Ahmet Kılıçaslan Aytar; Sinatra’dan Angaralı Coşkun’a..

SINATRA’DAN  ANGARALI COŞKUN’A

Rusya Devlet Başkanı V. Putin, Alman Bild gazetesindeki röportajında;Dünyanın uluslararası terörden insan kaçakçılığına ve sığınmacı krizine kadar pek çok ortak sorunla karşı karşıya bulunduğunu söylüyor.Sorunları çözme yolunda tüm ülkelerin güçlerini birleştirmesinden memnuniyet duyacaklarını kaydediyor.

*

Ancak Avrupa’yı gerçek anlamda birleştiren bir ittifakın kurulmadığını, aksine NATO’nun Doğu’ya doğru genişleyerek verilen tüm sözleri ihlâl ettiğine işaret ediyor.Özellikle  Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ün, güç ve refahın merkezinde tek bir kişinin bulunması istendi.Uluslararası hukuka ya da BM Sözleşmesi’ne uyulması yönünde hiç istek yoktu” diyor.

*

II Dünya Savaşı yıllarında Şubat 1945’te  Kırım/ Yalta’da ABD Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Rus lider Stalin, Almanya mağlup edildikten sonra bu ülkenin geleceği konusu görüştü.

Yalta Konferansı’nda Almanya’nın kesin mağlubiyete uğratılıp, işgal edilmesi, Alman ordularının dağıtılması ve askeri sanayinin yokedilmesi, savaş tazminatı alınması, savaş suçlularının cezalandırılması, Nazizmin ortadan kaldırılması ve Berlin’de kurulacak olan Kontrol Komisyonunun ülkeyi idare etmesi kararlaştırıldı.

*

Çok sonra bendeniz, Frank Sinatra’yı gördüğüm Godfather filmi sonrasında kendime bir kadeh Jack Daniels doldurmuş ve ” I’ve got you under my skin”i dinlemiştim.

Sonra diğerlerini…  “My way”de hayatımı, “New York New York”da şehri,  “Strangers in the night” ta yaşanılanları, “Fly me to the moon”da mutluluklarımı, “Something stupid”de heyecanlarımı, “One for my baby” de ise içimdeki sesi dinlemiştim…

*

Ama yıl 1989’du ve Malta açıklarında ABD Başkanı George H.W.Bush ile Sovyetler Birliği Cumhurbaşkanı Mihail Gorbaçov, 1945’den beri geçerli olan ve Avrupa’nın nufuz alanlarına ayrılmasına dayanan Yalta sistemini sona erdirip yerine “Sinatra Doktrini”ni koydular.

*

Sovyet Dişişleri Bakanı E.Şevardnadze, Sovyet rejiminin Varşova paktı üyelerinin tercihlerine saygı göstereceğini duyurdu.

Dışişleri Bakanlığı Şavardnadze’nin demecini “Biz şimdi Frank Sinatra Doktrini’ni uyguluyoruz.

Sinatra’nın  “I did it my way” ” (İstediğim gibi yaptım) adlı bir şarkısı var ya,işte her ülke de kendi yolunu seçer” ifadesiyle değerlendirdi.

Sinatra Doktrini Sovyetler Birliği’nin yeni politikası olarak algılandı…

*

Ne ki,hem Moskova hem Washington farklı geleceğe bakıyordu.

Gorbaçov’un Frank Sinatra’sı Amerika ile Sovyetler Birliği’nin birlikte dünyayı yönetmesini öngörürken,

Bizzat Frank Sinatra, Beyaz Saray’ın dünya hegemonyasını başka bir güçle paylaşma niyetinin olmadığına inanıyordu.Nitekim ABD, tam ve özgür Avrupa ile yeni dünya düzenine yelken açtı…

*

Almanya birleşti, Sovyetler Birliği ve Yugoslavya çöktü.NATO ve Avrupa Birliği eski Sovyetler Birliği dışında Avrupa’yı neredeyse tamamen birleştirdi.Rusya ne bütünleşme sürecine dahil oldu, ne de engellemeye gücü yetti.

*

Rusya’ya önerilen ilişkinin şartlarında: Moskova’nın Amerika’nın küresel liderliğini tanıması, AB değer ve normlarını kabul etmesi, nufuz alanları hatta tampon bölge bile kurmaması vardı.Moskova bu şartların hiçbirini kabul etmedi ama Rusya’nın eşitlik talebi de hiçbir zaman kabul görmedi.Moskova’nın Avrasya’da başlattığı bütünleşme süreci neo-emperyalizm olarak yaftalandı ve karşı konuldu.Bunu 2014’te Ukrayna krizi izledi…

*

Bugün Sinatra Doktrini işlemiyor.Malta’dan kısa süre sonra Doğu Avrupa huzursuz ve genel olarak Avrupa tehlikeli zamanlara geri dönmüştür.Putin’in Avrasya Birliği’ne katılacağını umduğu Ukrayna yüzünü Batı’ya çevirmiştir.Tek başarı Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasıdır ki, o da ilhak olarak nitelendiriliyor ve Batı  Kırım’ı asla tanımayacağını ilan etmiş bulunuyor…

*

Putin röportajında, Kırım’la ilgili: “Biz ne savaştık ne birilerini işgal ettik ne de bir yerlere ateş ettik. Kırım’daki olayların sonucunda bir kişi bile ölmedi. Silahları güçlerimizi kullanmamızın nedeni oradaki Ukraynalı askerlerin, orada yaşayan insanların özgür iradesine müdahale etmesini engellemekti” diyor.

Uluslararası toplumun Kırımlıların kendi geleceklerini belirleme hakkını teslim etmemesini anlamadığını belirtiyor.

Bir çifte standardı göstermek üzere “Kosova bağımsızlığını açıkladı ve tüm dünya bunu kabul etti. Hem de bu parlamentonun kararıyla belirlendi, orada referandum bile düzenlemediler” örneğini veriyor…

*

Bugün Ukrayna kaderini Rusya’dan ayırmıştır.

Ülkenin güneydoğusundaki savaşın Ukrayna milliyetçiliğini ve ulus inşasını ivmelediği anlaşılıyor.

O yüzden Ukrayna reformlar yapmak ve siyasal ulus haline gelmeye çalışıyor ama bunu başarması için halkın birliği ve Batı’nın yardımı gerekiyor.

Ukrayna’nın iki veya daha çok parçaya ayrılması ve bu parçaların rakip AB/NATO ve Rusya/Avrasya bloklarına katılması olasılığı ise düşük görülüyor..

AB üyesi olması en iyi ihtimalle çok uzun zaman alacaktır ama NATO’ya katılması halinde Rusya ile savaşa yol açabileceği düşüncesi bulunuyor.

*

Moldova bölünmüş durumda ve geleceği belirsizliğini koruyor.

Transdinyester zor durumda, Rusya’nın erişimi engellenirse bölgede yeni bir çatışmanın potansiyelini taşıyor.

Abhazya ile antlaşma imzalanmış, ülke Rusya’nın güvenlik sahasına entegre edilmiştir.

Güney Osetya’nın tek başına ayakta kalması imkansızdır, o da Rusya Federasyonu’na bağlı Kuzey Osetya ile fiilen bütünleşiyor.

Gürcistan AB’ye bağlanmış ve uzun vadede NATO’ya katılmayı istiyor.

Ermenistan ise tersine Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılma yolunda ilerliyor.

Avrasya Ekonomik Birliği’nin kurucu üyeleri Belarus ve Kazakistan, Ukrayna’ya bakarak kendi toprak bütünlüklerinden endişeyle Rusya karşısında egemenlikleri ve bağımsızlıkları adına kaygı duyuyor.

*

Batı Azerbaycan’ı insan hakları sicili yüzünden eleştirmektedir.

Petrol zenginliğinden güç alan Bakü Türkiye, Batı ve Rusya arasında çok-yönlü bir dış politika izliyor.

Türkiye elli yıldır katılmak istediği Avrupa Birliği’yle mesafelidir.

Ankara Avrupa ile Ortadoğu arasında daha bağımsız bir bölgesel oyuncu olmak istiyor.

Şimdi Rusya’nın Suriye’de cephe açmasıyla Moskova ile düşmanlık yaşanıyor.

Türkiye, NATO üyesi olmasına karşılık ulusal çıkarlarının Amerika tarafından dikkate alınmasını sağlamış  görünüyor…

*

Almanya’nın birleşmesi konusu ilk defa Malta’da gündeme gelmişti.

Bugün Almanya AB’nin başat üyesi ve Fransa’yı gölgelemiş durumdadır.

Berlin Avrupa’nın lideri olarak Paris, Washington ve Moskova ile ilişkilerini gözden geçiriyor.

Lider ülke olarak Avrupalı diğer başkentlerin çıkarlarını gözetmek zorundadır, o yüzden açıkça post-modern ve hayli ahlakçı bir dünya görüşüne sahip görünüyor.

Rusya bunun etkilerini Ukrayna krizinde hissediyor.

*

Devlet Başkanı V.Putin bütün bu sorunların nedeni olarak Malta’da Avrupa’nın Soğuk Savaş sonrası düzeninin konuşulmayışını gösteriyor…

Aslında, Avrupa’nın yeni düzeni Malta sonrasında da karara bağlanmamıştır.

Ne Avrupa’da insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve barışa dayalı yeni bir dönemin başladığını ilan eden 1990 Paris Şartı,

Ne daha sosyal ve kucaklayıcı bir Avrupa inşasına katkıda bulunan 1997 Avrupa Sosyal Şartı,

Ne de Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı: Sınırların ihlal edilmezliği: Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma: Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması: Anlaşmazlıkların barışçıl yollardan çözümü: Halklarin eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin hakkından yararlanması: Uluslararası hukuktan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesini öngören 2002 Nihai Senedi de, Avrupa’nın yeni düzeninde  bağlayıcı konumda bulunmuyor.

*

Yıllar boyunca Batı’da hiç kimse buna gerek duymamıştır.

Her şeyin NATO ve AB’de tartışılmasına, Washington ve Brüksel’de karara bağlanmasına alışılmıştır.

O yüzden Rusya’nın Ukrayna meselesinde Soğuk Savaş sonrası düzeni ihlâl etmesi herkesi şaşırtmış bulunuyor…

*

Şimdi Rusya Devlet Başkanı Putin, “Birileri bizim duruşumuzdan memnun değilse, bizi her seferinde düşman ilan etmekten daha iyi bir yol bulmalıdır.

Bizi dinleseler, söylediklerimiz üstünde kafa yorsalar ve ortak bir çözüm peşinde koşsalar daha iyi olmaz mı ” diye soruyor.

Bu bağlamda Rusya ve Avrupa’daki komşularının ilişkileri geliştirebilmesi için tek bir koşulun gözetilmesi gerektiğini söylüyor

“Biz birimize, birbirimizin çıkarlarına saygı duymak ve kuralları birilerinin çıkarlarına uygun hale getirmek yerine bu kurallara sadık kalmalıyız ” diyor…

*

Bunun formülü açıktır.

Rusya,işte Türkiye’nin çok yoğun muhalefetine rağmen Suriye Vekâlet Savaşı’na siyasal bir çözüm getirilmesini sağlamak üzere Suriye’de bir cephe açmıştır.

Putin, bütün amacın terörün alt edilmesi ardından yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınması,

Suriyelilerin ülkelerinde nasıl yaşamak istediklerini kendilerinin müzakere etmeleri,

Alınan bağlayıcı kararın ise BM merkezinde  adalet ve ulusal çıkarlara saygı ilkelerine dayalı yeni bir küresel statüye neden olması olduğunu açıklıyor…

Putin kendilerinin bunu yapmaya hazır olduğunu ama herşeyin uluslararası hukuka dayalı olması gerektiğini  söylüyor…

*

Türkiye engellemediği taktirde 27 Şubat’ta Suriye’de ateş kesilecektir.

Bu sırada TV’den bir Ankara havasının sesi geliyor, Angaralı Coşkun söylüyor:

“Angara’nın Bağları da/ Büklüm Büklüm Yolları/ Ne Zaman Sarhoş Oldun da/ Kaldıramıyon Kolları “diyor…

Ahmet Kılıçaslan Aytar