Ahmet Kılıçaslan Aytar ; YA SAVAŞ YA DA SAVAŞ

 

YA SAVAŞ YA DA SAVAŞ

Dışişleri Bakanı S.Lavrov “Rusya ve ABD diplomatlarının bir mekanizma kapsamında temasları kesintisiz yürüyor.”

Suriye Devlet Başkanı B.Esad “Son dönemde yaşanan gelişmeler Şam ve Moskova’nın istediği doğrultudadır” diyor.

ABD’de Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti’den bir grup senatör, Başkan D.Trump’ın Rusya’ya yönelik yaptırımları kaldırma kararı alması halinde Kongre’de veto hakkını kullanmada elini kolaylaştıracak bir yasa tasarısı sunmuştur.

Bu sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı D.Trump ile bir telefon görüşmesi yapıyor…

*

Bu noktada;

1- Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov’un “Batı, Ortadoğu’daki devrimler üzerinden siyasi rejimleri değiştirme girişiminden dolayı bedel ödeyecektir. Dış müdahaleler bölgeyi kaos ve istikrarsızlığa sürükledi. Rejimler çöktü ya da zayıfladı. Uluslararası terör örgütleri nüfuz kazandı ve mülteci sorununa yol açıldı” ifadesi geçerlidir.

2- Bu ifade çatışan tarafların önünde sonunda uluslararası hukukun terazisinden geçeceği, dengenin kurulacağı bir sürece girildiğini gösteriyor.

Nitekim ABD Başkanı D.Trump, bir röportajında “Putin bir katil. Siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna, “Putin bir katil de, ülkemiz masum mu?” yanıtı bu sürece işaret sayılıyor.

 

3- Bu işaret ABD eski Başkanı Obama yönetiminin Suriye ve Irak savaşını Amerikan halkına bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin bütünüyle yanlış ve başarısız olduğunun teyidi anlamına geliyor.

 

4- Öyleyse ilerleyen süreçte dünyanın bir kez daha böyle bir katliam, saldırı ve yağma ile karşılaşmaması için savaş suçları işleyenlerin paylarını üstlenmeleri, suçların esaslı bir biçimde kategorize edilmesi, bu sistematik hukukun BM’de yeni bir dünya statüsüne yol açmasının zamanına yaklaşılıyor…

 

5- Hem ABD hem Rusya’nın bakış açısıyla fail Türkiye değildir.

Fail olarak, aynı zamanda bir günah keçisi olan küresel cihatçı hareketi örgütleyen, İslamcı Siyaset İdeolojisinin lideri R.T. Erdoğan’ın adı öne çıkıyor.

Bir zamandır, O’nun tıpkı Mısırlı M.Mursi ve Türkiye’de dini lider Fethullah Gülen gibi tasfiye edilmesi gerekir düşüncesi almış başını gidiyor.

Ne ki, F.Gülen ve devasa örgütünün tasfiyesinde yaşanan büyük sarsıntının, bu kez devleti her noktasında Gülen’den teslim alan Erdoğan’ın tasfiyesi halinde nasıl da büyük sarsıntılara yol açacağı düşüncesi beyinleri zorluyor…

Ama İslamcı Cihad ideolojisinin ve yarattığı terörün alt edilmesinin başka bir çözümü de bulunmuyor…

 

6- Ama Erdoğan; ABD’nin Esad’a karşı İslamcı isyanı destekleme stratejisinin yenilgiye gittiği: Batılıların kendi stratejik çıkarları peşinde aralarındaki rekabeti derinleştirdiği: ABD’nin YPG-PYD terör örgütlerine destek verdiği gibi bahanelere tutunmuştur.

Aslında ABD’nin kendisine hukukun terazisini hazırladığına inanıyor.

 

7-O yüzden Erdoğan stratejisini savaşta kazanan tarafın tüm başarıların sahibi olacağı bir konuma kurmuştur.

Rusya, İran ve Suriye Ordusu’yla birlikte Doğu Halep’in özgürleştirilmesi ardından Suriye’nin müzakere edilmesinin yolunun açılmasında etkin olmuştur.

 

8-  Erdoğan bu durumu “Türkiye savunma durumunu terk edip hücum pozisyonuna geçmiştir. Suriye operasyonlarımızda buna başladık. Terör örgütleriyle mücadelemizi artık bu anlayışta yürütüyoruz. Irak’taki gelişmelere aynı yaklaşımla müdahil olacağız” ifadesiyle açıklıyor.

 

9- Bugün AB; ister istemez bu sahneye bağlanmıştır ama NATO; üyesi Türkiye ile Batının ideallerini ayaklar altına alan Erdoğan arasında gereken ayrımı da yapmıştır.

Erdoğan hem NATO’nun demokrasi savunucusu olarak sunulmaya devam edilebilmesi, hem de Washington’a meydan okuyan hiçbir liderin cezasız kalmaması için artık açık hedeftir.

 

10- Rusya ise Türkiye ile NATO’yu ayrıştırma çabasına yönelmiştir.

Bu suretle Türkiye; ya NATO’da kalarak sadece Suriye’de değil ama dünyanın her yerinde cihatçıları desteklemeye devam edeceği,

Ya da NATO, Türkiye ile arasına mesafe korken, bu durumda ABD ve Rusya nerede olurlarsa olsunlar cihadçılarla birlikte etkili bir şekilde mücadele etmek için ittifak yapacakları bir pozisyon oluşmuştur.

 

11-Üstelik R.T.Erdoğan, “Suriye’de ABD’ye suçüstü yapabilecek tek kişi Erdoğan’dır” biçiminde düşünen Rusya’nın tuzağına düşmüş;

Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamaz bir aralığa hapsolmuştur.

 

12- Yine de silahlı muhalif güçler; Rusya, İran ve Türkiye’nin arabuluculuğunda Astana’da,

Suriye krizinde askeri çözümün imkansız olduğunda mutabık kalmış,

Birlikte “Suriye Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne” bağlılıklarını ilan ederek,

Ateşkese uyulmasını sağlamak, provokasyonları önlemek ve ateşkesin işleme kurallarını saptamak üzere bir mekanizmayı oluşturmuşlardır.

 

13-  Fakat Türkiye, hele son zamanda Rusya ile birlikte Suriye’nin kuzeyindeki El Bab kasabası çevresindeki alanda, IŞİD’e karşı ortak hava saldırıları gerçekleştirmekte,

Ama NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ile eşi görülmemiş ortak harekatı, Washington’la arasında şiddetli gerilimi daha da yükseltmeye neden olmaktadır!

 

14- Bugün Suriye Ordusu, Suriye’nin kuzeyini doğu bölgesiyle birleştiren stratejik öneme sahip yolun güvenliği sağlamış,

Türkiye ordusu ve Suriyeli muhalif grupların oluşturduğu Fırat Kalkanı güçleri de El Bab’ın kuzeyinden IŞİD’i tamamen çembere almış bulunuyorlar.

Öyle ki, Türk ve Suriye ordularının yüzyüze gelmeleri artık işten bile sayılmıyor…

 

*

Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı D.Trump ile telefon görüşmesinde;

Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla Müttefiklik ve yakın işbirliği: Terörden arındırılmış güvenli bölge: F.Gülen’in iadesi:Mülteci krizi: Mümbic ve Rakka operasyonları, İslamcı terör ve PKK terörüyle mücadele: PKK-PYD’ye destek verilmemesi başlıkları üzerinden şöyle bir  geçiliyor.

Henüz hiçbir konuda net uzlaşı görülmüyor.

 

*

Ama görüşmenin ardından,bugün CIA Başkanı M.Pompeo Türkiye’dedir.

ABD,Türkiye ile ilişkisinde görülmemiş bir yöntem deniyor:

İlk kez bunca önemli konular bir istihbaratçının Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi üzerinden kuruluyor…

 

*

Tarafların “Terörden arındırılmış güvenli bölge”den ne kastettikleri belli değildir.

Çünkü iki tarafta terörizmle mücadelede farklı tanımlamalara sahiptir.

Mesela ABD, İslamcı Cihad terörünün sona erdirilmesi için terörün siyasi ideolojisi odaklarının da mutlaka tasfiye edilmesi gereğini düşünüyor.

 

*

Öyleyse Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Fırat Kalkanı operasyonuyla bilhassa El Bab’ta Suriye Ordusu ile karşı-karşıya gelirken;

Bu durumu bir savaş tehditi olarak sunuyor.

Bu noktada Rusya Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin yürüttüğü Fırat Kalkanı operasyonuna ilişkin pozisyonunun değişmediğini, operasyonun Şam yönetiminin onayıyla düzenlenmesi gerektiğini,

Türkiye’nin şu anda Suriye’nin kuzeyinde tampon bölge kurmayacağını düşündüklerini açıklıyor…

 

*

Erdoğan’ın ise giderek Suriye Kürtleri ile F.Gülen’in Türkiye’ye  iadesi konularında Kürtler ile F.Gülen’in trampası düşüncesine kaydığı düşünülüyor.

Bu düşüncenin taraf bulması halinde, Erdoğan’ın mütemadiyen yaptığı gibi bütün suçların gömleğini Gülen ve taraftarlarına giydireceği,

Bu aklanma ile beraber Türkiye’nin ABD, Batı ile müttefiklik ve yakın iş birliğini yürüteceği bir senaryodan bahsediliyor.

Üstelik FETÖ ile NATO arasındaki ilişkinin ne olduğunu da belgeli bir şekilde ortaya konulabilecek, Türkiye NATO ittifakında yeniden güvenirlik kazanacaktır.

 

*

Türkiye; Erdoğan ve ABD’nin getirdiği seçeneklerle özel bir durum yaşıyor.

Özel durumu “Ya Savaş, ya da Savaş” alternatifi oluşturuyor.

Ya İslamcı Cihad’ın Siyasi İdeoloji odağı bir savaşa eşdeğer tahribatın ardından imha edilecek ya da Türkiye savaşacaktır…

CIA Başkanı bunları görüşüyordur…

10.2.2017

AHMET KILIÇASLAN AYTAR