Ahmet Kılıçaslan Aytar; Latin Amerika’da sözde sol çökerken..

LATİN AMERİKA’DA SÖZDE SOL ÇÖKERKEN

ABD destekli General Jorge  Rafael Videla’nın, Arjantin’de ölüm saçan diktatörlüğünü iktidara getiren askeri darbenin 40. yıldönümünde,

Başkan B.Obama, 24 Mart’ta Buenos Aires’te düzenlenen törende konuştu.

“Bir toplumun, geçmişindeki karanlıklar üzerine gitmesi cesaret ister. Liderlerimizin işlediği suçlarla yüzleşmek,tüm yurttaşlarına saygı gösteren bir ülkede barışçıl ve müreffeh bir gelecek inşasına ilerlemek için gereklidir” dedi.

Ancak ABD’nin Arjantin halkına ve Latin Amerika’nın diğer halklarına karşı işlediği suçları,

“ABD geçtiğimiz yüzyılda Latin Amerika’daki her faaliyetini tartışmakla ilgilenmiyor” ifadesiyle başından savdı…

*

Obama, Pentagon ve CIA’nın kitlesel baskı becerisi ve işkence teknikleri konusunda doğrudan eğitim verdiği,

Brezilya’da, Uruguay’da ve Şili’de askeri darbelere önderlik eden generalleri ön plana çıkarırken,

Aralık’ta göreve başlayan Arjantin Devlet Başkanı M.Macri’nin siyasi ve ekonomik gündemine övgüler düzdü…

O sırada, daha önce Latin Amerika’da “sola dönüş” olarak tanımlanan şeyin parçası olan hükümetler,

Emtia ve gelişmekte olan piyasa büyümesinin çöküşüyle birbiri ardına derin bir kriz içine sürükleniyordu.

Bu noktada Washington ise Latin Amerika’da bir “sağa dönüş” başlatan Macri’nin yükselişine bel bağlıyordu…

Doğrusu,Obama Latin Amerika’da yaşanan krizleri, Çin’e karşı giderek artan düşmanca meydan okumasını ilerletmek üzere kendi çıkarına kullanmaya kararlıydı.

Çin’in kusuru Latin Amerika’nın başlıca ticaret ortağı olarak ABD’yi gölgede bırakmasıydı…

*

Halbuki, Latin Amerika’da son 15 yılda iktidara gelen sol hükümetler ardarda çıkmaza giriyordu.

Bu hükümetler kapitalizmin hem uluslararası ölçekte hem de Venezüella’da, Arjantin’de, Brezilya’da derinleşen,

Kapitalistlere yararlı olduğu kadar onların koşullarını da tersine çeviren krizlere çözüm bulamamanın sonuçlarıyla karşı karşıyaydı.

*

Aralık 2015’te, Venezüella’da Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun iktidardaki partisi Venezuela Sosyalist Partisi’nin (PSUV) uğradığı bozgun,

Derinleşen krizin ve kitlelerin giderek daha fazla bu hükümete karşı dönmesinin sonucuydu.

Chavezci iktidar partisi, Venezüella’daki krizde ABD emperyalizmini ve Venezüella oligarşisini suçluyordu ama garip bir paradoksu da yaşıyordu.

Çünkü Chavezci hükümetin iki önemli destekçisi vardı.

1- Hükümet bağlantıları olan ve büyük çapta yolsuzluk eliyle zenginleşmiş olan Bolivarcı Devrimin yarattığı boliburjuvazi denilen kesim,

2- Hükümet içinde devasa bir güç edinen ve  Pinochet tarzı bir siyasi oluşumu dayatmak üzere kışlasından çıkabilecek olan ordu.

Bu yüzden Maduro hükümeti, ABD emperyalizmine ve Venezüella oligarşisine karşı etkili bir mücadele başlatamamış, hem mali oligarşiye hem de kapitalist devletin ordu dahil en önemli kurumlarına dokunamamıştı.

*

Hükümet, Venezüella’nın petrolünü Chevron’a ve diğer kapitalist petrol devlerinin sömürüsüne açarken,

Ülkenin dış borçlarını karşılamak için Wall Street’e on milyarlarca dolar ödüyordu.

Enflasyonu arttıran ve kıtlığı derinleştiren kârlı para spekülasyonlarına ve kaçakçılık faaliyetleri için kapitalistlere, hem oligarklara hem de boliburjuvazi içindeki kendi destekleyicilerine uygun döviz kurlarıyla dolar sağlıyordu…

Orta sınıf ise Maduro hükümetinin sürekli olarak kendisine karşı ekonomik savaş sürdürmekle suçladığı fakat kapitalistlere karşı hiçbir adım atmadığı koşullarda,

Hızla kötüleşen kamu hizmetlerin yanı sıra, gerçek gelirlerinde keskin bir düşüşe ve sürekli kıtlıklara katlanıyordu…

*

Ne ki, Chavezci iktidar partisi bu gelişmelerde ABD emperyalizmini ve Venezüella oligarşisinin suçlu bulmanın dışında herhangi bir çözüm geliştiremiyordu.

Halklar sağa yöneldi ve çok sayıda seçmen sağcı muhalefet Demokratik Birliğin Yuvarlak Masası Partisine (MUD) yöneldi.

Ama bu gerici ve yarı-faşist politikacıların ülkedeki giderek katlanılmaz hale gelen koşulları iyileştireceği inandığı için değil, bu koşullardan sorumlu tuttuğu hükümete karşı ceza oyu olarak oy verdiler…

*

Üstelik bütün bunlar Arjantin’de sağcı Mauricio Macri’nin, kendisine sol süsü veren Peroncu hareketin bir hizbi olan Kirchnercilerin on yıllık yönetimine son veren zaferinin peşinden gelmiş,

Ya da Brezilya İşçi Partisi (PT) hükümetinin derin krizinde, sağın Devlet Başkanı Dilma Rousseff’i suçlama yönelimini desteklediği sırada gerçekleşiyordu…

*

Şimdi, müteveffa Hugo Chavez’in Venezuela Sosyalist Partisi’nin (PSUV), 17 yıllık iktidarının ardından ülke ekonomisi her geçen gün çözülüyor.

Yoksulluk 2013’ten bu yana iki katına çıkmış, halkın ezici çoğunluğu gıda, sağlık hizmeti, tüketim maddeleri ve elektrik yetersizliği ile karşı karşıyadır.

Yoksul mahallelerde her gün gıda isyanları ve kendiliğinden protestolar meydana geliyor.

Devlet Başkanı N.Maduro’nun Chavezci hükümeti, buna olağanüstü hal uygulayarak karşılık veriyor.

Çünkü, ülkenin karşı karşıya olduğu şiddetli ekonomik sorunları Maduro’yu iktidardan alaşağı ederek çözme iddiasında olan Sağcı muhalefet Demokratik Yuvarlak Masa Birliği (MUD),  kaos ve şiddet ortamı yaratmak ve bundan yararlanmak yönünde bir girişim yürütüyor.

Halkın çoğunluğu, CIA unsurlarından ve şirket CEO’larından oluşan sağcı muhalefeti, Wall Street’in emirlerini uygulamakta solcu PSUV’dan daha uygun olduğuna inanıyor.

Rağmen halkın çoğunluğunda ülkenin karşı karşıya olduğu şiddetli ekonomik sorunların nedenine ilişkin yaygın bir bilgi ve inanış bulunmuyor.

*

Ancak dar bir kesim, ekonomiyi döviz spekülasyonu ve tüketim maddeleri kara borsası yoluyla manipüle eden kapitalistleri işaret ediyor.

Gerçekten bu sürdürülemez ekonomik altüst oluşun ana nedenlerinden biri; serbest piyasanın normal çalışmasını düzenleyen her girişime karşı kapitalist üreticilerin doğal isyanıdır.

İsyan, Chaves devrimine olan desteğin altını oymak için planlanmıştır ve emekçi kitleleri vurmayı amaçlıyor.

PSUV iktidarı yaklaşık yirmi yılın ardından, kapitalistlerin Venezuela ekonomisi üzerinde halk kesimlerini bu tür bir çaresizliğe sokması,

Chavezciliğin devrimci karakterinin sorgulanmasına neden oluyor…

*

2016’nın ilk yarısı Latin Amerika tarihinde bir dönüm noktası olmaya adaydır.

Venezuela, Brezilya, Arjantin, Ekvador, Bolivya ve Küba’daki burjuva sol hükümetlerin başarısızlığı,

Mevcut sözde sol söylemli hükümetlerle küresel kapitalist ekonominin çelişkilerinin üstesinden gelinemeyeceğini gösteriyor.

Bir zamanlar Chavez’e ve benzerlerine beslenen umutlar siyasi gelişmelerin ağırlığı altında paramparça oluyor.

Latin Amerika’nın güçlüleri, kıtayı ABD emperyalizmine sunma amaçlı bir sağa kayışı gerçekleştirmek için istikrarsızlıktan yararlanıyor…

31.5.2016

Ahmet Kılıçaslan Aytar