Ahmet Kılıçaslan Aytar; Trump ve ‘Make America Great Again’

TRUMP VE “MAKE AMERICA GREAT AGAIN”

Donald Trump, ABD’nin yeni başkanıdır.
O milyarlarını emlak sektöründen kazanmış, inanılmaz servetinin gösterdiği üzere ticari zekâsı yüksek, New York’un ünlü mali seçkinlerinden biridir.
Kutuplaşmayı umursamayan tabanı hedefleyen ve “Make America Great Again (Amerika’yı Yeniden Muhteşem Yapalım)” sloganını kullandı.
Kampanyasında mahalle arası meydanlardan, alt sınıf ucuz pansiyonlardan ve ağır kokulu salaş bira salonlarından çıkmadı.
Başkan B Obama’nın iki görev süresi boyunca sürekli savaş gerçekliği, öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla geniş kaynakları heba etmesiyle bunalttığı,
Serveti egemen sınıfa aktarırken yaşam standartlarını sürekli aşındırdığı Amerikalılarla, göçmen ve azınlıklarla beraber oldu…

*
Bu kesimle aşılmaz bir toplumsal uçurumda ayrışmış bir milyarder olmasına rağmen halkın savunucusu rolünü oynadı.
Halbuki, çok açık! “Başkanlığı” küresel egemenlerin bir kesiminin küresel çapta çıkarlarını savunmaya yöneliktir…

*
Ama Demokrat B.Obama da insanlığı III.Dünya Savaşının eşiğine getirmiş, belki ABD tarihine adı kara harflerle yazılacak en başarısız başkandır, yahu!…
Daha kısa süre önce 28 Ekim’de, BM Güvenlik Konseyinden ABD ve müttefiklerine;
Rusya ve Çin’in fiili olarak yer aldığı bölgesel örgütlerle,
Mesela Şanghay İşbirliği Örgütü, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Bağımsız Devletler Topluluğu ile işbirliği yapmasını engelleyen bir karar çıkarttıydı…
Bu örgütlerle küresel uyuşturucu kaçakçılığı, İslamcı terörizm ve dini-siyasi ideolojisiyle mücadele alanında işbirliği yapılıyordu.
Ama B.Obama işte; ABD’nin terörizmin ve uyuşturucu kaçakçılarının bir düşman olmadığı ama düşmanların kullandığı bir mücadele yöntemi olduğu düşüncesini açığa çıkardı…
Dünyanın iki farklı alana bölünmesi ve ekonomik küreselleşmenin sona ermesinin yolunu seçti…

*
Zaten dünyanın birinci konvansiyonel askeri gücü Rusya’nın ve dünyanın birinci ekonomik gücü Çin’in kalkınmasını tanımayı reddediyordu.
Çin’in Batı Avrupa’ya yönelik yolunu kesmek amacıyla Ortadoğu’da ve Ukrayna’da savaşlarını sürdürme kararlılığındaydı.

*
Bu karanlıkta, Suriye II. Dünya Savaşından beri başlıca uluslararası anlaşmazlık öznesi haline gelmiştir.
Herhangi bir siyasi çözüm için ABD’nin önderliğinde BM Güvenlik Konseyinde hemen her konu engelleniyor ve BM örgütünün geleceği tartışılıyor…
Suriye İç Savaş’ı; Rusya’nın “İslamcı Cihad insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Suriye’de tüm silahlı gruplar El Nusra ve Ahrar’uş Şam terör örgütlerine itaat ediyor. Bu örgütlerin terörist olarak kabul edilmesi gerekir.
ABD’nin günü geldiğinde B.Esad’ı devirmek için bu örgütleri Halep’te tutuyor. Suriye’nin cihadçıların olmasına göz yumuyor” biçiminde haklı itirazlarına rağmen halâ sürüyor…

*
Çok önemli bir diğer gelişim ise Cumhuriyetçilerin, başkanlık seçimleri öncesinde Başkan Obama’yı by pass’a almaları,
ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi’nden 11 Eylül saldırılarıyla ilgili “Terörün Destekçilerine Karşı Adalet ” yasasını çıkarmalarıydı.
Yasa; Suudi Arabistan’ın ajanlar ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla ABD’de faaliyet gösteren bir terörist hücreyi desteklemesi;
Bu örgütün de 11 Eylül saldırılarını planlaması ve gerçekleştirmesiyle ilgilidir.
Bu yasa ile Suudi Arabistan karşılanamayacak kadar çok yüksek tazminatlar ödemekle karşı karşıya kaldı.

*
Bu durumda İsrail’in, Ortadoğu’daki güvenliğini sağlamak için oluşturduğu Suudi Arabistan liderliğinde Sünni Arap ülkeleri arasında siyasi ve askeri pakt benzeri oluşumun sürekliliği,Suudi Arabistan’ın bir “Hayır”demesine bağlıdır.
İsrail-Filistin barış anlaşması bir kez daha beklemeye kalmış, İsrail bölgedeki güvenliğinden endişelidir….
Ne ki, Başkan Cumhuriyetçilerden seçilmiş, onların çoğunlukta olduğu Temsilciler Meclisi ve Senato’da yasanın değiştirilmesinin yolu açılmıştır…

*
Zaten D.Trump’ın seçilmesi; Amerikalıların bugünkü konumlarının kısa vadede sürdürülmesinin olanaksızlığının bilincinde olduğunu ve Dünya Savaşını tercih etmediklerini gösteriyor.
Tek bir dünyanın ama iki ayrı yönetimin olduğu Soğuk Savaşa geri dönüşün olmayacağı anlaşılıyor…

*
O halde, yakın gelecekte yeni bir yapılanmanın çabası sürecektir.
Başkan Obama’nın önerdiği, bir tarafta sadece ABD tarafından yönetilen tek kutuplu bir dünya,
Diğer tarafta bağımsız ve baş eğmeyen Rusya ve Çin çevresinde kendi aralarında işbirliği yapan devletler dünyası,
Ya da küresel serbest ticaretin, dünya ticaret örgütünün, ekonomik küreselleşmenin sonu ve dolayısıyla da büyük bir geriye dönüşün değil;
Ya? Suriye Vekâlet Savaşının uluslararası hukuk kurallarına aykırı olan devletlerarası silahlı bir çatışma, bir çekişme olduğunun belgelenmesiyle başlatılacak yeni bir yapılanma dönemi başlayacaktır…

*
Çünkü savaş, çatışmaya katılan devletlerin savaş hukuku kurallarına uymalarını, çatışmaya katılmamış devletlerinde tarafsızlık hukuku kuralları içerisinde bulunmalarını gerektiriyor.
Ancak bu suretle Suriye’de sivil katliamlara neden olan savaşa adanmış medya kanallarıyla yapılan savaş propagandalarının: Militan kaynaklarının: Çeşitli merkezlerde islamcı ayaklanmaların: Hula katliamının: Kimyasal silahların: Varil bombalarının: IŞİD ve diğer özel orduların: Suriye’deki teröristlerden işadamlarına Suriye’den çalınıp başka ülkelere yapılan silah, petrol, antika eşya, uyuşturucu satışlarının, ırza geçmek, kafa koparmak, yürek yemek ya da tarihi eserleri yok etmek gibi suç mekanizmalarının, uluslararası hukuk kantarında tartılması mümkün olabilir.
Ancak bu suretle, savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden Esad rejimi kadar muhalif taraflar, teröristler ve destekleyen ülkeler paylarını üstlenebilir ve insanlık bir “oh”diyebilir.

*
İstikrarlı, gelişen ve güvenli bir dünya için;
Artık Suriye Vekâlet Savaşı gibi uluslararası nitelik taşımayan silahlı çatışmaların meydana gelmesinin sona erdirilmesi,
Uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerde, gerek uluslararası insancıl hukukun ilgili kurallarının ve gerekse insan hakları sözleşmelerinin birlikte ve birbirlerini tamamlayıcı şekilde uygulanması gerekiyor…

*
Artık ABD’nin uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğundan hareketle, son zamanda dile getirilen BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı, BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırmakla tehdit etmesi halinin sonuna gelinmiştir.
Bugün bir çok ulus, Amerikalılar ve milyonlarca insan hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışı talep ediyor.
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesi çabası veriliyor…

*
Bütün bunlar; 2020 yılına kadar geçerli ABD Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinin bildirdiği hedeflere de tamamen uygundur.
Mesela, ABD’nin güçlü sosyal sermayesine neden olan kaliteli eğitim sistemi ve güçlü ekonomi hedefine,
ABD’nin güvenlik sorunu olarak belirlediği artan radikal dinci hareketlerin terör ve ideolojisiyle mücadele: Siber tehditler: İklim değişikliklerine karşı mücadele hedeflerine,
Uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması, sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi gibi politikalar üzerinden uluslararası arz-talep dengesinin yeniden kurulması hedefine,
Ama bunlar için uluslararası düzende istikrar sağlamak, çatışmaların yayılmasını önlemek hedeflerine de oturuyor…
ABD’nin hukukun üstünlüğü, demokrasinin korunmasının uluslararası alanda savunulması gibi kriterlere dayanan örnek liderlik etmesi,
Dünya barışı ve istikrarı gibi önemli değerleri sağlamak konusunda sorumluluğu bütün ülkelere dağıtarak birlikte yönetmeyi de öngören hedeflerini de sağlamış olacaktır.

*
Başkan Trump’ın egemenlerin savaşı, ulusal şovenizm, militarizm ve polis devleti şiddeti hükümetinden kaçınması gerekiyor.
“Make America Great Again ” sloganıyla ABD’nin yükselişi sadece bu yolla olanaklıdır…

AHMET KILIÇASLAN AYTAR