Ahmet Kılıçaslan Aytar; UZLAŞMANIN ANAHTARI

UZLAŞMANIN ANAHTARI
Devlet Başkanı B.Esad, Suriye ordusunun 73. kuruluş yıldönümü için açık mektup yayınladı. 
Ordunun Humus’u, Palmira, Halep, Kalamun, Deyr ez Zor, Doğu Guta’yı yeniden kazandığını,
İsyancıların ve vekil güçlerin yenilginin acısını tatmanın ötesinde küçük düşürüldüklerini,  kuyruklarını kıstırıp geri çekilmek zorunda bırakıldıklarını ve ülkeyi terk ettiklerini söyledi.
“Zaferle buluşmamız çok yakındır” dedi…
 
*
Nitekim Helsinki’de, ABD Başkanı D.Trump ve Rusya Devlet Başkanı V.Putin,
İslamcı teröre karşı ulusal çıkarlarının ortak savunmasını müzakere ettiler. 
Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğinin,
Sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğinin kararını verdiler…
 
*
Böylece savaş alanı Balkanlar, Kafkasya ve Genişletilmiş Ortadoğu  toprakları olan,
Batı dünyasına çok taşmadan, Müslüman ya da Ortodoks Hıristiyan halktan çok sayıda kişinin yaşamını yitirmesine yol açan, 
Ya da Yugoslavya’da başlayan  Afganistan, Irak, Gürcistan, Libya ve Yemen’de devam eden  bir savaşlar silsilesi,
Artık Suriye’den başlamak üzere sonuçlanmaya yazdı…
 
*
Çünkü bu savaşların sona ermekte olduğu topraklarda,
Suriye ;  halkı, ordusu ve devlet başkanı ile hiçbir zaman işlevini yitirmemiş gerçek bir devlete sahip olduğunu,
BM üyesi 114 devletin oluşturduğu tarihin en büyük koalisyonu karşısındaki direnmesiyle gösterdi.
 
*
Çünkü bu savaşların hepsi ulusötesi emperyal sınıfla, halkları önünde sorumlu hükümetler arasındaki çatışmalardı.
Ulusötesi emperyaller  halkları ideolojilerin öldüğüne ve tarihin sonlandığına ikna etmişlerdi.
Küreselleşmeyi ya da  Anglosakson egemenliğini, ulaşım ve iletişim alanındaki gelişmelerin sonucu olarak sundular.  
Demokrasinin ideal olduğuna ve bunu herkese güç kullanarak dayatmanın mümkün olduğuna inandırdılar.
İnsanların ve sermayenin serbest dolaşım özgürlüğünü el emeği ve yatırımlarla ilgili tüm sorunların çözümü olarak gösterdiler…
 
*
Ama Müslüman dünyasını Ortodoks dünyaya karşı kışkırtmayı öngören başlangıçtaki planları süreç içerisinde dönüştü.
Medeniyetler Savaşı gerçekleşmedi.
Şii İran, inanç çeşitliliğinin hüküm sürdüğü Suriye’yi kurtarmak için Ortodoks Rusya ile ittifak yaptı.
Söz konusu ulusötesi gruplar ise devletlerin iktidarlarını sistematik olarak kemirdiler ve servetler kazandılar…
Herşey olup bitti!
 
*
Çünkü, bir kere üstünlük sağlayan bir gücün kendi gücünü başka devletlerle paylaşmak istemediği,
Ama diğer devletlerin de bu duruma tahammül etmediği ve revizyonist davranarak mevcut statükoyu değiştirmek istedikleri işbu küresel sistemde;
Şimdi ABD’nin ulusötesi grupları  kapitalizm öncesi devlete dönüyor yani emperyalizme yeni bir yön veriliyor…
 
Bu yeni bir savaştır, bu ABD’nin ulusal üretici kapitalizminin ulusötesi mali kapitalizm ile çatışmasıdır.
Bu yüzden ABD  uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor…
Çünkü ABD; Rus ve Çin liderlerinin sürekli olarak dünyanın artık çok kutuplu olduğu söylemlerinden rahatsız oluyor…
 
*
Bir taraftan da Suriye’nin zaferinin ilan edilmesi için geri sayım sürüyor…
Nitekim, Dışişleri Bakanı S. Lavrov  Rusya, Türkiye ve İran’ın Pazartesi ve Salı günlerinde Soçi’de görüştüklerini
Suriye anayasal komitesinin çalışmalarını kolaylaştırmak ve savaşın yol açtığı ülkedeki siyasi anlaşmazlığı önlemek için ortak çaba göstermeyi kabul ettiklerini açıklıyor.
 
*
Tarafların, İslam Devleti (İŞİD), Nusra Cephesi ile onlarla bağlantılı bireyler de dahil olmak üzere tüm terör örgütlerini ortadan kaldırmak için,
Suriye’deki terörizmle mücadele konusundaki kararlılıklarını,
Kasım ayında Anayasa Komitesinin Cenevre’deki çalışmalara tutarlı hale getirmek ve siyasi çözüm sürecini ilerletme amaçlı ortak çabaları sürdürmeyi teyid ettikleriin söylüyor.
 
*
Bu noktada Türkiye rejiminin, retoriği ve yaklaşımlarıyla El Kaide örgütünün gelişmiş, karmaşık ve daha tehlikeli bir versiyonuna dönüşmüş görüntüsü;
Acaba aradaki fark, Erdoğan’ın Afganistan’ın dağlarına dağılmış bir militan gruba değil jeopolitik öneme sahip bir ülkeye liderlik etmesi midir?
El Kaide’nin terörizmle dünya çapında yarattığı korku, bugün artan siyasi paranoyası ve totaliterizmiyle Erdoğan’ı tekelinde midir?
Benzeri sorularla tereddüte neden oluyor…
 
*
Erdoğan ülkeyi tartışmasız yürütmek için kapsamlı güçler kazandığı bir referandumdan sonra onlarca yıl sürecek bir miras bırakabileceği seçimi de kazanmıştır.
Uluslararası toplum, Erdoğan’ın diriliş vizyonunu yerine getirmeye çalışan bir Türk Bin Ladin’e dönüşmesiyle ilgilenmezse;
Dünya sokaklarında güvenle yürüyebilmenin olanağının kalmayacağına inanıyor.
Bu yüzden, uluslararası toplumun El  Kaide benzeri otoriter bir yönetimde “Türk bin Ladin” ini önünde sonunda durduracağı bir “Kazan- Kazan”  sürecine girilmiş bulunuluyor…
 
*
Rahip Brunson krizi nedeniyle ABD’nin yaptırım kararı almasının ardında,
Yugoslavya’da başlayan  Afganistan, Irak, Gürcistan, Libya ve Yemen’de devam eden  bir savaşlar silsilesinin,
Artık Suriye’den başlamak üzere sonuçlanması talebinde Türkiye’de Erdoğan faktörünün yarattığı işbu tereddütler bulunuyor.
 
*
Türk-Amerikan ilişkilerinde bir zamandır süren gerginlik,
Amerikan Hazine Bakanlığının, Adalet Bakanı A.Gül ve İçişleri Bakanı S.Soylu’yu yaptırım listesine almasıyla yeni boyut kazanmıştır.
İki ülke arasındaki kriz hızla çözülemezse ilişkiler donma noktasına gelecektir.
 
*
Bu yüzden Erdoğan’ın Sünni köktenci bir lider olarak emperyal Osmanlı emellerine önderlik etmekten vazgeçmesi,
Türkiye’yi İslami otokrasiye dönüştürmüş bir ülke haline getirip neredeyse dünyanın her yerinde gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğin terk etmesi,
Bu bölgelerde istikrar ve büyüme arzusuna  katkı vermesi gerekiyor.
 
*
Aksi halde Türkiye’yi  ekonomik ve siyasi açmazlar bekliyor.
Batı Türkiye’nin yeniden bağlı olduğu ittifakların güvenilir bir ortağı olmasını istemekte samimidir.
Ama Türkiye, inatla I. Dünya Savaşı’ndan sonra kaderini  karara bağlayan uluslararası antlaşmaların sadece bir adım uzağında bulunuyor! 
 
3 .8. 2018
AHMET KILIÇASLAN AYTAR