Ahmet Kılıçaslan Aytar; Trajedi Yeni Türkiye’ye akıyor

T A K A S

Cenevre görüşmelerinin tıkanmasıyla, gözler 10-11 Şubat’ta Belçika/ Brüksel’de NATO Savunma Bakanları Toplantısına ve 12-14 Şubat’ta Almanya/ Münih Güvenlik Konferansı’na çevrilmiştir.

İki toplantıda da Türkiye-Suriye sınırındaki gelişmeler, Rusya gerilimi ve NATO’nun yeni desteklerinin konuşulması bekleniyor…

Bu sırada Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, ABD yönetimine Suriye krizinin çözümü ve ateşkes konusunda yeni plan sunulduğunu açıklıyor.

Lavrov, “Plan çok basit birkaç maddeden oluşuyor. ABD’den bir an önce planımıza cevap bekliyoruz. Bu planın içeriği ile ilgili tek açıklayabileceğim madde B.Esad’ın hemen görevinden ayrılmasını öngörmemesidir” diyor…

*

Rus savaş uçaklarının bombardımanı desteğiyle B.Esad ordusunun Halep’te zaferler kazandığı ve Türkiye sınırına yaklaştığı, fakat yeni bir mülteci akınının kritik hal almaya başladığı sırada Rusya’nın yeni barış planı heyecan uyandırıyor…

Ama Suriye’de iç savaşa siyasi çözüm sağlamak üzere siyasi koordinasyonların sürdüğü şu sırada, ABD ile Türkiye arasında ciddi fikir ayrılıklarıyla sorunların giderek derinleştiği ve iki ülkenin diyaloğunun kırılma noktasında olduğu,buna karşın ABD’nin YPG ve PYD ile ilişkilerinin güçlendiği dikkat çekiyor.

Doğrusu Suriye’de iç savaşa siyasi çözüm sağlama ve halkın acılarına son verme yönünde ilerlemenin sağlandığı her defasında,ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere kimi taraflar kasıtlı bir şekilde bu çabaları engellemiş ve Suriye hükümetini suçlamıştır.

Şimdilerde suçlanma furyasından, iç savaşa artık siyasal bir çözüm getirilmesini sağlamak üzere Suriye’de cephe açan Rusya nasipleniyor.

Çünkü Rusya uluslararası hukuk gereğince, Suriye’de dolaylı olarak çatışmaya katılan devletlerin savaş hukuku kurallarına uymalarını, çatışmaya katılmamış devletlerin de tarafsızlık hukuku kuralları içerisinde bulunmalarını savunuyor.

Teminen savaş suçları işleyerek hukuku ihlâl eden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin ve destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmelerini;

Bu sırada terörün alt edilmesi ardından yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınmasını,

Alınan bağlayıcı kararın ise BM merkezinde  adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye ve yeni bir uluslararası hukuka güncelleştirilmesini istiyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çeşitli savaş suçları işlemekle itham ediliyor.

ABD ise uluslararası düzenin kurucusu ve bu alanda sorumluluğundan hareketle BM’i yeniden yapılandırma görüşünün doğru olmadığı,BM değerlerine saygılı olmayan ülkeleri ekonomik ve siyasal yaptırım mekanizmalarıyla cezalandırmakla tehdit ediyor.Üstelik Rusya Suriye’deyken, Arap dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü stratejiden de vazgeçmiyor.

İsrail’in güvenliği esas alınıyor ve İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği ihtimali öngörülüyor.

İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail’i bir Yahudi devleti  olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılmasını amaçlıyor.

Bunun için İsrail’in arkasında olduğu ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,

Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuştur.

Bu suretle;

Birincisi; İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarının homojenize edilmesi,

İkincisi; Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliğin etki alanını arttırması ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturması,

Üçüncüsü; Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılmış olurken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor.

Bu süreçte, Esad rejiminden tüm kesimleri kapsayan, hasarı toparlayabilecek, ülkeyi birlik haline getirecek ve meşru gelecek sağlayacak bir hükümete doğru dönüşüme destek vermek üzere Suriye’de bulunan Rusya tecrid edilecektir.

Öyle ki gerilimin had safhaya ulaşması halinde Suriye by pass edilecek, orada tecrid edilmiş olan Rusya’nın gerilime karşılıkta bulunmasının bir şekilde önüne geçilecektir.Süreç sırasında Suriye’nin Nasturiler,Kürtler ve Sünni Araplar,Irak’ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesinin alt yapısı da sağlanacaktır…

O yüzden ABD Suriye Kriziyle ilgili Cenevre’de yapılacak görüşmeler sürecinde Arap dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü stratejiden geri basmayacağı bir dizi talebi inatla muhafaza ediyor.

Rusya’nın teröre karşı verilen küresel mücadelenin bir ortağı olabileceğini, bu işbirliğinin Avrupa Birliği ve diğer ülkeler tarafından da memnuniyetle karşılanacağını,Ancak uzun vadeli işbirliği hedefine ulaşabilmek için öncelikle Rusya’nın kısa vadeli birçok sorunu çözmesinin şart olduğunu ileri sürüyor.Rusya’nın Suriye’ye müdahalede bulunduğu ilk sıralarda doğrudan İŞİD hedeflerini bombaladığını,Bir süre sonra ABD koalisyonu tarafından desteklenen iç savaşın üçüncü taraflarını bertaraf etmeye yöneldiğini,Böylece uluslararası toplumu B.Esad ile İŞİD arasında seçime zorlayan bir strateji yürüttüğünü savunuyor.

Rusya’dan Suriye ılımlı muhalefet güçlerini bombalamayı bırakıp IŞİD ile savaşması isteniyor.

Üstelik ABD; Rusya tarafından IŞİD’e destek vermekle suçlanmaktan da son derece rahatsızdır.

Yalan iddialarda bulunan ve kendisini düşman gibi gösteren bir ülke ile güç birliğine girilemeyeceğine dikkat çekiyor.

Rusya’nın, muhalif gruplara terörist gönderen ve finanse eden ABD liderliğinde Türkiye, Suudi Arabistan, Katar’ın Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürmekle suçlamasından rahatsız oluyor.

Ama hem ABD, hem Rusya yeniden Cenevre görüşmelerini başlatabilmek için karşılıklı  bazı ödünleri vermekten başka yolu olmadığını da biliyor.

İşte ABD; Türk hükümetinin, 2011’de Fransa Dışişleri Bakanı A.Juppe hazırladığı “Çözüm sürecini, Suriye’nin etnik olarak bölünmesini, PYD lideri S.Müslüm’ün Ankara’ya davet edilmesini, Suriye’ye askeri bir operasyon hazırlığını, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını, Türkiye’deki PKK’nın Suriye Kuzey’ine taşınmasını, bunun hemen güneyinde de denge unsuru olarak IŞID vasıtasıyla Sunni bir yönetim oluşturulmasını hedefleyen planını” onaylayan tarihî yanlışından saldırıya geçiyor.

AKP hükümetinin “PYD’nin PKK’nın kendisi olduğunu, bu nedenle Türkiye’ye, Rusya ve Esad’la işbirliği yapmaları nedeniyle de ABD’ye tehdit olmayı sürdürdüğünü, bu yüzden PYD Suriye barış görüşmelerine katılamaz” savunusuna hiç aldırmıyor.

PYD’nin radikal örgütlerle mücadele eden bir grup olduğunu savunuyor ve “PYD muhatap alınmadığı sürece Suriye’de barış olmayacağına” inanıyor.

Aslında Suriye’nin Nasturiler, Kürtler ve Sünni Araplar ve Irak’ın Şiiler,Sünni Araplar ve Kürtler arasında bölünmesi stratejisinden vazgeçmiyor…

ABD’nin artık Suriye’deki en iyi müttefiki Kürtlerdir.

Alttan alta AKP hükümetinin PKK terör örgütüyle yaptığı mücadelede, Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasalarını çiğnediğini kamuoyuna sızdırıyor.

Kamuoyu Türkiye’nin Kürtlere karşı  savaş suçları işlediği için konunun BM tarafından uluslararası mahkemeye taşınması, burada soruşturulmasına destek verilmesi gereğine inandırılıyor.

Recep Tayyip Erdoğan, Miloseviç’e benzetiliyor…

ABD; Rusya koalisyonunun Recep Tayyip Erdoğan’ı itham ettiği, Suriye İç Savaşında uluslararası hukuka karşı suç oluşturan her edimini, şimdi Güneydoğu ve Doğu Anadolu topraklarına taşıyor.

Belki Rusya’nın ABD’ye sunduğu yeni plan da bunları söylüyor.

Çünkü hem ABD, hem Rusya; PYD masada olmazsa Suriye’de trajedinin süreceğine inanıyor…

Trajedi hızla yeni Türkiye’ye  akıyor…

Bu noktada yapılabilecek tek şey, Recep Tayyip Erdoğan’ın değil, ulusal bir koalisyonun Atatürk Milliyetçiliği çatısı altında olmaktır.

“Hayâl deryâsına ben bâzı bâzı /Dalmasam bir türlü dalsam bir türlü

Derdime âşina olan bu sâzı / Çalmasam bir türlü çalsam bir türlü…”

AHMET KILIÇASLAN AYTAR

11.2.2016