Ahmet Kılıçaslan Aytar; SAVAŞ RÜZGARLARI

SAVAŞ RÜZGARLARI
Kuzey Kore geçen ay herhangi bir nükleer test yapmadı.
Bu kısa aralık, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’u umutlandırdı.
Tillerson, K.Kore lideri Kim Jong Un’un nükleer testlerinde bir kısıtlamaya gittiğini çünkü diyaloğa hazır olduğunu düşündü.
 
*
Ancak Tillerson’un K.Kore’nin ABD ile müzakereye hazır olduğuna ilişkin düşüncesi;
K.Kore’nin bir nükleer silah devleti olarak müzakerelere katılmak ve müzakerelerin 2005’te yapılan görüşmelerin dördüncü turundaki uluslararası taahhütlere dayanması gereğini ileri sürmesiyle dağıldı…
 
*
2005 görüşmeleri ABD, Çin, Rusya, Japonya, Güney Kore ile Kuzey Kore arasında yapılmıştı.
Görüşmelerin ortak bildirisinde öne sürülen taahhütlerin başında, K.Kore’nin “tüm nükleer silahları ve mevcut nükleer programları” terk edeceği belirteci vardı.
K.Kore’ye enerji ve ekonomik yardım yapılmalı, egemenliğine saygı gösterilmeli ve diplomatik ilişkilerin normalleşmesi sağlanmalıydı. 
Ne ki, beş katılımcı ülke taahhütlerini yerine getirirken, K.Kore 2009’da kendi taahhütlerini  reddetti…
 
*
Şimdi Kim rejimi, K.Kore’nin kendisini bir nükleer devlet olarak gösteren 2013 Anayasası’nı esas alıyor.
2005’te 5 ülke ile yapılan görüşme sürecini yeniden başlatmak ve Kore Yarımadasını nükleer silahlardan arındırmak için K.Kore Anayasası’na saygıyı şart koşuyor..
ABD ile müzakereye bir nükleer devlet olarak oturmayı öngörüyor…
 
*
Nitekim K.Kore’nin nükleer testlerinde kısıtlamaya gittiği iddiaları;
26 Ağustos’ta üç kısa mesafeli balistik füze, 29 Ağustos’ta bir balistik füzeyi Kuzey Japonya’da denize atmasıyla boşa çıkmıştır.
Üstelik 3 Eylül’de, Japonya’da gözlemlenen sismik aktivitenin analizinin gösterdiği üzere K.Kore’nin bu kez 160 kilotonluk bir hidrojen bombası patlatması işin rengini değiştirmiş;
ABD ve Japonya Pyongyang’a baskı yapmaya karar vermiştir.
 
*
Şimdi yeniden müzakereleri başlatmak değil nükleer silahlarla geleceğinin olmayacağına ikna etmek üzere K.Kore’yi izole etmek, diğer bazı tedbirlerle baskı kurmak politikası yürütülüyor… 
Temmuz’da K.Kore’nin kıtalararası balistik füze testlerinden sonra  uluslararası toplum K.Kore’ye karşı uygulanan en sert yaptırımları sürdürüyor.
Kim rejiminin kimyasını  bozmaya yönelik bu yaptırımlar, öncelikle Kuzey Kore ile Çin’in  ticaretini önlemeye dayanıyor…  
 
*
ABD ve uluslararası toplumun dayattığı yaptırımların etkili olduğu kanıtlanmıştır.
Ancak yaptırımlar mevcut jeopolitik iklimde ve Pyongyang’ın güvensizlik hissi duyduğu sürece nükleer silah sahibi olma kararlılığını bozamayacaktır.
Çünkü K.Kore’nin nükleer sorununu çözmek için Pyongyang’a güvenlik hissi verilmesi gerekiyor
Bu da ABD ve Güney Kore’nin işbirliğinden geçiyor…
 
*
Krize bir çözüm bulunmadığı sürece ve ABD’nin nükleer faaliyetlerini durdurma ihtimali söz konusu değilken,
Pyongyang üzerindeki askeri baskının sürdürülmesi giderek Washington’un Pyongyang’a karşı askeri harekete geçme eğilimini tetikleyebilir.
Bu durum Pyongyang’dan gelen radikal karşı önlemlere yol açarak durumu kaynama noktasına itebilir.
İşte, bu noktada savaşın patlak verip vermeyeceği düşünülmelidir.
 
*
Eğer K.Kore rasyonalite duygusunu korursa misillemeye dayanamayacağı için  ABD veya Güney Kore’ye önleyici bir saldırı başlatmayacaktır.
Bu durumda Washington’un iradesini gerçek eylem haline getirip getirmeyeceği Güney Kore’nin rolüne bağlıdır.
Ancak Güney Kore, Washington’u askeri risk almaktan vazgeçirse bile Kore Yarımadası’ndaki durum normalleşmeyecektir.
Bu sırada K.Kore ise yaptırımlarla  birlikte ciddi ekonomik zorluklarla ve uluslararası izolasyonla uğraşmakta olacaktır…
Pyongyang sorunlarına tatmin edici bir çözüm bulamazsa, uluslararası toplulukta dikkat çekmek için zaman zaman provokatif eylemleri sürdürecektir…. 
 
*
K.Kore, nükleer silahlanmayı bırakmamak için ısrarcı olacaktır çünkü ancak bu suretle nükleer uluslararası topluluğa katılabilecektir.
Ama uluslararası toplum da böyle bir senaryoyu kabul etmiyor;
Çünkü bu, nükleer silahların yayılmasını önleme ilkesinin geçersizliğini gösterecek ve Kuzeydoğu Asya jeopolitik düzeninin yeniden düzenlenmesini gerektirecektir ki; büyük güçler ve bölge ülkeleri  böyle bir durumu görmek istemiyorlar… 
 
*
Durumun ikilemi bu noktada ortaya çıkıyor.
K. Kore kısa vadede nükleer haklarından vazgeçmeyecek ve uluslararası toplum K.Kore’nin nükleer kabiliyetini kabul etmeyecektir.
Ama böyle bir senaryonun sürdürülemeyeceği çok açıktır. 
 
*
Ancak tüm paydaşlar için savaş riski çok fazla olduğu zaman uzlaşma başarılabilinir.
İşte Güney Kore son zamanda tutumunu değiştirmiştir.
Seul, Kore Yarımadasında savaşa şiddetle karşı olduğunu ve krizin barışçıl yollardan çözülmesini talep ettiğini belirtmiş;Washington-Seul ittifakında çatlak oluşmuştur…
Çünkü savaş çıkarsa, bundan en zararlı çıkacak ülke K.Kore’dir ama  en büyük kurban da Güney Kore olurken, ABD en az sonuçla karşılaşan ülke olacaktır.
 
*
Pyongyang, nükleer ve füze teknolojisindeki atılımlardan sonra bugün daha da emin hale gelmiştir.
Ancak, bu durumda dahi Pyongyang’in “dünyanın en büyük nükleer gücü olan ABD, Kuzey Kore’yi korkutamaz ise Kuzey Kore sınırlı nükleer kapasitesi ile ABD’yi nasıl korkutabilir” mantığını düşünmelidir.
 
*
Bu karmaşa, ABD’nin gücünün çeşitli ​yönleriyle kullanması​nı, dikkatli ve kesin bir diplomasi​yi​ gerektiri​yor….
Bu bağlamda K. Kore’deki meydan okuma sadece bir nükleer kriz değil ​ABD liderliğinin kalitesin​i​ sorgulayan bir krizdir…
 
*
Arka planda, BM Genel Sekreteri Guterres, K.Kore krizinin “büyük savaşa” yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
K. Kore ise olası yeni yaptırım kararlarına karşı misillemede bulunacağını duyuruyor…
 
 
7. 9. 2017
AHMET KILIÇASLAN AYTAR