Ahmet Kılıçaslan Aytar; UZLAŞMAZ ORTA VADELİ PROGRAM

                                               UZLAŞMAZ ORTA VADELİ PROGRAM 
13 Eylül’de Merkez Bankası’nın 625 baz puanlık faiz artışı  ardından dün Damat B. Albayrak yeni Orta Vadeli Programı (OVP) açıkladı.
Bu iki önemli hamleye rağmen dolar kurunun 6 TL’nin altına gerilememesi, doların yukarı yönlü yükselişini devam ettireceğine işaret sayıldı.
Eylül’de 6, Ekim’de 8 milyar dolarlık dış borç ödemesi olan özel sektör şirketleri endişelendi…
 
*
OVP; öncelikle hükümetin  kriz ortamında beklentileri pozitife çevirmek için hazırladığı, aynı zamanda Küresel Liberal Piyasalara sunduğu bir kamu politikası manifestosudur.
Siyasi otoritenin krizi nasıl gördüğünü ve nasıl çözeceğini açıklar.
Bu nedenle OVP’nin Küresel Liberal Ekonominin; 
1- Siyasi kriterleri olarak  Hukukun üstünlüğünü: İnsan haklarını : Demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrarı,
2- Ekonomik kriterleri olarak; İşleyen bir pazar ekonomisini: Türkiye özelinde  Avrupa Birliği’nin siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık esaslarını kapsaması gerekir. 
OVP, bu çerçevede makro büyüklükleri ve yatırım ortamının nasıl olacağını açıklayarak bir büyüme modeli çizer.
Girişimcilere ve istihdam üreten yatırımlara yol açar.
 
*
13 Eylül’de Merkez Bankası, Türkiye ekonomisinin bir kur krizinde olduğuna hükmetti.
Yanlış bir teşhise bulundu ve son yılların en büyük faiz artırımını yaptı.
Halbuki Türkiye ekonomisi bir kur krizinde değildi.
Sorun dünyada ucuz dolar dönemi yaşanırken yapılan  yüksek dış borçlar ve ekonominin aşırı dolarize olmasıydı.
Bu sorunu çözmek ise Merkez Bankası’nın işi değildi.
 
2003-2017’de Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı girişindeki büyük artış büyümeye pozitif katkı sağlamadı.
Çünkü gelen yabancı sermayenin önemli bölümü, inşaat sektörüne yatırıma geldi ve büyümeye bir defalık katkı yaptı. 
Ya da yabancı sermaye yeni yatırımdan çok özelleştirmelerden mevcut tesisleri ve şirketleri satın almak için kullanıldı.
Kârlar ise yeniden yatırıma sokulmak yerine malî piyasalarda spekülatif faaliyetlere yöneltildi.
 
*
Giderek kâr oranları yalnızca şirketlere ve finans kurumlarına akan ulusal gelir kısmının arttırılmasıyla ayakta tutuldu ya da yükseltildi.
Ama üretkenlik artışı ya da ulusal gelirler düştü, bir bütün olarak reel ekonomide daha fazla durgunluğa yol açıldı.
Bu kâr sistemi bir kutupta olağanüstü servet, diğer kutupta ise yoksulluk ve sefalet üretti. 
 
*
Bugün 467 milyar dolarlık dış borç stokunun 325 milyar doları özel sektörün ödemesi gereken borçtur.   
Ne ki, artık gelen yabancı sermaye kâr transferlerine hız vermiştir.
Yani büyümeye katkı yapmıyor sadece cari açığın finansmanına katkı sağlıyor ki; Türkiye cari açığa ek finansman sorunu yaşıyor…
 
*
Bu nedenler ve iç politikada Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin belirsizliği ve jeopolitik riskler;
Dolar kurunun hızla yükselmesine ve döviz borçlularının paniklemesine yol açtı. 
 
*
Fakat kurun yükselişini durdurması için medet umulan Merkez Bankası’da gerekli müdahaleleri zamanında alamadı. 
Karar geç alınınca, bunca faiz yükseltilmesine rağmen kur eski yerine dönmedi ve faizler yukarı çıktı.
Yine de Merkez Bankası aldığı kararla; kurların bu seviyede kalması halinde dövizli borçların TL karşılığının daha fazla büyümesi durdurdu!
Merkez Bankasının kararlarında TL borçlarının bir kısmı sabit faizlidir ama kısa vadeli kredilerle çalışanlar ve kredi kartı borcunu minimum ödeyen TL borçluları  son faiz artışından etkilenecektirler.
*
Döviz borçlarının geri ödenmesinin zamanı gelmiştir.
Hem  dış borçlular hem alacaklılar dövizin nereden bulunacağının endişesine kapılmışlardır.
Cari açık ne kadardır?
Dünyada ticaret savaşı sürüyor, dolar ve euro pahalılaşıyor, gelişmekte olan ülkeler sorunlarını çözemiyor, Türkiye’de yeterli döviz rezervi bulunuyor mu?
Ekonomik büyüme nasıl seyredecek, yükselen faizler ve enflasyon nasıl engellenecektir?
 
*
Bu nokta hükümetin;  borçların geri ödenmesinde,
1- Vadesi gelen borçların yeni borç alarak mı ödeneceği,
2- Yoksa borçların  toplumsal bir fedakârlık seferberliğiyle mi azaltılacağı seçenekleri arasından vereceği karardır.
Bu karar OVP’nin  omurgasıdır ve Küresel Liberal Piyasalara sunumudur. 
 
*
Bu yüzden OVP ‘nin etkili olabilmesi için Küresel Liberal piyasaların taleplerini karşılaması gerekir.
Ekonomi alanında; Enflasyon direnci: Büyümenin sürdürülememesi: Cari açık, Bütçe açığı:  Cari açığa neden olan ithalatın ikame edilememesi: Vergi Reformu: Tasarrufların Yükseltilmesi : Bankacılık ve Reel  Sektör Reformu gibi yapısal sorunlara karşı geliştirilen düzenlemeleri, 
Siyasi alanda; İç tasarrufların artırılması ya da üretimin ithalâta dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmenin reformunu: Cari açığa olumsuz katkı yapan Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması reformunu : Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların gerçek anlamda bağımsız hale getirilmesine yönelik Kurumsal reformlar :
Bankacılıktan reel sektöre kadar Sektörel reformları açık seçik kapsamalıdır.
 
*
Ancak ilan edilen  OVP;
1- Ülkenin içinde bulunduğu krizi hiç bir şekilde ifade etmiyor.
2- Hedef ve tahminler üzerinden yapılan hesaplamalarda makro büyüklük rakamlarının kısa süre sonra değişeceği izlenimi veriyor.
3- Gerçekçi, reel sektörün ve hanehalkının borç geri ödemesini sağlayacak yeni ekonomik büyüme modelinin nasıl olacağını  açıklamıyor.
4- En önemlisi Küresel Liberal piyasalarla uzlaşmıyor, teknik içeriği doyurucu kapsamlı bir belge değildir.
5 -Sanki bir başka dünyaya sesleniyor… 
 
*
Çünkü Erdoğan ekonomideki sorunları faiz artırımı ya da yapısal reformlarla çözülebilir olmaktan çıkarmıştır.
Türkiye’nin yaşadığı kriz artık İslamcı siyasetin alanındadır.
O’nun Gaziler Günü Töreni’ndeki konuşmasındaki,”Kriz, miriz filan sakın ha bunlara aldırmayın. Bunların hepsi manipülasyondur. Bizde Kriz yok! Güçlenerek geleceğe yürüyoruz” ifadesi,
Lütuf ekonomisine bağladığı İslamcı yandaşlarınadır.
Onların bu algıyı paylaşmaları Erdoğan’ı rahatlatıyor.
O’ da Türkiye’nin varlıklarını  servet transferiyle  hem bu ülkenin hem de İslam ülkelerinin İslamcı sermayesine nakletme fırsatçılığına yöneliyor!
 
Ama OVP karamsarlığı dağıtmak için hedeflerin hiç bir zaman tutmayacak olmasına aldırmadan enflasyon ve işsizlik oranı gibi hedeflerde iyimserlik sergiliyor.
Sermayedarın beklentilerini de tam karşılamıyor ama toplumun geniş kesimini oluşturan işçi, memur, emekli, esnaf ve işsizlere çok önemli olumsuz mesajlar veriyor. 
Özetle Türkiye ekonomik ve siyasi bir felâket olan Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne yol alıyor…
 
22. 9. 2018  
AHMET KILIÇASLAN AYTAR