Ahmet Kılıçaslan Aytar; MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI YANKISINI DUYDUNUZ MU ?

MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI YANKISINI DUYDUNUZ MU ?

Avrupa Birliği (AB) Brexit: Euro krizi: Ulusal borçlar: Sığınmacı krizi: Doğu ile Batı ve Kuzey ile Güney arasındaki gerilimler: Sağcı ve şovenist partilerin yükselişi tehditindedir, patlayıcı toplumsal gerilimler de eksik olmuyor.

Varlıklı ülkelerde bile milyonlarca insan, yoksulluk sınırında ve belirsiz koşullarda çalışıyor.

Egemenler, bu krize; Devlet aygıtını askerileştirerek, güçlendirerek ve silahlandırarak: Sınırları kapatarak: Bitmek bilmeyen bir kemer sıkma dayatarak karşılık veriyor…

*

Bu durum Avrupa’yı; Ekonomik bir birlikten, iç toplumsal ve siyasi muhalefeti ezmek için kendisini silahlandıran bir askeri birliğe dönüşmeye,

Ya da Avrupa’nın sağcı otoriter rejimler altında ulus devletlere bölünmesine doğru götürüyor.

İki gidişat da savaşa ve barbarlığa batmak anlamına geliyor…

*

Üstelik AB’ye yönelik ABD Başkanı D.Trump’ın;

Mesela Gümrük vergisi misillemesi tehdidi: Avrupa zararına Rusya ile ittifak arayabileceği iması: Avrupa’daki sağcı aşırılıkçılarla yakın bağları: NATO’yu modası geçmiş olarak tanımlaması gibi tavırları, Avrupalılarda güvenlik endişesi oluşturmuştur.

Herkes birliğin varoluşunun temel önkoşulu olan ABD’nin desteğini had safhada arıyor…

*

2016 Münih Güvenlik Konferansı’nda, Rusya Başbakanı D.Medvedev, “Rusya ile AB ilişkileri durma noktasına geldi. Yeni bir soğuk savaş dönemine girdik. Ancak diyalogdan başka çıkar yol bulunmuyor. Suriye sorununun çözümü için ABD ve Rusya arasında düzenli görüşmeler önem ​arzediyor.

Batı’nın radikal İslam’a karşı medeniyet mücadelesinde yaptırım uygulamak için harekete geçmesi gerekiyor. Ya biz ya da onlar! Herkesin bunu anlamasının zamanı gelmiştir”​ diyordu…

*

Ne ki, Medvedev’in çağrısı; ​Rusya’nın Suriye’deki operasyonları, Avrupa’ya sığınmacı akını, Ukrayna’da güvenlik krizi ve ABD’nin küresel liderliğinin sorgulandığı konjonktürde kaybolup gitti.

Batı’nın kollektif korkularını yatıştırmak işi ABD Dışişleri Bakanı J.Kerry’e düştü.

Kerry, Washington’un güvenlik taahhütlerini Avrupa’ya bırakmayacağının güvencesini verdi…​

*

Bu durumda Rusya Devlet Başkanı V.Putin sertleşti.

Transatlantik topluluğu ABD hegemonyası, NATO, füze savunması ve uzayın militarize edilmesi çabalarından dolayı kınadı.

Söylemleri Rusya’nın dünyada talep ettiği role geri dönmek için tasarlanmış iddialı bir dış politikanın başlangıcı oldu.

“Bizi kışkırtmak zor değil. Rusya’nın 1000 yılı aşkın bir geçmişi vardır ve her zaman bağımsız bir dış politika yürütme ayrıcalığına sahiptir. Bugün bu geleneği değiştirmeyeceğiz “dedi…

*

Bugün, J.Kerry görevde değildir.

Avrupa, ABD Başkanı D.Trump yönetiminin ne getireceğini bulmak için nefes nefesedir.

İşte 17-19 Şubat’ta  53. Münih Güvenlik Konferansı, Avrupalıların güvenlik endişelerine ilaç olacak mıdır, sonuçları merak ediliyor.

Başkan Trump, konferansa en önemli adamlarını göndermiştir;

Başkan Yardımcısı Mike Pence, Savunma Bakanı James Mattis ve Dışişleri Bakanı Rex Tillerson.

*

Savunma Bakanı James Mattis, başkanlık ön seçimleri öncesinde;

D.Trump’ın politikacı olmayışı, Fransız Bernard Tapie ya da İtalyan Silvio Berlusconi gibi geçmiş bütün bağlardan bağımsız düşünebilme ve bir gelecek planlayabilme ufkuna sahip olmasından endişelenen yahudi ağırlıklı  askeri-sanayi birleşiminin ABD başkan adayıydı.

*

Şimdi işbu öngörülemeyen başkana hizmet ediyor.

Ve J.Mattis, güvenliklerinden endişeli Avrupalıların yoğun testlerinden geçmek üzere bulunduğu Münih Güvenlik Konferansı’da,

Önce İngiltere Savunma Bakanı M.Fallon’a “ABD’nin NATO’ya olan sarsılmaz taahhüdünün” garantisini veriyor.

Sonra, NATO müttefiklerine ya askeri harcama taahhütlerini yerine getirmek zorunda olduklarını ya da ABD’nin transatlantik örgütlenmeye olan bağlılığını hafifletme ihtimaliyle karşı karşıya kaldıklarını söylüyor.

“Amerika kendi sorumluluklarını yerine getirir, ancak ülkeleriniz Amerika’nın bu ittifak konusundaki kararlılığını hafifletmesini istemiyorsa, başkentlerinizden her birinin ortak savunmamıza destek göstermesi gerekiyor” diyor…

*

2016’da 28 üyenin tamamının paylaştığı NATO’nun işletme giderleri yaklaşık 2 milyar dolardı.

Sadece beş üye; ABD, İngiltere, Polonya, Yunanistan ve Estonya GSYİH ‘larının yüzde 2’si kadar katkıda bulundu.

İngiltere yüzde 2.2, Almanya yüzde 1.1, Fransa yüzde 1.7, İtalya yüzde 1.1 ve İspanya yüzde 0.9 harcadı.

Halbuki eski Başkan Obama yönetimi, Rusya’nın 2014’te  Kırım’ı ilhak etmesine tepki olarak  ABD’nin birliklerinin Avrupa’dan çekilmesini geri çevirmiş,

NATO soğuk savaşın sona ermesinin ardından Baltık Denizi ve Karadeniz arasındaki ülkelerde en geniş askeri yığınağı sağlamıştır…

*

Şimdi Savunma Bakanı Mattis, NATO’nun gelecek yıl yürürlüğe girecek yeni bir plan gerçekleştirmekte olduğunu ve ittifakın desteklenmesini istiyor.

Başkan Trump’ın “NATO’ya güçlü destek” verdiğini söyleyerek bu desteği patronun desteklediğini söylüyor.

Ve ikaz ediyor “Artık Amerikan vergi mükellefi batı değerlerinin savunulmasında orantısız bir pay sahibi olamaz. Çocuklarınızın geleceğine gözünüzden daha fazla önem veremez” diyor…

Moskova’yı da tehdit ediyor, Kırım’ı ve Irak ve Şam İslam Devleti’nin (İŞİD) Irak ve Suriye’deki parçalarını tuttuğuna dikkat çekiyor.

Irak ve Şam İslam Devleti ve benzeri radikal örgütler ve dayandıkları ideolojinin çökertilmesi mücadelesinde bir kez daha kararlılık gösteriliyor.

*

Konferans’ta konuşan Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, “Rusya’yı ve yeni küresel nüfuz merkezlerini liberal dünya düzenini bozmaya çalışmakla suçlayanlarla aynı görüşte değiliz.ABD ile ne tür ilişkiler istiyoruz? Pragmatik ilişkiler, karşılıklı saygı ve küresel istikrardaki özel sorumluluğumuzun anlaşılmasını istiyoruz” diyor.

Rusya’nın hiçbir ülkeyle çatışma arayışı içinde olmadığını ancak kendi çıkarlarını koruyabileceğini belirtiyor ve NATO’nun Soğuk Savaş kuruluşu olarak kaldığının altını çiziyor…

*

Bu sırada Batı’da bir çok mahfil; H.Clinton’ın, kişisel elektronik posta hesabı üzerinden devlete ait gizli bilgiler içeren,

Mesela, ABD ve NATO’nun Libya’dan başlayarak, 2011’de Esat’ı devirmek ardından Irak’a saldırmak için Suriye’ye geçen İhvan-ı Müslimin ve  IŞİD teröristlerinin nasıl finanse edildiğini, silahlandırıldığını ve operasyonlara görevlendirildiklerine ilişkin herşeyi ortaya koyan,

Ya da Pentagon’un, Batılı ülkelerin, Körfez’deki devletlerin ve Türkiye’nin; Suriye’nin doğu bölgelerini denetimleri altına almaya çalışan bu güçleri nasıl desteklediğini gösteren belgelerin başkalarının eline geçmiş olduğu ve bunun nelere malolacağını tartışmaktadır ki;

*

Bir President R.T.Erdoğan,”İhvan-ı Müslimin silahlı bir örgüt değildir. Ben İhvan-ı Müslimin’i bir terör örgütü olarak görmüyorum. Çünkü İhvan-ı Müslimin bir düşünce örgütüdür” diyor.

53.Münih Güvenlik Konferansı salonu, lobileri ve koridorlarından “Hayır” seslerinin yankısı buraya kadar geliyor…

 

20.2.2017

AHMET KILIÇASLAN AYTAR