Ahmet Kılıçaslan Aytar; KÜRT-TÜRK KARDEŞTİR

KÜRT – TÜRK KARDEŞTİR
Osmanlıcı ve Ümmetçi Erdoğan iktidarı, Kürtleri Güneydoğu’dan Suriye ve Irak topraklarına genişleyen hiç bitmeyen bir savaşının hedefi haline getirdi.
1- Erdoğan Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesini uyguladı.
2- Ümmetin Birliği başlığında Türkiye Cumhuriyetinin yürürlükten kaldırdığı Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Misak’ı Milli ilkeleri doğrultusunda,
Suriye’de bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” anlayışında saldırgan ve fetihçi  bir dış politika uyguladı. 
3- Yurt içinde terörle mücadele adına milyonlarca Kürt vatandaşın yaşadıkları köyleri, beldeleri ya da kentleri başlarına yıkarak ıslah etmeyi, bulundukları yerleri terk etmeye zorladı. Onların boşaltığı yerleşimleri çoğu sığınmacı kamplarında yaşayan ve Suriyeli cihatçılardan yana olduğu düşünülen Sünni Arap sığınmacılara vatandaşlık garantisiyle verdi.
 
*
Bugün Kürtler, Türkiye’de köşe başlarında başıboş dolaşan bilumum İslamcı terör örgütü mensuplarının ya da Erdoğan paramiliterlerinin namlusu önündedir.
Yerleştikleri Batı Anadolu’nun il ve ilçelerinde mülki idarelere, aş evlerine, şevkat evlerine emanet ama onların kapılarında kuyruktadırlar.
Suriyeli sığınmacılar ya da Kafkasya ve Orta Asya göçmenleriyle demografik değişime uğratılmanın korkusundadırlar.
Her türden savaşın ve yeni çıkış arayışlarının muhatabıdırlar.
Erdoğan’ın mütemadiyen yükselen paranoyasının ürettiği iç savaş dahil türlü felaket senaryosuyla kuşatılmış bir görünüm arzediyorlar.
Sonuçta Türkiye; başta Kürtler olmak üzere kimsenin bir diğerine  ön şartsız güvenmediği bir süreçten geçiyor ve 24 Haziran seçimlerine gidiliyor… 
 
*
Erdoğan hedefine yürüyüşünde, Kemalistleri ve Ulusalcıları nasıl pasifize edebilmişse,
Kazanmaya yönelik mücadelesinde politikasını şimdilerde sadece Kürt düşmanlığına dayandırıyor.
Zaten Erdoğan’ın ortağı MHP’de baştan beri Kürt bölücülüğü ve emek sınıfına karşı kurulmuş bir kontra yapıdır… 
 
*
Ama  Erdoğan’ın Güneydoğu’dan Suriye ve Irak topraklarında genişleyen ve hiç bitmeyen savaşı artık tam anlamıyla trajikomik bir görünüm arz ediyor.
Erdoğan, Suriye’deki Kürtlerin  İŞİD terör örgütü ile mücadele eden ABD koalisyonu ile ilişkisinde Rusya ve İran’ın yanındadır. 
Suriye’de Esad rejimine karşı sürdürdüğü ilişkide ise ABD ile birliktedir…
Kürt düşmanlığına ayarlı dış politikası içeride de çok ciddi bir kriz ve çatışma sürecindedir…
 
*
Erdoğan bu tablodaki çatışmada, kimin nerede durduğu, ne amaçladığı kimin kiminle dost ya da düşman olduğu gibi netleşmesi gereken durumları,
Şimdilik Kürt düşmanlığı ile gizliyor.
Bu biçare görünüm Erdoğan’ın izlediği politikanın ilkesizlikten başka bir şey olmadığını göstermeye yetiyor… 
Çok büyük bir savaşın yaşandığı Türkiye ve bölgesinde sadece Kürt düşmanlığına odaklanmış bir iç ve dış politikanın;
Ülkeyi ve Erdoğan’ı nereye kadar götürebileceği bilinmiyor…
 
*
Erdoğan, Gezi olaylarının hemen ardından Ekim 2013’te kendisine bağlı özel bir paramiliter güç kurmak için harekete geçmiş,
Bu işi TSK’dan “İslamcı” oldukları için kovulan bazı subayların oluşturduğu “SADAT” adlı kuruluşa ihale etmiştir.
Bu paramiliterler büyük nufuslarıyla Kürtlerin demokratik onuruna, haysiyetine, iradesine saldırmış, onları bir “Homo Sacer” grubu haline getimiştir.  
Kürtler bulundukları her yerde  topyekün yabancılaştırmaya, vatansızlaştırılmaya ve devletsizleştirilmeye tabi tutulmuşlardır.
 
*
Şimdi Erdoğan, 24 Haziran seçimleri öncesi partisinin tabanında olan,
Ama yakın geçmişte giderek sert bir milliyetçiliğe kayan esasen muhafazakar, Sünni ve dindar Kürtlerin oylarını nasıl alacağının derdindedir.
Çünkü “Men Dakka Dukka- Eden Bulur-” kuralı işliyor ve milyonlarca Kürt seçmen 24 Haziran seçimlerinin kilit aktörü durumuna yükselmiş bulunuyor…
Kürtlerin bu rolü Türkiye’de her şeye gücü yeten bir başkanın yönettiği yeni bir yönetim sistemine geçisini belirleyecek en önemli unsurların başında geliyor.
 
*
Bütün muhalefet partileri de Türk demokrasisini  Erdoğan sultasından kurtarmak istiyor.
Son şans olarak gördükleri üzere pek çok konuda işbirliği yapmayı öngörüyorlar.
Eşi benzeri görülmemiş bir temas trafiğiyle çeşitli işbirliği biçimleri arıyorlar… 
 
*
Anket kuruluşları ittifakla dindar Kürtlerin, bir zaman Kürt sorununu çözeceğine olan inançla Erdoğan’ı desteklediklerini,
Ancak  bugün Erdoğan’ın  onları kandırdığına ve terk ettiğine inandıklarını belirtiyor.
Çünkü Erdoğan hem Kürt hem de Kürt politik hareketine karşı sert bir tavır almış,
Kürt milletvekillerini hapsetmiş, Kürtlere karşı inanılmaz bir red ve inkâr politikası sürdürmektedir.
AKP’nin aşırı sağcı MHP ile yaptığı ittifak,
Geçen yıl bağımsızlık adımI atan Iraklı Kürtlere yönelik tehditleri,
Suriye’de Afrin’e yönelik saldırı ve orada halen sürmekte olan demografik yapının değiştirilmesi girişimleri muhafazakar Kürtlerin demokratik tepkisini pekiştirmiştir.
 
*
HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, bu durumu Erdoğan’a  izah etmek üzere,
 “Afrin’e giderken, bir Osmanlı tokatı vermekle ilgili konuştunuz, ama şimdi bir Kürt tokatı almaya hazırsınız” ifadesini kullanmıştır. 
Nitekim anketçiler muhafazakar Kürt tepkisinin AKP oylarında yüzde 4’lük bir azalmaya neden olacağından yanadır.
Bu nedenle başta HDP olmak üzere muhalefet partileri hoşnutsuz Kürtleri çekmenin hesaplarını yapmaktadırlar…
 
*
Erdoğan, muhteşem bir temele dayanan Türkiye’yi  İslam Coğrafyasına sürüklemek istese de,
Türkiye mutlaka farklı etnik ve dini kökenlerden gelen insanları bir arada yaşatmak için normalleşecektir… 
Şimdi 24 Haziran Erken Seçimlerinden beklenen;
Farklı ideoloji, görüş ve inançta Kürtlerin demokratikleşme perspektifi esasında siyasal nicelik ve niteliklerini kazanmaları siyasetini özgürleştirmesidir.
 
*
Türkiye, toplumunu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacak bir doğrultuda gelişecekse,
Yeniden “Küresel İstikrar, Büyüme ve Güvenlik ” bileşkesinin güvenilir bir üyesi olacaksa;
Kürt kardeşe kucak açmalıdır…
 
 
27. 4. 2018
AHMET KILIÇASLAN AYTAR