Ahmet Kılıçaslan Aytar; TSK nın İsrail İle Normalleşme Uyumu

 

TSK’NIN İSRAİL İLE NORMALLEŞME UYUMU

Cumhuriyet; monarşinin zıddı olması yanında  çoğunlukla demokrasi ile özdeş tanımlanıyor.

Buna göre cumhuriyet, demokratik düzenin temel prensiplerini; genel oy, temsili rejim ve kuvvetler ayrılığını içine alıyor.

Ne ki, özen gösterilmediği anda farklı siyaset felsefeleri, bilimi ve siyaset tarihi dinamikleri  cumhuriyet tanımı üzerinde görüş birliğini zedeliyor.

Ülkelerin varoluş idealleri, gelişmişlik düzeyleri ile insani vasıfları doğrultusunda farklılaşmalar oluşmaya yazıyor…

*

Bu bakımdan Türkiye’de demokratikleşme sürecinin Cumhuriyetin “Fazileti’ne” uygun işlemesi gerekiyor.

Fazilet; yöneticinin monarşideki gibi tesadüfle değil ehliyeti nedeniyle seçimle gelmesi sonucudur.

Ancak bu şartın geçerliliği halinde “yönetici” iyi bir ehliyetle demokratikleşmeye etkin olan küreselleşme dinamikleri ile iç dinamikler kombinasyonunu dengeli biçimde sağlıyor..

Bu kombinasyonun ölçüsünü ise Anayasa’da “Cumhuriyetin Nitelikleri”  belirliyor:

“Madde 1: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2: Türkiye Cumhuriyeti,… demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletidir” deniliyor.

*

Bu yüzden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Ebedî Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk, “Komutanlar askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve uygularken beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar” direktifi veriyor.

*

Ne ki,işte Türkiye’de eski iki ortak Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen’in yüce İslam dinini dünyevîleştiren cemaati ve siyaset gürûhunun;

Erdem, duygu, kanaat, bilgi ve bilinç gibi manevi şeylerin de değerinin saptanması için pazarda ticaret konusu yapmasının sonuçlarının alındığı zaman gelip çatmıştır…

*

Türkiye’nin işbu niteliksiz siyaset dinamiğinin; bir ucunda ABD/CIA ve İsrail/MOSSAD’dan satın alınan destek vardır.

Diğer ucunda ise içlerine aldıkları CIA ve MOSSAD istihbarat örgütlerinin yönetiminde ABD ve İsrail’in Ortadoğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmak için ödenen karşılıklar bulunuyor…

*

Nitekim İsrail’in;

1-İsrail çevresinde güvenli bölge oluşturulması,

2-En uzak mesafedeki füzelerin bertaraf edilmesi için düşman devletler sınırları ötesinde koruma daireleri oluşturulması esasına dayanan  Askeri Doktrini’ne işlerlik kazandırmak üzere;

*

Tuzağa düşürülen TSK’dan Fethullah Gülen Cemaatine bağlı olduğu iddia edilen bir grup askeri personelin,

Planlandığı ilk andan itibaren başarısızlığa mahkûm, karşılarına çıkarılan paramiliter güçler yüzünden canları derdine düşecekleri, nihayet kendilerine “Hain” damgasının vurulacağı öngörülen, baştan-sona kirli ve hain darbe girişimi önlenmiştir.

*

Şimdi sivil ve askeri bürokrasiden binlerce muhalif tasfiye ediliyor.

TSK kredisini tüketmiş, bir kısım vatandaş askerin güç kaybından endişe duyuyor.

*

Yok,hayır! Hainlerin asker ocağında yeri yoktur ama aslında Silahlı Kuvvetler’in dünyanın en gelişmiş ve deneyimli  birkaç ordusundan biri olduğu,

Kara kuvvetlerinin bir alarm sonrasında  bir kolorduyu ortak bir harekete ya da beş-altı taburluk bir kuvveti gece-gündüz yüzlerce kilometre öteye kısa sürede intikal ettirebildiği,

Hava kuvvetlerinin muharebe alanında tanker uçakları ve elektronik yeteneğiyle her hava koşulunda gece-gündüz uzun uçuşlar yapabildiği,

Deniz kuvvetlerinin evindeyken rakibi karşılama gücünde olduğuna dayılı efsanenin sonu yaşanıyor.

*

Çok hazin! Çünkü bugün askerlikte usta savaşçı girdiği her savaşı kazanana değil en büyük zaferi savaşmadan kazanana deniyor.

Çok yüksek ekonomiler, teknolojiler ardından savaşlar artık bir kahramanlık konusu olmaktan çıkıp farklı boyutlara taşınmıştır.

Yeni tehditler savaşan tarafların düzenli ordular olmasını gerektirmiyor ve  zayıfın galibiyetine de fırsat veriyor.

Ama çatışan taraflardan zayıf olan güçlü olana asimetrik yaklaşımla üstün olanın zayıflıklarından yararlanmaya yönelik beklenmeyen, önlenemeyen yöntemler kullanabiliyor.

Bu konseptte, çatışan taraflara mutlaka çatışmanın gidişatını büyük oranda etkileyen bir dış destek gerekiyor.

Askeri gücün geliştirilmesi, uluslararası siyasette güç sağlamak, uzman personel,silah- ekipman ve lojistiği, istihbarat gibi çatışmanın kaderini etkileyecek önemde imkânlar dış destekle sağlanıyor.

Bu yüzden, bir noktaya kadar TSK’nın NATO’ya ihtiyaç duyması makûl kabul edilebiliyor.

*

Ancak silahlı kuvvetler teknolojik ilerlemelerin önce kendisine yansıması nedeniyle toplumların dönüşümünde  öncü roldedir.

Öncülük silahlı kuvvetlerin toplumun yaşam güvenliğindeki sorumluluğundan ve bu sorumluluğuna dair oluşturduğu güven ve itimattan besleniyor.

Yüksek teknolojiler Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ana bilimlerinden hareketle yakıt, metal, optik, elektrik, elektronik, bilgi ve iletişim vd. teknolojilerden, istihdamı ise akıl ve bilgiden gelişiyor.

Bu teknolojiler sadece orduların değil ülkelerin gelişmişlik düzeyini de belirliyor.

Yazık ki, TSK yüksek teknoloji alıcısıdır, o yüzden yıllardır Türk ordusuna özgün askeri strateji ve taktik gelişimini sağlayamıyor.

Giderek ulusal hasletleri kaybetmiş, uzun süredir Türkiye’nin dönüşümünde öncü rolde bulunmuyor…

Ya? ABD patronajında darbe,darbe,darbe derken itibarı yerlerde sürünür olmuştur.

*

Halbuki 60’dan fazla ülke, yörüngedeki uydularıyla Siber Uzay’ı paylaşmaktadır.

Bu, ülkelerin sahip oldukları uyduların vasıfları ve ulusal e-devlet güçleriyle doğru orantıda kara, hava, denizden sonra bir askeri harekât alanının daha oluşturulduğu anlamına geliyor.

Siber uzay diğer çatışma alanlarından farklı olarak ulusal güç unsurlarının herbiri üzerinde kesin bir etkinlik sağlıyor…

*

ABD Uluslararası Siber Uzay Stratejisi’nde siber saldırıyı askeri saldırıyla aynı seviyede tutuyor.

“Bize zararlı yazılım gönderdiğini, sanal saldırı düzenlediğini tesbit ettiğimiz ülkeyi bombalarız”  tehditi dile getiriliyor…

Ya da ABD’nin Askeri Stratejisini “Nerede ve ne zaman olursa olsun küresel olaylara karşılık verme yeteneği düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil, bunun nasıl yapılacağı ile ilgilidir” düşüncesi belirliyor…

 

*

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un, bir tarihte Gaziantep’te düzenlenen “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu söyleşisindeki,

” PKK’nın sadece Medya Savunma Alanlarına yönelik savaş uçağı ile 11 bin 340,  63 bin tank, roketatar ve havan topu bataryası kullanıldı.

450 milyar dolara mal olan sınır ötesi operasyonlara sınırlarımız içinde yapılan operasyonlar da eklendiğinde ortaya korkunç bir rakam çıkacaktır.

Tüm bunlara rağmen PKK, halâ ciddi bir tehdit ve silahlı olarak karşımızda duruyor” açıklaması,

TSK’nın askeri yeterliliğini ve öncülük yeteneğini göz önüne sermeye yetiyor…

*

Nitekim TSK bir süreden beri, ABD/NATO’nun Baltik Denizi’nden Karadeniz’e, Kafkaslara, Basra Körfezi ve Akdeniz bölgelerine yayılmasına destek veriyor.

Bu kalemden olmak üzere NATO’nun “Çok Yüksek Hazırlık Seviyesinde Müşterek Görev Kuvveti”nde öncü ve saldırgan güc görevi üstlenilmiştir.

AB’ye üye ülkelerden oluşturulan ve 60 bin  yüksek vuruş tekniğine sahip  askerden oluşan ve NATO imkanlarını kullanan fakat Kıbrıs Rumlarının vetosu nedeniyle üyesi olunamayan Avrupa Ordusuna TSK hizmet ediyor.

*

TSK, yurt dışındaki ilk büyük üssünü Katar’da kurmuştur.

Tugay seviyesindeki bu askeri üste kara, hava ve özel kuvvetler komutanlığından birlikler konuşlandırılacaktır…

Ya da Deniz Kuvvetleri, 15 km/h hızda satıhtaki seyri esnasında 14 bin 800 km. mesafede bir vuruşta her noktayı vurabilir denizaltılar kullanıyor.

Uçak gemisi almak planlanıyor.

Ya da TSK kadrolarında süreklilik arz eden ve konusunda uzmanlaşmış bir personelle yürütülmesinde zorunluluk bulunan askeri, hukuki, teknik, sağlık, mali ve idari alanlarda yetki ve sorumluluk isteyen işleri kapsamak üzere kurum içinden veya naklen “istisnai memur” atanmasına yol açılmıştır.

*

 

Bu çerçevede TSK; konvansiyonel kuvvet ve harekât yöntemleri ile siber savunmayı içeren, geleneksel olmayan kuvvet ve yöntemlerin kullanıldığı yeni savaş stratejisinde güvenilir bir müttefik olarak NATO’yu her yönüyle bellemiştir.

NATO kumandası  ve bayrağı altında  Mağrip’ten Maşrık’a her göreve hazırdır.

Herşeyin bir program kapsamında ve eşgüdümde olması kaydıyla ülke nüfusunun içine profesyonel, askeri- istihbarat uzmanlarını  sokmuş, kitlelerin örgütlenmesi, silahlandırılması ve harekete geçirilimesinde işbirliğine girmiştir.

Bunun için güçlü ve yaygın bir enformasyon, dezenformasyon, propaganda kampanyası yürütüyor ama ulusal hasletlerinden koparılan ödünlere ses bile çıkaramıyor…

*

TSK ulusal caydırıcılık amacını çatışma ile düşmanın gücünden sakınmak, fakat düşmanın hızlı ve saldırgan biçimde zayıflıklarını ortaya çıkararak en fazla zarar verecek yerinden vurmak, fiziki ve moral olarak etkisizleştirmek ve yıkmak esasına dayanan,”Pre-emptive Strike” denilen tehdit önleyici darbe doktrinini ya da Türkçesi ” O saldırmadan sen saldır” stratejisini NATO komutasına devretmiştir.

Karşılığında Türkiye’ye düşen şey pahalı olan sistemler  ve işletimleri için  NATO’ya durmaksızın bol para akıtmaktır.

*

Bu suretle iktidar, ülke çıkarları hilâfına İsrail Askeri Doktrinin işlemesine meydan veriyor.

Sıra Anadolu topraklarında iskân edilecek Kafkasya göçmenleri, Özgür Suriye Ordusu mensupları ve taraftarları Sünni Suriyeli Araplar, Irak-Şam İslam Devleti(IŞİD) ve diğeri terör örgütleri mensupları üzerinden,

Cumhuriyet rejimini son dişlisine kadar yıpratmak, özgürlükçü lâiklik niteliği ile İslam Halifeliğinin kurulmasına geliyor.

Bu niteliği ile NATO komutasında  sancağı düşmüş ordusuyla bir devletin, merkezinde İsrail’in bulunduğu Şii dünyası ile Sünni Arap dünyası arasında siyasi denge merkezi olması öngörülüyor.

*

El İnsaf, Ey Peygamber Ocağı TSK’nın  Genelkurmay Başkanları !

Bakınız Kurân-ı-Kerîm, Enfâl Süresi 60′ ta “Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanının, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz haksızlığa uğratılmazsınız” diyor…

21.7.2016

AHMET KILIÇASLAN AYTAR