Ahmet Kılıçaslan Aytar; Stalin’den Putin’e

STALİN’ DEN PUTİN’ E

1941’de Sovyet Ordusu ve İstihbaratı son bir yıldır Alman birliklerinin konuşlanması, güçleri, taktikleri ve saldırının tam gününe ilişkin ayrıntılı ve sürekli bilgi akışı sağlamıştı.

Sovyet çevreleri Sovyet-Alman saldırmazlık anlaşmasının şartlarının yerine getirildiğine inanıyordu.

Onlara göre Almanya’nın anlaşmayı bozma ve Sovyetler Birliğine karşı saldırı başlatma niyeti asılsızdı.

Stalin, saldırı konusunda hem Churchill hem Roosevelt tarafından da uyarılmıştı ama halâ Alman birliklerinin doğu ve kuzey bölgelerine doğru hareketlerinin başka nedenlerle açıklanması gerekir diye düşünüyordu.

Alman basını, Hitler’in Kavgam adlı kitabının Almanya’nın Ukrayna’ya ve Rusya’ya doğru genişlemesine değinen seçilmiş bölümlerini dizi halinde yayınlıyordu.

Giderek Alman uçaklarının Sovyet hava sahasını ihlâlleri arttı.

Almanya’nın SSCB’ye mal göndermesi durma noktasındaydı,askeri ihracatlar iptal edilmişti.

Stalin ise Hitler’e rekor seviyelerde tahıl, petrol, pamuk, kauçuk ve çeşitli metal teslimatlarıyla övünüyordu…

*

Bugün geçen yüzyılın çözülmemiş sorunları geri dönmüştür.

Almanya dünyanın yeniden paylaşılması ve hammaddeler ile pazarlar arayışı için yenilenen mücadeleden eli boş dönmeyeceğinden emin olmak istiyor.

Giderek Alman emperyalizmi ve militarizmi  bir kez daha çirkin yüzünü gösteriyor.

*

İki yıl önce federal hükümet, askeri kısıtlamanın sonunu ilan etti.

O zamandan beri militarizm sistematik olarak teşvik ediliyor.

Alman ordusu “Bundeswehr” NATO’nun Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı konuşlanmasında, Ortadoğu’daki savaşlarda ve hatta Afrika’da ön cephede yer alıyor.

*

Federal hükümet askeri harcamaları önümüzdeki yıllarda 130 milyar Euro’ya çıkarma planlarını ilan etti.

Ultra-modern kara, hava ve deniz kuvvetleri ile “Siber vuruş gücü” oluşturuluyor…

Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, “Günümüzdeki durum Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha tehlikelidir. Eski düzenin yerini halâ bir yenisi almış değil. Nüfuz ve egemenlik uğruna bu mücadele barışçıl bir ortamda gerçekleşmiyor” diyor.

*

Militaristleşme ABD ile sıkı işbirliği içinde uygulanıyor.

Başkan B.Obama Almanya’ya yaptığı son ziyarette, Suriye’de ve Libya’da yeni bir askeri saldırı hazırlamak için bir savaş zirvesi düzenlemiş,

Bunun hemen ardından Bundeswehr, Rusya’ya yönelik Batı saldırganlığını güçlendirmek için Litvanya’ya ağır askeri donanım konuşlandıracağını duyurmuştu.

*

Alman militarizminin yeniden canlanması, yalnızca Rusya ile karşılıklı cepheleşmeyi şiddetlendirmekle kalmıyor.

Aynı zamanda Avrupalı güçler arasındaki gerilimlerin artmasına da yol açıyor.

Bütün siyasi partiler ve sendikalar savaş politikalarını desteklerken; siyasi partiler ve medya  birlikte halka karşı siyasi komplo kuruyor.

*

ABD ise medyada hiçbir tartışma yaşanmadan ve başkanlık kampanyasında hiç sözü edilmeden trilyon dolarlık nükleer silah modernleştirme programı ilerletiyor.

ABD’nin dünyadaki tüm ülkeler üzerindeki devasa nükleer üstünlüğü göz önünde bulundurulduğunda, yeni nükleer silahların ve gönderme araçlarının, özellikle de ordu kurumunun kimi kesimlerinin durup düşünmesine yol açacak kadar tehlikeli olanların geliştirilmesine her zamankinden fazla para akıtmak için neden acele ettiği, anlaşılamıyor?

*

ABD’nin Rus güçlerinin Letonya’ya yönelik müdahalesine yanıt verdiği bir Nükleer senaryonun taslağı konuşuluyor.

İki küresel nükleer güç arasındaki terör dengesi değiştiği için nükleer silaha başvurma konusundaki senaryolar değişmiştir.

Sonuçta, “İkinci Nükleer Çağ”;  Nükleer bir silahı, bir çatışmada hem erkenden hem de ayrım yapmaksızın nasıl kullanabileceğini enine boyuna düşünen savaşçıları içeriyor.

Daha küçük ama daha yeni hassas yedek stoka: Daha düşük ve çeşitli ürünlere ve özel etkili silahlara: Daha değişik gönderme araçlarına: Daha büyük dağılıma ve sevkiyata: Nükleer olmayan yeteneklerle daha fazla entegrasyona yönelmeye: Esnekliği ve güvenirliği en üst düzeye çıkarmaya dayanıyor.

*

Bu planın bileşenleri arasında, geçen ay Romanya’da kurulmuş olan gibi Rusya ve Çin sınırlarına füze savunma sistemleri yerleştirmek ve Güney Çin Denizi’nde, Baltık Denizi’nde, Karadeniz’de olduğu gibi önemli su yollarına egemen olmakta bulunuyor.

Bu politikalar, Rusya’nın ve Çin’in, balistik füze taşıyan denizaltılar aracılığıyla gerçekleştirilecek olanlar dahil, bir nükleer ilk vuruşa misilleme yapmasını zorlaştırmayı amaçlıyor.

*

Ancak ABD’nin nükleer egemenliğine akıtılan paraya ve kaynaklara rağmen, Rusya’ya ya da Çin’e karşı bir nükleer savaşı kazanılabileceği düşüncesi bir çılgınlıktır.

Düşük verimli taktik nükleer silahların kullanılması dahi milyarlarca insanın, hatta bütün insanlığın öleceği bir çatışmaya dönüşebilecektir.

*

ABD militarizminde pervasız entrikacılığının derinlere giden tarihsel bir geçmişi bulunuyor.

İçeride artan toplumsal muhalefetle ve küresel ekonomik gücünün uzun süreli gerilemesiyle karşı karşıya olan Amerikan Plutokrasisi, zorlu krizini askeri yollarla çözmeye çalışıyor.

Onun pervasız eylemleri, daha şimdiden birbirini izleyen yıkıcı ve kanlı maceralarla sonuçlanmıştır.

*

Obama yönetimi, birbirini izleyen yaklaşık sekiz yıldır savaş sürdürmüş olmakla ayırt edilmesine karşın, Ortadoğu’da ve Rusya ile Çin’e karşı her zamandan daha saldırgan bir askeri güç sergileme peşinde koşan bir ordu ve siyaset kurumundan gelen baskı ile karşı karşıya bulunuyor.

Bu baskılar, Kasım seçimlerinden sonra, ister Clinton seçilsin isterse Trump, hesaplanamaz sonuçlarla patlayacaktır…

*

Bu noktada Rusya Devlet Başkanı V.Putin, St. Petersburg Ekonomik Forumu’nda gazetecilerin sorularını yanıtlıyor:

“ABD’nin Avrupa’da askeri varlığını arttırmasının nedenini bilmiyorum, ancak buna karşılık vermek zorunda kalacağımızı kesinlikle biliyorum.

Halbuki dünyayı tamamen farklı bir boyuta taşıyoruz.

Ama dünyadaki güç dengesini korumak bizim için de önemli.

ABD, Doğu Avrupa’ya 500 km. kadar uzaklıktaki bir hedefi etkileyebilen füze savunma sistemlerini yerleştiriyor.

Fakat teknoloji gelişiyor, bir yıla kadar ABD’nin ne zaman 1000 km. hatta daha uzun menzilli yeni bir füze alacağını biliyoruz.

O andan itibaren de bizim nükleer gücümüzü tehdit etmeye başlayacaklar” diyor…

28.6.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar