zarflar ile itiraza uğramadan geçersiz sayılan zarflar, başkan tarafından bir kenara ayrılır. Sandık kurulu, bütün zarflar kontrol edildikten sonra, itiraza uğrayan zarfları inceleyerek, geçerli veya geçersiz sayılması yönünde kararını verir. Bundan sonra, o sandıktan çıkan geçerli ve geçersiz oy zarflarının toplam sayısı ayrı ayrı o seçim türüne ait özel tutanağın ilgili yerine işlenir. Geçersiz zarflar paketlenir ve paketin üzeri mühürlenerek zarf sayısı yazılır. Bu zarflar saklanır ve kesinlikle açılmaz. mühürlenir.”

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, açık yasa hükmünü yok sayamaz, kendisini yüce meclisin yerine koyup günlük, anlık yasa üretemez, açık yasa hükmünü uygulamak zorundadır, Yasa koyucu bu konuda Yüksek Seçim Kuruluna da başkanına da bir inisiyatif tanımamıştır, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan zarflar ve içindeki oylar geçersizdir. Bunun dışında alınan her karar hukuksuzdur, kabul edilemez.

YSK’nın 3 Nisan 2004 yılında verdiği 935 nolu kararda ne denmektedir?

“Sandık kurulunca mühürlenmeyen oyların kullanılmasının, seçmen iradesini engelleyici bir durum olmadığı gibi, bunda seçmenin bir kusurunun bulunmadığı, bu nedenle geçersiz sayılan ve mühürsüz kullanılan 145 oyun yeniden sayıp değerlendirilerek, kazanan adayın sayım sonucuna göre belirlenmesi gerekir”

Bu karar anıldığı üzere, Seçim Yasası’nın bu konuda açık hüküm içermeyen 98. maddesinin 2010 değişikliğinden önceki hali esas alınarak verilmiş olup artık bu konuda yasa maddesinde açık hüküm olduğuna göre, bu kararın mühürsüz zarflar için uygulanma olanağı yoktur.

YSK’nın bu hukuksuzluğu derhal gidermesi, yapılan itirazları açık yasa maddesine uygun olarak ciddiyetle değerlendirmesi ve yasanın tarif ettiği biçimde olmayan oy ve zarfları iptal geçersiz sayması gerekir.